Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. Bölüm

@_arzu_endam

Nerede olduğuma dair fikrim yoktu. Fakat aklıma gelen tek düşünce biz içtikten sonra kaçırılıp buraya getirildiğimizdi. Kim neden bizi kaçırmak isterdi ki. Bunu yapan her kimse bizden veya başkalarından intikam almak istiyordu.

Düşüncelerimin doğruluk payı çoktu. Ama doğru olmayabilirdi de. Düşüncelerim beni boğarken kapı açıldı. Yine o adam gelmişti. Benim için bıraktığı yemek tepsisine baktı. Yemediğimi görünce kaşlarını çatmıştı. Bana doğru yürüdü ve yanıma yaklaşınca yüzlerimizi karşılaştırmak için eğildi.

" Ben sana bunları yemeni söylemiştim. Ama sanırım sözlerim seni etkilememiş olacak. Tekrar uyarayım o zaman. Ya benim dediklerimi yaparsın ya da o çok sevdiğin kız arkadaşının canı birazcık yanar. Seçim senin güzellik. Arkadaşının canı yansın istemezsin değil mi?"

Kafamı hayır anlamında sallamıştım.

" Bende öyle düşünmüştüm. O zaman şimdi beni ikiletme. Bu yemek soğumuş olmalı. Yenisini göndereceğim. Eğer geri geldiğimde yenmemiş olursa arkadaşının acı çığlıklarını duyarsın. Ona göre."

Söylediklerini bitirdikten sonra ayağa kalktı ve arkasını dönüp geldiği gibi geri gitti. Beren için o iğrenç adamın dediklerini yapacaktım. Beren'in canı yansın istemezdim çünkü. Biraz zaman geçtikten sonra kapı tekrar açıldı ve içeriye başka bir adam girdi. Elinde farklı bir tepsi ve tepside üzerinde dumanı tüten bir yemek vardı. Az önce ki yemek ile aynı değildi. Yeni hazırlanmış olmalıydı. Adam tepsiyi yanı başımda bulunan masanın üzerine bıraktı ve bir şey demeden odadan geri çıktı. Tabii ki kapıyı kilitlemeyi unutmamıştı.

Ne kadar tereddüt etsem de yemekleri yemek zorundaydım. Ayağa kalktım ve masaya bırakılan tepsiyi aldım. Yatağın üzerine geçtim ve yemeye başladım. Çok yemeyecektim. Beni azıcıkta olsa doyursa yeterliydi.

Yemeğin birazını yiyip kalanını bırakmıştım. Tepsiyi alıp masanın üzerine geri bıraktım. Yatağa geri dönüp uzandım. Uykum yoktu ama zamanın geçebilmesi için uyuyacaktım. Dakikalar içerisinde uyumuş olmalıydım. Çünkü şuan rüya görüyordum. Yani onun dışında dışarıda olacak değildim. Hem de beni kaçıran o adamın kucağında.

Rüya olarak sandığım şeyin gerçek olacağını hiç tahmin edememiştim. Gerçek olduğunu üşüyene kadar anlamamıştım. Üşüme duyusunu hissedince gerçekten o adamın kucağında olduğumu fark etmiştim. Ama neden şuan onun kucağındaydım. Tam hareket edecektim ki ellerimin ve ayaklarımın bağlı olduğunu da fark ettim. Acaba daha neler olacaktı. Hadi hayırlısı. O adam beni fark edince gözlerini gözlerime dikti.

" Uyanmışsın güzellik. Şimdi nereye gideceğimizi soracaksın. Sen sormadan ben cevaplayayım. Az önce bulunduğumuz ev fark edildi. Biz de sizin bulunmamanız adına sizi farklı ve daha çok güvenilir bir yere götüreceğiz. Burayı kimse bulamayacak çünkü yer altında olacağız. Bu kadar açıklama yaptım ama sen bunu kimseye yayamazsın. Çünkü telefonlarınız tamamen imha oldu. İsteseniz bile telefon bulamazsınız. Her neyse bu kadar açıklama yeter. Şimdi konuşmamanı ve sessizce gideceğimiz yere kadar sakin kalmanı istiyorum. Umarım dediklerim anlaşılmıştır."

Bana attığı ölümcül bakışların altında baskı içindeydim. Mecburen susacaktım. " Sıkıyorsa susma Gece. Adamın kucağındasın zaten. En ufak hareketiyle seni öldüredebilir." Sen sus iç ses. Hem neden geldin şimdi sen ya. Zaten şuan baskı altındayım. Sende iyice baskı altına sokma istersen beni. " Of sanki ne dedik. Kızım ben sana gerçekleri söylüyorum. İster dinle ister dinleme. Her neyse ben gidiyorum başının çaresine bak artık." Git iç ses git. En azından rahat kalırım.

İç sesim ile yaşadığım tartışmanın ardından sakin kalmaya çalışıyordum. Ama ne mümkün. Adam ormanların arasından geçiyordu. Hava karanlıktı ve ne kadar yalnız olmasak da bu beni çok ürkütüyordu. Biraz daha ilerledik. Sonu gelmeyen bir yoldaydık. Baya sıkılmıştım. Önemli olan bu değildi belki. Aslında öyleydi. Çünkü yine başım dönüyordu. Hem de fazlasıyla dönüyordu. Hayır şimdi zamanı değil. Şimdi bayılamazdım değil mi? Lütfen bayılmayayım. Hadi bedenim biraz daha dayan ne olursun azıcık daha dayan.

Bedenim beni dinlemiyordu. Gözlerim gittikçe kararıyordu. Artık dayanamayan bedenim gözlerimi kapatarak adamın kucağında bayılmama sebep olmuştu. Rezilliğin böylesiydi. Adamın kucağında bayıldıktan sonra ne olduğunu bilmiyordum.

Aradan çok zaman geçmiş olmalıydı. Çünkü uyandığımda bembeyaz bir odadaydım. Ayağa kalkacağım sırada biri kolumdan tutup uzanmam için geri çekiştirdi. Kolumdan çekildiğimde küçük bir sızı hissettim. Koluma baktığımda serumun takılı olduğunu gördüm. Yine başa dönüyordum. Yattığım yerden başımı yana çevirdim ve o adamı gördüm. Biraz duygusal bir şekilde bakıyordu. Ama neden duygusal şekilde bakıyordu ki. Ona baktığımı fark edince yüz ifadesi sertleşti ve ciddi bir hal aldı.

" Daha iyi misin?"

" İyiyim ama neden bayıldığımı bilmiyorum ve ne kadar süredir bu şekilde yatıyorum."

Sorduğum soruyla sıkıntılı bir nefes vermişti.

" Bir haftadır bu şekilde uyuyorsun. Uyandırmaya çalıştık ama olmadı. Sebebini de öğrenemiyoruz. Çünkü asıl doktorun tarafından önceden bu bilgiler gizlenmiş ve sana yapılacak tüm testler yasaklanmış. Neden bu haldesin Gece. Durumunu bilmemiz lazım ve ona göre seni sağlıklı tutmalıyız. Seni elimizde tutmak zorundayız. Yoksa şuandan itibaren seni serbest bırakırdım."

Adamın yüzü garip bir hal aldı. Bir şeyden korkuyordu. Ama neyden korkuyordu.

" Korktuğun bir şey mi var? Yüzün çok farklı bir hal aldı çünkü."

Bir şeyler anladığımı anlamış olmalıydı ki duraksadı ve yüz ifadesini değiştirdi.

" Hayır korktuğum bir şey yok. Olamaz da. Hem sen ne söylemeye çalışıyorsun. korkak mıyım ben?"

" Tabii ki hayır. Korkak falan demek istemedim. Sadece yüz ifaden öyle durunca sormak istedim."

Adamdan çekinmiştim. Evet korkutucu durmuyordu fazla ama söyleyeceğim bir kelime için bile azarlanacakmışım gibi hissediyordum. Bu his beni korkutsa da her şeyi söylemek istiyordum.

" Her neyse güzellik. İyice dinlen bir şey olursa da seslenmen yeterli. Asıl doktorunu da yanına getiremeyeceğiz. Bu bizim tehlikede olmamıza sebep olur. Sen sağlık durumunu en kısa zamanda bana anlatmalısın. Senin açından söylüyorum. Yoksa beni ilgilendirmez bu. Bu arada ben Pusat. Kendimi tanıtmam lazımdı."

Adının Pusat olduğunu öğrendiğim adam bana şuan çok samimi gelmişti. Elbette bu samimiyetine aldanmayacaktım. Sonuçta beni kaçırmıştı. Hem de sebepsiz yere. Kendisini tanımıyordum. Hatta hayatım boyunca hiç görmemiştim bile. Ah konu nereden nereye geldi yine. Konuşunca susmak bilmiyorum. Her neyse işte.

" Aslında pek memnun olmadım Pusat Bey."

Ona iğneleyici bir şey söylemiş gibi hissettim kendimi. Kendini kasmıştı o. Peki ama neden. Bir insan durduk yere neden kendini kasar ki. Amacı ne yani değil mi şimdi? Siz olsanız sizde öyle düşünürdünüz. Aklıma bu soru takılı kalmıştı. Sormazsam içim rahat etmeyecekti. En iyisi içimde kalacağına sormaktı.

" Neden kastın kendini. Yanlış bir şey mi söyledim sana karşı?"

" Hayır. Yanlış bir şey söylemedin. Sadece BEY kelimesini sevmiyorum. Duymak hoşuma gitmiyor. Ne de olsa bende bir insanım. Evet belki saygı ifadesi olarak kullanılıyor olabilir ama bana kullanılmasını yine de istemiyorum."

Kurduğu cümleyi tek nefeste söylemişti. Bu adam çok garipti. Hem de fazlasıyla. Neyse konumuz bu değildi şimdi.

" Anladım. Bir daha söylemem."

Beni başıyla onaylamıştı. Cevap versen ölüyor musun sanki. Kafa sallamak ne demek ya. Ay sinir şey. Egolu pislik şey. Aşırı sinirlerimi bozmuştu. Ben sakin biri değildim bir kere. Benim üzerime böyle şeylerle gelmemeli. "Sanki o senin sakin biri olmadığını biliyordu değil mi?" Yine gelmişti bu iç ses. " Sana ne iç ses. Sana ne. Hem sen neden bir gelip bir gidiyorsun. Amacın ne kardeşim senin. Sen bensin bunu biliyorsun değil mi? Ona göre ayağını denk al iç ses." Çok sinir bozucu olmaya başlamıştı. " Tamam abla. Ne bu atar ya. Az sakin olsana sen ya." "Sakin olamam iç ses sakin olamam. Sende çeneni kapat konuşma istemiyorum konuşmanı falan." "Tamam abla sen ne dersen o. Hadi ben kaçar." Anca kaç zaten başka bir işe yaradığın yok ki senin. Sinir bozucu iç ses.

" Anlayışın için teşekkür ederim Gece."

" Rica ederim."

Pusat odadan çıkmıştı ve kapıyı kapatmıştı. Odada tek başımaydım. Serumum ve ben yalnızdık. Uykum vardı ama uyuyamazdım. Bir haftadır uyuyormuşum zaten. Nasıl oldu da bunu fark edemedim ya. İlaçlarımın hepsi Onur'da kalmıştı. Onlardan almakta imkansızdı ve en kötüsü de ilaçların adını bilmiyordum. Hastalığımı Pusat'a söylemeyecektim. Ona bunu söylemem her konuda kısıtlanmama sebep olur ve ben kısıtlanmaktan hiç hoşlanmam. Düşüncelerimin arasında boğuşurken kapı açıldı ve içeri beyaz önlüklü bir adam girdi. Doktor bu olmalıydı. Tabii ki de o olacaktı. Başka beyaz önlük giyen mi var. Doktor olduğunu düşündüğüm adam yanıma yaklaştı. Serumumu değiştirdi ve tansiyonumu ölçtü.

"Durumunuz gayet iyi Gece Hanım. Eğer ki kendinizi kötü hissederseniz bana seslenebilirsiniz. Bu arada ben Ferhat. Senin şuan ki doktorun ben olacağım."

"Tamam Ferhat Bey. Bir şey olursa size sesleneceğim."

Doktor baş selamı verip odadan çıktı. Sonunda tekrar yalnızdım. Yalnızlığı çok seviyordum.

Doktorun kontrolünden sonra aklıma takılan çok şey olmuştu. Benim tek bir doktorum vardı ve onun dışında başka hiçbir doktor bana tedavi uygulayamazdı. Bu yasaktı çünkü. Peki ama şuan bana uygulanan tedavi neydi o zaman. Kaçak tedavi altında kalıyordum şuan. Benim neye alerjim olduğunu, hangi ilaçların kullanımının sakıncalı olduğunu, hangi durumlarda nasıl müdahale edileceğini kimse bilmiyordu. Ben bile bilmiyordum.

Odanın kapısı açılmıştı. Gelen Pusattı.

"Nasıl hissediyorsun kendini. Daha iyi misin?"

"İyiyim fakat aklıma takılan bir kaç soru var. Şuan serum takılı ve benim kendi doktorum dışında bana uygulanıp uygulanmayacak şeyleri onun dışında hiç kimse bilmiyor. Buna rağmen nasıl böyle bilgisizce doktor bana tedavi uygulayabiliyor."

Pusat bana şaşkınca bakıyordu. Bu kadar soru sormuş olmam onu epeyce şaşırtmıştı.

"Bu kadar soruya nasıl cevap verebilirim bilmiyorum ama tedavine gelecek olursak onu bende tam olarak bilmiyorum. Doktorumuz zaten ülkece tanınmış bir doktor. Onun için sana yapılmış ve yapılacak olan her şey bilinçli ve kontrollü bir şekilde yapılıyor. Evet belki bizde hastalığının ne olduğunu bulamadık ama en kısa zamanda bunu tespit edip seni sağlığına kavuşturacağız merak etme."

"Tamam Pusat."

Kısa kesmek istemiştim. Çünkü kendimi çok yorgun hissediyordum. Uyumak bana iyi gelecekti.

"Ben seni yalnız bırakayım. Belli ki yorgunsun. Uyuyup dinlenmek sana iyi gelecektir. Birazdan da yemeklerin gönderilecek. Güzelce yiyip bitirmen lazım. Ben gidiyorum bir şey olursa seslenebilirsin."

"Tamam teşekkür ederim."

"Rica ederim."

Pusat odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Artık uyumam lazımdı yoksa artık düşüp bayılacaktım. Gözlerimi sıkıca kapattım ve uykuya dalmayı bekledim.

Kendimi hiç olmayacak bir yerde buldum. Ailemle olduğumuz bir evde. Çünkü aile fotoğrafımız vardı. Hem de şuan ki halimle çekilmiş bir fotoğraf. Ama benim ailem yoktu ki. Bu da ne demek oluyordu şimdi. Yoksa bunca zaman gördüğüm şey rüya mıydı? Ailem her zaman yanımdaydı ve ben onlarla birlikteydim. Ya gerçek değilse o zaman ne olacaktı. Ah Gece bir sakin ol. Her şeyi anlaman lazım. Tam düşünceye dalacakken bir ses duydum. Bir kadın sesiydi ve beni çağırıyordu. Sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım.

O sırada fotoğraftaki kadını gördüm yani annemi. Çok güzel bir kadındı. Tıpkı ona benziyordum. Yanına gittim. Beni görünce sımsıkı sarıldı. Bu kadar sarılacak ne olmuştu ki acaba. Uzunca sarıldı. Tabii ki bende sarıldım. Ta ki belimde hissettiğim soğuk bir cisimle. Ondan ayrıldığım sırada elinde bıçak olduğunu görmüştüm ve bana çok korkutucu bir şekilde bakıyordu. Ne olmuştu ki şimdi bu kadına. Elindeki bıçakla bana doğru geliyordu. Bu durum iyice korkutmaya başlatmıştı beni. O üzerime gelirken bende koşmaya başladım. Dışarıya açılan kapıdan çıkıp koşarak kaçmaya başladım. İleride ormanlık bir alan vardı. Hızlıca oraya koşmaya başladım.

Koştukça koşuyordum. Arkama baktığımda onunda peşimden geldiğini gördüm. Elindeki bıçağı bana göstererek "Seni öldüreceğim. Bu evde bize fazlasın sen. Sen abinin katilisin. Bende senin katilin olacağım Gece. Benden kaçamayacaksın." dedi.

Onun sözleri ile daha da korkmuştum. Artık ağlıyordum. Kendimde değildim ve koşmak için bacaklarımı zorluyordum. Durmamaları lazımdı. Eğer onlar durursa benim sonum olurdu. O bana abimin katili olduğumu söylemişti. Ama ben kimsenin katili olamazdım ki. Nasıl abimi öldürebilirdim ki. O benim kanımdan değil miydi zaten?

Düşüncelerim ile boğuşmak beni yoruyordu. Düşünmeyi bırakıp hızlıca koşmam lazımdı. Ormanın sonu bile gelmiyordu. Ne kadar ilerledim bilmiyordum ama çok yorulmuştum. Arkamı döndüğümde kimse yoktu. Durmamam gerekse de dinlenmem lazımdı. Hastalığımın tekrar nüksetmesini istemezdim. Hem de şuan hiç istemezdim. Dinlenmek için gizli bir yer bulmam lazımdı. Biraz daha yürüdüm ve ileride sığınak gibi bir yer fark ettim. Orada birazcık dinlensem çok iyi olurdu. Hızlı ve sessiz adımlarla sığınağa doğru ilerledim. İçeri girdim ve oturdum. Annem denilen katilin beni bulması biraz zaman alırdı herhalde. Yani İnşallah. Yaklaşık on dakika geçmişti. Dinlenmem gerektiği kadar dinlenmiştim. Artık çıkma zamanıydı ve buradan uzaklaşmalıydım. Ayağa kalktım ve sığınaktan çıktım. Ne yöne gideceğimi düşünürken birden adımı bağırarak söylenirken duydum. Bu o kadındı.

Ardıma bile bakmadan sesin geldiği yönün tam tersine koşmaya başladım. Kaç Gece kaç. Yoksa öleceksin kızım. Daha hızlı kaç hadi. Adımlarım o kadar hızlıydı ki bugüne kadar bu kadar adrenalin yaşadığımı hatırlamıyordum bile. Yaşamamıştım zaten. O kadın beni yakalamıştı. Aramızda çok az bir mesafe kalmıştı. Ne kadar koşsam da beni yakalayacaktı. Orman bitiyordu. Bunun iyi bir şey olması gerekirken hiç iyi bir şeymiş gibi durmuyordu. Ormanın sonunda uçurum vardı. Uçurum tam dibinde durmuştum. O kadında benim durduğumu görünce durmuştu. Sinsi bir gülüş patlatmıştı.

"Yolun sonuna geldin Gece. Hep bu günü bekledim. Abini öldürdüğün günü bekledim. O gün onun intikamını ben senden alacaktım. Unutma güzel kızım bu dünyada yaşattıklarını geride bırakarak kaçıp gidemezsin. O yaşantıların hepsi ayağına dolanır ve seni avına çekerek yutar. Seni de yakaladığıma göre abinin canına karşılık senin canını alacağım."

Bedenim titriyordu. Üşüyor gibiydim. Hava da soğuktu. Kendini kandırma Gece belki de korkuyorsundur. Çünkü sonun gelmiş gibi görünüyor değil mi? Aynen de öyle sonun geldi güzel kız.

O kadın üzerime gelmeye başladı. Onun gelmesiyle geriye adım attım. O geldikçe ben adım attım. Uçurumun ucuna geldiğimi hissettiğimde üzerime hızlıca geldi ve kalbimin tam üzerine bıçağı sapladı ve düşmeme neden oldu. Ben uçurumdan düşerken o ise kahkahalar atıyordu. Son duyduğum cümleyse "Sonunda işini bitirdim." olmuştu.

Nefesim kesilerek uyanmıştım. Göz yaşlarım istemsizce akıyordu. O sırada Pusat hızlıca odaya daldı ve bana doğru koştu. Elleriyle yüzümü avuçlarının içine aldı. Korkmuştu ama neyden? Hızlıca akan göz yaşlarımı sildi ve beni kucağına alarak sıkıca sarıldı. Elleriyle saçlarımı okşadı. Onu itmek istememiştim. Sarılması iyi gelmişti.

"Geçti prenses. Hepsi geçti. Korkma ben yanındayım. Bak buradayım artık ağlama ne olur ağlama."

Pusat geri çekildi ve korku dolu gözleri ile bana baktı. Onun bu hali beni daha çok korkutmuştu. Hemen olduğu yerden kalktı ve diğer tarafa geçip serum takılı olan kolumu eline aldı ve serumu kapatıp damar yolumu çıkartmıştı.

"Bu ilaçlar seni bu hale soktu. Merak etme artık bunların hiç birinin vücudunda dolaşmasına izin vermeyeceğim. Söz veriyorum prenses."

Pusata bakakalmıştı gözlerim. Hem beni kaçırıp hem de bu kadar merhametli davranması beni çok şaşırtmıştı. Onunla gözlerimiz birbirini bulmuştu. birden duraksamıştı. Kendine geldiğinde yanıma yaklaştı.

"İyisin değil mi? İyi değilsen söyle seni asıl doktorunun yanına götüreyim olur mu?"

"Ben iyiyim Pusat. Doktora ihtiyacım yok. Sadece biraz dinlenirsem hepsi geçer."

"Tamam prenses. Sen dinlen."

Pusat gitsin istemiyordum. Çünkü hala rüyanın etkisindeydim. Ne kadar rüya denebilirse tabii. Pusat kapıya ilerlemişti ki birden ona seslendim.

"Pusat!"

"Efendim prenses."

"Şey diyecektim. Bu gece yanımda kalsan olur mu? Yani eğer istersen tabii. Hala rüyanın etkisindeyim ve tekrar rüya görmek istemiyorum."

"Kalırım prenses. Sen korkma yeter. İstersen benim kaldığım odaya geçelim. Orası daha sıcak en azından daha rahat uyursun olur mu?"

"Olur gidelim."

Pusat bana yaklaştı ve ben ne olduğunu anlamadan beni birden kucağına aldı. Bu hareketi buz tutmama neden olmuştu.

" Pusat kucağına almana gerek yok ben kendim yürüyebilirim."

"Yeni korku içerisinde uyandın ve birden ayağa kalkman senin için iyi olmaz diye düşünüyorum. Hem itiraz etmesen daha iyi olur. Bir yandan da ayaklarında çoraplarında yok üşütmeni istemeyiz değil mi?"

Fal taşı gibi açılmış gözlerim ile Pusata bakıyordum. Belli ki beni indirmeye niyeti yoktu. Bundan başka çarem yoktu. Kurtulamazdım da. Onun için sessiz bir kız olup diğer odaya geçmeyi bekleyeceğim. Pusata tamam anlamında kafa sallayıp beni taşımasına izin verdim. Merdivenlerden çıkıp üst kata vardı. Bir kapının önüne gelince tek eliyle beni tutup diğer eliyle de kapıyı açtı. İçeri geçti ve beni odanın ortasında bulunan kocaman yatağın üzerine yavaşça bıraktı. Geri dönüp kapıyı kapattı ve kilitledi.

Meraklı gözlerle ona bakıyordum.

"Merak etme sana bir şey yapmayacağım. Sadece rahatsız olma diye kapıyı kilitledim. Hizmetliler odaya çok sık gelirler çünkü. Her neyse hadi sen şimdi rahatça dinlen ben koltukta uyurum."

"Pusat koltukta uyuman senin için zor olmaz mı? Sen yatakta uyu ben koltuğa geçeyim."

"Olmaz prenses. Rahatça uyu sen. İtiraz etme hadi."

"Tamam iyi geceler."

"İyi geceler prenses."

Yatış pozisyonuna geçtim. Pusatta geçmişti. Uyumak için gözlerimi kapattım ama ne hikmetse bir türlü uyuyamıyordum. Zaman geçmesini bekledim ama hiç bir faydası yoktu. Yaklaşık yarım saat boyunca yatakta oyalandım ama uyuyamadım. Dik konuma geldim ve Pusata baktım. Acaba aklımdan geçen şeyi istesem ayıp olur muydu? Denemekten zarar gelmezdi.

"Pusat. Uyudun mu?"

"Yok uyumadım. Bir sıkıntı mı var."

"Şey ben uyuyamadım. Senden bir şey isteyecektim ama söylemesem daha iyi olur bence."

"Bir şey olduysa çekinmeden söyle prenses."

"Şey diyecektim. Yanımda uyusan olur mu? Yani en azından ben uyuyana kadar. Ya da neyse boş ver sen rahatça uyu. İyi geceler."

Ben sustum ama Pusat için aynı şeyi söyleyemezdim. Kalktığı koltuktan olduğu gibi yanıma geldi ve battaniyenin içine girip elini belime atıp beni kendine çekip sarıldı.

"Sen yeter ki uyu. Ben uyuyabilmen için elimden gelen her şeyi yaparım prenses."

O bana çok yakındı. Beni belimden tutup kendine çekmişti. Hem de sıkıca sarılıyordu. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Tabii ki aşk değildi bu. İlk defa Onur dışında bir erkekle bu kadar yakın hale gelmiştim. Ah Onurum onu çok özlemiştim. En kısa zamanda kavuşacağım sana yakışıklım. En kısa zamanda. Tüm düşüncelerimdeydi. Sadece o vardı.

Pusat bana sarılıyordu bu da ister istemez güvende hissetmeme neden oluyordu. Bense ona sarılmamıştım. Sadece uyumak için Gece. Sadece uyumak için. Pusata son kez bakıp gözlerimi uykuya yumdum. Umarım rahatça uyuyabilirdim.

Loading...
0%