Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@_arzu_endam

Sabah'ın ilk ışıkları ile açmıştım gözlerimi. Etrafı incelemeye başlamıştım. Acaba şuan saat kaçtı. Yanımda ki masanın üzerinde duran telefonu elimi uzattım ve aldım. Saat 8.19'du. Telefonuma bir bildirim gelmişti. Kimden geldiğini az çok tahmin edebiliyorum. Meraklı bir şekilde telefonu açtım. Bildirim yabancı bir numaradan gelmişti. Hemen numaranın profiline girdim ve bana yazan kişinin Onur olduğunu gördüm. İyi ama telefon numaramı nereden bulmuştu. Mert vermezdi zaten. O zaman gizlice Mert'in telefonunu karıştırıp numaramı almış olmalıydı. Mesaja baktım. Mesajda şunlar yazıyordu;

''Gecem. Biriciğim. Bu sensin değil mi? Eğer sensen seni çok özledim. Lütfen geri dön. Hem neden beni bırakıp gittin ki. Hem haber de bırakmamışsın. Lütfen geri dön. Tekrar yanımda ol. Seni seviyorum biriciğim. Sevgilerle seni seven Onur ''

Bu benim Onur'um muydu? Ama o böyle duygusal biri olmazdı ki. Gerçekten de durumu hiç iyi değildi. Onun yanına gitmeliydim. Ama nasıl?

Aklıma gelen fikir ile yerimden kalktım ve aşağıya doğru ilerledim. İnşallah Oğuz uyanmıştır. Aşağıdan sesler geliyordu. Bu da demek oluyor ki Oğuz uyanmıştı. Lakin yanından farklı bir kişinin sesi daha geliyordu. Acaba kim gelmişti. Hızlıca mutfağa yöneldim ve gördüğüm kişi ile şoka uğramıştım. Onun burada ne işi vardı. Dilimden dökülen ismi ile arkasını döndü. Heyecanlı bir şekilde ona koşarak sarıldım.

"Mert. Senin burada ne işin var. Nasıl geldin."

Mutluluktan dökülen göz yaşlarım ile Mert'e sarılmış ağlıyordum. Çok özlemiştim onu. Benim ağladığımı fark edince beni kendinden ayırdı ve göz yaşlarımı sildi.

"Benim asi kızıma ne oldu ya. Benim asi kızım ağlamazdı. Ama bu kız ağlıyor. Oğuz yanlış kızın yanına mı getirdin beni yoksa?"

Mert'e ve Oğuz'a şaşkın yüz ifadesi ile bakıyordum. Ne yani Mert'i buraya getiren kişi Oğuz muydu? Neden böyle bir şey yapmıştı ki?

"Oğuz, Mert'i buraya getiren sen misin?"

Oğuz kafasını olumlu anlamda sallamıştı.

"Ama neden? Beni bulmalarını sen istememiştin."

"O, o zaman da kaldı Gececiğim. Mert'i sen üzgün durduğun için buraya çağırdım. Diğer arkadaşlarının haberi yok. Mert ile birlikte bir mevzu hakkında konuşuyorduk. Bende hem seni görmüş olur, hem de sen neşelenirsin diye gece konuğum olarak ağırladım. İnşallah mutlu olmana yetmiştir."

"Ben, çok teşekkür ederim. O zaman içeri geçelim. Oturalım olur mu?"

"Olur tabii ki. Mert hadi sende geç. Gece sende geç salona bende çaylarımızı doldurup geliyorum."

"Tamam Oğuz."

Mert ve ben içeri geçerken Oğuz da çayları alıp gelecekti. Aslında ona yardım etmem daha iyi olurdu. Ayağa kalktım ve Mert'e ;

"Ben Oğuz'a yardımcı olayım. Hem seni buraya kadar getirmiş. Teşekkür etmiş olurum en azından."

"Tamam güzelim. Git yardım et sen. Ben bekliyorum burada sizi."

Mert'e küçük bir öpücük atıp mutfağa yöneldim. Oğuz çayları dolduruyordu. Onu korkutmamak adına yalandan öksürür gibi yaptım. Sonra elindeki çaydanlığı bırakıp bana döndü.

"Bir şey mi oldu Gecem?"

"Hayır. Sadece sana yardım etmeye geldim."

"Yardım etmene gerek yoktu ki. Ben getirirdim içeri."

"Olur mu hiç öyle şey. Hem benim için çok büyük bir iyilik yaptın. Ne kadar teşekkür etsem az. Onun için sana küçük bir yardımımı çok görme lütfen."

"Peki madem. Sen nasıl istersen. O zaman dolapta küçük atıştırmalıklar da olacaktı. Onları da tabağa katalım. Çayın yanında yeriz en azından."

"Olur. Ben çıkartırım. Sen şu üst taraftaki tabakları benim için indirebilir misin?"

"Tabii ki indiririm."

"Teşekkür ederim Oğuz. Son zamanlarda bana karşı çok iyimser davranıyorsun. Nedenini öğrenebilir miyim acaba?"

Oğuz önce sustu. Sonra ise konuşmaya başladı.

"Sana iyi davranıyorum. Eskiden sana yaşattıklarım yüzünden çok pişmanım. Onları telafi etmeye çalışıyorum."

Birden bana döndü ve elimdekilerini masanın üzerine bıraktı. Gözlerimizi sabitledi ve konuşmaya devam etti.

"Ben çok aptalım. Sana bu kadar kötü şey yaşatmamam lazımdı. Beni affedebilir misin? Biliyorum beni affetmen kolay değil ama bana kendimi affettirebilmem için son bir şans verebilir misin?"

Oğuz o kadar duygulu konuşmuştu ki bende duygulanmıştım. Gerçekten yaptıklarından çok pişmanmış gibi duruyordu. Aslında bir şans vermekten zarar gelmezdi.

"Peki, sana tek bir şans vereceğim. Yalnız bu şansını kötü niyetler için kullanırsan o zaman bir daha asla yüzümü göremezsin. Seni baştan uyarıyorum. Bu iyiliğimi de unutma. Çünkü ben kolay kolay kimseyi affetmem."

"Peki Gecem. Sen ne dersen öyle olsun. O zaman artık Mert'in yanına geçebiliriz. Salonda yalnız kalmasın."

"Tamam geçelim hadi."

Oğuz ile birlikte salona geçtik. Çayları ve küçük atıştırmalıkları masanın üzerine bıraktık. Ben Mert'in yanına geçerken Oğuz da bizim karşımızdaki koltuğa oturdu.

"Mert. Sen nasıl geldin buraya."

"Beni buraya Oğuz getirdi. Onun sayesinde geldim buraya."

"Peki ne kadar süre kalacaksın burada."

"Yarın sabaha kadar buradayım. Yarın gideceğim. Çünkü yetimhane ile ilgili bir sıkıntı çıktı. Ondan dolayı kimseyi yetimhaneden çıkartmıyorlar. Ben ise gizlice kaçtım. Beni fark ederlerse çok kötü şeyler olur."

"Ama ben seni çok özledim. Bu kadar erken mi gideceksin."

"Gitmek zorundayım Gecem."

"O zaman senden tek bir isteğim var. Bu gece seninle uyuyabilir miyim?"

"Tabii ki uyuyabilirsin. Yalnız sen nasıl bu kadar duygusal oldun. Benim asıl Gecem agresif bir insandı."

"Konu siz olunca duygusala bağlıyorum. Elimde olan bir şey değil yani."

"Anladım Gecem."

Hep birlikte çaylarımızı içtik. Sonra odalarımıza çekildik. Ben Mert'in yanına geçmiştim. Sonuçta onunla uyuyacaktım. Yatağa uzandım ve o da yanıma geldi.

"Anlat bakalım Mert Bey. Nasıl geçiyor güzleriniz?"

"Aslında pek güzel sayılmaz. Çünkü Onur odasından çıkmıyor. Sabah ve Beren her senin hakkında konu açıldığında gözleri doluyor ikisinin de. Burak desen ağzını bıçak açmıyor sen gittiğinden beri. Ben de normalim. Çünkü en azından senden haber alabiliyorum."

"Keşke geri dönebilsem. Çünkü hepsinin üzgün olması beni de üzüyor."

"Keşke Gecem. Keşke dönebilsen. Onur da çok mutlu olurdu."

Mert'e döndüğümde gözlerim dolmuştu. Onur'un mutsuz olması beni de mutsuz ediyordu. Ah onu bir görebilseydim.

O an aklıma bir fikir gelmişti.

"Mert."

"Efendim Gecem."

"Senden bir şey istesem olur mu?"

"İste bakalım."

"Sen Onur'u arasan, sadece kendini gösterip konuşsan, bende Onur'u izlesem olur mu?"

"Bu çok riskli ama."

"Hadi be Mert'im. Lütfen."

"İyi be güzelim. Sen kazandın. Yalnız çıtın çıkmayacak. Tamam mı?"

"Tamam Mert kaptan."

Mert telefonunu eline aldı ve Onur'u aramaya başladı. Telefon biraz çaldıktan sonra açıldı. Onur karşımdaydı. Onu çok özlemiştim. Ama çok değişmişti. Baya zayıflamış, gözleri morarmış ve bitkin duruyordu. Omum bu haline çok üzülmüştüm.

"Efendim Mert."

"Nasılsın Onur?"

"Her zaman ki gibi. Neden sordun?"

"Merak ettim seni."

"Merakın gittiğine göre kapatıyorum. Bakmam gereken bir fotoğraf var ve sen buna engel oluyorsun."

"Yine kimin fotoğrafına bakıyorsun."

"Kimin olabilir Mert tabii ki de Gecemin. Hem beni neden rahatsız ediyorsun. Bana sorduğun soruları bilmene rağmen. Kapat şimdi işim var."

"Tamam Onur. Yemek yemeyi unutma."

"Tamam Mert bakarım."

"Onur Gece şuan bu halini görse çok üzülürdü biliyorsun değil mi? Bizim için yemesen de onun geleceğine inanarak biraz yemek ye olur mu?"

"Tamam Mert ben kapatıyorum görüşürüz yarın da kimse öğrenmeden geri dön kimse senin dışarı çıktığını bilmiyor."

"Tamam Onur görüşürüz. Dediklerimi sakın unutma."

"Tamam unutmam görüşürüz."

Onur telefonu kapatmıştı. Fakat ben hiç iyi değildim. Onur'un bu hale gelmesinin tek nedeni bendim. Ben eğer gitmeseydim o şimdi bu halde olmayacaktı.

Mert'e döndüm ve bana bakıyordu. Ben ise kendi düşüncelerimle birlikte ağlıyordum. Mert benim ağladığımı fark edince beni kendine çekip sarılmıştı.

"Ağlama Gecem. En kısa zaman da seni Onur'un yanına götüreceğim. Sonra ikiniz de mutlu olacaksınız. Sana söz veriyorum."

Ben Mert'in kucağında ağlarken Mert ise bir eli ile bana sarılmış, diğer eli ile de saçımı okşuyordu.

"Mert. Ben onu çok özledim. Şimdi beni onun yanına götürsen olmaz mı?"

"Keşke güzelim. Ben de seni onun yanına götürmeyi çok isterdim."

"Onu çok özledim Mert. Lanet olsun. Onu bırakıp buraya gelmek zorunda kaldım. Sevdiğimden uzakta, ondan ayrı bir şekilde burada oturuyorum. Tek sıkıntı ise buradan kurtulamamam. Mert, beni bir şekilde Onur'un yanına götür lütfen. Sana yalvarırım. Benim düştüğüm şu hale bak. Ben ağlamazdım. Hep siz bana derdiniz ''azıcık duygulan be kızım. '' diye. Şimdi ise mutlu olamıyorum. O eski halime dönemiyorum."

Mert ile konuşurken bir yandan da bana yakışmayacak şekilde ağlıyordum. Evet , agresif biri olabilirdim eskiden ama şu an duygusala bağlanıp kaldım. Eski halim daha iyiydi benim.

"Biliyorum Gece. Senin için de zor. Bizim için de zor. Şimdilik burada kalmak zorundasın. Oğuz senin benimle gelmene asla izin vermez."

"Ama neden ya neden ben ona ne yaptım ki, beni neden burada zorla tutuyor? Ben hayatımı hiç dışarı çıkmadan , sevmediğim biri ile mi geçireceğim? Mert lütfen gidelim buradan. Gerekirse kaçalım ama beni buradan götür. Dayanamıyorum anlıyor musun? Dayanamıyorum."

Konuşmamın sonlarına doğru sesim baya bir yüksek çıkmıştı. Belki Oğuz duymuş bile olabilirdi. Sonuçta odası benim kaldığım odanın hemen yanındaydı.

"Acı çekmekten yoruldum Mert."

Mert artık yüzüme bakmıyordu. Baya sinirlenmiştim.

"Mert! Kafanı kaldır ve gözlerime bak. Bu kadar mı bana verdiğin değer? Bu kadar mı? Mert konuşsana. Konuş, susma. Sen sustukça canım acıyor anlasana. Değer verdiğim insan bile beni takmıyor. Sen bile bana yardım etmeyeceksen bana kim yardım edecek, kim destekleyecek beni. Kimse desteklemeyecek. Susmaya devam et. Burada kalıp uyu. Uykumu da kaçırdığın için teşekkür ederim. Çok mutlu ettin beni."

Tam o sırada bir şey söyleyecekken onu susturdum.

"Bana tek bir kelime etme. Yarın uyanır uyanmaz hazırlanıp gidersin. Beni de artık merak etmeyin. Özellikle de sen merak etme. ALLAH rahatlık versin. Rahatça uyu."

"Gece sen nerede yatacaksın?"

"Ben yatacak bir yer bulurum. Hem sana az önce de söyledim beni merak etme."

Hızlı bir şekilde Mert'in konuşmasına izin vermeden kapıyı çarparak odadan çıktım.

Beni baya sinirlendirmişti. Buraya beni görebilmek için gelmeyi biliyordu ama beni alıp geldiğim yere geri götürmeyi bilmiyordu. Artık onun yüzüne dahi bakmak istemiyordum. Çünkü gerçekten beni çok üzmüştü. Düşüncelerimden kurtulup hızlıca aşağıya indim. Oğuz yatmış olmalıydı. Çünkü kimse yoktu aşağıda. Bende bunu bilip kapıya doğru ilerledim. Kapının kolunu aşağıya indirip açmayı denedim. İlk deneyişimde açılmıştı. Çok mutlu olmuştum. Hemen kapının yanında bulunan askılıktan ceketimi alıp dışarı çıktım.

Ayaklarıma geçirdiğim ayakkabılarımla yürümeye başladım. Gecenin bir yarısı dışarıdaydım. Etrafım zifiri karanlıktı. Ne kadar korksam da buradan kaçmak zorundaydım. Gidip Onur'umu bulmak zorundaydım. Artık yürümeyi bırakmış koşmaya başlamıştım. Ne kadar koştuğumu ve nereye gittiğimi bilmeden ilerlemeye devam ediyordum.

Uzun bir süre koştuktan sonra nefes nefese kalmıştım. Biraz durmam bana iyi gelecekti. Bir ağacın altına geçip oturdum. Çok yorulmuştum. Kalbim yerinden çıkacakmışçasına atıyordu. Nerede olduğumu ve saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Telefonumu aramaya başladım ama yanımda değildi. O sırada gerçekten kendime çok sinirlenmiştim. Kendi kendime söylenmeye başladım.

"Ah Gece! Nasıl telefonunu evde unutursun."

Mert'e sinirlenip evden çıkınca yanıma telefonumu almayı unutmuştum. Yolun nereye gittiğini bilmeden ilerlemeye devam edecektim.

Olduğum yerden kalktım ve ilerlemeye devam ettim. Önümü göremiyordum ama ilerlemek zorundaydım yoksa burada soğuktan donabilirdim. Uzun bir süre ilerledim. Hava çok soğumuştu. Tahminlerime göre saat 3 olabilirdi. Hem yorulmuştum hemde çok fazla uykum vardı. Hiç bir şeyi düşünmeyerek ilerlemeye devam etmeliydim elbet bir çıkış yolu olacaktı. Biraz daha ilerledikten sonra orman bitmişti. Fakat tek sıkıntı önümde yürüyecek yol kalmamıştı. Çünkü önümde uçsuz bucaksız bir uçurum vardı. Artık dinlensem iyi olacaktı. Hiç halim kalmamıştı. Gözlerimi kapatsam burada uyuya kalırdım. Bu çok tehlikeli olurdu zaten. Her an her yerden bir şey çıkabilirdi. Olumsuz düşünceleri kafamdan atmaya çalıştım. Uyumam lazımdı ama uyuyacak bir şey yoktu.

Aklıma farklı bir fikir gelmişti. Hemen montumu çıkarttım ve ardından t shirt'imi çıkardım. Sadece sporcu atletim ile kalmıştım. Montumu geri giydim ve t shirt'i ise katlayarak elime aldım. Kuru ve sıcak bir yer bulmalıydım. Biraz ilerledim ve ileride küçük bir kulübe fark ettim. Hızlı adımlarımla kulübeye doğru ilerledim. Kulübenin yanına geldiğimde kapısını açtım. İçerisi temizdi. Sadece biraz dağınıktı. Hemen ışık var mı diye kontrol ettim ve ışığı bulduğum an düğmeye bastım. Tam da tahmin ettiğim gibiydi. İçerisi temizdi ama biraz dağınıktı. Onu fazla önemsemeyerek uyuyabileceğim bir yer aramaya başladım. Kulübenin yan tarafında bir yatak vardı. Hiç düşünmeden ilerledim ve üzerine uzandım. O kadar yorulmuştum ki kendimi rahatça uykuya teslim edebilirdim.

Ne zaman ve ne kadar uyuduğumu bilmiyordum. Fakat güneş doğmuştu. Yattığım yerden kalktım. Dışarıya baktım. Her şey normal görünüyordu. Beni aramaya çıkmamışlardı.

Karnımın guruldaması ile düşüncelerimden arındım. Gidip yiyebilecek bir şeyler bulmalıydım. Hemen dışarı çıktım. Yine nereye gideceğimi bilmeden yürümeye başladım. İlerledim. İlerledim. Fakat ne yiyecek bir şey ne de bir köy bulabilmiştim. Artık pes etmiş durumdaydım. Baya yorulmuştum da. Kulübeye dönmek en iyisi diye düşündüm.

Tam geri dönecek iken bana seslenen birileri olduğunu fark ettim. Bunlar Mert ve Oğuz'du. Hızlıca koşmaya başladım. Beni bulmalarını istemiyordum. Fakat fark ettiğim ama tam anlamıyla tanıdık olmayan bir ses daha duymuştum. Yanlarında başkaları da mı vardı acaba? Hiç bir sesi aldırmadan koşmaya devam ettim. Koşabildiğim kadar koştum. Bir yere kadardı. Baya yorulmuştum. Etrafıma bakındım. İleride gözüme çarpan yıkılmış bir ev fark ettim. Koşarak eve ilerlemeye başladım. Benim buraya gelebileceğimi düşünemezlerdi bile. Hemen evin içerisine geçtim ve tam yıkılmamış olan odanın birinin içine girdim.

Hava çok soğumuştu. Halsiz düşmüştüm. O sırada gözlerim kararmıştı. Lakin şuan bayılamazdım. Yoksa beni bulabilirlerdi. Hızlıca kendime gelmeye çalıştım. Üzerimde sadece ceketim vardı.

"Kahretsin. T shirt'imi kulübede unuttum. Kesin buraya geldiğimi anlayacaklar."

Beni bulmalarını istemiyordum. Hepsine sinirliydim. Ben onlara iyi davranırken , her dediklerini yapmaya çalışırken onlar benim istediğim hiç bir şeyi yapmıyorlardı. Bu tamamen haksızlıktı.

Düşüncelerimden kurtulmak zorunda kalmıştım. Çünkü kaçarken duyduğum adımı tekrar duymaya başlamıştım. Çok korkuyordum. Beni bulduklarında bana kızacaklardı.

Sesler iyice yakınlaşmaya başlamıştı. Nefes alışlarım düzensizleşmeye başlamıştı. Tam o sırada arkamda hissettiğim hareketlilik ile arkamı döndüm ve o karşılaşmaktan korktuğum şey ile karşılaştım. Onur karşımdaydı. Uzun zamandır görmeyi istediğim ve kokusunu bile özlediğim o kişi karşımdaydı benim. Göz yaşlarım gözlerimden firar ederken koşarak Onur'a sarıldım. O da bana öyle sıkı sarılmıştı ki sanki yıllardır bir birimizi görmüyor gibiydik.

O kadar özlemiştim ki benden ayrılsın istemiyordum. Beni kendinden ayırdı ve güzel gözlerini benim gözlerim ile buluşturdu. O bana huzur veren sesiyle bir şeyler fısıldadı.

"Seni çok özledim Gecem. Nerelerdeydin sen. Mert haber vermeseydi seni bir daha göremeyecek miydim ben?"

"Mert mi haber verdi size burada olduğumu?"

"Evet o söyledi. Gecenin bir yarısı evden çıkıp gittiğini ve geri dönmediğini söyledi. Bize konum attı ve biz de hızlıca geldik."

Onur olanları anlatırken göz kararması tekrar başlamıştı. Tek sorun bu sefer geçmeyecek gibiydi. Onur'a döndüm ve bir kaç şey söyledim.

"Onur eğer bayılırsam sakın korkma tamam mı?"

"Ne bayılması Gece. Saçmalama iyi misin sen?"

Onur'un bana kurduğu son cümleler ile bilincim kapanmıştı. Bedenim hızla soğuk zemin ile buluştu. Sonrası ise tamamen karanlıktı.

Loading...
0%