@_arzu_endam
|
Ne ara uyuduğumu bilmeden uyanmıştım. Ama bu sefer bir farklılık vardı. Yanım boş değildi. Kafamı kaldırdım ve yanımda bulunan bedene baktım. Onur'u yanımda örmemle şaşırıp kalsam da yanımda onun varlığını hissetmek iyi hissettirmişti. Onur benim için çok farklıydı. Aslında nedenini ilk bölümlerden biliyorsunuz. Onur'u seviyordum. Sırf başına bir şey gelmesin diye de bırakıp gitmek zorunda kalmıştım. O kadar seviyordum onu. Siz buna sevmek der misiniz bilemem ama bana göre sevmek karşı tarafta ki insan için her şeyi göze almak demektir. Ben bunu yaptım. Onun için her şeyi göze aldım. Her neyse bu kadar duygusala bağlamaya gerek yok bence. Sizce de öyledir diye düşünüyorum. Onur masum masum uyurken yüzümü ona döndüm ve bakışlarımı tüm yüzünü ezberlemek istermişçesine ilerlettim. O sırada hiç yapmamam gereken bir şeyi yaptım. Bakışlarım tam da dudaklarının üzerinde durdu. Evet belki daha öncelerden öpüşmüştük ama nedense bir heyecan oluştu yine de. Aklımdan geçeni yapacak ve onu öpecektim. Uzun zaman olmuştu nasıl olsa. Başımı kaldırdım ve yüzümü onun yüzüne yakınlaştırdım. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurmak için eğildim ve dudaklarımı onun dudakları ile buluşturdum. Ondan ayrılmak istemediğim için o şekilde biraz bekledim. Dudaklarını hissetmeyi bile özlemiştim. O sırada Onur hareket etmeye başladı. Ben tam geri çekilecekken eliyle başımın arkasından tuttu ve dudaklarına daha sert bir şekilde bastırdı. Diğer eli belimi kavrarken bir eliyle de başımı tutuyordu. Belimdeki eliyle beni kucağına çekti ve üzerine çıkmamı sağladı. Öpücükleri çok sertti. Sanki yıllardır bu günü bekliyormuş gibiydi. Bir an da beni tutup çevirdi ve sırtımı yatakla buluşturdu. Kafasını kaldırdı ve gözlerime baktı. Bakışları hiç ayrılmak istemiyormuş gibiydi. Bende ayrılmak istemiyordum ki. Gözlerini gözlerimden çekti ve dudaklarıma odakladı. Tekrardan beni öpmek için eğildi. Dudakları dudaklarımda tekrar yerini buldu. Onu o kadar çok özlemiştim ki öpüşü bile tüm yalnız kaldığımız günleri telafi edebiliyordu. Onur'un sert öpücüklerine yetişemiyordum. Onur bunu anlamış olmalı ki öpüşü yavaşlamıştı. Onur beni öperken birden kapı açıldı ve içeri Burak girdi. Burak içeri girince Onur ile ayrılmak durumunda kaldık. Burak bizi görünce hemen gözlerini kapatıp arkasını döndü. "Sadece kahvaltıya çağıracaktım ama yanlış zamanda geldim sanırım. Ben çıkıyorum kaldığınız yerden devam edebilirsiniz." Burak küçük çaplı konuşmasını yaptıktan sonra odadan çıkıp kapıyı ardından kapatmıştı. Onur bana baktığında gülmeme engel olamayıp bir kahkaha patlatmıştım. Onur ben kahkahalarla gülünce o da dayanamayıp gülmeye başlamıştı. İkimizin kahkahaları odayı doldururken Onur bana döndü. "Böyle güzel kahkahalı günlerimizi özlemişim. O gülümsemeni, bakışlarını, kokunu, gözlerini, o güzel sesini kısacası her şeyini özlemişim Gecem. Ama artık birlikteyiz. Allah'ım seni bana geri getirdi. İkimizi tekrar bir araya getirdi. Her zaman bunu istedim. Sen yokken sürekli dua ettim bana geri gelmen için. Dualarım gerçek oldu." Onur beni bu kadar özlemişti. Bense onu kaçırıldığım zaman hep düşlemiştim. Korkmamak için. Çünkü o yanımda olunca veya onu düşleyince kendimi güvende hissediyordum. Bende yalvardım Allah'a bizi kavuştursun birbirimize diye. İkimizin de duaları kabul olmuş. Onur'um beni hep düşünmüş. O sırada Onur'un göz yaşlarını fark ettim. Onur ağlıyordu. Hiç bir şeye ağlamayan Onur benim karşımda göz yaşı döküyordu. Sanırım Onur sadece benim yanımdayken duygularına hakim olamıyordu. "Onur. Ağlama. Alışık değilim senin ağlamana. Bak artık yanındayım. Kimse ayıramaz artık bizi. Kimse alamaz artık beni senden. Buna ben bile izin vermek. Hadi sil o göz yaşlarını ve gülümse." Onur bana gülümseyerek baktı. Söz de dinliyordu. Aferin. Neyse konumuz bu değil. Onur göz yaşlarını silerken elimi uzattım ve göz yaşlarını ben sildim. Elimi yanağına koydum ve baş parmağımla yanağını okşamaya başladım. Elini elimin üzerine koydu ve alnını alnıma yasladı. Dudaklarından duymak istediğim o cümleler döküldü. "Seni seviyorum. Sonsuza kadar da seveceğim." Onun dudaklarından dökülen her kelime beni mutlu etmeye yetiyordu. Onu çok seviyordum. "Bende seni seviyorum yakışıklı prensim." Ona söylediğim sevgi sözcüğü hoşuna gitmiş olmalı ki gülümsemesi büyüdü. Ona ne oldu der gibi baktım ve oda bana: "Söylediğin o kelimeti tekrarlar mısın? Çok hoşuma gitti o kelimeyi senden duymak." Onun bu sevimli halleri beni çok mutlu ediyordu. Ona kıyamıyordum. Aynı cümleyi kurmaktan başka çarem yok gibi görünüyordu. "Bende seni seviyorum yakışıklı prensim." dedim. Bana öyle bir bakışı vardı ki sanki içi içine sığamıyordu. Bana iyice yaklaştı ve o mükemmel kaslı kollarıyla beni sarıp sarmaladı. Evet benim sevdiğim adam kaslıydı. Yalan yok yani. Çaktırmayınız lütfen. Neyse asıl konumuza dönelim. Sonuçta sevdiğimin kaslarını konuşmaya kalksam saatler sürer. Her neyse işte. Onur bana sarılınca yüzümde oluşan tebessüm ile onu bir kez daha çok sevdiğimi anlamıştım. Çok seviyordum onu. Öyle böyle değildi. Ah prensim keşke hep böyle olabilsek seninle. Sorunsuz geçen günler, yan yana uyuduğumuz sakin geceler olsa hep hayatımızda. Tüm düşüncelerimizden kurtulup yataktan kalktık. Ben önce duşa girdim , rutin işlerimi hallettim ve elbise dolabına yöneldim. İçerisinden kısa bir şort ve salaş bir tişört alıp giyindim. Onur odada yoktu. Saçlarımı kurutmak için masanın önüne geçtim ve saçlarımı kurutmaya başladım. Bir kaç dakika sonra saçlarım tamamen kurumuştu. O sırada Onur içeri girdi. Yanıma yaklaştı. Arkamda durarak kollarını belime bağladı ve yüzünü boynuma gömdü. "Çok güzel kokuyorsun güzelim. Ah kokuna aşık olmamak imkansız." Onur iyice romantik olmaya başlamıştı. Kim öğretmişti acaba ona romantik olmayı. Utanmıştım. Yanaklarımın kızarmaması için dua ediyordum. Aynaya baktığımda yanaklarımın kızardığını gördüm. Onur da bunu anlamış olacak ki yüzünü boynumdan kaldırıp aynaya baktı. "Yanakların kızarınca bile çok tatlı duruyorsun. Böyle olmayı nasıl beceriyorsun." Onur'un omzuna vurup onu kendimden uzaklaştırdım. "Bilerek mi yapıyorsun ya? Yapma şöyle utandırıyorsun beni." Onur benim söylediklerime karşı olarak büyük bir kahkaha patlattı. Ama attığı kahkahadan sonra kurduğu o cümle beni benden aldı. Bir insan bu kadar mı tatlı olurdu ya. "Hep bu şekilde kızarıp tatlı olacaksan her zaman seni böyle utandırmaya razı olurum güzelim." Of Onur. Söylediklerinin karşısında karnımda uçuşan kelebekleri sen hissetseydin ne yaşardın acaba. O ne derse desin benim karnımda hep garip hisler oluşuyordu. Ve bizler de bunu aşk duygusunun artmasından kaynaklı olarak oluşan karındaki kelebek hissi olarak adlandırıyoruz. Bu hissi yaşayan kişiler bilirler nasıl bir his olduğunu. Bu hisse bayılıyorum desem kaç kişi '' bende'' der acaba. Neyse asıl konumuza dönelim... Onur'a döndüm ve öylece bekledim. Bana baktı ve bir şey dememi bekledi. Tepki vermeyince fırsatçı gibi davranıp bir cümle kurdu. "Seni öpmemi mi bekliyorsun?" "Onur! Ben sana öyle bir şey demedim. Uydurma bir kere." Bana iyice yaklaştı. O yaklaşırken ben geri adım attım. Ta ki ben duvara yaslanana kadar. Onur iyice yaklaştı. Aramızda çok az bir mesafe bıraktı ve bir kolunu duvara yasladı. Üzerime doğru eğildi. Gözlerinin dudaklarıma kaydığını fark edince yutkunma hissini bastıramadım. Onur bana yaklaştı. Nefeslerimiz birbirine temas edince gözlerini kapattı ve dudaklarıma yaklaştı. Gözlerinin kapalı olmasını fırsat bilerek duvara yasladığı kolunun altından hızlıca kaçtım. Bunu fark eden Onur hızlıca olduğu yerden bana döndü. Bana attığı bakış ile kaçmam gerektiğini anladım. Fırsatta istifade hemen kapıya doğru koştum ve kapıyı açıp merdivenlere yöneldim. O sırada Onur da kapıdan çıkıp bana doğru geliyordu. Hızlıca önüme dönüp merdivenlerden inmeye başladım. Ben kaçtıkça o beni kovalıyordu. Merdivenlerden indikten sonra koşarak salona doğru gittim. Salonda oturan Mert ve Burak bize anlamsızca bakıyordu. Hem kahkaha atıyor hem de kaçıyordum. Sesimizi duyan Beren ve Sabah'ta bize anlamsız bakıyordu. Mert ve Burak koltuklardan kalkıp mutfağa kızların yanına gelmişlerdi. Hepsi bizim evin içinde koşuşturmamızı izliyordu. Ama hiçbiri de bizim neden koşuşup durduğumuzu sormuyordu. O sırada Burak araya girdi: "Sevgilim, kız kardeşim ve dostum Mert. Bence bahçeye çıkmamız en iyisi olacak. Belli ki iki çift kendi aralarında şakalaşıyorlar. Hadi biz bahçeye çıkalım." Burak ilk defa çok mantıklı konuşmuştu. Canım arkadaşım ya. Neyse bunları düşünmemeliydim yoksa Onur'a yakalanacaktım. Düşüncelerimden kurtuldum ve koltukların arkasından kaçmaya devam ettim. Çok yorulmuştum. Onur peşimden geliyor mu diye bakmak istemiştim ama o sırada arkamdan gelmediğini fark ettim. Koltuğun tam önünde durmuştum. O sırada sinsice diğer taraftan gelmişti. Belimden kavradığı gibi koltuğun üzerine yatırdı. Ne olduğunu anlamadan Onur üzerime çıktı ve beni gıdıklamaya başladı. Onur gıdıklıyor bense gülüyordum. (Tabii canım gıdıklanırken ağlayacaktın değil mi?) Sen sus iç ses. Evet iç ses yine aramıza girmişti. Her neyse. "Onur! Gıdıklamayı bırakır mısın artık rica etsem. Hiç komik değil şuan yaptığın." Hala gıdıklamaya devam ediyordu. Ellerimle ellerini durdurmaya çalışıyordum ama durmuyordu. Elleri çok güçlüydü. Benim güçsüz ellerime rahatlıkla karşılık verebilecek güçtelerdi. "Bir şartım var. Eğer kabul edersen seni serbest bırakırım. Ama kabul etmezsen de sen kabul edene kadar gıdıklamaya devam ederim. Her halükarda teklifimi kabul etmek zorundasın bebeğim." Kafamı tamam anlamında sallamıştım ama Onur kabul etmemişti. "Yüksek sesle söyle güzelim. Sesini duyamıyorum." "Tamam Allah'ın cezası tamam. Ne istersen yapacağım yeter ki bırak artık beni gıdıklamayı." "Hah şöyle güzelim. Söz dinle." "Onur! Daha fazla konuşursan o dili keserim. Sus artık." "Tamam tamam. Sustum. Sen kızma yeter." "Aferin benim oğluma." Onur söylediğim söz üzerine gözlerini devirmiş e ağzında bir şeyler gevelemişti. Onur'un bu haline sinir olmuş ve ağzına elimle vurmuştum. Onur yalandan: "Ah! acıdı. Nasıl sert vurdun ya. Elinde amma ağırmış ha." "Duygu sömürüsü yapma bana. Kalk artıkta bizimkilerin yanlarına gidelim acıktım ben." "İyi tamam be hadi kalk." Onur üzerimden kalkmıştı. Benimde kalkabilmem için elini uzatmıştı. Elinden destek alarak bende kalkmıştım. İkimizde yan yana bahçeye çıkmış ve bizimkilerin yanlarına gitmiştik. Bahçeye kurmuş oldukları masada bir sürü kahvaltılık vardı. "Of ben kurt gibi açım. Hadi yemek yiyelim." Sabah benim bu söylediğime gülmüştü. Tabii bu gülmenin arkasında farklı bir anlam yatıyordu. "Bence Onur ile baya doymuş olmalısınız. Nasıl olsa bugün birbirinizi fazlasıyla yediniz." Gözlerimi şaşırmış gibi açıp Sabah'a baktım. Kolunu cimciklemek için yanına gittim ve onu cimcikledim. "Sabah kuşum istersen daha çok konuşma ha ne dersin. Yoksa şimdi ben seni yiyeceğim. O zaman bir daha sesin çıkmayacak." Burak bu söylediğimin üzerine bana ters ters baktı. "Gece Hanım Hanım. Ne demek benim sevgilimi yiyorsun acaba. Rahat bırak benim sevgilimi. Hem bende senin sevgilini yesem hoşuna gider mi? Bence gitmez. Onun için akıllıca kahvaltını yap." Burak yapmacık bir şekilde Sabah'a sarıldı. "Gel sevgilim. Seni yemesine izin vermeyelim. Pis cadı." "Burak fazla oluyorsun ama. Sensin pis cadı. Bana diyene bak." Bizim konuşmamızdan sıkılmış olacaklardı ki Beren araya girdi. "Ay! Susun artık be. Allah ne çene yaratmış ya. Sabahın köründe daha doğru düzgün kahvaltı bile yapmamışız. Gelip burada tartışıyorsunuz. İkinizde susun ve adam akıllı kahvaltınızı yapın." Mert oradan atladı ve Berenin sözüne katıldığını belirtti. "Evet Beren çok haklı. Adam akıllı kahvaltınızı yapın." Mert'in bu hareketine gözlerimi devirdim ve susup önüme döndüm. Tabağıma yemek istediğim şeyleri alıp yemeye başladım. Herkes kendi arasında muhabbet ederken sessiz kalmayı tercih etmiştim. Alınmış mıydım bilmiyordum ama alınsam da hiç bir şey değişmeyecekti. Hızlıca kahvaltımı yaptım ve masadan kalktım. Tüm gözler bana dönmüştü ama hiç birine dönüp bakmadım. Hızlı adımlarla odama ilerledim. Kendimi yatağımın üstüne attım ve gözlerimi kapattım. Acaba gerçekten bugün ben mi alıngandım yoksa hiç kimse mi beni umursamıyordu? Ne olduğunu bilmiyordum. Ne kadar uzandığımın farkında değildim. Ama çok olması imkansızdı. Çünkü saate baktığımda daha 20 dakika geçtiğini fark etmiştim. Telefonu elimden bıraktıktan sonra kapı açıldı ve uyuma numarası yapma kararı almıştım. İçeri gelen Onur olmalıydı. Ben numara yaparken yatağa biri oturmuştu. Oturan kişinin kokusu her şeyi açıkça belli ediyordu. Kokusu Onur gibiydi. Tabii ki Onur olacaktı başka kim olmasını isterdin acaba Gece. Kendi kendime kurduğum cümle kıkırdama hissi oluşturmuştu. Ama gülmemeliydim. Yoksa numara yaptığım anlaşılırdı. Evet haklısınız kim bu saçma cümleye kıkırdama eylemi sunabilirdi ki. Tabii ki ben. Her neyse işte. Onur bana yaklaştı ve yatağa uzandı. Ona sırtım dönüktü. O ise bunu umursamayarak arkamdan yaklaşmış kollarını belime dolamıştı. O kadar sıkı sarılmıştı ki. Of Onur. Şuan iyi durumda olsaydım bende sana sarılırdım. Ama maalesef moralim alt üst olmuş durumda. Onur'un kafası boynumu bulmuştu. O sırada bir kaç kelime fısıldadığını duydum. "Bize sinirli olduğunu biliyorum. Birden masadan kalkıp gitmenden rahatlıkla anlaşılabilecek bir şey. Neden sinirlisin tam emin değilim ama Mert'in söylediklerinin bunda bir payı olduğunu düşünüyorum. Şuan bu söylediklerimi belki duymuyor olabilirsin ama kimse seni üzemez güzelim. Sen takma onları. Ben her zaman senin yanındayım. Seni seviyorum." Gözlerim dolmuştu. Ağladığımı ona belli etmemeliydim. Ah be Onur'um keşke her şey dediğin gibi basit olsaydı. Akan burnumu çekerken Onur'un burada olduğunu unutmuştum. Koz vermiştim eline. Onur dikleşti ve beni sırt üstü çevirdi. Ağladığımı fark etmişti işte. Kahretsin. "Niye ağlıyorsun güzelim. Dediklerimi duydun değil mi? Ama onları ağlaman için söylemedim ki." Onur bana yaklaştı ve beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Bir eliyle belimi tutuyor diğer eliyle de saçlarımı okşuyordu. "Sakin ol. Bak ben yanındayım. Hadi sil o göz yaşlarını." Onur'dan ayrıldım ve göz yaşlarımı sildim. Bu kadar duygusal olmaya ne gerek vardı sanki. Of! Çıldıracağım. Ağlamak yok Gece. Sen güçlü bir kızsın. Kendine gel. Hadi. "Onur. Ben gerçekten kötü biri miyim? Eğer değilsem neden bana böyle davrandılar bugün. Yoksa ben mi bugün olduğundan çok alınganım?" Burnumu çeke çeke kurduğum cümleler Onur'u güldürmüştü. "Bunları da nereden çıkardın şimdi? Düşünme sen bunları. Sadece mutlu olmaya bak. Soruna gelecek olursak, evet bugün olduğundan biraz daha fazla duygusalsın. Ama bu durum sorun değil. Sen üzülmemeye bak." Onur beni biraz teselli ettikten sonra biraz da olsa kendime gelmiştim. Onur o sırada uyumuştu. Yorulmuş olmalıydı. Bende bunu fırsat bilerek ona sarıldım ve başımı göğsünün üzerine kattım. Onur ile birlikte uyumak daha mutlu olmamı sağlıyordu. İyikim. Onur'um. Ona sarıldığımı hissetmiş olmalı ki beni daha sıkı sardı ve saçlarıma minik bir öpücük kondurdu. İşte şimdi daha da rahat uyuyabilirdim. Gözlerimin kapanmasına izin verdim ve derin bir uykuya daldım. |
0% |