Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5: DAĞILMIŞ ADAMLAR VE YARALI KADINLAR

@__nidus__

BÖLÜM 5: DAĞILMIŞ ADAMLAR VE YARALI KADINLAR

 

İnsan bazen kim olduğunu unutuyordu. Adını, yaşını, sevdiği şeyleri unutuyordu.

 

İnsan bazen evini unutuyordu. Belki de kaybediyordu ya da o ev onu kovuyordu.

 

Ben mi kaybolmuştum yoksa evim mi kaybolmuştu bilmiyorum ama deli gibi Ankara sokaklarında geziyordum.

 

Mevsimden dolayı olsa gerek hava buz gibiydi ve üzerimdeki mont beni ısıtmaya yetmiyordu.

 

Evime gitmek istiyordum.

 

Evim birkaç adım arkamdaydı.

 

Seni ortada bırakıp giden bir adam mı evin sahiden Afra?

 

Elinde tuttuğu sigara yola çıktığımızdan beri yaktığı 6. sigaraydı. Yorulmuş olmalıydı ve üzerine bir şey almadığı için de üşümüş olmalıydı.

 

Umursamadım.

 

Yalan. Umursadım. Ona dair her şeyi umursardım.

 

Evden çıktığımdan beri birkaç adım gerimde yürüyordu sadece. Yanıma gelmiyor, dudaklarından adımı dökmüyordu.

 

Arkamı dönüp ona sarılmak isterdim. Deliler gibi sarılmak. Ona beni bir daha asla bırakmamasını söylemek. Ağlamak. Dizlerine kapanıp beni yine öylece bırakmaması için yalvarmak.

 

Ama ben artık onun kızı değildim. Ya da öyleydim fakat o bunu bilmese de olurdu.

 

Onun karşısında acımasız ve güçlü bir kız vardı şimdi. Umursamaz davranan ve gerektiğinde her şeyi silebilen.

 

İçime bir ürperti geldiğinde cebimden telefonumu çıkardım ve saate baktım.

 

Sabah olmak üzereydi fakat kış olduğu için hava hala karanlıktı.

 

Alaz’ın gelmesine ortalama 2 saat kadar vardı ve ben nerede olduğumu bilmeden gezerken tanıdık bir otel adı ile duraksadım.

 

Hilton.

 

İstanbul’un birçok yerinde olan ve aslında bir tık pahalı olan otellerden biriydi. Ankara’da görmem ise beni şaşırtmamıştı aksine mutlu etmişti.

 

Alaz çok fazla şehir değiştirdiğinden bazı oteller ile anlaşması vardı ve Hilton bunlardan biriydi.

 

İçeri girdiğimde sabahın köründe kapıdan giren saçma sapan kılıklı beni gördüklerinde çalışanlar hemen yanıma doğru gelmişti.

 

Dış görünüşüm buranın parasını ödeyebilecek gibi değildi eminim. Hatta bir deliye benziyor olabilirdim şuan ama umursamadım.

 

“Selam,” dedim saçma sapan karşımdaki kadına ve elime telefonumu alıp karşımdakileri umursamadan Alaz’ı aradım.

 

Batuhan benimle birlikte içeriye girmemişti, kapıda duran güvenlik ya da vale olan çocuk ile konuşuyordu.

 

Telefon açıldığında Alaz’ın hala yolda olduğunu görmek beni biraz olsun rahatlattı.

 

Ona ihtiyacım vardı.

 

“Hilton otel buldum ama evden biraz acele ile çıktığım için yanımda sadece telefonum var…”

 

Devamını söylememe gerek kalmadan Alaz beni onayladı sessizce ve “Telefonu çalışanlara uzat canım,” dedi.

 

Telefonu ters çevirdiğimde karşımdaki kadın telefondaki adama gülümsedi.

 

Alaz ne kadar üzülse bile takım elbiseliydi ve yüzünden bile güçlü olduğunu belli ediyordu.

 

Bazen kendimi güçsüz hissederdim. Sonra o gelirdi. Elini belime atardı, sırtımı sıvazlardı ya da sadece öylece yanımda dururdu. Güven duygusu ile beraber güçlendiğimi de hissederdim.

 

Alaz sanki bir aslandı ve çevredeki herkesten beni koruyabilecek güçteydi. O benim her zaman sırtımı yaslayabileceğim bir abiydi. Hatalar yapmış olsa bile bu değişmezdi.

 

“Ben Alaz Diren, otel ile anlaşmam var size kimlik numaramı vereceğim ve kontrol ettikten sonra hanımefendiye 2 kişilik bir oda vermenizi isteyeceğim. 2 saate ben de orada olurum ve odayı ben de kullanacağım, geldiğimde sorunla karşılaşmak istemem.”

 

Kadın başı ile onayladıktan sonra “Tabi Alaz Bey, kimlik numaranızı alayım,” dedi ve Alaz’ın söylediği numaraları tuşladıktan sonra karşısındaki ekranda bir şeyler yaptı ve ardından bana giriş kartını uzattı.

 

“3. kat, 358 numaralı odaya geçebilirsiniz, Alaz Bey geldiğinde size haber vermemi ister misiniz?”

 

“Gerek yok, kartı verirsiniz odaya gelir,” dedim ve gülümsemeye çalıştım.

 

“Bir ihtiyacınız olduğunda odadaki telefondan 1’i tuşlamanız yeterli olacaktır, iyi günler Afra Hanım.”

 

“Teşekkür ederim, bir de kapıdaki beyefendi de benimle. İçeriye gireceğini sanmam ama bir sorun olursa beni bilgilendirin,” dedim ve kadının onaylaması ile asansöre bindim ve 3. kata çıktım.

 

Odaya girdiğimde temiz koku hoşuma gitti.

 

Batuhan’ın alkol ve sigara kokan evinden sonra bu oda bana Alaz Diren’in küçük dünyasına tekrar girmişim gibi hissettirdi.

 

İşte buydu. İstanbul’da bıraktığım hayat buydu.

 

Her zaman böyle değildi elbette bu.

 

Eskiden Batuhan da Alaz gibiydi.

 

Onun dünyasında, onun kollarında, onun yanında kendimi güvende ve huzurlu hissederdim.

 

Sarıldığımda alkol ya da sigara kokusu genzimi yakmazdı. Çok kızsam da oldukça yüksek paralar verdiği o parfümler kokardı.

 

Üzerinde kot pantolon göremezdiniz. O takım elbise adamıydı.

 

Sonra bir kıyamet günü gibi o gece yaşandı.

 

Batuhan Sönmez dağıldı ve dağıldığı kadar dağıttı.

 

Artık huzur dolu kolları beni her an bırakacak gibiydi, güven yok olmuştu. Nane kokan dudakları her aralandığında alkol kokusu yayılıyordu ve sigara kokuyordu.

 

Acı ama gerçek.

 

Bizim birbirimizden ayrılmamız ikimizi de parçalamıştı.

 

Çünkü ne Afra Korkmaz yaşayabilirdi maça ası olmadan, ne de Batuhan Sönmez yaşayabilirdi kelebeği olmadan.

 

Telefon çaldığında tavanı izlemeyi kestim ve yataktan kalkarak telefonu açtım.

 

“Afra Hanım, Batuhan Bey odanıza gelmek istiyor. Eşiniz olduğunu söyledi. Soyadınız da aynı fakat biraz alkollü gibi. Yukarı çıkmasına izin verelim mi?”

 

Derin bir nefes aldım ve “Gelsin,” dedim.

 

Aklı başında olmayan bir Batuhan ile uğraşmak zor olacaktı. Beni sinir ediyordu ama onu öylece bırakamazdım da.

 

Alaz’ın gelmesine yarım saatten az bir süre kalmıştı zaten.

 

Birkaç dakika sonra kapıyı açtım ve kendini duvara yaslamış adama baktım.

 

Kısa sürede bu kadar sarhoş olması normal değildi.

 

Aklıma gelen şey ile kaşlarım çatıldı.

 

Uyuşturucu kullanıyor olma ihtimali kalbimin sızlamasına sebep olurken onu yavaşça aldım ve içerideki yatağa bıraktım.

 

“Neden böyle davranıyorsun?”

 

Sorum ile gözlerini yavaşça araladı. “Çünkü yoksun,” dedi kendini yatağa tamamen bırakırken.

 

“Ellerin ellerimde değil, sen yatağımda değilsin Afra’m. Sabah gördüğüm ilk yüz ya da gece gördüğüm son yüz senin yüzün değil. Tavanlar Afra, seni getirmiyorlar bana.”

 

Bir süre durdu ve elini cebine attı. Bir paket çıkardı ve elindekini bana uzatarak konuştu.

 

“Ama bunlar getiriyor seni bana. Ne olursa olsun sanki yanımdaymışsın gibi. Kaan’ı hiç öpmemişsin gibi, hiç gitmemişsin gibi…”

 

Derin bir nefes aldı.

 

Gözlerim dolmaya başladığında sakince ona doğru ilerledim.

 

Aslında bunu tahmin ediyordum çünkü onu tanıyordum. Batuhan Sönmez bu kadar hızlı bir şekilde hiçbir alkol ile sarhoş olmazdı.

 

Ne zamandır kullandığını bilmediğim o hapları elime aldım. Ne yapacağımı bilemiyordum ama kalbimi dinlemeyi seçtim. Yanlış olduğunu bile bile yatağa gittim ve yavaşça yanına uzandım.

 

Kafası yerinde olmadığı için biraz rahatsız hissetsem bile ona olan güvenim bana bir şey yapmayacağını söylüyordu.

 

Vücudunu bana doğru çevirdi ve tek eli ile beni belimden tutup kendine çekti.

 

“Seninle bir gece uyumayı, başkalarıyla gecelerce takılmaya değişmem. Sevgilim. Güzel bebeğim benim. Çok özledim seni. Affet beni.”

 

Arka arkaya sıraladığı şeyler kalbimi acıtıyordu. O da acıyordu. Öyle çok acıyordu ki göz yaşları onun yanağından kayarak benim yüzüne düşüyordu.

 

Hem benim yandığım kadar yansın istiyordum hem de ona kıyamıyordum.

 

Saçlarını sevmeye başladım ve kısa süre sonra nefesi normale döndü. Uykuya daldı. Kolları beni bırakmadı, sıkı sıkı sardı.

 

Ama öncesinde bırakmıştı.

 

Gerçekler, geçmiş, ona olan aşkım. Her şey üst üste binip nefesimi kesiyordu şimdi.

 

Bir süre sonra ben de onun kollarında uykuyu tattım.

 

Sıçrayarak uyandığımda kapının sesini duyduğum için bu tepkiyi verdiğimi anlamam uzun sürmedi. Ne zaman uyumuştum sahi?

 

“Alaz?” dedim fısıltıyla.

 

Yataktan kalkmak için yavaşça Batuhan’ın kolları arasından çıktım ve doğru tahminde bulunduğumu kanıtlayan adamı gördüm.

 

Alaz Diren karşımdaydı.

 

“Özür dilerim, milyon kez özür dilerim Afra. Düşündüğün gibi değil ya da öyle bilmiyorum, lütfen affet beni.”

 

Onun sözlerine karşılık vermeden birkaç adım attım ve tam karşısına geçtim.

 

Doğru olan tam şuan ona tokat atmaktı ama ben sıkıca sarıldım ona.

 

Gergin vücudu biraz gevşedi ve kolları belimi sardı.

 

“Affetmeyeceksin beni, sileceksin diye ödüm koptu,” dedi sarılmaya devam ederken.

 

Ben yıllarca Batuhan’ı unutamamış, yaptıklarına rağmen onu silememiştim. Şimdi Alaz’ı böylesine bir şey yüzünden elbette silemezdim.

 

“Çok yorgunum Alaz. Cevaplara, doğru cevaplara ihtiyacım var ama kime güveneceğim bilmiyorum. Hepiniz biraz yalana battınız gözümde ama en çok da size ihtiyacım var.”

 

Ondan ayrıldığımda gözlerine baktım. Kahve gözlerdeki özür dileyen bakışlar beni yumuşattı. Gerçi kızgın değildim, kırgındım.

 

Batuhan’a, Alaz’a, Özgür’e…

 

Bu yolda karşıma çıkacak herkese biraz kırgın kalacaktım belki de ama durmayacaktım. Çünkü bir kere toplayabildiğim bu cesareti öylece çöpe atamaz, yok sayamazdım.

 

Yıllar önce benden alınan her şeyi tekrar bulup bir araya getirecektim.

Loading...
0%