@_ardc_
|
- BERCESTE'DEN - "Berceste. Hadi uyan." Derinden gelen sese kulak asmadan rüyama devam etmeye çalıştım. "Kız sarı kafa kalksana!" Ses etmedim. Karanlığıma gömüldüm. "Sarı kafa! Kime diyorum ben ya!" Kafamdan aşağı dökülen su ile birden sıçradım. Karşımda elinde sürahi ile duran Defne'ye baktım. O biraz önce benim üstüme su mu dökmüştü? "NAPIYORSUN!" "Tam yarım saattir senle uğraşıyorum. Kalk deyince kalksaydın!" Umursamaz bir şekilde elindeki sürahiyi yan taraftaki komidinin üstüne bıraktı. Üstümdeki örtüyü toplarken ben sadece bakınıyordum. Beynim komutunu nefes al nefes ver diye çalıştırırken ıslanan üstüme baktım. "Defneee!" Bir yandan beni ittiren Defne yanağımı sıkarak beni cevapladı. "Efendim canım arkadaşım." "Senden bunun intikamını çok pis alacağım biliyorsun değil mi?" Yataktan kalktım ve yanımda olmasını umursamadan üstümdeki geceliği çıkardım. "Hı hı. Biliyorum. En son böyle söylediğinde unutmuştun." Gülerek söylediği şeye sinirlenerek üstüne elimdeki geceliği attım. "Pisliksin sen ya!" Onu bırakıp tam kapıya yönelmiştim ki sesiyle durmak zorunda kaldım. "Güzelim inan abim olmasa bende senin öyle gezmene bir şey demezdim. Fakat gel gör ki içerde camış bir şekilde oturan bir adet Deha var." Üstüme baktım. Islanmış bir atlet ve içinde gözüken iç çamaşırımla şu an gerçekten kötü bir haldeydim. "Seni gerçekten döveceğim." Dolabı açıp bana giyebileceğim şeyleri çıkardı ve kucağıma bıraktı. "İnan sevgili arkadaşım bunu bende çok isterdim. Ama işte bu halde beni evin içinde kovalayamazsın." Yanağımı sıkıp odadan çıkan Defne'ye gözlerimi devirdim. Pislik! Elbette intikamımı alacaktım. Hem de feci pis bir şekilde! - OĞUZ'DAN - Uyuşuk bir şekilde yataktan kalkarken hala dünkü meseleyi düşünüyordum. Bu kız niye bana mesaj atmıştı? Üstelik ben onu tanımıyorken o nereden benim numaramı biliyordu? Zil çalınca yataktan kalktım ve hızlı adımlarla kapıyı açmaya gittim. Bugün izin günümdü. Beni bu saatte kimsenin rahatsız edeceğini sanmıyordum. Kapıyı direkt açtım ve karşımdaki timime göz devirdim. "Hayırdır? Sabahın körü. Hee bir de izin günüm!" Öndeki Cengiz elindeki dosyayı verirken kaşlarımı çattım. "Araştırın demiştin komutanım." Dosyayı aldım elimde rulo haline getirdim. "Siz de bunu sabahın köründe vermeyi akıl ettiniz? Ulan 7 kişisiniz anca bunu mu düşündünüz?" Bir dakika bunlardan biri eksikti. Osman! "Osman nerde?" "Burdayım." Merdivenden yeni çıkan Osman'a gözlerimi devirdim. "Komutanım anlatmam gerekenler var." O da önümde bekleyen kalabalıkta yerini alınca içeri davet etmek zorunda kaldım. "İyi madem. Geçin içeri." Elimdeki dosyayla içeri gösterdim. Kapıyı sonuna kadar açıp geçmelerini bekledim. Lojmandaki daire geniş değildi. Bir tane üçlü koltuk ve masa anca salona sığıyordu. İçeri geçmeleriyle birlikte kapıyı kapatıp bende salona geçtim. Koltukta oturan Cengiz yerini vermek için ayaklanınca "Otur otur. Yere alışığız." deyip Tuna'nın yanına yere bağdaş kurup oturdum. Osman söze başlayınca onu dinlemeye çalıştım. "Abi ilk olarak şunu söylemek istiyorum kız sana yanlışlıkla mesaj atmış. Telefon kaydı var. He bu arada bu kızın annesi öldü diye biliyorduk. Yani kimlikte yazan annesi ölü gözüküyor. Fakat biyolojik annesi farklı biri..." "Nasıl yani oğlum?" diye araya girmiştim ki Tuna'nın "Bu kız biliyor mu bunu?" demesiyle ona döndüm. "Siz bunu yeni mi öğreniyorsunuz?" Osman hafifçe öksürerek dikkati üstüne topladı. "Abi geç geldim ya bunu araştırıyordum. Şimdi sorunuza gelirsek kız bunu yeni öğrenmiş. Kadınla sabah görüştüm. Hasan Yüzbaşı ile bebek doğduktan sonra bir daha görüşmemişler. Durum şu ki çocuğu istemediği için babasıyla kalması için vermiş. Hasan Yüzbaşı şehit olmadan yazdığı mektup sayesinde kızla iletişime geçmiş. Ama kız hala tereddütlü sanırım. İki yıl olmasına rağmen hala yüz yüze görüşmemişler. Aslında durum bizi bağlamıyor. Kız yanlışlıkla size mesaj atmış. Annesi ile telefon numaranızın son rakamı değişik sadece." Hala elimde tuttuğum dosyayı ortadaki masanın üstüne attım. "Peki bu?" Beni cevaplayan Osman'ın yanında koltukta oturan Ali'ydi. "Bu da diğer plan olarak çalışacağımız şeydi aslında. Annesine ulaşınca bu plan biraz yaş oldu. Ayarlandı ama uygulayalım derseniz devam edebiliriz." Kafam karışmıştı. "Açıkça anlat." Tekrar söze başlayan Ali'yi dinledim. "Şöyle komutanım kıza ulaşmak için eğitimi kullanalım dedik. Hani Deniz Teğmen gelecekti ya. Bunu kızın okuduğu okulda yapalım diye ayarlamıştık. Hem kızı yakından gözlemek hem de derdini anlamak için.. " "Ama komutanım yapalım. Henüz niye topukladığını bilmiyoruz. Hem kızlar felan üniversite.." çapkınca sırıtışıyla araya giren Osman'a gözlerimi devirdim. "Ayarlandı dediniz Deniz Teğmen kabul etti mi?" Hepsinin yüzünde gözlerimi gezdirdim. Burak'ta kalan gözlerimi onun çapkın sırıtışıyla devirdim. "Komutanım ayıp ediyorsunuz. Tabi ki de Deniz Teğmen cazibeme dayanamayıp kabul etti." Hepsi onun bu sözüne gülerken kayıtsız kalamadım. "Siz uslanmazsınız. İyi madem. Gidelim şu eğitime de asıl kız neymiş bir öğrenelim." "İşte benim komutanım ya!" diyerek ayağa kalkıp bana doğru gelen Osman'ı sözlerimle durdurdum. "Sırnaşma yürü kahvaltı hazırla. Sabahın körü gelmişsiniz biriniz de açtır demiyorsunuz. Marş marş hadi." "Yalnız komutanım buna iyi niyeti suistimal etme denilir." Hala ayakta dikilen Osman'ın karşısına gelecek şekilde ayağa kalktım. "Çok konuşma hadi. İlerdeki geline yardımın dokunur belki." Osman'ı salonun dışına doğru ittirip geçip onun yerine oturdum. "Ben de size acıyorum komutanım. Yengemiz yazık çabuk boşanacak." Osman'ın mutfaktan bağırarak söylediği şeye hep beraber güldük. Haklı olma ihtimali vardı. - BERCESTE'DEN - "Kızım hafta sonuna eğitim koymuşlar." Defne'nin masada beni tümden sarsarak söylediği şeyle ağzımdaki zeytin çekirdeğini az kalsın yutuyordum. Söylediği şey yüzünden değil tamamen benim salak arkadaşımın beni sarsması yüzünden. Ağzımdaki çekirdeği tabağımın kenarına attım ve Defne'ye döndüm. "Bugün bu iki oldu. Bir dahakine döveceğim artık!" Omuzunu silken arkadaşıma gözlerimi devirdim. Onun yöntemini kullanıp onu sarsarak "Neyy eğitimiğğ Defneğğ" dedim. Bizim bu halimizi gören Deha "Sanırım evde iki tane çocuk var. Size afiyet olsun minnaklar bu polisin kötü adamları yakalaması gerek." deyip masadan kalktı. "Çok da tınnn!" Defne'yle ikimizin aynı anda söylediği şeyle biz gülmeye başlarken Deha bize siz iflah olmazsınız bakışı atıp odadan çıktı. Deha ile aramızda üç yaş vardı ama o kendini çok büyük gibi görüyordu. Bu bizim her zaman dalga geçtiğimiz tek konuydu. Okulda saçlarımızı çektiğiniz zamanları unutmadık Deha efendi! Defne'ye dönerek sorumu yeniledim. "Ne eğitimi?" Umursamaz bir şekilde çayından bir yudum aldı. Beni takmayan arkadaşıma bir kez daha göz devirdim. Önüme dönüp tabağımdaki peynirleri yemeye başladım. Tam ilk parçayı ağzıma atmıştım ki Defne'nin "Komitede ek puan vereceklermiş eğitime katılanlara." demesiyle boğazıma peynir parçası takıldı. Bir yandan öksürmeye çalışırken sorumu sordum. "Ek puan mı? Sekizinci seneye gerek kalmayacak ek puan mı?" "Hı hı. Hem de eğitimde askerlere acil eğitimi verecekmişiz. CPR ve turnike felan." Acil mi? Ben acil tıpçı olmak isteyen ben! Bu eğitim benim içindi! Ben öksürük krizine girerken Defne hızla sırtıma vurmaya başladı. Tabi bir yandan da söylenmeyi ihmal etmiyordu. "Ya kızım acilin a'sını duyunca heyecan yapmana ne gerek var. Sıkı öksür. Öleceksin ya!" Birkaç kere öksürüp bir yudum su içtim. Telefonumu hızlıca elime alıp sınıf grubuna girdim. Gördüklerimle şok bir şekilde Defne'ye döndüm. "Kızım kontenjanlıymış. 2 kişi kalmış yazıyorum hemen ikimizi." Hızlı bir şekilde adımızı yazıp yolladım. "Hayır niye her şeyi yarım okursun ki! Ya kaçırsaydık?" diye sorarken Defne masadan kalkmıştı. Nereye der gibi baktığımda kolundaki saati tutup "Sizin keyfiniz iyi sanırım. Kaçırmamamız gereken bir cerrahi dersimiz var. He tabi ben profesörün gazabından korkmuyorum dersen ayrı." demesiyle hızla yerimden kalktım. "Koş koş. Anca yetişiriz." - OĞUZ'DAN - Timi yolladıktan sonra içeriye geçip koltuğa bıraktım kendimi. Demek ki kızın benle bir işi yoktu ve beni ilgilendiren bir durum gözükmüyordu. Gerçi tim olmasa eğitimin orada olmasına da izin vermezdim ya neyse. Masanın üstündeki dosya gözüme ilişince masaya doğru eğildim ve dosyayı önüme çektim. İçinde kızla alakalı bilgiler ve kayıtlar vardı. Dosyanın kapağını kaldırdığımda ataçta tutturulmuş kızın fotoğrafı çıktı önüme.  Sarışındı. Güzeldi. Baya güzeldi. Fazla düşünmeden fotoğrafı kaldırdım ve bilgilerin olduğu sayfaya göz gezdirdim. Berceste Yavuz Doğum Tarihi: 14 Haziran 1996 Doğum Yeri: Rize Anne Adı: Belkıs Baba Adı: Hasan Kardeş: Yok Öndeki genel bilgi sayfasına daha fazla okumayıp arka sayfalara baktım. Bana mesaj atılan yer fosforlu kalemle çizilmişti. Sonrasında ise bir telefon konuşması vardı. Satırları hızlı bir şekilde okudum. B: Efendim? ?: Berceste. Nasılsın? B: İyiyim de mesaj atmıştım. Buluşalım diye. Bir sorun mu var? ?: Mesaj mı? B: Evet. İki dakika felan oldu. Onun için aradın..ız sanmıştım... NOT: Konuşmada bu cümleden sonra 2 dakikalık bir boşluk var. B: ..Şey pardon ben sadece düşünmüştüm. Neyse. Sen.. Siz ne için aramıştın..ız? ?: Yok sadece konuşmak istemiştim. Neyse benim bir işim var. Sonra tekrar ararım. Görüşürüz. NOT: ? ile belirtilen kişi biyolojik annesi Handan Doğaner'dir. Bir mesajdan bahsedip sonra düşündüm diyordu. O 2 dakikalık boşlukta sanırım yanlış kişiye mesaj attığını fark ediyor. Ve doğal olarak korktuğundan kaçıyor. Bu benim teorimdi ve eminim ki böyleydi. Dosyayı tekrar masanın üstüne koyup kapattım. Bu konu benim için kapanmıştı. Ama tim kesinlikle araştırmak için uğraşacaktı. Ve bu eğitim işi benim için çok baş ağrıtıcı bir hal alıyordu. Oflayarak yerimden kalktım. Beni anca geceye kadar bir uyku rahatlatırdı. İzin günüme de bu yakışırdı. Hızlı adımlarımla odama girdim. Penceredeki siyah perdeyi çekip odamı karanlığa boğdum. Karanlık benim en büyük sığınağımdı. Yatağıma ilerlerken komidindeki çerçeveye elimi çarptım. Yere düşüp camın kırılan sesini duydum. Hangi resmin düştüğünü biliyordum. Ve arkasında sıkıştırılmış o siyah kağıttaki gazeteden kesilmiş harflerle yazılmış cümleyi biliyordum. Derin bir nefes alıp çerçevenin üstünden atladım. Yatağın siyah örtüsünü kaldırıp içine girdim. Sırt üstü uzandım. Karanlık odanın tavanına bakarken aklımda hala o kağıttaki cümle vardı. Acısını hiçbir zaman unutmayacağım derin izler bırakan cümle. Beni karanlığın bile içine çekemediği kadar içine çeken o cümle. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi karanlığa kapadım. Aklımda dolaşan cümleyi atmaya çalışıyordum. Önce sola döndüm sonra sağa. Hayır aklımdan çıkmıyordu! Bir hışımla gözlerimi açtım ve yataktan kalkıp gidip ışığı açtım. Yerde duran çerçeveye kırılan camına baktım. Yere eğilip çerçeveyi çevirdim. Aile fotoğrafımızı komidinin üstüne bıraktım. Çerçevenin kenar kısmından parmağımla küçük katlı kağıdı çıkardım. Zaten ezbere bildiğim cümleyi tekrar görmemek için kağıdı avucuma alıp yumruğumu sıktım. Yerdeki cam parçalarını tek elimle toplayıp komidinin boş olan çekmecesine koydum. Ayağa kalkıp çalışma masamın önüne geldim. Her zaman üstünde duran ajanda gözüme çarptı. Ondan gözlerimi alıp üstteki kitaplara baktım. Daha sonra vazgeçip çalışma masamın üstünde duran ajandanın en son sayfasını açtım. Kapaktaki notluğa elimde sıktığım notu koydum. Ajandayı kapatıp rafların arasına kitapların içine sıkıştırdım. Gidip ışığı kapattım ve kendimi tekrar karanlığa hapsettim. Yatağıma girerken yine o cümle zihnimde dolaşıyordu. Gözlerimi kapatıp zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım. Bu zihin oyununu bitirecektim. Hem kendim için, hem ailem için, hem de vatanım için. |
0% |