Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4: YALAN YILLAR

@__nidus__

BÖLÜM 4: YALAN YILLAR

 

Geçmiş, etten kemikten bir insan olup bir gece yarısı karşınıza dikilebilirdi. Aynı geçmiş, bir sabahın köründe ya da en güzel gününüzde de karşınıza geçip size dik dik bakabilirdi.

 

Geçmişim karşımdaydı. Batuhan Sönmez yanında şaşkınca bana bakan Özgür Alaca ile tam karşımdaydı şimdi.

 

Ve deliler gibi korktuğum bir diğer karşılaşma da şu an gerçekleşiyordu.

 

Batuhan Sönmez ile yüzleşmekten korkuyordum çünkü beni istememe ihtimali vardı. Bana git diyebilirdi ya da yeni hayatından memnun olabilirdi fakat böyle olmadığını görmüştük.

 

Batuhan Sönmez bana git demişti fakat bu bir şeyi değiştirmezdi. Çünkü o da en az benim kadar yaralıydı ve en az benim kadar parçalanmıştı.

 

Ama karşımda bu kez sevgilim değil, bir zamanlar abim olarak gördüğüm bir adam vardı.

 

Özgür Alaca.

 

Yüzüme sert bir tokat atıp olan her şey yüzünden beni suçlayabilirdi fakat o fiziksel şiddete başvurmazdı.

 

Sözler silah olur ve göğsünüzden vururdu sizi. Kalbiniz acırdı ama kan akmazdı. Kıvranır dururdunuz acıdan ama sesinizi çıkaramazdınız.

 

Özgür zeki bir adamdı. Sizi hiç tahmin etmediğiniz bir zamanda, en büyük zaafınızdan vururdu ve bunu sadece birkaç güzel kelimeyle yapardı.

 

Gözlerimi zorlukla kırpıştırdım ve yutkunmaya çalıştım.

 

Özgür bana git dese, Batuhan da onu desteklerdi değil mi?

 

Elbette desteklerdi. Onlar ayrılmaz ikiliydi. Birinin reddettiğini diğeri kabul ederken hiç görmedim onları.

 

Kafamda saçma sapan olumsuz düşünceler cirit atmaya başlamıştı bile ve buna engel olmak adına onu incelemeye koyuldum.

 

Özgür Alaca eskisi gibiydi.

 

Kahverengi gözleri ve aynı renk saçları vardı. Birkaç saç tutamı alnına düşmüştü. Vücudu hala fazlasıyla yapılıydı ve bu bana güven veriyordu.

 

Yüzü birkaç gün önce bir kavgadan çıktığını kanıtlar şekilde yaralıydı. Bu ufak yaralar onun için bir şey ifade etmezdi. Eskiden girdikleri kavgaları bilirdim. Bazen tüm vücutlarında morluklar ile gelirlerdi eve ve yine umursamaz davranıp gülerlerdi.

 

Bizimkiler kavga etmeyi sever, bir sokak çocuğu gibi haftada bir kere birilerine bulaşırlardı.

 

Büyüdükçe bu değişti tabi ama lise zamanlarımızda hep yaralı gezerlerdi ve serseri olduklarını söyleyip dururlardı.

 

Özgür ve Batuhan hala biraz serseriydi fakat aynı zamanda onları dışarda gördüğünüzde bir İstanbul Beyefendisi olduklarını da düşünürdünüz.

 

Fakat büyük yanılgı. Takım elbise giydiğinde bir İstanbul beyefendisine dönüşen bu adamları bir sokak köşesinde ellerinde salladıkları kelebekler ile de görebilirdiniz ve daha kötüsü bu iki adamın ne kadar boka battığını ben bile bilmiyordum.

 

Benim öğrendiğimde birisi ile ortaklardı ve birkaç ufak iş alıyorlardı fakat yıllar aldıkları işi, yani döktükleri kan miktarını, daha da arttırmış olabilirdi.

 

Batuhan Sönmez ve Özgür Alaca.

 

Sır dolu iki hayat.

 

Karmakarışık iki adam.

 

Gözlerimi kapattım ve biraz bekledikten sonra tekrar açtım.

 

Özgür sorgulayan bakışlarını üzerimde gezdiriyordu.

 

Bana nasıl yaklaşması gerektiğini tarttığını anladığımda ona yardım etmek adına yavaşça gülümsedim ve kollarımı yana açtım.

 

Bingo!

 

Ellerini açarak bana doğru birkaç adım attı ve beni kolları arasına aldı. Ayaklarım yerden kesildiğinde birkaç tur havada döndüm ve ardından tekrar ayaklarım yere değdi.

 

“Küçük kardeşim, bir tanem, Afra’m.”

 

Tekrar sarıldı.

 

“Bir gün geleceğini biliyordum. Çok özledim seni.”

 

Beni biraz daha sıkarsa öleceğimi düşündüğümden “Özgür,” dedim yavaşça. “Nefes alacak alan bırakmalısın.”

 

Yavaşça benden uzaklaştı ve yüzündeki gülümseme silinmeden salondaki tekli koltuğa oturdu.

 

Ben de kendimi arkadaki koltuğa bıraktığımda Batuhan sessizce geldi ve yanıma oturdu.

 

Biraz küçük olduğumdan yanıma oturması kolay olmuştu fakat bu vücutlarımızın yapışmasına engel değildi.

 

Çift kişilik koltuğa oturmak yerine tek kişilik koltukta, benimle dip dibe olmayı tercih etmesi beni gülümsetti ve bedenim biraz olsun gevşedi.

 

“Seni çok özledim,” dedi Özgür tekrardan.

 

“Madem bu kadar özledin neden daha önce bulmadın beni?”

 

Bu soruyu sormuş olduğuma inanmıyordum. Birden cesaret gelmişti galiba.

 

“Elin kolun uzun senin Özgür, saniyelerini alırdı beni bulmak,” diye devam ettim.

 

Benim cümlelerimle odayı buz gibi bir hava kaplamıştı sanki ve Özgür sessiz kalmayı seçmişti.

 

“Ben izin vermedim,” dedi Batuhan Özgür’den önce davranarak.

 

“Anlamadım?” dedim hızla. “Özgür senden izin almaz Batuhan, beni kandırmayı bırakıp gerçekleri konuşsanıza. Sen neden beni bulmak istemedin mesela ya da bulmak istemediğin bir kız adına neden kitaplar yazdın?”

 

Neden canım? Neden sensiz yaşamama izin verdin?

 

“Sana seni bulmadığımızı düşündüren ne Afra?”

 

Kaşlarım çatıldı ve bir Batuhan’a bir Özgür’e baktım.

 

Elbette biliyorlardı. Elbette ne yaptığımdan haberleri vardı ve Batuhan o yüzden Özgür’ü arayıp gelirse haberimin olacağını söylemiştin tarzı cümleler kurmuştu.

 

Aptalın tekiydim ve bu iki kurnaz tilki beni parmaklarında oynatıyordu.

 

“Başından beri seni hiç kaybetmedik zaten Afra,” dedi Özgür. “Hep bir adım ötendeydik fakat Batuhan senin karşına çıkarsam kendisini unutmam gerektiğini söyledi.”

 

Özgür gözlerini benden kaçırdı.

 

Batuhan ve benim aramda bir seçim yapmıştı ve elbette Batuhan’ı seçmişti.

 

Ben olsam, ben de onu seçerdim…

 

“Anlıyorum.” dediğimde gözlerimdeki yanma hissine meydan okumaya çalıştım. Ağlayamazdım. Güçlü görünmek zorundaydım.

 

Herkesin önceliği ben olamazdım elbette. Özellikle de rakibim Batuhan ise.

 

Biz bir gruptuk. Ama bir gün Batuhan ve benim aramda tercih yapmak zorunda kalan herkesin Batu’yu seçeceğine adım kadar emindim.

 

Zaten ben bu gruba sonradan katılan kızdım. Onun sayesinde katılmıştım ve yine aynı sebeple yok sayılabilirdim.

 

“Batuhan ile aram çok iyiydi Afra. Onu kaybetmek istemedim,” dedi Özgür kendini açıklamak için.

 

“Ben de kaybetmek istemedim!” dedim yerimden kalkarken.

 

“Senin gibi bir abiyi kaybetmek istemedim Özgür. Kız kardeşim dediğim insanları, beni her sabah kahkahalarla uyandıran çocukları kaybetmek istemedim. Her akşam o gelsin diye kapılarda beklediğim çocuğu, çocukluğumu, gençliğimi, aşkımı, eşim olan adamı bırakmak istemedim!”

 

Bana bir seçim hakkı sunulmamıştı. Ki öyle olsa Batuhan’ı seçerdim fakat bana suçum bile söylenmemişti ve idam emrim verilmişti.

 

Suçunun farkında olmayan birisi o şeyi düzeltemezdi, ben de düzeltmedim, düzeltemedim.

 

“O halde onu öpmeyecektin,” dedi Batuhan sakince.

 

Ben ağlamaya başlamıştım fakat onlar sakince duruyordu karşımda.

 

Sinir bozucu sakinlikleri. Beni sorgular gibi bakan gözleri. Her şey üzerime geliyor gibi hissediyordum.

 

“Hatırlamıyorum bile o günü,” dedim çaresizce.

 

Alkol almıştım, çok alkol almıştım ve o güne dair hatırladığım tek şey gözümü açtığımda Batuhan’ın gideceğini söylemesi ve ardından gitmesiydi.

 

“Sakinleşelim biraz. Afra yeni geldi. Batuhan üzerine gitme abicim sen de,” dedi Özgür benim daha da kötü olduğumu anlayarak.

 

Oysa az önce o da aynı şeyi yapıyordu ve yapmaya devam edecekti. Batuhan ve Özgür yan yana olduğunda karşılarında ben etkisiz eleman gibi kalıyordum ve bu sefer büyük bir hata yapmıştım.

 

Sözleri ile beni öldürecek güce sahip iki adam vardı şimdi karşımda ve ikisi de bana kızgın ve kırgındı.

 

Batuhan kolumdan tuttu ve beni yanına oturttu. Biraz onun kucağındaydım ve biraz da koltuktaydım.

 

Nefes alışımı düzenlemeye çalışırken Batuhan kolunu omzuma attı ve sıvazladı.

 

“Özür dilerim,” diye fısıldadı.

 

Asıl ben özür dilerim sevgilim, o gece yaşanan her şey için.

 

“Onu öpen benim ama özür dileyen sen misin?” dedim.

 

“Üzerine geldiğim için özür dilerim Afra. O gün yaşananlar bir hataydı ama benim seni bırakmam da hataydı. O gün yaşananları unutamam ama tüm suçu sana da atamam. Konuşarak da çözebilirdik elbette ama ben herkese zehir ettim 4 yılı. Özellikle de sana. Bunların bir hata olduğunu fark ettiğimde ise sana dönemeyecek kadar uzak bir yerdeydim ve bu kilometrelerle alakalı bir mesafe değildi.”

 

Yine olgun olgun konuşuyordu ve bu canımı sıkıyordu çünkü kendimi daha kötü hissediyordum.

 

Onun gibi bir adama bunları nasıl yapmıştım? O beni nasıl bırakmıştı? Özgür abim kadar yakınımdı ve beni neden seçmemişti? Diğerleri de mi Batuhan’ı seçmişti? Kimsenin önceliği değil miydim?

 

Gözlerim benden bağımsız şekilde kapanmadan önce duyduğum son cümle onun dudaklarından dökülmüştü.

 

“Benim önceliğim hep sendin aptal.”

 

…..

 

“Siz iki aptal bir kıza bakamadınız değil mi? Size hassas dedim. Nazik davranın, hiçbir şeyi atlatabilmiş değil dedim, ilk günden bayılttınız mı kızı? İlaçlarını almadığı için bir iyi bir kötü davranıyordu değil mi? En yakın eczaneden söylediğim ilaçları alıp düzenli kullanmasını sağlayın. İkinizin de bir boktan haberi yok!”

 

Alaz’ın sesini duyduğumda vücudum güvenli limanına ulaşmış gibi gevşedi fakat gözlerimi açamadım.

 

Zihnim nerede olduğumuzu netleştirdiğinde rahatlama hissi kayboldu.

 

Alaz Diren şuan Batuhan ve Özgür ile telefonda konuşuyordu.

 

“Geleceğini haber verseydin kendimi hazırlardım,” dedi Batuhan.

 

Geleceğini haber verseydin.

 

Alaz Diren ve Batuhan Sönmez iletişim halinde miydi yani?

 

“Ben sizin maşanız değilim. Afra’yı al, kendine yakın tut, koru, kolla dediniz eyvallah. Ama bu Afra’nın hayatı ve ona karışamam,” dedi Alaz.

 

Duyduğum şeyler kafamın bulanmasına sebep olurken gözlerimi sıktım.

 

Bunu fark etmemiş olmalarını diledim çünkü uyandığım an susacaklardı.

 

“Yeni mi geldi aklına Afra’nın da bir hayatı olduğu? Alaz seninle anlaşma yaptık. Aldığı nefesten bile haberim olacaktı ama ben kızın kullandığı ilaçları bile bilmiyorum!”

 

Batuhan’ın sesi sert çıkıyordu.

 

“Olmadı mı?” dedi Alaz sesini yükselterek.

 

“Her gün Afra’nın yüzüne baktım lan ben. Her gün seni anlattı bana ağlaya ağlaya. O kız her gün senin yüzünden benim kollarımda ağlarken ben ne yaptım Batu? Seni aradım. Rapor verdim lan resmen sana!”

 

Duyduklarım gözlerimin benden bağımsız olarak açılmasına sebep olmuştu.

 

Alaz Diren bile yalanmış Afra. Son 4 yılın Batuhan Sönmez’in kurduğu bir yalandan ibaretmiş.

 

“Alaz?” dedim neredeyse kekeleyerek ve odayı derin bir sessizlik kapladı.

 

Özgür ve Batuhan bana dönmüştü ve telefondaki adamın dudaklarından ufak bir küfür çıkmıştı.

 

“Alaz,” dedim çaresizce.

 

Abimdin sen benim demek istedim. Göğsünde ağladım. Yemeğinden yedim, evinde kaldım. Beni sattın mı Alaz? Bu kadar mıydı değerim?

 

“Afra, canım, iyi misin?” dedi Alaz benim ne duyup duymadığımı umursamadan.

 

İyi miydim?

 

Kandırılmış, aptal gibi hissediyordum.

 

“Alaz sen benimle sadece onun için mi yakındın? Onlara haber vermek için mi?”

 

Yüzünü görmek isterdim.

 

“Afra,” dedi sakince. “Yanlış anladın, elbette öyle değildi. Sen benim için bir kız kardeşsin bunu biliyorsun. Sana zarar verecek bir şey yapmam, bunu da biliyorsun. Sadece…”

 

Devamını getiremedi çünkü yoktu. Bir nedeni yoktu. O da beni bırakmıştı.

 

“Para için mi?” dediğimde “Sikeyim!” dedi.

 

Telefon kapandı ve birkaç saniye geçmeden cebimdeki telefonum titremeye başladı.

 

Alaz Diren görüntülü arıyordu.

 

Aramayı yanıtladım ve perişan halde bana bakan Alaz ile karşılaştım.

 

Ve kalbim yumuşadı. O benim abimdi. Beni satmazdı. Gözlerinde hüznü gördüm.

 

Aptal Afra, hemen yumuşama.

 

“Afra’m,” dedi Alaz ekrana bakarak.

 

“Sana her şeyi anlatacağım. Yemin ederim anlatacağım hatta izin verirsen hemen yola çıkayım?”

 

İşte bu. Buraya gelmek için bile benden izin alan Alaz Diren neden benim 4 yılımı, benden gizli, bana ihanet ederek bu adamlara söylemişti? Neden?

 

“Bence bir süre konuşmayalım Alaz. Ben..”

 

Devamını onların yanında konuşmak istemediğimden Batuhan ve Özgür’e döndüm.

 

“Çıkar mısınız dışarı? Yalnız konuşalım istiyorum.”

 

Özgür yıllardır kaybetmediği acımasız tarafını gösterdi ve sırıtarak “Birkaç saat sonra zaten ne olduğunu anlatacak,” dedi.

 

Ben karşılık vermeden “Siktir git Özgür, senin bu kızın hakkında bildiğini sandıkların yaşadıklarının yarısı bile değildi!” dedi Alaz.

 

Öyle olmasını istedim. Alaz’ın üstünkörü bir şeyler anlatmasını istedim sadece.

 

Batuhan kaşlarını çatmıştı ve Alaz ile olan yakınlığımı sorguluyordu. Onu tanıyordum. Hangi hareketinin ne anlama geldiğini biliyordum.

 

“Çıkalım Özgür,” dedi gözlerimin içine bakarak.

 

Rahat bir nefes aldım ve kapının kapanması ile birlikte “Alaz,” dedim ve ağlamaya başladım.

 

“Yemin ederim Afra, yemin ederim düşündüğün gibi değil. Genel birkaç bilgi verdim onlara ve birkaç uydurmaca hikaye anlattım. Dinle. Batuhan senin peşini bırakmayacaktı. Ondan kurtulabilmen için senin hakkında bilgilendireceğimi söyledim onları. Yoksa hep bir adım arkanda olacaklardı. Hep seni izleyeceklerdi ve ben senin bununla yaşamanı kabul edemedim.”

 

“Kandırdın beni,” dedim hayal kırıklığı ile.

 

“Ben yıllarca onu ararken sen hep iletişim halindeydin ve benim onu aramamı seyrettin. Ağladım Alaz, senin koynunda ağladım ben onun için. Sen bu denli yakınken ona, neden haber vermedin bana?”

 

Aslında kırıldığım nokta burasıydı.

 

Alaz’ın Özgür ya da Batuhan’a benim hakkımda bilgi vermesi çok da umursadığım bir durum değildi. Fakat Alaz bana onun yerini söylememişti.

 

Ve Batuhan da senin bir adım ötendeyken, sana sarılmayı değil senden kaçmayı seçmişti Afra.

 

Gerçekler, yaşananlar, şu an olan her neyse kalbimi ağrıtıyordu.

 

“Alaz,” dedim yalvarır gibi, “Beni buradan alır mısın?”

 

“Güzelim,” dedi derin bir nefes alıp. “Hemen şimdi çıkıyorum yola tamam mı, en geç yarın sabaha oradayım, yanındayım.”

 

Gülümsedim ve telefonu kapatıp bulunduğum odadaki dolaba yöneldim.

 

Kalın ve kocamanca bir montu aldım ve üzerime giyindim.

 

Hava almam gerekiyordu.

 

Saat gecenin 3’üydü ve İstanbul Ankara arası araba ile ortalama 5 saat kadardı yani Alaz sabah saatlerinde buradaydı ve o gelene kadar burada durmak istemiyordum.

 

Çünkü evet Alaz hatalıydı ama Özgür ve Batuhan benim ne halde olduğumu bildikleri halde izlemeyi seçmişlerdi. Alaz ise benim hep yanımda durmuş, beni tek saniye yalnız bırakmamıştı.

 

Şuan Alaz bana diğerlerinden daha iyi gelecekti.

 

Odadan çıktığımda Özgür ve Batuhan kapıda bekliyordu.

 

“Nereye?” dedi Batuhan üzerimi giyindiğim için sorgularcasına beni süzerken.

 

Umursamazca omuz silktim.

 

Muhtemelen berbat halde görünüyordum. Ağlamıştım, bayılmıştım ve dağılmış halde olmalıydım.

 

Bu kadar güçsüz olmamalıydım.

 

“Umurunda mı sanki?” dedim.

 

“Hep umurumdasın Afra, bu hiç değişmedi.”

 

Söylediğine inanmak istedim.

 

“Önemi yok, yıllardır olduğu gibi nerede ne yapıyor olduğumun haberini Alaz’dan alırsın, yola çıktı buraya gelecek, beni merak etmene gerek yok çünkü güvenli bir yerde olacağım.”

 

Cümlemi bitirmem ile Batuhan’ın bakışları değişti.

 

Kırıldığını görebiliyordum fakat ben de kırılmıştım.

 

Parçalara ayrılmıştım, ağlamaktan gözyaşlarım kurumuştu, nefes almak bile zor gelmişti bazı geceler. Onun yokluğunda cayır cayır yanmıştım. O yoktu.

 

“Yapma,” dedi.

 

“Neyi?” diye sordum.

 

İçimde öyle bir öfke vardı ki, o öfke bu şehri yerle bir ederdi.

 

“Neyi yapmayayım Batu söylesene! Beni bir çöp gibi arkanda bıraktığını ama peşimden Alaz’ı gönderdiğini kabul et artık. Ben kabul ettim. Ama ne var biliyor musun Batu? Sen benim hakkımda sadece birkaç haber alırken bu 4 yılda Alaz benim yanımdaydı. Ağlarken, gülerken, düşerken, kalkarken. Hep Batu, sen yoktun yıllarca ve o hep benim yanımdaydı.”

 

Derin bir nefes aldım.

 

“Şimdi o sana bir şeyler söyledi diye onu suçlayıp sana koşacağımı sanman büyük yanılgı.”

 

Birazcık, çok azcık sert olabilirdi cümlelerim ama kalbim kanıyordu. Acımasızca belki ama onun da kalbi acısın istedim.

 

Sol gözünden bir damla yaş düştü.

 

İşte şimdi o da yanıyordu. Benim yıllarca yandığım gibi o da yanıyordu.

 

 

Loading...
0%