@_argmk_
|
*****
Geçmiş Zaman "Daha hızlı Alev" "Neden bu kadar beceriksizsin Alev?" "Senin gibi evlada lanet olun, keşke doğmasaydın da babanla aramıda bozmasaydın" Annemin sözleri diken gibi vücuduma batarken kafamı yan döndürüp ona bakış attım. Ardından annemden hiç eksik etmediğim sivri dilim ile "Belkide yaşlandığını kabul edip gözlük kullansaydın o zaman daha iyi görürdün" dediğimde yanağımda hissettiğim sızı ile hiç bir teğki vermeden devam ettim "Babamın seni terk etme acısını benden çıkartıyorsun. Beyaz ve Devan'ın velayetinin onda olmasının acısını benden çıkartıyorsun, kendi beceriksizliğinin acısını benden çıkartıyorsun" artık patlama noktasına gelmiştim. Bunca zaman onun işkencelerine katlandıysam ona olan saygımdandı ama o saygıyıda kendisi yok etmişti. Bu sivri dilimin en büyük yaratıcısı annemdi. Hızla tişörtümü giyip tam annemin karşısına geçtim ve ruhsuzca gülümseyip "Daha kocanı elinde tutmayı beceremeyen, çocuklarını yanına almayan bir kadın bana beceriksizsin diyemez. Senin tek becerin kendinden küçük gördüğün her insanı ezmek. Peki bana söylese senin onlardan ne farkın var? Onlar senin için aşağılık bir varlıkken, sen onlar için yüce misin? Alo uyansan iyi olur Beste Kansız, senin o her yerde öne attığın bir soyadın yok artık. Sen bir zemheri değilsin ama ben, ben hala bir Zemheriyim hemde kanımın son damlasına kadar. Hani senin şu insanların taptığını zanettiğin Zemheri" Dumura uğramış bir surat ile bana bakarken, dolu dolu olmuş mavi gözleri ile dudaklarımı büzdüm "Ya kıyamam ben sana. Artık kullanabileceğin bir şöhretin yok mu? Olsun benim yanımda gezerken gazetecilere senden bahsetmeyi unutmam annecim" son kez acıyarak süzdüm ve ardından topuklarımın üzerinde dönerek yürümeye başladım. Evin içinde sadece benim topuklu sesslerim duyulurken kazanmanın verdiği his ile odama doğru gittim. İlk defa annemin karşısında dimdik durup ona karşı çıkabilmiştim ve ona ince ince oyarak yaptığı heykelini göstermişti. Alev ismimi annem koymuştu, koyduğu isim gibi yakacaktım onu. ***** Şimdiki Zaman "Yoruldum artık" isyan bayraklarını çeken Devan ile 4 saattlik alışverişi yarıda kesip eve dönüyorduk. Abartma huyuna sinir olurken gözlerimi devirip "Ben sana dedim çık yukarı otur diye ama sen sırf satış danışmanı kıza bakacan diye çıkmadın" Elimizdeki torbalar ile çarşıda yürürken arabıyı park ettiğimiz otoparka doğru ilerliyorduk. İlerlerken vitrin camından gözüm ilişen şey ile olduğum yerde kala kalmıştım. Eski olduğı belli olan, üzerinde '2. El Alım Satım Yapılır' yazan mağzanın vitrininde gördüğüm eşya ile kala kalmıştım. Eski gümüşten yapılmış, yapımı 45 gün süren, her zerresinde onun olduğu bir eşya. Fleur de lys kolye bütün anılar zihnimi acıtmak istermişçesine hücum ederken derin bir nefes aldım. Ardından Beyaz ve Devan'a bir şey demeden hızlıca 2. El mağzaya girdim. Mağzaya girer girmez yüzüme çarpan koku ile tebessüm ettim. Hani Babaaneniz veya anneannenizin evinde bir koku vardır ya aynı koku burdada mevcuttu. Ben girince çalan zil ile arka taraftan "Hoşgeldiniz" diyen yaşlı ses ve sesinin sahibi olduğu belli olan yaşlı bir amca çıka gelmişti. "Ne aramıştın hanım kızım?" samimi sesi ile sorduğu soru beni kendime getirirken "Şu vitrinin orda duran bir kolye var onu alacaktım" yaşlı adam kafasını salladı ve tezgahın arkasından çıkıp vitrine doğru ilerledi aynı zamanda benimle konuşuyordu "Bu kolye'nin anlamını bilir misin?" Kafamı aşağı yukarı sallayıp buruk bir ses ile "Evet bilirim, beyaz, temiz ve bereket demektir" dediğimde yaşlı adam çoktan çıkarmıştı kolyeyi. Bana dönüp "Bunu bana iki hafta önce ilk kez gördüğüm bir kadın getirdi. Elime geçer geçmez tanıdım kime, kimlere ait olduğunu. Bu kolye Zemheri ailesine ait, tabi artık pek kalmadılar ama..." "Kudret Zemheri eski eşi Beste Zemheriye yapmıştı. Bu fleur de lys kolyesi zemheri ailesi ile iç içe geçmiştir" dediğimde adam bana şaşkınlıkla bakmıştı. "Bu kolye ile ilgili çok şey biliyorsun kızım, sanki yaşamış gibisin" Elim ile kolyeyi okşarken "Yaşadım amca, en iyisini yaşadım. Zemherilerin hem yükselişine hem de yok oluşuna şahit oldum" derin bir iç çektikten sonra cüzdanımı çıkartıp "Ne kadar amca?" "Senin olan bir şeye ben para alamam kızım" Kaşlarımı çattım "Anlamadım amca?" "Seni tanıdım kızım, sen o ailenin günah keçisi seçilen kişisin. En büyük kızlarısın sen. Ben sana ait olan bir şey için para alamam" dediğinde kafamı iki yana salladım "Hakkınız olanı almalısınız" dediğimde yine itiraz etti "Ben buna para vermedin. Orta yaşlarda bir kadın bana bunu getirdi ve para almadan çıktı. Yani kızım ben buna para vermedin ve verirkende para almam" Tebessüm edip "Teşekkür ederim. Bu iyiliğiniz karşılıksız kalmaz ama sizden bir şey isteyeceğim. Lütfen herhangi bir şekilde Zemheri ailesine ait koleksiyon ürünü gelirse bana haber verir misiniz? Emin olun size değerini misliyle öderim" Yaşlı amca gülümseyerek "Tabi kızım sana haber veririm" dediğinde çantamdan numarımın yazdığı kartı alıp amca'nın önüne, tezgaha koyduktan sonra "Başın sıkışırsa da aramaktan çekinme" dedikten sonra kolyeyi aldım ve "İyi Günler" dedikten sonra dükkandan çıktım. Çıktıktan sonra gözlerim ile Devan ve Beyaz'ı aradım. Az ilerde dikildiklerini görünce hızlıca oraya yürüdüm. İkiside sanki gitmemişim gibi telefonlara bakarken "Hadi gidelim" demem ile ikiside kafasını telefondan kaldırıp "Yine ne aldın" demeleri ile şaşkınlıkla bakakaldım. "Aldığım şeyin hesabını verecek değilim, hadi naş naş arabaya varalım bir an önce" dediğimde söylene söylene yürümeye başladım. Arkamda kalan dükkana kimin gidip bu kolyeyi verdiğini az çok tahmin edebiliyordum. Belli ki yaşıyordu, karşımıza çıkmaması daha iyiydi, eğer çıkarsa onun bir mezar taşından ibaret olacağını çok iyi biliyordu. ***** İlahi Bakış Açısı Yılın o vakti gelmişti, Zambak Sofrası için hazırlıklar 'YTS' adlı restoran'da son hız devam ederken, çalışanlardan birisi elinde tuttuğu isim yazan kartonları tek tek herkesin oturacağı yerlere yerleştiriyordu, tabiki Yalın Tibet söylüyordu o yerleştiriyordu. "Bu masada en yakınlarım oturacak; Kiraz Sungur, Atilla Okçu, Miraç Sungur, Miran Sungur, Akın Okçu, Polat Tuzcu, Gümüş Tuzcu...." Neredeyse masa dolmuştu. Tek bir kısım hariç. 'U' şeklinde hazırlanan masada herkese dönük olan dört kişilik kısım boştu. Yalın çalışana boş olan kısmı işaret edip "Aslanım bu elindekilerde oraya diz" dediğinde çalışan hızlıca masanın en başına gidip elindeki kartonları sırayla yerleştirmeye başladı. Yerleştirme işi bitince Yalın karşıdan kartonların üzerinde yazan isimleri okudu ve yüzünde gururlu bir gülümseme oluştu. Sağ tarafta en baştaki kartonda gümüş renkte italik bir yazı ile '𝐵𝑒𝑦𝑎𝑧 𝐼𝑙𝑘𝑖𝑛 𝑍𝑒𝑚ℎ𝑒𝑟𝑖', Sol tarafta en baştaki kartonda gümüş italik bir yazı ile '𝐷𝑒𝑣𝑎𝑛 𝐾𝑎𝑟𝑎 𝑍𝑒𝑚ℎ𝑒𝑟𝑖' , Devanın yanında, sağ tarafında altın renkte büyük harfler ve belirgin bir yazı stili ile '𝚈𝚃𝚂', YTS'nin yanında altın renkte belirgin bir şekilde '𝙴𝙰𝚉' yazıyordu. Yalın her şeyi ayarlamıştı, bu zambak sofrası öncekiler gibi çakalların oturduğu değil, gerçek sahiplerinin oturduğu bir sofra olacaktı ve herkesin maskesi birer birer dökülecekti. Adeta günah çıkarma masasına dönecekti, herkes herkesten hellalik alacaktı, herkes herkesten af dilleyecekti. Ama bu masada son sözü kendisi söyleyecekti ama onun dışında bir kişinin daha söz hakkı olacaktı. Asıl bu masanın sahibinde olacaktı söz hakkı.
*****
Sizce Zemheri ailesi nasıl çöktü?
Günah keçisi derken neyden bahsediyordu?
Masanın gerçek sahipleri?
Beste Kansız?
Oy vermeyi ve satır arası yorumları eksik etmeyelim aşklarımmm <3333
|
0% |