Yeni Üyelik
1.
Bölüm

☄️Bölüm 1: Karşılaş(A)Ma(Ma)☄️

@_ardc_

- BERCESTE'DEN -


Kime: +9054******36

Mesaj:

Benimle buluşur musun? Bir kahve içeriz belki. Saat 6'da Çengelköy'de. Çamlıkaltında bekleyeceğim.


Mesajı gönderip telefonu cebime koydum. Altıya on beş dakika vardı. Annem olduğunu söyleyen kadınla buluşmayı bu kadar ertelemem gerekir miydi? Bilmiyorum. Ama beni bırakıp giden birine karşı şu an iyi konumdaydım. En azından güçlü duruyordum.


Babamı iki yıl önce kaybetmiştim. Askerdi ve şehit düşmüştü. Bana bıraktığı mektubu bulmam uzun sürmedi. Cenazesini gömüp lojmana gelmiştim. O an ki acımla hatıra kutuma koştum. Hatıra kutumun içine koymuştu mektubu. Her anımızı sakladığım yatağımın altındaki kutuya.


İlk bulduğumda ne olduğunu anlamamıştım. Açıp okuyunca babama kızdım. Madem bir annem vardı neden kendinin ölmesini bekledi? Neden ben o kadını o ölmeden tanımadım? Neden, neden?!


Denize bakarken içimin kötü olduğunu hissettim. Yirmi dört yaşındaydım ve şu an gidip tıp komiteleriyle uğraşmam felan gerekiyordu. Benimse yaptığım annem sandığım kadını beklemekti.


Telefonum çalınca cebimden çıkardım ve arayanın bir numara olduğunu gördüm. Muhtemelen o arıyordu. Açtım. "Efendim?"


"Berceste. Nasılsın?"


Biraz sonra buluşacaktık. 'Bir işi mi var?' diye düşündüm. Olabilirdi. Muhtemelen onun için arıyordu.


Ama ben kendimi hazırlamıştım ya!


"İyiyim de mesaj atmıştım. Buluşalım diye. Bir sorun mu var?"


"Mesaj mı?"


"Evet. İki dakika felan oldu. Onun için aradın..ız sanmıştım..."


Bir dakika ya ne oluyordu?


Telefonu kulağımdan çektim ve aramayı arka plana atıp mesajlara girdim. Numaraya baktım.


Kahretsin!


Son rakamı yanlış yazmışım. 6 değil 5 olacakmış!


Hiç bozuntuya vermeden konuşmaya devam etmeye çalıştım." Şey pardon ben sadece düşünmüştüm. Neyse. Sen.. Siz ne için aramıştın..ız?"


"Yok sadece konuşmak istemiştim. Neyse benim bir işim var. Sonra tekrar ararım. Görüşürüz."


Görüşürüz dememi beklemeden kapanan telefona baktım.


Ben bu kadınla niye görüşüyordum ki! Yıllar önce beni bırakan bir kişiyle.


Baban öyle isterdi.


Doğru babam. Ona da ayrı sinirliyim.


Gelen mesajla olduğum yerde sıçradım.


Kimden: +9054******36

Mesaj:

5 dakika sonra ordayım.


Ne!


Allah'ım sana geliyorum!


Yanlış numaradan gelen mesaja bakarken şok içinde hızla ayaklandım. Bu kadar ekşın bana fazla. Bir de yabancı birine derdimi anlatacak gücüm yoktu. Hem zaten derse geç kalıyordum. Evet evet.


Koş Berceste tabana kuvvet!!


- OĞUZ'DAN -


Telefonuma gelen mesaj titreşimi ile yerimde kıpırdadım. Albayın yanında telefonu çıkarıp bakmak olmazdı da. Ne yapsam diye düşünürken albayın sesini duydum.


"Hayırdır oğlum daldın?"


Birkaç kere yutkundum. Sonra albayı cevapladım. "Yok bir şey Albayım. Size öyle gelmiştir."


"Tamam neyse Oğuz. Görevi şu anlık uzaktan yöneteceğiz. Timin her an hazırlıkta bulunsun."


"Emredersiniz Albayım."


"Bir de eğitim için Deniz Teğmen gelecek. Çocuklara mukayet ol kıza yanaşmasınlar."


Deniz Teğmen nereden çıkmıştı şimdi ya! Timin hepsi bu kadına hayranken ben nasıl tutayım onları? Yaktım çıranızı oğlum!


"Oğuz sende bir haller var ama hadi bakalım. Çıkabilirsin. Dediklerimi unutma."


"Unutmam Albayım. İyi günler." Asker selamımı verip odadan çıktım.


Bizim çatlakların olduğu salona geldim. Masanın önündeki sandalyeyi ters çevirip oturdum. Telefonu cebimden çıkardım. Gelen mesaja baktım.


Kimden: +9053********

Mesaj:

Benimle buluşur musun? Bir kahve içeriz belki. Saat 6'da Çengelköy'de. Çamlıkaltında bekleyeceğim.


Bu numara kimin acaba diye düşünmeye başladım. Saate baktım. On dakikam vardı. Üstümü değiştirip hızlıca yürürsem beş dakikaya giderdim. Cevap yazıp ayaklandım.


"Lan ben gelene kadar uslu durun. Bir şey olursa ararsınız."


"Hayırdır komutanım? Randevunuz mu var yoksa?" Kaşı gözü ayrı oynayan çapkın Osman'a baktım. Sarışın, mavi gözlü, uzun boylu, kaslı yapısıyla görevlerde iyi iş görürdü. Lakin zevzekliğiyle bize süründürürdü.


"Zevzekliği bırak! Hafta sonu Deniz Teğmen eğitime geliyormuş. Şimdiden uyarıyorum yavşayanı eğitimden sonra kurşuna dizerim. Her seferinde uğraştırıyorsunuz beni. Hadi eyvallah."


Salondan çıkarken bizimkiler çoktan saçma sapan konuşmaya başlamıştı bile.


Hızlıca odama girdim. Üstümdeki formaları çıkarıp altıma siyah bir kot pantolon, üstüme de siyah bir tişört geçirdim. Postallarımı spor ayakkabılarımla değiştirdim. Cüzdanımı telefonumu cebime atıp çıktım.


Kimmiş bakalım bekleyen görelim.


Hızlı bir şekilde Çamlıkaltı'na geldim. Oturan birkaç kişide gözlerimi gezdirdim. Ama ortalıkta hiç birini bekleyen bir hali olan kişiye rastlamadım. Cebimden telefonu çıkardım. Osman'ın numarasını bulup aradım.


"Komutanım hayırdır kızla bir problem mi oldu?" Gözlerimi devirdim. Bu çocuk gerçekten zevzeklikte sınır tanımıyordu.


"Lan bana bak sana gece nöbeti kitlerim."


"Yok yok komutanım özür dilerim valla." Şu an oturuşunu bile düzelttiğini biliyordum.


"Evet. Asıl konuya giriyorum. Sana attığım numarayı araştır. Kimmiş neyin nesiymiş öğrenelim."


"Şey komutanım kızacaksınız ama bir şey söylemek istiyorum."


"Söyle iki dakikan var."


"Ben zaten kim olduğunu araştırdım. Mesaj geldiği an."


Hassiktir. Ben Albayın benim telefonumu izlettiğini unuttum.


Alnıma attığım şaplakla etraftaki insanlar bana deliymiş gibi bakmaya başladı. Hızlıca kendimi toparladım. "Tamam kapat geliyorum."


Etraftan hızlıca uzaklaşırken Albaydan sıkı bir nutuk yiyeceğimi biliyordum.


- BERCESTE'DEN -


Utana sıkıla amfinin kapısını çaldım. Tamı tamına yirmi dakika geç kalmıştım. Kapıyı açıp içeriye baktım. Asistanlardan birini görünce saygıyla eğildim. Elini sınıfa doğru uzatan asistana gülümseyerek yerime geçtim. Defne sağ olsun yerimi tutmuştu.


Kısık sesle "Nerdesin kızım sen?" diye sordu.


"Neler yaptığımı bilsen aklın durur. Ama şimdi konuşmayalım. Komiteler yakınken dersi dinleyelim." Çantamdan hızlıca notlarımı çıkardım.


"Alacağım ifadeni zaten."


Defne'yle lisede arkadaşlık kurmuştuk. İkimizin de hedefi yükseklerde olduğu için herkes saçma sapan ortalıkta gezerken boş derslerde arka bahçede test çözerdik. Annesi de babası da doktordu. Kendini hep onlara yakışır bir doktor olacağım diye destekledi. Sonuçları öğrendiğimiz sabahı ortalıktan kaybolmuştu. Ben kazanamadı galiba diye düşünürken ameliyathanede doktorları gözlem odasında izlerken bulmuştum onu. Hem ağlıyor hem de ameliyatı izliyordu. O an ona sarılıp 'Takılma bir daha denersin. Hem istersen ben de bir daha çalışır girerim seninle.' demiştim. O ise bana çıkışmıştı. 'Manyak mısın kızım? Kazandığım sınava niye bir daha gireyim?' Ben şok olmuş bir biçimde ona bakmıştım. Kazanamamıştı sanmıştım onu öyle bulunca. Hatta onu orda bırakıp gitmiştim. Bir hafta konuşmamıştım. Sonrasında kayıt zamanı gönlümü almıştı.


Daldığım güzel anlardan çıkıp dersi dinlemeye başladım.


- OĞUZ'DAN -


"Daha iki hafta önce başına gelen olayı biliyorsun Oğuz. Bu kadar boşvermiş davranamazsın. Hasan Yüzbaşı bu yüzden şehit düştü. Bir askerimi daha bu şerefsizler yüzünden kaybedemem ben! Aklını başına al! Çıkabilirsin şimdi!"


Asker selamı verdim. "Emredersiniz komutanım." Odadan çıkarken kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Bu merak beni şehit edecekti.


Ortak salona geçtiğimde bizimkilerin hepsi hazır ola geçti. "Oturun Allah aşkına. Berbat durumdayım." Üçlü koltuğa otururken onlar da az önce kalktıkları yerlere oturdular. Çaprazımdaki ikili koltukta Osman ve Cengiz, benim yanımda Tuna, masadaki sandalyelerde Burak ve Yağız, karşımdaki tekli koltuklarda Ali ve Mert oturuyordu.


"Komutanım iyi yandan düşünün itler değil en azından."


Osman'a sinirli bakışlarımı yollarken Tuna dizime vurdu birkaç kere. "Kısaca özet geçeyim. Mesajı atan kız. Adı Berceste. Yirmi dört yaşında. Aslen Rizeli. İstanbul'da yaşıyor. Tıp okuyor. Beşinci sınıfta. Bizim aşağıdaki lojmanda kalıyor. Annesi ölmüş. Babası asker. Şehit. Bizden önceki timin başı. Hasan Yüzbaşı'ymış babası."


Tuna'nın dediklerini sindirmek için bekledim. İyi de bana ne bu kızdan? "Peki benimle alakası?"


Sandalyeden kalkan Yağız Tuna' nın yanına giderken "Onu bilmiyoruz. Görüşmeye giden sensin komutanım." deyip koltuğa oturdu.


"Gittiğimde bekleyen kimse yoktu."


"Nasıl ya. Kız mesaj atıp gelmedi mi? Komutanım doğru söyleyin kızı korkutup kaçırdınız değil mi?" Diyen Osman'ın yakasını kavradım.


"Sana şimdi bir yumruğumu kaçırtırım görürsün!"


"Oğuz bir sakin ol. Bir şey demiyor Osman."


"Tuna abi haklı Oğuz abi. Bu malın ağzı kayıyor bazen biliyorsun." diyen Cengiz'e bakıp Osman'ın yakasını bıraktım. Ayağa kalktım. "O kızın benimle derdi neymiş öğrenin.." Parmağımı Osman'a doğrulttum. "Sen de bir daha zevzeklik yaparsan Albaya diyorum tayinini istiyorum haberin olsun. Sabaha öğrenin ne olduğunu."


Salondan çıkıp odama ilerledim. Ne işin var benle kızım senin! Başıma aştığı işlere bak!


- BERCESTE'DEN -


Bir buçuk saatin sonunda bütün beyin hücrelerim bana savaş açmıştı. Beynim uyuşmuştu resmen. Sinir sistemi bu kadar zor olmamalıydı!


Ellerimle başımı ovmaya başlarken Defne çantasını topladı. "Hadi kalk anca bir kahve keser bizi."


"Haklısın valla. Ölüyor beynim gömeni yok." Ayaklanıp masanın üstüne dağıttığım notlarımı topladım.


Sınıftan çıkıp bu kattaki kantine girdik. Ben yer seçerken Defne gidip kahveleri aldı. "Dökül bakalım sarı kafa." derken bir yandan da tepsideki kahveleri masaya koydu.


Koyduğu kahveye uzanıp kokusunu içime çektim. Üfleyip sıcacık kahvemden bir yudum aldım. Sanki beynimin çakraları tekrar çalışmıştı.


Defne beni dürterek "Kime diyorum pişt!"


Gözlerimi devirdim. Kahveyi masaya koyarken anlatmaya başladım.


"Ya benim annem varmış ya hani. Ben ona mesaj attım. Gerçi teknik olarak ona atmadım. Ya işte attım da atmadım işte. Atmışım sanmıştım atamamışım. Ben gönderdim ama gönderememişim de."


"Kızım senin devreler iyice yanmış." dedi Defne araya girerek. Kahvesinden bir yudum aldı. "Şimdi sen mesaj attın mı bu kadına."


"Attım. Yok atmadım. Üff! Aman be!" Defne gülerken ben sinirle kahvemden bir yudum aldım. Ama sıcak kahve bütün ağzımı yaktı. "Yandımm! Yandım!" Dilim dışarda çantamdan suyumu çıkardım. Hızlı bir şekilde içtim. Ama hala yanıyordum. "Gülme Defne!" Ben yirmi küsür yaşındayım ya. Hala ağzımı yakıyorum!


"Kızım tamam sakin ol. Şimdi yavaşça anlat."


"Ya ben gittim Çamlıkaltı'na. Sonra mesaj attım bu kadına. Ama atamamışım..." Defne araya girecekken elimle durdurdum. "Merak etme az önceki duruma bir daha girmeyip hızlı geçiyorum. Bu kadının numarasının son rakamı 5 miş. Senin akıllı arkadaşın onu 6 olarak gördü. Ve bil bakalım ne yaptı? O numaraya mesaj attım. Hem de gel Çamlıkaltı'na kahve içelim diye. Rezillik yemin ediyorum. Ama asıl fena olan şey o numara geri mesaj attı. "


" Oha! "


"5 dakikaya geliyorum diye hem de."


"E naptın gelen kişiyle mi görüştün?"


"Yok ya! Kızım nasıl görüşeyim. Ne diyeceğim ben size mesaj atmak istememiştim. Annem olacak kadına atacaktım felan diye bir sürü açıklamadansa kaçmak en iyisiydi." Temkinli bir şekilde kahvemden bir yudum aldım.


"Ya kızım sen manyak mısın? Belki hayatının aşkı çıkacaktı karşına. Nereden biliyorsun hemen topuklamışsın."


"Kız ne aşkı ya! Ya gelseydi sapık birisi. Nereden bileceğim?"


"Ya ultra yakışıklı biri geldiyse. Böyle felaket yakışıklı. Al işte elinden kaçırdın."


"Allah aşkına bana aşk felan deme. En son lisede böyle yaptığında başımıza ne işler geldi biliyorsun."


"Ya kızım nereden bileyim adamın otuz yaşında sapıklık yapacağı. Gayet bizim yaşlarımızda gösteriyordu."


"Ya adam babamın timindeydi. Sen bana mektup verdirttin. Ay bak yine rezilliğim aklıma geldi."


"Saçmalama be sonra Hasan amca onu dövmüştü."


"Hıı bana da bir sürü nutuk çekmişti."


"Sende evden kaçıp bize gelmiştin. Sahi bu akşam bize gelsene? Bir film gecesi yapalım."


"Komiteler yaklaşırken mi? Güldürme lütfen. Bu komiteyi geçemezsek sınıfta kalırız. Ve emin ol okulu sekizinci seneye çıkarmaya hiç hevesim yok."


"Ya kızım iki saat be."


"O iki saatte iki ders bitiyor."


"Yok vazgeçtim. Sen iyi ki topuklamışsın. Adam ultra yakışıklı biri olsaydı ilk günden başka birine kaptırırdın sen."


Güldüm. "Emin ol yakışıklı çıksa gelir seninle arasını yapardım."


"Oha ciddi misin kız!"


"Ama hayaller hayatlar sevgili arkadaşım. Bak şu an neredeyiz ne konuşuyoruz." Göz deviren Defne'ye güldüm. "Bu arada o askere verdiğimiz mektup hala kutumda duruyor. Bir ara gel okuyup gülelim."


"Harbi mi kız? Yakacaktın sen onu güya. Baban aşkına

kızdı diye." O gülmeye başlayınca ben de güldüm.


"Ya hatırlatma valla rezillik ya."


"Hadi kalk kalk bize gidelim. Annem de izinli kızlar günü yaparız."


"Anlaşıldı sekizinci sene yükleniyor."


Gülüşerek oturduğumuz masadan kalktık.


Loading...
0%