@_arzu_endam
|
Gece'den
Yolculuğumuzun üzerinden 2 saat geçmişti. İkimizden de fazla ses çıkmıyordu ama Oğuz benim konuşmam için sürekli bir konu açıyor. Ben cevap vermeyince de geri susuyordu. Beni nereye götürdüğünden bile haberim yoktu. İlk defa konuşmak için ağzımı araladım ve aklımdan geçen cümleleri söyledim. "Beni nereye götürüyorsun?" "Kimsenin bizi bulamayacağı bir yere gidiyoruz." "Neden bu kadar uzak olmak zorundaydı?" "Ne o sana zarar vermemden mi korktun güzelim? Ama benden korkma. Sana en son zarar verebilecek kişi bile olamam." "O zaman neden bana gideceğimiz yeri söylemiyorsun? Hem kaçacak değilim ki kendi isteğimle geldim zaten." "Haklısın güzelim. Yalnız telefonunu almak zorundayım. Seni bulsunlar istemiyorum." Telefonu vermem hiç bir şeyi değiştirmeyecekti. Çünkü kolyemdeki mikrofon ve çip cihazı ile beni bulabileceklerdi. Elimdeki telefonu diretmeden Oğuz'a uzattım. Biraz şaşırsada önüne döndü. Sonra eğildi ve torpidonun kapağını açtı ve içinden bir telefon kutusu çıkarttı. Hafifçe direksiyonu sıkı tutarak diğer eli ile de bana telefon kutusunu uzattı. "Bu sıkılmanı istemediğim için sana aldığım telefon. Şimdilik bunu kullanacaksın içinde yeni hattın var, zamanı gelince de kendi telefonunu sana geri vereceğim." Hiç uzatmadan telefonu elinden aldım. Kutunun kapağını açtım ve yeni telefonumu elime aldım. Oğuz'a döndüm. "Teşekkür ederim Oğuz." Oğuz'a küçük bir teşekkür edip önüme döndüm. "Rica ederim. Mutlu olman için elimden geleni yapmaya çalışıyorum." Oğuz bana doğru hafifçe döndü ve yüzüme düşen saç tutamını kulağımın arkasına yerleştirdi. Oğuz'un bu hareketinden dolayı kafamı diğer yöne çevirdim. Yüzü düşmüştü ama bana öylece dokunmasına izin vermeyecektim. Çünkü ben sadece Onur'un bana dokunmasını istiyorum. Sadece Onur olsun istiyorum. Onun için Oğuz'un bana dokunmasını istemiyorum. "Oğuz. Seninle gelmeyi kabul ettim diye öylece izinsiz bir şekilde bana dokunamazsın. Mümkünse arabayı bir yerde durdur. Nefes almak istiyorum." "Sana dokunmamı istemiyor olabilirsin. İlerleyen zamanlarda mutlaka kendi isteğinle benim kollarıma geleceksin." "Her neyse Oğuz. Arabayı kenara çek lütfen." Oğuz biraz daha ilerledikten sonra arabayı uygun bir yerde durdurdu. Arabadan indim ve rahat bir nefes aldım. Uzun süre arabada kalmak gerçekten çok kötüydü. Yorgunluk ve uykusuzluk beni içine çekmeye çalışıyordu. Ama uyumayacaktım. Çünkü Oğuz'a güvenemezdim. Biraz hava aldım ve arabanın arka koltuğuna yöneldim. "Gece, neden ön koltuğa geçmiyorsun?" "Uyumak istiyorum Oğuz. Onun için arka koltuğa geçtim." "Peki güzelim sana iyi geceler. Bir şeye ihtiyacın olursa bana söyle tamam mı?" "Tamam Oğuz." Oğuz'u kestirip atmıştım. Önce elime Oğuz'un bana verdiği yeni telefonu aldım. Onur'un ve Mert'in numarasını ezbere biliyordum. Onları kaydetmeyi düşünüyordum ki Oğuz'un telefonumu eline alıp içine bakabileceği aklıma geldi. En iyisi gerektiği zaman onları telefona kayıt etmekti. Telefonu bir kenara bıraktım ve koltukta bulunan küçük yastığı kapı tarafına yerleştirip başımı yastığın üzerine kattım. Uykum vardı. Uyumam lazımdı ama Oğuz yüzünden uyuyamıyordum. Aslında bana karışamazdı ama yine de uyumak istemiyordum. Göz kapaklarım kendini yavaşça kapatıyordu. Direnmeye çalışıyordum ama boşa çabaydı. Göz kapaklarım bedenime ihanet edip kendini uykuya teslim etti. Uykuya ne zaman daldığımdan habersiz bir şekilde uyuyordum. Bir rüya görüyordum. Rüya nefes kesici şekilde korkutucuydu. Rüya denemezdi buna. Bu bir kabustu. " Onur karşımdaydı. Hala yetimhanedeydim. Onur bana yaklaşıyordu. Bir kaç adımdan sonra yanıma yaklaştı. Yatağın baş kısmına oturdu ve beni kendine çekti. Önce bana sarıldı. Bir süre sarıldıktan sonra ise sebepsiz bir şekilde beni kendinden ayırdı. Gözlerimin içine baktı ve birden ellerini boğazıma götürdü ve beni boğmaya başladı. Nefes alamıyordum. Deli gibi korkuyordum. Bu benim sevdiğim Onur olamazdı. Onur bana kıyamazdı ki. Onur beni boğmaya devam ediyordu. Gözlerimden düşen yaşlar Onur'un koluna düşmüştü. " Korku içinde uyandım. Neler olduğundan habersizdim. Saat kaçtı ve ben neredeydim. Benim tanımadığım yabancı bir odadaydım. Tabii ya. En son Oğuz'un arabasında uyuya kalmıştım. Beni buraya o getirmiş olmalı. Uzandığım yataktan yavaşça kalktım. Odanın içini gezmeye başladım. Odada büyük bir banyo , dışarı orman manzarasına açılan büyük ve ferah bir balkonu vardı. Odanın içi de çok iyi döşenmişti. Yavaşça odanın kapısına doğru yürüdüm. Kapıyı açtım ve kafamı kapının arasından dışarıya çıkardım. Aşağıdan sesler geliyordu. Büyük ihtimal Oğuz aşağıdaydı. Merdivenlerden yavaşça inerek aşağı kata geldim. Tahmin ettiğim gibi Oğuz aşağıdaydı. Yanına doğru ilerledim. Bakışları geldiğimi hissedince bana doğru döndü. " Uyandın mı güzelim? Hadi gel otur yanıma." Oğuz'u dinleyerek yanına oturdum. "Acıktın mı? Bir şeyler hazırlamamı ister misin?" Oğuz bana karşı çok iyi davranıyordu. Tabii ki bu iyi hallerine aldanmayacaktım. Çünkü daha önceden bana ne yapmaya kalkıştığını unutmamıştım. "Hayır aç değilim. Bir şeyler hazırlamana gerek yok." "Peki güzelim sen nasıl istersen. Eğer sonra acıkırsan bana söyle. Ya da mutfaktan istediğini hazırlayıp yiyebilirsin." "Tamam Oğuz. Teşekkür ederim." "Ne demek güzelim. Her zaman hizmetindeyim." Oğuz'un söylediklerinin bittiğini anladığım sırada ayağa kalktım ve üst kata doğru ilerlemeye başladım. "Nereye gidiyorsun." "Odama çıkıp biraz daha dinlenmek istiyorum." Saate baktım ve saat 23.02 idi. Hemen Oğuz'a döndüm. "Zaten saatte geç olmuş. En iyisi sende uyu. Araba kullandın buraya kadar yorulmuş olmalısın." "Söz konusu sen olunca yorulmuyorum güzelim merak etme. Ama beni düşündüğün için de teşekkür ederim. Geç olmadan bende uyurum merak etme sen." "Merak etmedim ve seni düşündüğüm falan da yok. Sadece başkalarına minnet etmiş olmak istemiyorum. İzninle odama gitmek istiyorum." "İzin senin güzelim. Odana gidebilirsin." "Son olarak bana güzelim demeyi kes. Sinirlerimi bozuyorsun." "Tamam güzelim. Sana bir daha güzelim demem." "Ya sabır! Çattık yine." "Sakin ol güzelim. Sinirlenme hemen." "Oğuz, sus yoksa elimde kalırsın." "Tamam tamam. Sustum." "Aferin söz dinle böyle." "İyi geceler." "Sana da." deyip geçiştirdim Oğuz'u. Ona çok sinir oluyordum. Elime geçse bir kaşık suda boğardım onu. Düşüncelerimden kurtulup hızlıca merdivenlerden çıktım ve bana ayarlanmış olan odaya geçip kapıyı ardımdan kilitledim. Hızlıca yatağıma oturup bana verilen telefonu çıkardım. Mert'e mesaj atacaktım. Hızlı davrandım ve telefonunu tuşladım. Numarasını kaydedip Whatsapp'a girdim. Mert'e şuan ki konumumu attım. Sonra benden haber beklemesini ve ben söylemeden bu konuma gelmemesini söyledim. Ona Onur'un durumunu da sordum. Onu çok özlemiştim. Eminim ki o da beni özlemiştir. Ama onun canının yanmaması için bu seçeneği seçmek zorundaydım. Mert onun bana depresyona girdiğini, odasından çıkmayıp hiç bir şey yemediğini söyledi. Saatlerce benim adımı sayıklayıp ağladığını söyledi bana. Canım acımıştı. Benim yüzümden bu haldeydi. her şey onu içindi. Yoksa ben onu hiç bırakmak ister miydim ki. Mert'e ona benim iyi olduğumu ve benim için yemek yemesini istediğimi söylemesini istedim. Mert bunu riskli bulsa da kabul etti. Attığım konumu başka yere kaydedip mesajları ona okutacakmış. En azından benim iyi olduğumu bilmesi için. Mert'e teşekkür edip mesajları sildim ve telefonu kapattım. Acıkmıştım aslında. Aşağı inip bir şeyler yemek çok iyi olurdu. Yatağımdan yavaşça kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtım ve odamdan dışarı çıktım. Merdivenlere doğru ilerleyip aşağı baktım. Oğuz uyumuş olmalıydı. Çünkü ışık kapalıydı. Aşağı indim ve Oğuz'u koltuğun üzerinde uyurken buldum. Hava biraz serindi. Üşümüş olmalıydı. Hemen yan tarafta bulundan vestiyeri açtım ve içinden bir battaniye çıkardım. Oğuz'un yanına gittim ve battaniyeyi üzerine örttüm. Battaniye örttüğüm sırada hareket etse de uyanmamıştı. Bende sessiz adımlarla mutfağa doğru yöneldim. Buzdolabına ilerleyip kapağını açtım. Dolapta hazır sandviçler vardı. Bende bir tanesi aldım. Mutfaktan çıkacağım sırada karşımda Oğuz'u görmem ile baya korkmuştum. "Ödümü kopardın Oğuz. İnsan sessiz sessiz mi gelir ya?" "Özür dilerim güzelim. Seni izleyebilmek için sessiz gelmiştim." "Anladım. Tamam." "Acıktın mı? Neden bana söylemedin. Daha güzel şeyler hazırlardım." "Önemli değil. Sandviç yeterli benim için. İzninle odama çıkacağım." "İzin senin güzelim. Bu arada afiyet olsun." "Teşekkür ederim." "Rica ederim." Oğuz'u geride bırakarak merdivenlere doğru ilerledim. Hızlıca odama çıktım ve kapımı kilitledim. Yatağıma oturdum ve sandviçimi yemeye başladım. Telefonumu elime aldım ve boş boş gezinmeye başladım. O sırada karşıma çıkan fotoğraf ile son çiğnediğim parça boğazıma kaçmıştı. Onur tarzını değiştirmişti. Lakin tanımlayamadığım bir yara izi vardı boynunda. Bu iz ben buraya zorla getirilmeden önce yoktu. Nereden çıktı ki bu yara izi. Bunu Oğuz yapmış olamazdı değil mi? Onur'a karışmayacağına söz vermişti ama. Bunu ona yapmayacaktı. Hemen yerimden kalktım ve kapımı açıp hızlıca telefon ile aşağıya indim. Ondan hesap soracaktım. Oğuz'u görünce sinirle yanına gittim. "Sen ne yapmaya çalışıyorsun ya. Hani ben buraya gelince Onur'a karışmayacaktın. Ona zarar vermeyecektin." Telefonu ona gösterdim ve; "Bunu ona sen yaptın değil mi? Bana doğruyu söyle." "Hayır. Onur'a ben bir şey yapmadım. Hem yapsaydım sana bunu söylerdim." Oğuz'a baya sinirlenmiştim. "Oğuz telefonunu açıp bana verir misin? Nedenini sorma yoksa bu evi başına yıkarım." Oğuz'a sert çıkışmıştım. Ama o da bunu hak etmişti. Sözümü ikiletmeden telefonunu çıkarttı ve bana uzattı. Tüm sosyal medyalarını kontrol ettim. Aradığım şeyi bulmuştum. Yalnız ona bunu yapan Oğuz değildi. Bunu ona yapan arkadaşlarıydı. Oğuz onlara sinirli olduğunu gösteren bir sürü mesaj atmıştı. Boş yere şüphelenmiştim ondan. Aslında da utanmıştım. "Ben, özür dilerim. Bir an senin yaptığını zannettim." "Önemli değil yavrum. Daha önce olan olaylar yüzünden benden şüphelendin sadece. Bunda pek de bir şey yok." Oğuz'a duygu dolu gözlerle baktım. Gerçekten bana karşı çok iyi davranıyordu. Lakin bu ona hala tam olarak güveneceğim anlamına gelmiyordu. Bir an istemli bir şekilde Oğuz'a bir adım yaklaştım ve ona sarıldım. Bunu hak etmişti çünkü. "Teşekkür ederim Oğuz." dedim ve geriye çekildim. Oğuz ben çekilince afallasa da kendine gelmeyi başarmıştı. Mutlu gözlerle bana bakıyordu. "Rica ederim güzelim. Sen yeter ki mutlu ol." Oğuz'a gülümsedim. "Artık odama çıksam iyi olur. Sende erkenden uyu istersen." "Tamam güzelim. Sana iyi geceler." "Sana da iyi geceler Oğuz." Oğuz'a gülümsedim ve merdivenlere doğru ilerledim. Arkamı döndüm ve; "Sabah kahvaltısı benden. Ben hazırlayınca gelip seni uyandırırım." "Peki güzelim. Sen nasıl istersen." Arkamı döndüm ve hızlıca odama çıktım. Kapıyı kilitledim ve yatağıma geçtim. Aradan 2 dakika geçmeden telefonuma bir bildirim geldi. Mesaj Mert'tendi. '' Gece karşıma çıkan bir haberle sana yazmak durumunda kaldım. Hani sen küçükken yetimhaneye verildin ya ve bana anlattıklarına göre senin bir abin varmış. Galiba ben o kişiyi buldum. Gördüğüm haberlere göre abinde senden sonra bir yetimhaneye verilmiş. Verildiği yetimhanede bizim kaldığımız yetimhaneymiş. Yalnız şuan daha kim olduğunu öğrenemedim. Haberlerde çok eskiden kalma bir haber. Yani ailen kaza yaptıktan sonra çıkan bir haber. Sadece bunu bil istedim. Kendine çok dikkat et. En kısa zamanda da abini bulacağım. Seni çok seviyoruz.'' Okuduğum mesaj ile göz yaşlarım tek tek gözümden düşmeye başlamıştı. Benim bir abim varmış. Ben bunu şimdi öğreniyordum. Kalbimi acıtan tek şey ise abimin benimle aynı yetimhanede olması ve benim onu bulamamamdı. Şuan sadece ağlıyordum. Hıçkırıklarım dinmiyor ve rahatlayamıyordum. Yerimden kalktım ve çığlıklar atarak yanımda bulunan masanın üzerinde ne varsa yere fırlattım. Yere çöktüm ve yükselen hıçkırıklarımla birlikte ağlamaya devam ettim. O sırada odamın kapısı tıklatıldı. Gelen Oğuz'du tabii ki. Korkmuş olmalıydı çünkü kapıyı sert tıklatıyordu. Sonra bana seslendi. "Gece, güzelim aç kapıyı hadi. İyi misin görmek istiyorum lütfen aç kapıyı." Oğuz bana korkmuş sesiyle kapıyı açmamı söylüyordu. Yerimden kalkamıyordum. Bacaklarım beni taşımıyordu. Oğuz bana tekrar seslendi. "Güzelim hadi aç kapıyı. Seni korkutmak istemiyorum. Açmazsan kapıyı kıracağım." Oğuz'a cevap veremedim. Sadece yere oturmuş ağlıyordum. O sırada Oğuz'un sesi tekrardan geldi. "Seni korkutmak istemiyorum. Eğer kapıyı açmazsan kıracağım. Üçten geriye doğru sayıyorum. Üç , iki , bir. Benden günah gitti." Oğuz son sözü ile kapıyı kırıp içeri gelmişti. Fakat ben ona bakacak kadar iyi hissetmiyordum kendimi. Oturduğum yerde ağlamaya devam ediyordum. Oğuz yanıma geldi ve olduğum yere eğildi. "İyi misin güzelim? Neyin var söyle bana hadi." Oğuz'a bir şey söyleyemedim. Göz yaşlarım konuşmama engel oluyordu. Oğuz bana doğru geldi ve nazikçe eli ile çenemi tuttu. Yavaşça çenemi yukarı kaldırırken ağlamaktan harap olmuş gözlerim onun gözleri ile buluştu. Bana samimi bir şekilde gülümsedi. Sonra beni rahatlatacak bir cümle söyledi. "Her ne olursa olsun bu ağlamana sebep olan şeyi bulacağız merak etme. Şimdi bana ne oldu anlatmak ister misin?" Başımı olumlu anlamda salladım. O sırada ayağa kalktı ve benden izin isteyerek beni kucağına aldı. Yatağıma doğru ilerledi ve beni yavaşça yatağa bıraktı. O da yanıma gelip oturdu. "Şimdi anlat bakalım neden ağlıyorsun sen_" Derin bir nefes aldım. Çünkü bu konuşma nereye gidecek bilmiyordum. "Sana söyleyeceklerim için öncelikle bana kızma. Ben Mert ile konuşuyordum ama yerimizi bilmiyorlar. Sadece nasıl olduklarını bilmek istedim. Az önce de Mert bana bir mesaj attı. Mesajda ise benim bir abim olduğunu ve benimle aynı yetimhanede kaldığını söyledi. Ben çok küçük yaşta araba kazasında ailemi kaybettim. O yüzden hep yalnız büyüdüm sandım. Lakin ben yalnız değilmişim. Benim bir abim varmış. Anlamadığım nokta ise benimle aynı yerdeymiş ama ben onu bulamadım. Onu bulabilirsem sıkıca sarılırım ona. Çünkü ben aile sevgisinin ne demek olduğunu bilmiyorum. Abimi bulmak istiyorum Oğuz. Lütfen beni yetimhaneye geri götür. Ben abimi istiyorum." Son cümlemi de ağlayarak söylemiştim. Çünkü canım gerçekten çok yanıyordu. Aile sevgisinin ne demek olduğunu bilmek ve abime kavuşmak istiyorum. "Seni tekrar yetimhaneye götüremem belki ama burada abini bulmana yardımcı olabilirim. Diğer konuya gelecek olursak bana dürüst davrandığın için ve Mert ile konuştuğunu söylediğin için teşekkür ederim. Yerimizi bilmemeleri gerekiyor bunu sende biliyorsun. Şimdi o göz yaşlarını sil ve güzelce uyu olur mu? Saat çok geç oldu." Oğuz'un bu samimi davranışları gerçekten gururumu okşamadı değildi. Bana çok iyi davranıyordu. Oğuz'a döndüm ve teşekkür ettim. O da rica ettiğini söyleyip odadan çıktı. Yatağımın içine girdim ve uyumaya çalıştım. Bir türlü uyuyamadım. Hep kabuslar gördüm. Bir kaç saat sonra ise uyuya kalmıştım. |
0% |