Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@__okuyan94__

 

3.BÖLÜM

-Haber -

Ruh, hayatta en çok değer verdiğiniz insanın kaybını yaşadığında eskisi gibi olamayacağından korkardı. Sanki bir daha mutlu olamayacakmış gibi karamsarlığa çekilirdi. Düşünceleriniz, hareketleriniz artık kaybettiğiniz kayba göre şekillenmeye başlardı. Siz istesiniz de istemeseniz de, o kişi hayatınızdan çıktığında ruhunuzdan bir şeyler eksilirdi.

Annemi tanıma fırsatım olmamıştı. Neyi sevip, neyi sevmediğini bilmiyordum. Ya da sesinin nasıl bir tonda olduğunu hiç duymamıştım. Anne kız, sohbetlerimiz hiç olmamıştı. Alışveriş yapmaya götürecek bir annem yoktu. Anneler gününü hiç kutlayamamıştım. Okulda veli toplantılarıma babam çalıştığı için gelemezdi. Karne aldığımda, koşarak gidebileceğim bir annemi evde bulamazdım. Sadece gidebileceğim bir mezar taşı vardı.

Duygu ÇETİN.

Annemin adıydı. Annemin de anne babası ölmüştü. Babamdan başka kimsesi yoktu. Benimde hayatta kimsem kalmamıştı.

Düşüncelerim soğumuştu.

Soğuğu severdim, hislerimi uyuşturduğunu düşünürdüm. Uyuşan hisler, hissedilmezdi. Bünyemden beslenen acı aç kalırdı.

Evde kalamıyordum. Geceleri uykum gelmiyor, gözlerim tavana bakıyordu. Birkaç saat dalsam da, huzursuzluğum bedenimi alarma geçiriyor, uyandırıyordu. Ev yabancı gelmeye başlamıştı. Sanki çocukluğumun anıları burada geçmemişti.

Bugünde uykusuzdum. Üç saatlik uykuyla ayaktaydım. Normalde uykumu alamadığım zaman, huysuz olurdum ama artık huysuzluk edecek bir babam yoktu. Onun yokluğu ruhumun tamamını değiştirmişti.

Ev, babam olmadan çok ıssızdı. O günden sonra odasına bir daha girmemiştim. Sanki ben odaya girmesem, kaybı yüzüme çarpmayacaktı. Her zaman ki gibi odasına kapandığı zamanları tekrar yaşıyormuş gibi hissediyordum ve bunun bozulmasını istemiyordum. Ama biliyordum. O yoktu. Gitmişti. Bu dünyaya ait değildi.

Peki, ben nereye aittim?

Tek bildiğim diğer insanlar gibi değildim.

Babam, beni diğer kızlar gibi yetiştirmemişti. İnsanlara güvenmiyor, kötülüğün her zaman insanların arasında gezdiğine inanırdı. Bu yüzden güçlü olmamı sağlayacak her eğitimi vermişti. Mesleğinin gerektiği gibi o bir profesyoneldi. Aslında emekli olacağını öğrendiğim zaman ona inanmak istememiştim. Tanıdığım insan bunu en son yapardı. Çünkü babam mesleğiyle evliydi. Çoğu gün, büroda sabahlar evde tek kalmam gerekirdi. Ses etmezdim, onun orada mutlu olduğunu bilirdim.

On iki yaşımda, kendimi savunmayı öğrenmiştim. Öğretmenim, babamdı. Bir insanı alt edebilirdim. Diğer kızlar, bebekleriyle oynarken ben nasıl yumruk atıldığını öğreniyordum. Babamın neden bu kadar korumacı olduğunu hiç anlayamamıştım. Sadece tedbirli olmam gerektiğini düşündüğünü söylerdi. Kendini korumayı herkesin bilmesi gerektiğini savunurdu.

On sekiz yaşımda silah kullanmayı öğretmişti. Silahın emniyetini nasıl kullanacağımı, şarjörü nasıl dolduracağımı, nasıl ateş edeceğimi hepsinin eğitimini kendisi vermişti. Boş bir arsada konumlandırdığı hedefi ıskalamamı istemezdi. Hiçbir zaman kullanmamı istememişti ama yine de öğrenmem gerektiğini söylemişti.

"Kendini korumak için her ne olursa olsun, ona başvurmalısın. Sana zarar gelmesine istemiyorum."

Son kez elime silahı tutuşturduğunda cümleleri buydu. O gün gösterdiği gibi hedefi ortasından vurmuştum. Gururla gözlerinin parladığına şahit olmuştum ama bir şey dememişti.

Verdiği eğitimlere göre o zaman kafamda, meslek olarak polis olmak vardı. Verdiği eğitimler de başarılı olmuş, kendimi oraya ait hissetmiştim. Ama babama bunu açtığımda, fikrimi ret etmişti. Tüm yaptıklarını bunun için yapmadığını söylemişti. İlk o zaman büyük bir tartışma yaşamıştık. Büyük bir kavgaydı. Gözlerinde sadece o an hayal kırıklığını gördüğümü hatırlıyordum ama bende kırgındım. Üniversite sınavına girmiş, sonuçları bekliyordum. Yazdığım an akademiye girebileceğimi de biliyordum.

Ama babam tercih etmemi engellemişti. Bana güvenmiyordu. Bu yüzden kafama koyduğumu yapacağımı bildiği için tercihlerimi kendisi yapmıştı. Kendisi aksine tehlikenin kucağına gitmemi istemiyordu. Saçmalıktı ama ses çıkarmamıştım.

Tüm bunların aksine hayatımı seviyordum. Babamın verdiği eğitimleri seviyordum. Sağlam durmayı seviyordum. Güçlü bir savunmaya sahip olduğum için şanslıydım. Bedenim sağlamdı ama zihnim bedenimin aksine sağlam değildi.

Babam bunu es geçmişti ve en büyük darbeyi kendisi vermişti.

Alnımdaki ter kayarak, yolunu bulurken düşüncelerimle karşımdaki kum torbasına gelişi güzel vuruyordum. Babam verdiği eğitimin körelmemesi için kadınlara özel bu spor salonuna yazılmam gerektiğini savunmuştu. İntihar etmeden önce konuşmalarının arasındaydı.

Ellerimi kaplayan siyah boks bandajı bileklerimi sıkıyordu. Aldırmama gerek yoktu. Fiziksel acı, düşüncelerimi duymamı engelliyordu.

Kahvaltı bile yapmadan, kendimi her zaman ki yerimde her zaman ki torbanın önünde bulmuştum. Evde duramıyordum. Yalnız kaldığım zaman, düşüncelerimi engelleyemiyordum.

Ayaklarımın yere sabitliğiyle kollarımdaki güç, tüm bedenime yayılmıştı.

Attığım yumrukla, karşımdaki torba yerinde sallandı, alnıma topladığım saçlarımdan arasından ter aktı. Kum torbasını sabit kalmasını sağlarken, nefes nefese kalmıştım ama yeterli değildi. Daha fazlası gerekiyordu.

Tekrar vurdum. Sonra tekrar. Tekrar. Tekrar.

Kol kaslarım, çığlık atana kadar vurmaya devam ettim.

"Maral, biraz sakinleşmeye çalış." Ses yanı başımdan geldiğinde, kendimden geçmek üzereydim. Nefesim ciğerlerime baskı yapmış, dar geliyordu. "Kendini yıpratıyorsun."

Bu spor salonun hocası, Gülsüm Hanım'dı. Sert yüz hatları olan, orta boylu bir kadındı. Giydiği kıyafetlerin içinde vücudunun kasları oldukça belirgin görünürdü. Aldığı eğitimlerle yaklaşık iki senedir, buranın hem işletmesini hem de hocalığını yapıyordu.

"Durmak istemiyorum," derken kum torbasına bir tane daha savurdum. "Durursam, düşünürüm."

"Ama durmak zorundasın. Babana olanların suçlusu sen değilsin."

Zihnim durakladı. Hareketlerim işlemeye devam etti.

Bir dakika? Ne?

Babamın öldüğünü nereden duymuştu?

Hareketlerimi durdurmaya zorladığımda, üstümdeki kısa kollu sırtıma yapışmıştı. Ter, tüm vücudumda kendini gösteriyordu. Saçlarım yapış yapış olmuş, dudaklarım ansızın duraklamamla aralanmıştı.

Hoca, durmamla kum torbasını tuttu.

"Babama ne olduğunu nereden biliyorsunuz?" dedim göğsüm sıklıkla kalkıp, inerken. "Size söylemedim."

Şaşırırcasına gözleri irileşti.

"Haberler de duydum," dedi gözleri gözlerime acır gibi bakarak. "Bilmiyor muydun?"

"Hayır. Benim bundan haberim yok."

Midem, göstermiş olduğum çabayı es geçerek kasılmaya başladı. Öfke, damarlarımda yer edinirken zihnim düşüncelerimi tutamıyordu. Babamın intihar bilgisi haber mi yapılmıştı? Anlayamıyordum. Kim böyle bir şeyin haberini yapardı ki?

"Çok üzgünüm, Maral. Bildiğini sanıyordum."

Ama bilmiyordum. Yüzüme yumruk yemişim gibi sarsılmıştım. İnternette babamın ismi geçiyordu. Haber kanallarında ismi yayın yapmıştı. Galiba kusacaktım.

Zar zor, "Önemli değil," demeyi başardım.

Önemliydi. Çok önemliydi.

Ayaklarım bedenimi, soyunma odasına yönlendirirken, hocayı arkamda bırakmıştım. Hızlı hızlı attığım adımlarım varması gereken yere saniyelerin içinde varırken, çantamı koyduğum dolabı hışımla açtım. Ellerimin titremesini es geçerek, çantamdan telefonumu buldum. Aranılan aramalar vardı ve hepsine arkadaşımdan geliyordu. Belki de sabahtan beri ekrandaydı ama fark edemediğim durumlardan sadece biri olmuştu.

İnternet sayfasına babamın ismini yazarken, kalbim çok hızlı atıyordu. Doğruluğundan o an emindim ama kendi gözlerimle de görmem lazımdı. Sorgusuz inanmam için o haberi kendim okumalı ya da izlemeliydim.

İstediğim habere ulaşmam, kısa sürdü.

Hocanın dediği gibi babam haber sitelerindeydi. İsmi yazıya dökülmüş, olay tüm çıplaklığıyla aktarılmıştı. Babamın mesleğini ön plana çıkarmışlardı. İntihar ettiğinin trajik olduğunu yazıya dökmüşlerdi. Benden bile söz etmişlerdi. Cansız bedeninin kızı bulduğu yazılıydı.

Bedenim kasıldı.

Bu nasıl olurdu?

Bu ayrıntıları kim vermişti?

Anlayamıyordum ama cevabı verecek birini tanıyordum. Babam emekli olmuş olabilirdi ama o da onlardan biriydi ve bunu kendisine yaparak, hatırasını zedelemeyeceklerini mi düşünüyorlardı?. O polis memuru dosyayı kapatacağını söylerken, böyle bir şeyden bahsetmediğini düşünüyordum ama en iyi cevabı da bana kendisi verecekti. Hatta bunu verdiği karttaki numarayı arayarak değil, bizzat karşısına dikilerek soracaktım.

***

Günler önce girdiğim polis merkezinin kapısından girerken, ne eve uğramış ne de üstümü değiştirmiştim. O an aklımda tek bir düşünce vardı. O da gerçekleri öğrenmemdi. İçimdeki şüphelerim hala aynı ki tazelikte kendini koruyordu ama şu an bu haber işini çözmem gerekiyordu. O haberlerin internet sitelerinde gezmesine razı olamazdım. Bu yıllarını verdiği mesleğine haksızlık olurdu. Onun böyle anılmaması gerekirdi.

İntihar eden emekli istihbaratçı...

Yıllarını verdiği emeği birden bire silinemezdi.

Merkez, bıraktığım gibiydi. Beni sorgulayan polisi nerede bulacağımı tam bilmiyordum ama kartta yazılı adını hatırlıyordum. Ömer Dereli.

İçeri girdiğimde kimse neden geldiğimi sormamıştı ama sorgu odasının diğer tarafında bulunan alanda kendisini bulabileceğimi düşünüyordum. Memurların evrak işlerini yaptığı klavye sesleri ya da telefonla konuşan memurların sesi masaların bulunduğu geniş bölümden geliyordu. Bazı masalar boştu ama aradığım kişi burada değildi.

Resmi üniforması olan memurun masasına ilerlerken, kendisinin karşısındaki bilgisayara bir şeyler yazıyordu. Kadın, gençti. Atkuyruğu saçlarından bir tel bile tokasından çıkmamıştı.

"Bakar mısınız? Ömer Dereli'yi nerede bulabilirim?" Kadın, sesimle gözlerini bilgisayar ekranından çekti. Bakışlarını başka masaya doğru çevirdiğinde aradığını bulamamış gibi gözlerini yüzüme çevirdi. "Biraz önce amirim buradaydı. Kahve almaya gitmiş olmalı. Size ben yardımcı olayım?"

"Hayır, benim Ömer Dereliyle konuşmam gerek," derken kadının gözleri arkamdan bir yere sabitlendi ve beni dinlediğinden emin olamadan, sesi tekrar duyuldu. "Amirim bu bayan sizinle konuşmak istiyormuş."

Kadının gözlerinin sabitlendiği kısma dönerken, aradığım kişiyi masaların arasındaki koridorda yani arkamda bulmuştum. Gözlerinden beni tanığını o an anlamıştım. O gün ki gibi haldeydi. Siyah saçları uyumsuz bir şekilde dağınıktı. Yüz hatları sert biri değildi. Bunu o günde analiz etmiştim. Elinde kadının söylediği gibi kahve kupası vardı.

Onu beklediğimi görünce durakladı. Arkamdaki kadına onayladığını gösteren bir baş hareketi kullandı.

Sonra da gözleri tekrardan beni buldu. "Her ne konuşmak istiyorsanız, masam da konuşabiliriz." Ardından da onu takip etmemi ister gibi arkasını döndü ve yürümeye başladı. İstediğini yaptım. Arkasından gittim. Yanından geçen birkaç memura selam verdiğinde, mevkii bakımından yüksek biri gibi gelmişti.

Her tarafı camdan oluşan bir odaya doğru ilerlerken, ses çıkarmadım. Odaya ilk benim girmem için yana kaydı ve ardımdan da kapıyı dışarıda ki sese kapadı. Oturmam için masasının önündeki koltukları işaret etti.

Oturmadım.

Kendisi, masasının başına geçtiğinde kupasını bırakacağı boş bir yer aradı. Masası evraklarla dolu ve dağınıktı. Kupayı kâğıtlara uzak bir kenara koyarken, koltuğuna oturdu.

"Oturmayacak mısınız?" diye sordu hala ayakta dikildiğimi görünce.

"Hayır, buraya oturmaya gelmedim."

Sert çıkışım karşısında şaşırmışsa da bunu belli etmedi. Karşısında nasıl bir kimlik gösteriyordum, bilemiyordum ama kaşlarım çatılmış bir halde yüzüne bakıyordum. Eve geçmeden direk buraya geldiğim gibi spor çantamı babamın arabasında bırakmıştım. Üstümdeki kıyafetlerin buraya uymadığını da biliyordum ama umurumda değildi. Elimde ki telefonu sıkıca tutuyordum.

"Pekâlâ," derken kollarını masaya dayadı. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"

"Bana şu şekilde yardımcı olabilirsiniz," dedim masaya doğru yaklaşırken. Elimdeki telefonun ekranını masada önüne koydum. Buraya gelene kadar siteden dahi çıkmamıştım. "Bunun ne anlama geldiğini söyleyerek başlayabilirsiniz."

"Bu nedir?" Gözleri masasına koyduğum telefonun ekranına kaydığında, telefonu eline aldı. Bakışları ekranda giderken, yerinde dikleşti. Okuyor ama ses çıkarmıyordu.

"Siz kendinizden olana saygı duymaz mısınız? Babamın ülkesi için yaptığı onca şeyi bir kalemde silerek, böyle damgalanmasına izin mi verirsiniz? Babam ülkesi için gecesi gündüzüne katarak çalıştı. Mesleğine vatan aşkıyla bağlıydı. Bunu en iyi siz bilirsiniz, yanılıyor muyum? Ama okuduğunuz o haber, hatırasını kirletiyor."

Ömer Dereli'nin gözleri en sonunda, öfkeyle bakan gözlerimi bulduğunda, telefonumu bana geri uzattı. "Bundan haberim yoktu," dedi ilk. "Babanıza saygım sonsuz fakat bu benim dışımda gerçekleşmiş, Maral Hanım."

Adımı unutmamıştı.

"En azından ismi gizli kalabilirdi ama orada her şey açıkça yazılmış. Bu olayı benden ve polisten başka kimse bilmiyordu. Bu nasıl olabilir? Anlayamıyorum."

Eve sağlık memurunu bile çağırmamıştım. Babamın bedeninin ölü olduğunu anlayacak kadar, kendimdeydim. Polisi aradığımda, kendileri sağlık görevlilerini çağırmış, ardından da evimizin içi daha fazla polisle dolmuştu. Komşulardan bazılarının fısıldadığına duymuştum ama onlara babamın kalp krizi geçirdiği yalanını uydurmuştum. İnanmamışlardı biliyordum ama en azından cinayete kurban gittiğini düşünebilirlerdi. İntihar etmek başka bir şeydi. Gerçeği polisten başka kimse bilmiyordu. Gerçeği arkadaşıma bile söylememiştim. Ve şimdi babamın tanıyan herkes gerçeği öğrenmişti.

"Gazetecileri bilirsiniz, araştırmayı severler," dedi sanki olayı makul tarafını göstermek ister gibi. Durakladı. "Ama bu haberle bizzat ben ilgileneceğim. Akşama haberin kalktığını göreceksiniz."

"Artık bir önemi kalmadı. Nasıl olsa biliniyor."

Spor hocası bile biliyorsa, herkes biliyor demekti.

"Çok üzgünüm, bunu bilmenizi istiyorum. Keşke daha fazla yardımım dokunsaydı."

Karşımdaki adam samimiydi. Bunu kahverengi gözlerinden anlayabiliyordum ama umurumda değildi. Babamın dosyasını kapattığı an iyi niyeti de sonlanmıştı. Babama bir şeyler olmuştu. Yazdığı mektupta bunu hissedebiliyordum ama herkes onun intihar ettiğini düşünecekti.

"Siz babamın dosyasını kapattığınız da her şeyi bir şekilde sonlandırdınız. Bu yüzden yardımınız dokunamazdı."

"Böyle olmasını istemezdim ama... " derken sözünü kestim. Sert çıkışıyordum, biliyordum ama öfkem içimde durmuyor, akıyordu. Kendisi de çıkışlarıma karşı sakinlikle duruyordu. Başkası olsa, bu kadar sakin kalamazdı.

"Olay yeri inceleme raporu farklı söylüyor, anlıyorum ama söylediklerimin arkasındayım." Odasından çıkmadan önce son söylediklerim bunlardı.

Elimdeki telefonun titrediğini hissettiğimde, polis merkezinden ayrılmak üzereydim. Saat öğleni geçmiş, ikindiye doğru ilerliyordu. İstemesem de eve gidip, duş almalı ve temizlenmeliydim. Babamın arabasına varana kadar telefona bakmamıştım ama aslında telefona ne geldiğiyle de ilgilenmiyordum. Fakat açtığım haber sitesinin hala açık olduğunu hatırlayınca bakma durumunda kaldım.

Oysa ekranda geçenler de tanıştığım Demet'ten gelen bir mesaj vardı ve söz verdiği gibi abisinin adresini mesaj da yazmış ve altına da not iliştirmişti.

Bu adrese gideceğiz. Beni de yanına al.

 

Loading...
0%