Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@_asel_

Cehennemi yaşamış ruhu çocuk olan herkese...

 

"'Kül...

​​​​Gökyüzünden kül yağıyordu. Tüm feryatlarım, acılarım ve gözyaşlarım yağan her bir kül tanesinde saklıydı. Ne zaman karardığını hatırlayamadığım gökyüzünü yanan alevler aydınlatıyordu. Evden çıkan alevler esen rüzgarda ahenkle dans ediyor ve gökyüzüne, özgürlüğe gidiyordu. Kaç güneş batmıştı bu gece bilemiyorum fakat bir daha hiç sabah olmayacak gibiydi. Titreyen bedenim kaldırımda oturmuş, zihnimdekileri atmaya çabalıyordu. Çok korkuyordum...zaten bu her halimden belliydi.

 

"Şu haline bak harabe gibisin! Kendine gel."

 

Kendime mi gelmeliydim? Eğer şuan kendim olsam çoktan ağlaya ağlaya polislere her şeyi anlatmıştım. Fakat yapamazdım... ellerimde onun kanı varken onun içinde bulunduğu ceset torbası gözümün önünde dururken olmazdı. İnsan gözünün önünde duran leşe bile öfke duyar mıydı? Ben tüm hücrelerimle nefret ediyordum ondan bana yaptıkları için ve bana yapmadıkları için. Sakin olabilmek adına gözlerimi kapattığımda dakikalar önce yaşananlar bir bir gözümün önüne gelmişti. Bağırışlar, acı ve en son boğazıma yapışan eller... onun pis kanına bulanmış ellerim istemsizce boynuma gittiğinde boynumdaki atkıyı biraz daha sıkı sardım morlukları örtercesine.

 

Gerçekler bir katran gibi tüm bedenimi sarmış her şeye engel oluyordu. Bu ruhsuz bedenim belki de birkaç saat sonra öldürdüğümüz adamın cenazesine katılacaktı? Geçmiş olsunlar, başın sağ olsunlar... duyacağım bu sözler belki de içimdeki hapishaneye kilitleyecekti beni ömür boyu. İkimiz dışında kimse bilmeyecekti olanları. Bunca yıl gördüğüm şiddeti kimsenin bilmediği gibi, kimse bilmeyecekti Kaan gelmeseydi o mezarda benim yatacağımı."

...

Gözümü açtığımda nefes nefeseydim, gerçekler her geçen gün daha da zihnime işliyor yaşatırken öldürüyordu. Tabi ruhu olmayan bir bedene yaşıyor denirse...günler geçiyor ama etrafımı saran karanlığa alışamıyordum bir türlü. 'Halbuki o da seni karanlık depoya kilitlerdi Efsun. ' Hiç değilse parmaklıkların arasından bu karanlık hücreye sızan ay ışığı biraz olsun dostum olma görevini üstlenmişti. Karanlıktan korktuğumda ona bakıyor, geceleri onunla dertleşiyordum. Kaan'dan sonra tek dostum olabilirdi, beni biraz olsun sakinleştirebiliyordu. Sahi o nerelerdeydi? En son İspanya'ya kaçacağını söylemişti, bir daha da bu deliğe tıkıldığım için görememiştim. Beni görseydi muhtemelen verdiği sözden utanır ve korkağın teki olduğunu iddia ederdi. Halbuki tanıdığım en cesur erkekti, beni bu cehennemden o kurtarmıştı.

 

Tüm odada yankılanan kilit sesinin ardından ağır demir kapı aralanmış ve içeriye sızan ışık karanlığa alışmış gözlerimi kapatmama neden olmuştu. "Efsun Sencer?"

 

Daha önce duymadığım bir sesti. Bakışlarımı karşımda duran kırklı yaşların sonlarındaki adama diktim. Üstündeki takım elbiseden pahalılık akıyordu fakat buna rağmen parfümü burnumu kanatacak cinstendi. Ayakkabıları odadaki karanlığa rağmen parlıyordu, beyaz gömleğinin üzerine taktığı kırmızı kravatı nereden baksan ben buradayım diye bağırıyordu. Çok geçmeden kapı kapandığında kapıdan gelen ışık da kesilmişti, bu karanlık hücrede yalnızca ikimizdik. Temkinli adımlarla yatağın bana en uzak ucuna oturduğunda bakışları üzerimdeydi. " Ben İstanbul Cumhuriyet Savcı'sı Ahmet Vargın... davanı ben aldım Bülent Savcı'dan." Ben öz babamı öldürmüştüm. Davaya hangi savcının baktığı kimin umurundaydı ki! Buraya sadece bunun için gelmeyeceğini bilecek kadar zekiydim, beni sorgulayacak olsa ayağıma kadar gelmez diğer savcıların yaptığı gibi ayağına getirtirdi çünkü. O yüzden sakince dinlemeyi seçtim. Son birkaç aydır da bunun dışında bir şey yaptığım söylenemezdi zaten.

 

"Olay gününden beri hiç konuşmuyormuşsun? Ayrıca Ruh ve Sinir Hastalıklarından gelen raporda akli dengenin bozuk olmadığı yazıyor." Bildiğim şeyleri dinlemekten sıkılmış ve konuşması bitene kadar bileğimdeki bileklikle ilgilenmeyi tercih etmiştim. Bileklik...annemindi. Bu bileklik benim prangamdı, ben bu karanlık hücreye aittim. Bu bileklikte hem annemin hem o şerefsizin kanı vardı.

 

"Annen... Mine Sencer çok iyi bir kadındı."

 

Bakışlarım hızla onun mavi gözlerine dikildiğinde dikkatimi çekmenin mutluluğunu yaşıyor olmalıydı. Yüzündeki ufak tebessüm beni daha da şaşkına çevirmişti. Annemi nereden tanıyordu? " Saçların annene çekmiş." Ellerim iri buklelere gittiğinde içimde tek bir duygu vardı...şaşkınlık. Aklımda o kadar soru vardı ki hangisiyle baş edeceğimi bilemiyordum. Belki de sessiz kalmaya devam etmeliydim. "Annene zamanında borçlanmıştım. Şimdi onu sana yardım ederek ödemek istiyorum."

 

Anlamıyordum...hiçbir şey anlamıyordum, annem öleli tam 22 yıl olacaktı. İllaki bir borç ödenecekse bunca senedir neredeydi peki? Mesela ben babam tarafından bir mal gibi başka birine satılırken tam olarak neredeydi? Her şeyi geçtim en başında annem tıpkı benim gibi dayak yemişti. Neden o zaman sesini duyan kimse yoktu? Gerçi kendi annesi bile 'kocan o döver de sever de' demişti. Bir insanın arkasında ailesi durmazsa başkası durur muydu hiç? Annem gibi benim gibi kadınların sesi öldürülünce ya da öldürünce mi duyuluyordu yalnızca?

 

"Senin yapmadığını biliyorum Efsun...sen annenin kızısın" Masmavi gözlerini üzerimden çekerek kapıya yönelmişti. Doğru söylüyordu ben annemin kızıydım fakat bir şeyi atlıyordu. Benim babam bir cellattı ve ben kana susamış bir celladın kızıydım aynı zamanda. Öyle ki o cellat gözünü kırpmadan adam öldürebilecek kadar cani, evini mezarlığa dönüştürecek kadar korkusuzdu.

 

Demir kapı tekrardan ardına kadar açılmış ve son üç aydır hasret kaldığım ışık yeniden içeriyi doldurmuştu. İstemsizce her hareketini izliyordum. Elindeki evrakları üstünkörü çantasına tıkıştırdığında etrafını kolaçan etti ardından bir şey unutmuş olmalı ki geriye dönmüştü. "Haydaaaa... davetiye mi bekliyorsun kızım! Birlikte çıkıyoruz buradan." Bugün en ağır basan duygum şaşkınlık olarak devam edecekti sanırım. Umarım bu sonsuza kadar böyle gitmezdi. Ben birini öldürmüştüm farkında mıydı? O bir savcıydı, benim burada kalmamı sağlaması gerekirken neden aksini yapıyordu? Bu kendi değerlerine ihanet sayılmaz mıydı onun için? Aklım almıyordu ne biçim bir adaletti bu da katiller elini kolunu sallayarak dışarıya çıkabiliyordu? Oysaki benim gibi katillerin hak ettiği yer tam olarak da burasıydı.

 

"Kaşlarını bu kadar çatman iyi değil, erken yaşlanırsın." Evcil bir köpeğin sahibini takip ettiği gibi onu takip ederken kurduğu cümle kahkaha atmama neden olmuştu. Kahkaham boş koridorda yankılanırken bir an için duraksamasına neden olmuştum. Sanırım delirdiğimi düşünüyordu tam da şu anda. Yaşadıklarımı düşünürsek aklı başında kalmak büyük başarıydı zaten. Kendimi bunun için tebrik ediyordum.

 

Tüm yaşadıklarım bir hayal ürünü olmalıydı çünkü aksi tüm evrensel kurallara aykırıydı. Aklım almıyordu, gerçek miydi bu? Ufak da olsa kalbimde beliren kendimden bile sakladığım cılız umut ışığını serbest bırakabilir miydim?

 

 

 

 

Loading...
0%