Yeni Üyelik
5.
Bölüm

TUZAKLI GEÇMİŞ

@_asenaaa__

TUZAKLI GEÇMİŞ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sır 2 kişi arasında gizli konuşmaya verilen bir isimdir. Peki biz kaç Kişiydik 10!

 

Mert almaz

 

Emir Alparslan

 

Eren Devrim

 

Evra yanar

 

Taner koçak

 

Murat Doğan

 

Sara Yenilmez

 

Utku Akçay

 

Tarık Doğan

 

ve ben

 

Hepimizin birbirimizden gizlenmiş ne kadar büyük sırları olabilirdi? Daha doğrusu böyle bir belaya denk gelecek nasıl bir Sırrı içimize tutuyorduk.

 

"Umarım dosyanın kapağı sizi korkutmamıştır. Çünkü Emir Alpaslan suçsuz biri ve geçmişi tertemiz."

 

Sessizliği bölen dış sesin sesiyle rahat bir nefes aldım. Yine de içimdeki sıkıntıyı geçirmemişti.

 

"Lan bir an korktum, sır falan deyince" Emir'in atan rengi yerine gelirken kaldırdığı kafasını tekrardan geriye yatırdı.

 

"Kork zaten Arda Alpaslan!"

 

O kim?

 

Emir tekrardan başını kaldırarak dosyanın açılan sayfasına baktı. Tabii tek bakan o değildi, hepimizin odağı o dosyadaydı. açılan sayfadan Emir Alpaslana ait mezuniyet fotoğrafı vardı .

 

"Arda Alpaslan, kim Emir."

 

Emir, Eren'in sorusuna sessiz kalmayı tercih etmişti, başımı yan tarafa çevirerek tüm gruba korkarak göz attım. Eren ve Mert olayı çözmek istermiş gibi dosyaya, arada da kameraya bakıyorlardı. Nasıl bir bağlantı olabilirse. Diğerleri ise aynı benim gibi korkak ve Tedirgin bir şekilde dosyayı inceliyorduk.

 

"Kim olduğunu söylemeyecek misin Arda? Tamam ben söylerim o zaman."

 

"Söylersen seni bulur sikerim!"

 

Ne yani gerçekten ismi Emir değil miydi?

 

"Ne diyor oğlum bu!"

 

Tarık'ın ani bağırması ile istemsizce yerinde sıçradım.

 

"Sesini alçalt kızlar var."

 

Mert korktuğumu anladığından olsa gerek sesiyle ve bakışıyla rahatlatmaya çalışıyordu.

 

"Lan burada boka batıyoruz, kendimizde koruyamıyoruz Ama sen "kızlar Korkmasın" derdindesin."

 

Tarığın gereksiz yere çıkışları daha çok paniklememe sebep oluyordu.

 

"Ardacım şu anda o kadar çaresiz ve zavallısın ki tehditlerin Sadece beni güldürüyor."

 

Dış ses bizim hakkımızda ne kadar bilgiye sahipti?

 

"Bize Ne yapacaksan yap ama kızları buradan çıkar."

 

Eren için ortaya çıkacaklar pek umrunda değil gibiydi.

 

"Eren şu an odadaki hiç kimse masum değil yani tek bir kişi hariç..."

 

Bizim ne gibi sırrımız olabilirdi?

 

"Bizim kadar günaha batmamışlardır dış ses."

 

Eren Bizim için dış sesi sakin sesiyle ikna etmeye çalışıyordu.

 

"Eren izle ve gör o zaman Bu korumacı tavrın olmayacak."

 

"Sen adımızı nereden biliyorsun?" dedim Alaycı bir şekilde kahkaha attı.

 

"Ahsenciğim kurnaz olduğun kadar salaksın da buraya çağırmam o bileklikler ve anlamları hepsi birer oyununun parçasıydı."

 

kameraya donuk bakışla bakıyordum, diğerleri şoku çabuk atlatmış olacaktı aynı anda küfür ettiler.

 

"Siktir!"

 

"Madem bizim bu kadar içimizdeydi nasıl fark edemedik."

 

"Muratcığım beni fark edemeyecek kadar kördünüz." dedi

 

"Bence bu kadar şaka Yeter! Bizi sal gidelim." Evra bir yandan dış sesi oyalıyor, bir yandan da bileğinde kelepçeden kurtulmaya çalışıyordu.

 

"Benim gerçekten şaka yaptığımı mı düşündünüz?"

 

"Değil miydi?" dedim

 

"Tabii ki değildi."

 

Pes etmiş bir şekilde sırtımı duvara yasladım, artık ne öğreneceksek öğrenelim neler ortaya çıkacak ve çıksın. Yeter ki günün sonunda buradan çıkalım...

 

"Dış ses Yalvarırım bırak gidelim."

 

Sara'nın ağlamaktan yüzündeki makyaj dağılmış ve berbat bir görünüm vermişti.

 

"Hayır"

 

"Neden ama..."

 

Yine de içindeki Umut kırıntısıyla son raddeye kadar çabalıyordu.

 

"Keyfim istedi kahyası onayladı Bir sıkıntı mı var?"

 

 

dış ses bir o kadar alaycı ve bir o kadar da Can yakmaya meyilli biriydi.

 

"Senin keyfini de kahyanıda siksinler!!"

 

Emir dakikalar sonra sessizliğini bozarak hakaretler ediyordu.

 

"kimin, kimi sikeceğini zaman gösterir Emir!"

 

Emir öfkeden deliye de dönse, o masada çırpınsa da kurtulması imkansızdı.

 

"Yeter dış ses!"

 

dış ses, Tarığın bağırmasını umursamayarak tüm dikkatleri üzerine çekti.

 

"Zamanında hepiniz canavarı oynadınız ve kurban hepiniz için Talia oldu. Sonra da onun ölümüne sebep oldunuz ve Şimdi kurban Sizsiniz canavarınız ise benim!"

 

"Talia trafik kazasında öldü, kimsenin parmağı yok!" Mertin beklenmedik çıkışıyla kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

Senin için yaptıklarıma rağmen hala onu mu seviyorsun sevgilim?

 

"Belki ama sen yine de güvenme kimseye."

 

"Açık konuş dış ses ne demek istiyorsun?"

 

Hadi ama Mert benim yanımda o kızı anma bari.

 

"Hiç birinize Cevap vermeyeceğim artık oyun başlasın kurbanlarım."

 

2021 mezuniyete hazırlık tobb Fen Lisesi (Arda Alpaslan)

 

"Nasıl olmuşum Arda"

 

üstündeki mezuniyet kıyafetini süzerken, karşısındaki gri koltuğa geçerek oturdum.

 

"Yakıyorsun kardeşim."

 

Hiç de yakmıyordu ama Garibim üzülmesin diye küçük bir yalan söyledim.

 

"Eyvallah. Bunu kim aldı biliyor musun"

 

biliyordum ama bilmemezlikten geldim.

 

"kim aldı?"

 

sanki alacağım cevaba Çok meraklıydım.

 

"babam mezuniyetim için hem kıyafetlerimi hem de hediye olarak spor araba aldı. Tabii oğlu Zeki ona almasında kime alsın"

 

"Ne güzel..."

 

cebimden sakız paketi çıkartarak İçinden 2 tane aldım. birini Emir'e Diğerini de hızlı ağzıma attım. sakız istemsizce Öfkemi yok ediyordu.

 

"Sana ne aldı?"

 

 

Gerçekten merak mı ediyordu

 

"Hiçbir şey" ve hiçbir zaman da almazdı en küçük ihtimal çikolata bile. ama hep Emire alırdı en çok onu severdi.

 

"Oğlum sen de çalışsaydın da sınıfta kalmasaydın"

 

"Lan sanki zevkime kaldım. O şerefsiz müdür koydu."

 

verdiğim sakızı ağzına atarak yanımdaki koltuğa oturdu.

 

"Sınavlardan düşük alırsan Tabii koyar."

 

"Sen de kalıyordun Ama; babam arka taraftan para vererek geçirdi seni!" Susarak önüne döndü.

 

"Neden sustun haklı olmam zoruna gitti değil mi?"

 

hiçbir şekilde göz teması kurmayarak odayı terk etti. o odayı terk edince babam ben de sevecek miydi? Peki sınıfı kendi hakkımla geçersem sever miydi?

 

sevmez... sınıfı da geçsem gözünün önünde de ölsem sevmezdi. Bunun sebebi ise çocukken yaptığım hata yüzündendi. Tabii ki o hatam yüzünden haklı değildim ama ben de biraz sevebilirdi, Saçımı okşayabilirdi ve doğruyu yanlışı bana kendisi öğretebilirdi ama yapmadı.

 

Sadece küçük bir çocuktum belki 7 yaşında bile değildim. O aptal bilgisayar açık bir şekilde duruyordu. Normalde babam asla açık bırakmazdı bilgisayarı ama acil arama geldiği için bilgisayarın açıklığını umursamamıştı. Ben de fırsattan istifade yararlanarak bilgisayarın başına geçtim. Çok farklı dosyalar çizimler ve hesap isimleri verdi hangi tuş ne işe yarar ne bileyim bastım, bastım işte birkaçına.

 

Basmaz olaydım, sadece 30 saniye içinde her şey yok olmuştu. Geçen hafta dosyalar, önemli çizimler babamla girdiği ihaleyi karşı taraf kaybetmişti ve benim yüzümden dosyalarda çizimlerde artık iflas etmek üzere olan şirketin elindeydi. Tabii bir de şey var bu en kötüsü o tuşuna boksa banka hesabındaki paraların boşalmasını sağlamıştı. Babam bunu öğrenir öğrenmez beynine kan sıçradı, benim yaptığımı öğrenince de ağzımdan kan gelinceye kadar hortumla dövmüştü. Tabii babam kaybettiği her şeyi bir yıl içerisinde geri kazanmıştı ama önceden bana karşı olan sevgisi geri gelmedi.

 

Umursama Arda umursama. Canının yanmasına başkasından çıkarsın olur biter.

 

Oflayarak giyinme odasına doğru yol aldım. Hedefim Emir'in mezuniyet törenine katılmadan önce bara giderek kafa dağıtmam gerekti. Yoksa bu gece olacaklardan ben sorumlu değildim.

 

Siyah kolu kısa tişörtümü elime alarak geri odama geçtim. Altımdaki pantolonda siyah olduğu için değiştirmeme gerek yoktu. Hızlıca üzerinmeki beyaz gömleği çıkararak siyah tişörtümü giydim. Nu tişörtte en sevdiğim özellik üzerime yapışarak kaslarımı ortaya çıkartmasıydı. Bu sayede bana düşmeyen kız yoktu.

 

Komidinin üzerinde duran telefonumu alarak odadan çıktım. Bir yandan merdivenlerden iniyordum, bir yandan da sağ elimle kıvırcık kumral saçlarımı karıştırarak dağınık ama çekici bir görüntü verdim.

 

Salona girdiğimde orta sehpanın üzerinde duran motorumun anahtarını alarak evden çıkış yaptım. Beni seven biri olmadığı için nereye gittiğimi ve ne yapacağımı kimseye söylememe gerek yoktu.

 

Bir saat önce kapının önüne park ettiğim motoruma binerek hedefime doğru yol aldım. Bir saat barda bir saatte Emir'in töreninde vakit geçirirsem bugünlük bana yeter de artardı.

 

Şu hayatta lise okumak kadar saçma bir şey yoktur. Haa bir de babam Sınıfta kalan iki oğlundan birini torpil'e geçirttirip diğerini sınıfta koyacak kadar saçma bir şey yoktu.

 

Tamam sevmiyorsun malın benden önemli ama beni de geçirsen ölür müydün baba. Suratına karşı haykırmak istediğim çok şey vardı.

 

Mesela bir gün ölsem üzülür müydü veya yalandan da olsa arkamdan yas tutar mıydı? Sanmıyorum. Onun varı yoğu o malı ve Emir'i ha tabii annemi de seviyordu ama babam iflas ettiği gün 'sefil hayatı yaşayamam' diyerek bizi de almadan babamı terk etmişti.

 

İşte dünyanın adaleti; zenginsin her şeyin var ama sevgisizsin. Keşke fakir bir hayatım olsaydı da akşam babam işten gelirken aldığı çikolataya sevinen çocuk olsaydım.

 

Kimileri için zenginlik her şeydir. Evet haklılar da, zenginlik her şey. Elin kolun uzun olur, herkes baş eğer, yemediğin arkanda yediğin önündedir. Yani aradığınız her şey zenginlik sayesinde avucunuzun içindedir. Ama huzur, sevgi, mutluluk hariç. Knları hiçbir zaman parayla alamazsınız. Benim için bunları alamayacaksan paraya da gerek yok.

 

Motorumu Ertil Bar'ın önüne gelince durdurdum. Ağır bir şekilde üstünden inerek kaskımı çıkarttım. Dağılan saçlarım beni rahatsız etse de seksi göründüğüm için düzeltmeye gerek duymadım. Bardan içeriye girerken kapının önündeki iki güvenlik başıyla selam verdi. Her zaman takıldığım bir mekan olduğu için birkaç kere sohbet etmişliğimiz vardı.

 

"Senin kız içeride abi."

 

"Eyvallah aslanım."

 

Bahsettiği kızla sadece birkaç kere takıldığımı görmüştü. Onun dışında hiçbir samimiyetim yoktur. Hatta kızın adını bile unuttum desem inanır mısınız? İnanın. Çünkü unuttum.

 

Buraya kafa dağıtmak için gelmiştim, o yüzden öncelikle barmenin yanına uğrayarak hafif olacak şekilde içecek sipariş ettim.

 

"Ne aldırdınız?"

 

Gözlerimi arka taraftaki içki şişelerinde gezdirdim, o kadar göz alıcı duruyorlardı ki bir an hepsini isteyesim geldi. Tabii bu hissi çok alkol tüketen biri bilir sıradan biri değil.

 

"Çoğunluk ne istiyorsa onu ver" En iyi seçim buydu, Ç

çoğunluk ne istiyorsa...

 

"Hemen efendim."

 

Alt taraftan bir bardak çıkararak belinde asılı olan havluyla içini kuruladı. Barmen isteğimi hazırlarken ben de gözlerimi etrafta gezdirdim. Bakalım benim hatun nerelerdeymiş. İşte lobinin köşesinde birinin kucağındaydı. Hadi ama burada da yapmazsın be kızım. Adamın arkası dönük olduğundan kim olduğunu göremedim.

 

Barmenin önüme koyduğu içkiyi tek seferde kafama diktim. Hızlı içtiğim için genizimi yakmıştı, ama umursamamazlıktan gelerek bardağı doldurması için tekrardan barmene uzattım. Gözlerimi yine o tarafa çevirmiştim.

 

Bakireliği bende olan birine başkasının dokunmasına izin veremezdim.

 

İşte bu! O da beni gördü, gülüşü yüzünde solarken şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Beni burada görmeyi beklemediği her halinden belliydi. Başım.a merdivenleri işaret ettim, mesajı alarak usulca adamın kucağından kalktı.

 

Adamın gözlerinin içine bakarak birkaç cümle kurdu adam da başıyla onaylayınca afilli afilli bana doğru gelmeye başladı. Ben de yerimden kalkarak işaret ettiğim merdivenlere doğru ilerledim. Yanıma gelerek hiçbir şey yokmuş gibi koluma girdi.

 

"Stresli gördüm seni" öyle cilveli söylemişti ki sanki az önce adamın kucağından kalkan o değildi.

 

"Seni ilgilendirir mi?" Pna karşı buz gibi olan sesim onu afallatmıştı.

 

"İstersen üzerindeki o stresi atabilirim?" yataktan bahsediyordu.

 

Yandan bakış atarak hafifçe sırıttım.

 

"Neden olmasın, ileride sağdaki oda boştur orada halledebiliriz güzelim"

 

Merdivenlerin sonuna gelince tarif ettiğim odaya doğru yürümeye başladık.

 

"İstemen yeterli hayatım"

 

Yürüdüğümüz yerde başını omzuma yasladı. Boyu o kadar kısa ve uzun değildi tam olarak bir kıza göre idealdi. Ha bir de esmer güzeliydi.

 

Odanın önüne gelince geçmesi için kapıyı açtım.

 

"Geç bakalım güzellik"

 

Elini kolumdan çekerek sallana sallana içeriye girdi. başına gelecekleri bilsen p kadar hevesi girer miydin. İyi ki odalar ses çıkarmıyordu. Yoksa hem benim yapacağım hem de milletin ilime sesleri ortalığı kaldırırdı.

 

Ardından içeriye girerek kapıyı kapatıp kilitledim. Yönünü bana dönerek geri geri gidip yatağa oturarak dizinin üzerinde biten siyah pileli eteğini biraz daha yukarıya çekti. e

Ellerini yatağın iki tarafına yaslayarak başını geriye attı.

 

Odayı aydınlatan kırmızı ışık onu daha seksi gösteriyordu. Ellerimi pantolonumun cebine sokarak birkaç saniye onu izledim. Sadece iki kere ilişkiye girmiştik. Ayrıca bakireliği bendeydi.

 

"Oradan izlemeye devam mı edeceksin?" dedi.

 

"Evet çünkü izlemek daha zevkli" dedim. Kesinlikle öyleydi uzaktan saatlerce bu halini izleyebilirdim.

 

"Hayatım gel Ebru'nun kollarına." Ellerini v yakalı cropunun boğaz kısmını götürerek iki düğmesini açarak dolgun göğüslerini ortaya çıkardı.

 

"Sanırım bu manzarayı uzaktan izleyemeyeceğim."

 

Ellerimi cebimden çıkararak yavaş yavaş ona doğru yaklaştım.

 

"İşte böyle hayatım."

 

Yatağa yatarak kollarını başının üzerinde birleştirdi. Yatağın yanına yaklaşınca diz kapağımı onun bacak arasındaki boşluğa koyarak üzerine doğru eğildim.

 

"Çok güzelsin Ebru" Arada böyle iltifatlar şart kızlara.

 

"Teşekkürler hayatım. Ha bu arada 2 ay önce yaptırdığı dövme hala kalbimin üzerinde" dedi.

 

Dudaklarım istemsizce yan tarafa kıvrılırken sağ elimi göğüslerini ortaya çıkartan cropunun içine sokarak sol göğsünü sütyeninden çıkardım. Aylar önce yaptırdığım dövmeye baktım. Gerçekten de buradaydı.

 

2 ay önce yine burada tanışmıştık Ebru'yla. İlk kez benimle ilişkiye girecekti ki bu kendi isteğiyleydi, asla onunla olmak için çabalamamıştım bile.

 

Onunla olmak karşılığında baş harfimi kalbinin üzerine dövme yaptırmasını istemiştim. O bunun sebebini bilmiyordu ama bana göre sebebi bakireliği bende olan kadınlara imzamı atıyordum ve benim dışında kimseyle olamazlardı ki olurlarsa onlar için son kaçınılmaz olurdu.

 

"Aferin benim kızıma aslını unutmamış" 32 dişini birden göstererek kahkaha attı.

 

"Kalbime atılan imzayı unutmam" dedi.

 

Üzerindeki cropuu çıkararak yan tarafa fırlattım. Altındaki eteği görmezden gelirsek karşımda dantelli iç çamaşırıyla duruyordu. Yanağını sertçe öperek üzerinden kalktım. a

Arka cebimdeki kelepçeyi çıkartarak bir tarafını onun bileğine diğer tarafında yatağın başına taktım.

 

"Ne bu yeni fantezimiz mi?" İştahla karın kaslarıma bakıyordu.

 

"Hayır kalbinin üzerindeki imzamı kazıyacağım için engel olmanı imkansız hale getirdim" dedim.

 

Bu kez az önceki bakışı yoktu, onu yerine tamamen korku vardı. Arka cebimden jileti çıkartarak karnına oturdum. Boşta kalan eli işime engel olmasın diye diz kapağımın altına koydum.

 

"Lütfen bırak beni!"

 

Korkudan bedeni altında buz kesmişti.

 

"Bu A harfini yaptırırken sana ne dediğimi hatırlıyor musun" dedim.

 

"Bir gün seni tam buradan vuracağım' dedin, ben de aşktan bahsediyorsun diye 'vurdun zaten vicdansızın oğlu' demiştim ama sen sevgiden bir bok anlamazmışsın orospu çocuğu."

 

Yaptığı hakaret beni sadece güldürmüştü.

 

"İşte o aşk değildi seni gerçekten burandan vuracaktım" dedim.

 

Jileti paketinden çıkartarak dövmenin olduğu yerde durdurdum.

 

"Derin nefes al bebeğim"

 

Çok bastırmadan hafif çizikleri atarak A harfini kazımaya başladım.

 

"Allah belanı versin senin piç"

 

Canını acıtmamama rağmen kulağı sağır edecek şekilde çığlıklar atıyordu.

 

"Kıpırdamazsan işimiz çabuk biter"

 

Bedeni jiletin verdiği acıdan kıvranırken dizimin altında olan elini kurtarmaya çalışıyordu. A harfinin tam 21 kez çizerek yok ettim. Sanırım fazla çizik attığımdan dolayı kan göğsünden yol çizerek yatağa doğru akıyordu. Ebru hala acıdan çığlıklar atarken komidinin üzerinde duran peçeteyi alıp kanayan yere bastırdım. Bu onun canını daha çok yaktığından olsa gerek ki çırpınmayı bırakarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

 

"Geçti bebeğim" boynuna küçük bir öpücük bırakarak tamamen üzerinden kalktım.

 

"Seni süründüreceğim."

 

Sadece denemekle kalacaktı ki belki denemeye bile fırsatı olmayacaktı. Derin bir nefes alarak onun için önceden hazırladığım iğneyi cebimden çıkartarak bacağına sapladım. k

Korkuyla daha çok çırpınıp, Ççğlık atmaya başladı. Ama ne yazık ki ses dışarıya çıkmıyor.

 

"Ne verdin bana?" Yataktan kalkarak üzerimi düzelttim.

 

"Zehir hayatım, önce seni hareketsiz koyacak, ardından başını dönmeye başlayacak ve yavaş yavaş organların çalışmayı bırakacak" dedim. Gözlerime dehşet içerisinde bakıyordu.

 

Bir şeyler söylemek istedi ama zehir etkisini gösterdiğinden dolayı yapamadı. Başucuna geçerek oturdum ruhu onu terk edene kadar buradan çıkmayacaktım. Çünkü kimse tek ölmeyi hak etmez. Gözlerimin içine bakarak çok net de olmasa sebebini sordu.

 

"Neden?"

 

Onu neden öldürdüğümü merak ediyordu. Saçlarını okşayarak burnunun ucunu öptüm.

 

"Herkes öldürür sevdiğini.' Ben de sevgisizlikle öldürmüşlerdi. Özür dilerim hatalarımı telafi etmem için diğer tarafta bekle beni. Orada sana çok güzel bir yaşam sunacağım." Ve son Evet son nefesini kollarımda beni dinleyerek verdi.

 

Başucundan kalkarak üzerini örttüm.

 

"İyi uykular mezarın bol ışıklı olsun." Son kez yüzüne bakarak odayı terk ettim. Evet böyle bir şeye hakkım yoktu ama birileri de bana sadık kalsaydı olmaz mıydı? Mesela birisi de beni içten sevseydi olmaz mıydı? Olmaz, çünkü ben sevgiyi hak etmiyorum! Çünkü benim sevgim zehirli!

 

Bardan çıkarak son hedefim olan yere doğru yol aldım. Bugün iki kişi ölecekti ve günün sonunda kimse beni suçlayamayacaktı.

 

 

                                             ☆

 

 

Ortam beklediğimden de kalabalıktı. Hayır bir de mezuniyette balkon konuşması yapacaklardı Allah'ın görgüsüzleri.

 

Buraya gelmeden önce arkadaşımdan okulun elektrik sistemlerini telefonuma uygulama yoluyla kaydetmesini istemiştim, sağ olsun o da halletmişti. 3. katın balkonuna çıkarak gözlerimle Emir'i aradım, kardeşlik görevini tebrik ederek yerine getirmem gerekiyordu.

 

"ARDA!" Korkuluk tarafına bakarak kimin seslendiğini görmeye çalıştım. Emir elini havaya kaldırarak kendisini belli etti. Sadece bir gülümseme ile yanına giderek sarıldım.

 

"Tebrikler ikizim"

 

Hem mezun oluyordu hem de tıpı kazanmıştı.

 

"Eyvallah kardeşim"

 

Benden daha çok sarılarak elini iki kere sırtıma vurdu. Sarılma faslı bitince üzerine göz gezdirdim. Mezuniyet ceketi ve şapkası üzerindeydi. Ve hakkını yememek gerek çok yakışıklı olmuştu. Ama maalesef ikizimin kızlarla işi olmazdı.

 

"Nasıl olmuşum?" Gururlu bir şekilde ceketinin ucunu tuttu.

 

"Jilet olmuşsun oğlum" gülüşüne karşılık vererek elimle ceketini tuttum.

 

"Eyvallah kardeşim" dedi.

 

"Ben de deneyebilir miyim ceketini"

 

Hiçbir şey demeden yüzünde en samimi gülümsemesi ile ceketini çıkartarak bana uzattı.

 

"İzin bile istemene gerek yok oğlum" Keşke bu kadar samimi davranmasan.

 

Uzattığı ceketi alarak üzerime geçirdim. Kilomuz, fiziğimiz ve yüzümüz aynı olduğu için onun üzerinde nasıl duruyorsa benim üzerimde de tam olarak öyle duruyordu.

 

"Emir, hocamız lonuşmayı ilk senin yapmanı istedi"

 

Emir'in sınıfında olan Hümeyra gülerek yanımıza geldi.

 

"Babam daha gelmedi ki o gelmeden konuşma yapamam"

 

Emir'in bakışı Hümeyra'ya karşı çok farklıydı, sanki içten içe bir şeyler hissediyordu ki Hümeyra da ona karşı boş değildi.

 

"O zaman senin sırada ben alayım mı?"

 

"Bu iyiliği benim için yapar mısın?" İkizimin gözleri ilk kez bir kıza karşı heyecanla parlıyordu.

 

"Tabii ki konu sen olunca her şeyi yaparım" Kızın heyecandan eli ayağı birbirine dolanmıştı.

 

"Teşekkür ederim Hümeyra, İyi ki varsın."

 

Heyecandan kıza sarılınca, bunu beklemiyor olacak ki ellerini nereye koyacağını şaşırdı, hemen kendisini toparlayarak ellerini Emir'in beline yerleştirdi.

 

"Rica ederim Emir sende iyi ki varsın." Kız gülerek yanımızdan ayrılınca Emir'e 'Hayırdır ne iş?' dermiş gibi gözlerine baktım.

 

"Sana karşı dürüst olucam kardeşim, ben Hümeyra'dan hoşlanıyorum. Mezuniyetten sonra açılıcam."

 

Vay be! Kimler kime aşık olmuş. Aklıma tam Emir'e layık bir şarkı gelince kulağına fısıldadım.

 

"Hani sen kimselere yenilmezdin

Demek sonunda yola gelebildin"

 

"Sen çok fenasın Arda" Küçük bir kahkaha atarak ikinci kere bana sarıldı.

 

Okulun kapısından babamın girdiğini görünce Emir'den ayrılarak aşağıyı işaret ettim.

 

"Bak babam geldi Emir."

 

Artık her şeye son vermemin zamanı gelmişti. babam yukarıya bize doğru bakınca ikimiz de ona el salladık, aynı şekilde o da bize karşılık verdi.

 

O daha merdivenlere ulaşamadan cebimden telefonu çıkartarak tüm elektrikleri kesecek düğmeye bastım. Her yeri karanlık kaplarken insanlar korkuyla çığlık atıyorlardı. İşte tam o esnada Emir'in kulağına son kez fısıldadım.

 

"Sana karşı dürüst olacağım kardeşim, buraya hayallerini yarıda koyabilmek için geldim" dedim.

 

Söylediklerim karşısında kaskatı kesilirken vakit kaybetmeden sırtından aşağı ittim.

 

"Onu ilk kez sırtından vurmuştum.

 

Emir koca bir çığlık atarak aşağıyı boyladığında telefonumdaki düğmeye tekrar basarak elektriklerin gelmesini sağladım. Sanki ölen Emir değilmiş gibi aşağıya bakarak bağırdım.

 

"Yardım edin! Arda ölüyor!"

 

Sahte gözyaşları ile giden Arda'ya veda ederek yerine gelen Emir'e hoş geldin dedim.

 

Dehşet içerisinde bana bakan kalabalığı umursamadan koşarak merdivenlere yöneldim. Onu öldürdüm diye belki mutlu olmam gerekiyordu ama değildim. Beni her şeyden koruyup kollayan birini sırtından vurmam belki hiç hoş bir şey değildi, ama birimizin babam yüzünden ölmesi gerekiyordu.

Ben ölürsem mutlu olurdu ama o ölürse arkasından yas tusardı ve dediğim gibi de olmuştu.

 

Kanlar içinde yerde yatan Emir'e baktım. Kafasını merdivenin kenarına çarptığı için kırılmış kafatası ortadaydı. Babam başında duygusuz bir şekilde duruyordu, bilmiyordu ki ölen Emir'di. Beni görür görmez yanıma gelerek eliyle başımı omzuna koydu.

 

"Geçti oğlum geçti" Peki geçen neydi? Hiçbir şey.

 

"B-baba kardeşim öldü."

 

Omuzunda ağlamaya başladığımda teselli etmek amaçlı eliyle sırtımı sıvazladı.

 

"Olması gereken belki de buydu" Sesinde iğne ucu kadar pişmanlık yoktu.

 

"Değildi baba değildi! En çok o yaşamayı hak ediyordu" dedim.

 

Başımı babamın omzundan kaldırarak çevremizdeki kalabalığa baktım.

 

"Ne bakıyorsunuz ambulans çağırın, benim kardeşim yaşamalı!" Hümeyra kan kırmızısı olmuş gözlerle bana sarıldı.

 

"K-kardeşin ölmüş Emir"

 

Bana sarılan kızak karşılık vererek kulağına fısıldadım

 

"Ölemez ki o çok küçük, toprak nasıl kucaklasın onu" dedim. Başını göğsümden kaldırarak gözlerime baktı.

 

"S-sen Emir değilsin" Siktir bunu anlaması imkansız.

 

"O vanilya kokardı sen alkol kokuyorsun ve Emir ölse ağzına alkol almaz" dedi.

 

Bir insanı kokusundan tanıyacak kadar sevmemek gerekiyordu. Babam Emir'in başını çöktüğü için konuşulanları duymamıştı.

 

"Hümeyra okulda bir katil var ve babam beni sevmediği için ölümün araştırmasını istemeyecek, katil bunu iyi bir şey sanırken ben bir şekilde onu bularak öldüreceğim ve babam da Arda'nın değil Emir'in öldüğünü öğrenecek."

 

Duyduklarına inanmıyormuş gibi yerde yatan Emir'e baktı.

 

"Ama senden bir ricam var. Ben o piçi bulana kadar sus."

 

Hıçkırıklar içerisinde ağlayarak Emir'in yanına çöktü.

 

"Ne olursun bir kabus olsun, ne olursun."

 

Emir'in kanlı yüzüne dokunarak okşadı.

 

"Yapmazsın. Beni bırakıp gitmezsin. Bunu bana yapamazsın. Ben ilk defa aşık olmuşken yarı yolda bırakamazsın!"

 

Söylediklerim onu bir süre susturacaktı ve katili bulmak için çabalayacağından emindim.

 

"Yalvarırım dön! Ben sensiz bir hiçim." Ambulans okulun bahçesine girince kalabalık açılmıştı. Ve ambulansın içinden sağlık görevlileri ellerinde siyah torba ile indiler.

 

"Hayır o korkar nefes alamaz ki onun içinde!"

 

Hümeyra Emir'in üzerine yatarak onu almalarını engellemeye çalıştı. Hocalar onu kollarından çekerek cesetten uzaklaştırdılar.

 

"Bırakın! O ceset torbasını hak etmiyor. O yaşamayı hak ediyor!"

 

Dizlerinin üzerine çökerek yere vurmaya başladı.

 

"Yalvarırım almayın onu benden, lütfen toprağa vermeyin? Çünkü bana sevdiğim adamı geri vermez toprak."

 

Onu göremeyecek, kokusunu alamayacak, beraber hayal kuramayacaklardı. Sesini duyamayacak, sarılamayacak ve öpemeyecekti. Yani anlayacağınız onların aşkları başlamadan bitmişti ve ikisi de birbirine sevgilerini itiraf edememişlerdi.

 

Günümüz

 

Gördüğünüz gibi Emir aslında ölü. Yıllarca aranıza Arda'yı aldınız. Dış ses dosyanın sonuna gelince projeksiyonu kapattı.

 

"Emir ay Arda bu doğru mu?

 

Utku inansa da yıllardır gülüp eğlendiği insandan böyle bir şey beklemiyordu. Göz pınarlarmış kurumuş gibi artık ağlamıyordum.

 

"EMİR o kadını gerçekten öldürdün mü?" Mert, kardeşi gibi gördüğü insanın hayatının yalan olması onu büyük sarsmıştı.

 

"M-Mert bağırma." Gözlerini sıkarak kafasını duvara yasladı.

 

"Tamam Ahsen sakin ol" Olamazdım çünkü sonumuz felaketti.

 

"Amınakoyayım bir açıklama yap! Yalan de, ben kimseye zarar vermem de, mesela kadınlara el kaldırmam diye savun kendini, Biz de inanalım!"

 

Murat sabrının sonuna geldiğinden olsa gerek sesini kontrol edemiyordu. Emir yani Arda masadan başını masadan kaldırarak hepimizin tek tek gözünün içine baktı.

 

"Yaptım ve yaparken de hiç pişmanlık duymadım" dedi kendinden emin bir şekilde.

 

"Duydunuz arkadaşınızı, ne anlattıysam doğruladı."

 

Dış ses kimdi? Her şeyimizi nasıl biliyordu bilmiyorum ama sıra bana gelmeden buradan çıkmalıydık. Kızlar olacaklardan korktukları için ağlıyorlardı, erkekler ise afallamışlardı. Ben mi? Ağlamam dinmişti fe duygusuz bir şekilde olacakları izliyordum.

 

"Ben seni en başta uyarmıştım Mert! bak dediğime geldin."

 

Eren ortaya çıkan gerçekleri sanki önceden biliyormuş gibi sinirini Mert'ten çıkartıyordu.

 

"Arda sen Talia'yı taciz ettin mi?" Mert'in sorduğu soruyu dış ses beklemiyormuş gibi öksürmeye başladı.

 

Hepimiz şok olmuş şekilde Mert'e baktık. Ne sormuştu öyle?

 

"Evet doğru. Beni sana şikayet ettiğinde sen ona inanmayarak geçiştirdin. Onu zorla öptüğüm, lavabo da taciz ettiğim ve gece evine gizlice girerek onu izlediğim doğruydu. Ama sen inanmadın da Eren inandı."

 

Onlar kardeş gibiydiler. Eren her zaman Elfidasını korur ve inanırdı.

 

"Ben dedim oğlum. Bu piç ona zarar verdi, her şey doğru dedim ama sen ne yaptın, geçiştirdin!" Talia'nın ölümünü ve yaşadıklarını Eren yıllardır sindiremiyordu.

 

"Sorun yok Eren ortaya çıkmışsa bir suç herkes yargılanmaya mahkumdur."

 

Dış sesin son sözü Eren hariç hepimizeydi. Allah kahretsin! Allah kahretsin! O kız bana kaç defa yalvardı, kaç defa doğruları göstermeye çalıştı ama ben ona inanmadım."-

 

Öfkeden boynundaki damarlar belli oluyordu.

 

"İlgi için yapıyor sandım! Nasıl kör olmuşum gerçekleri göremedim! Affetme beni sevgilim."

 

Dakikalardır akmayan gözyaşım Mert'in ağzından çıkan 'sevgilim' kelimesi ile mehire dönmüştü.

 

"Pişman mısın" Sanırım gelse beni terk ederdi.

 

"O da deli gibi pişmanım, karşısına çıkıp af dileyemeyecek kadar pişmanım!" Mert, ben varım burada yapma ne olursun.

 

"Şu an pişman olman çok gereksiz. Çünkü eline bir avuç topraktan başka bir şey geçmeyecek."

 

Mert kafasını birkaç kere duvara vurdu.

 

"Boşuna lafanı duvarlara vurma. Benim kardeşim geri gelmeyecek." İyi ki Gelmeyecek yoksa Mert'i kaybederdim.

 

"Senin kardeşinse benim de sevgilimdi Eren!"

 

"Sevgilin mi? Şu sahip çıkamadığın, sevgilin olup da görmezden geldiğin sevgilinden mi bahsediyorsun?

 

Eren için Talia onun en hassas noktasıydı.

 

"Düzgün konuş Eren!"

 

Sanırım Mert'i kelepçeler tutmasaydı çoktan Eren'e saldırmıştı.

 

"Gerçekler canını yakınca 'düzgün konuş Eren' oluyor, boşuna bağırma söylediklerimin hepsi canını yakan gerçekler."

 

Sanki tek onun canı yanıyor. Benim de canım yanıyordu ama ne yazık ki bunu kimse görmüyordu.

 

"İkinize de yeter Ahsen'in yanında konuşulacak konu mu onun da canı yanıyor. Tamam Talia ile bir geçmişiniz var, eyvallah ama senin artık sevgilin var Mert!"

 

Murat'ın beklenmedik çıkışı yerimde sıçramama sebep olmuştu.

 

"Özür dilerim Ahsen."

 

Başımı çevirerek Mert'in gözlerinin içine baktım. Acı kırgınlık, öfke, bitmişlik. Her şey gözlerindeydi. Zoraki bir gülümseme ile

 

"Sorun yok" dedim.

 

Başını çevirerek gözlerini kapattı. Onun için benim verdiğim cevap bu olmamalıydı.

 

"Bu kadar duygusallık yeter. Bir an önce bir sonraki aşamaya geçelim." Başımı kameraya çevirerek iki yana sallamaya başladım. Bir sonraki aşama olmaz olamaz.

 

"Lütfen yapma" Sara dakikalar sonra ilk defa konuşarak kameraya doğru yalvarmaya başladı.

 

"Sara sence yaşattığını yaşamadan öleceğini gerçekten düşünmüş olamazsın."

 

Sara dış sesin söyledıklerinden korkarak yerinde ağlamaya başladı. Mavi gözlerinden okyanus akıyordu. Teselli etmek istiyordum ama hepimiz zor durumdayken nasıl mümkün olabilirdi?

 

"Sara bana bakmadan kapat gözlerini ve söyleyeceğim şeyleri düşün" Bir an tereddüt bile etmeden gözlerini kapatarak başını duvara yasladı.

 

"Birazdan duyacağın sesleri aldırış etme güzelim" dedim. Başını sallayarak onayladı, daha ben hayale başlamadan Evra seslendi.

 

"Bana da anlat lütfen."

 

Ona gülümseyerek başımı salladım. Erkekler ne yapacağımı merakla izliyorlardı.

 

"Artık içeri girebilirsin Ebru sahne senin." Dış sesin sesi ne kadar ürpertse de tepki vermedim. Çünkü psikolojisini korumam gereken arkadaşlarım vardı.

 

"Bir yer düşünün önümüzü okyanus ve bizler güllerin ortasında oturarak şen kahkahaları içerisinde piknik yapıyoruz" dedim.

 

Onların gözleri kapalıydı ama benimki açıktı, onlar gerçeği görmüyorlardı ama ben ruhum bedenimi terk edecek kadar gerçeği ve korkuyu dibine kadar yaşıyordum. Bizim kilitlediğimiz kapıyı açarak içeriye uzun boylu esmer bir kız girmişti. Önündeki tekerlekli masayı ittirerek Emir'in yanına koydu. İşte bundan sonrası felaketi çağırıyordu. Masanın üzerinde ismini bile bilmediğim kesici delici ve bir poşet içerisinde tuz vardı. Bunların hepsi bizim üzerimizde denenecekti. Hangisi sonumuzu getirirse...

 

"Selam Arda!" Bu kadın o kadındı. Emir'in yani Arda'nın öldürdüğü kadın.

 

"Siktir! Sen ölmüştün, hatta gözlerimin içine bakarak can verdin!" Arda korkuyla yerinden kalkmaya çalıştı.

 

"Korkma hortlak değilim, hem kıpırdama ben istemediğim sürece o masadan kalkamazsın" dedi. Sesi hem soğuk hem intikam doluydu. Arda'nın kahve gözleri siyaha dönmüştü resmen.

 

"N-nasıl olur? Nasıl hayatta kalırsın?" Korkuyordu o masada savunmasız ölmekten, Suçlu ölmekten çok korkuyordu.

 

"O gün o odada beni öldürmeye deli gibi istiyordun. Gerçi istediğin olmuştu da ama Arif sağolsun, senin gidişinin ardından odaya girerek panzehiri vücuduma enjekte etti."

 

Hepimiz suspus onların yüzleşmesini dinliyorduk. Tabii Sara ve Evra hariç. Onlar benim masalımı dinliyorlardı.

 

"Ahsen peki çocuklarımız da var mı?" Sara tamamen hayal dünyasındaydı.

 

"Evet var" dedim.

 

"Benim kızım olsun" Evra kız çocuklarını çok severdi, onlar için elinden gelen her şeyi yapabilecek biriydi.

 

"Benim oğlum ve Evra kızına sahip çık oğluma yavşamasın" dedi.

 

"Iyyy benim kızım senin sümüklü oğluna mı kaldı?"

 

İkisi de tamamen bu dünyadan kopmayı başarmışlardı. Peki ya ben? Neden onların hayal dünyasına gidemiyordum? Neden gerçeklerle yüzleşmek zorundaydım?

 

"Anlamıyorum! Anlamıyorum! Arif kim? Sen şu an kimsin?"

 

Arda karşımızda o kadar çaresiz durumdaydı ki gerçekler bile ağır gelmişti ona.

 

"Arif, o gün kucağında olduğum adamdı ve sen olayı tamamen yanlış anlamıştın. Tabii Arif bunu yanlış anlayacağını bildiği için kucağında, şu an burada olmama sebep olan teklifi konuşuyorduk. Sonra sen gördün ve gerisi felaket. Belki o felaket benim sonum olmadı ama ben senin felaketin olarak sonunu getireceğim"

 

Elleri Arda'nın üzerindeki siyah tişörte gitti ama hızla ellerini geri çekti. Üzerindeki siyah dar kazağını çıkartarak yana fırlattı ve hafif Arda'ya doğru eğilerek kalbinin üzerini gösterdi.

 

"Bunlar senin eserin tam 21 tane" Siktir! Bu ne biçim işkenceydi. 21 jilet darbesi. Yok artık.

 

"Özür dilerim" Hiç ağlamayan Arda masada ölüm korkusundan ağlıyordu.

 

"Çok geç hayatım."

 

Siyah uzun saçlarını at kuyruğu yaparak bileğindeki tokayı üç kere kıvırdı, kulağında siyah kablosuz kulaklık vardı. Kim bilir emir kimden geliyordu. Ellerine plastik eldivenleri giyerek bizlere döndü.

 

"İyi seyirler sevgili izleyicilerim"

 

Erkeklerin ağzından bel altı küfürler fırlarken nen sadece korku içerisinde olacakları izliyordum.

 

"Arda'yı bırak beni al"

 

Utku'nun beklenmedik teklifine şaşırarak hepimiz başımızı ona çevirdik. Arda'yı bu kadar çok mu seviyordu? Onun yerine ölecek kadar?

 

"Hayır Utku. Herkes kendi cezasını çekmeye mahkum.

 

Ebru eline makası alarak Arda'nın tişörtünü kesmeye başladı.

 

"Ahsen hayale devam et ne olursun" Evra'nın çaresiz sesi ile onların dünyasına daldım.

 

"Hepimiz sevdiğimiz adamlarla evliyiz. Hem zengin hem mutluyuz. Sara sen yanındaki voleybol topunu alarak ayağa kalkıyorsun, ardından bizler kalkıyoruz. Tabii erkekler ateş başında olduklarından dolayı yakartop oyunumuza katılmıyorlar.

 

"Üzerimizde ne var?" Ah be Sara'm...

 

"Aynı elbiseleri giymişiz, sadece birimiz sarı, birimiz beyaz ve birimiz turuncu çiçekliyiz" dedim.

 

"Ebru her şeyi telafi edebilirim."

 

"Hayır Arda ben öldüm ya." Evet Ebru o gece ölmüştü ama intikam için tekrar doğmuştu resmen.

 

Eline jileti alarak Arda'nın kalbinin üzerinde durdu.

 

"Yapma..." Arda sanki kurtulabilecekmiş gibi başıboş çırpınıyordu.

 

"Sadece 21 jilet darbesi. Hem benden sana güzel bir hatıra olur" dedi.

 

"Hayır Ebru hayır!"

 

Ebru Arda'nın çığlıklarından zevk alıyormuş gibi kalbinin üzerine, karnına, göğsüne... Daha sayamadığım birçok yerine çığlıklar ve bizim bağırışlarımız eşliğinde içi soğuyormuş gibi göğsünün ortasından karnına doğru jiletle yol çizdi.

 

"Yeter! Yapma ne olursun, intikamını aldın işte." Buraya geldiğimden beri gözyaşlarım durmuyordu. Ben hayatımda hiç bu kadar çaresiz kalıp ağlamamıştım.

 

Ebru elindeki jileti diğer işkence aletlerinin yanına koyarak bana baktı.

 

"Benden önce ölmüş iki kadının intikamını almam gerek, hem senin vicdanın var mıydı Ahsen?"

 

"Sakın onunla uğraşmaya kalkma!" Mert öfkeyle bileklerini kelepçeden kurtarmaya çalışıyordu.

 

"Mert kelepçeyi ben açmadığım sürece açılmayacak boşa çabalama."

 

Dış ses eminim ki bu halimizi zevkle izliyordu.

 

"Sikerim böyle işi!" diyerek çabalamayı bıraktı.

 

"Mert Az önce söyleyemedim sözü dış sese verdiğim için ama şimdi söylüyorum. Ahsen hakkında gerçekleri öğrendikten sonra yine böyle kalırsan çık karşıma hesap sor! Ama yok kalamazsan ben sana ait bir sürprizle senin kapında olacağım."

 

Ne sürprizi? Ne kapısı?

 

"Ne saçmalıyorsun? Senin sorunun Arda ile. Beni nereden tanıyorsun?" Öfkesini bir kenara atarak sakin konuşmaya başladı.

 

"Sanane."

 

"Sürpriz ne?"

 

"Sanane."

 

"Dış ses kız mı erkek mi?" dedim.

 

"Size ne."

 

"Kızım delirtme kime çalışıyorsun?" Murat kıpkırmızı bir suratlı ortalığı inletti.

 

"Kime ne." Yok delirtecek bu kız hepimizi.

 

Hiçbirimizin sorusuna cevap vermeyerek eline poşette duran tuzdan bile avuç alarak Arda'nın boynundan karnına doğru hafif hafif döktü. Bu Arda'yı öldürmüyordu ama çok pis süründürüyordu.

 

"Bu kadar acımasız olma Ebru" Utku Arda'yı o kadar çok seviyordu ki Arda masada, Utku duvarda can çekişiyordu.

 

"Ölen kadınlar kız kardeşin, ablan, annen değilse sus Utku! O ailelerin çocukları için kendilerini nasıl parçaladıklarını bilmiyorsan sus Utku! Cansız bir bedene acı içerisinde sarılmadıysan sus Utku! Çünkü konuşmak fayda etmeyecek" dedi.

 

Haklıydı aslında Ebru da ölen kadınlar için yaşıyordu. Masada yatan Arda'ya baktım. Acıdan çığlık bile atamadan kendisinden geçmişti. Keşke kurtarabilsem, keşke o kadınları, Emir'i yaşatma şansım olsaydı. Ama işte keşkeler pişmanlıktan fazlası değildi.

 

"Ebru bırak artık, yaptığı şerefsizlikleri savunmuyorum ama ölecek." Ebru Eren'i anlayışla gözlerinin içine baktı.

 

"Talia'yı taciz ettiğini sen öğrenmeseydin ve o kızı koruma altına almasaydın tecavüz edecekti. Sence de ölmesi hak değil mi?"

 

Resmen tecavüz kelimesi ile hepimiz buz kesmiştik. Tamam Talia'yı sevmiyor olabilirim ama hiçbir kadın bunu hak etmez.

 

"Ne diyeceğimi bilmiyorum Ebru"

 

Aramızda en mantıklı konuşanı o idi şu an. Mert desen kardeşi gibi gördüğü insanın ihanetini kaldıramıyordu, kızlar başka biri diğerlerdaydı, Utku Arda için Sessizce ağlıyordu, Tarık etrafa soğuk bakışlar atarak kendisini sakin tutmaya çalışıyordu, Murat kıpkırmızı olmuş gözlerle Ebru'ya bakıyordu. Ben mi? Ayakta tutmam gereken insanlar için çabalıyordum.

 

"Ahsen ne olursun hayale devam et." Sara'nın gözlerini açmadan bana yalvaran yüzüne baktım. Gözünde rimele dair hiçbir şey kalmamıştı, resmen hepsi gözyaşlarıyla yok olmuştu.

 

"Ahsen hadi" dedi diğer taraftan Evra. Ama benim anlatacak bir hayalim kalmamıştı ki.

 

"Hayale kan bulaştı kızlar, özür dilerim koruyamadım..." dedim. Gözyaşları içerisinde ikisi de gözlerini açar açmaz Arda'nın o haline çığlık attılar.

 

"Neden Ahsen neden gözümüzü açmamıza izin verdin?" Evra gördüğü kan ve parçalanmış bedene acırken sinirini benden çıkartıyordu.

 

"Özür dilerim..."

 

Dakikalar sonra kaybettiğimi kabul ederek başımı duvara yasladım. Her şeyi kazanan ben bunu kaybetmiştim.

 

"Özür falan dileme kaybettik işte."

 

Sara'ya cevap vermedim. Daha doğrusu ne diyebilirdim ki? Benim yüzümden gelmiştik buraya ve benim yüzümden yenilgiye uğramıştık

 

"Kızlar sakin olun çıkacağız buradan" başımı çevirerek Mert'e baktım. Öyle umut doluydu ki belkide çıkabilirdik.

 

"Söz mü Mert?" dedim.

 

"Söz Ahsen söz ve belki çıktıktan sonra evleniriz" dedi.

 

İşte bu söz bana umut olarak yetti.

 

"Gülsem mi gülmesem mi bilmiyorum ama çok hoş Hayal kuruyorsunuz." Yine dış ses, yine korku, yine umutsuzluk.

 

Cevap vermek istesem de cevap veremeyecek kadar yorulmuştum. Umutsuzca başımı önüme eğerek geçmişimi düşünmeye başladım.

 

Annemle, babamın arasında yattığım, doya doya alışveriş yaptığım, kahkahalarla güldüğüm ders çalıştım, geç uyandığım günleri özlemiştim.

 

"Çok konuşuyorsunuz ve bu benim sinirimi bozuyor"

 

Ebru durmayacaktı, dış ses kimin intikamını alıyorsa vazgeçmeyecekti bundan ve biz teker teker tükenecektik.

 

Hiç kimse Ebru'ya cevap vermemişti ve herkes masada çaresiz yatan Arda'ya bakıyordu. Ebru bir şişe suyu alarak Arda'nın vücudundaki tuzların üzerine döktü. Arda acı içinde çığlıklar atarak ayıldı.

 

"Neden uyudun hayatım? Daha oyunumuz bitmedi ki."

 

Ebru"nun eli Arda'nın pantolonuna gitti ve yavaş yavaş kemerini çıkartarak pantolonun düğmesini açtı.

 

"Kızlar gözlerinizi kapatın" Eren olacakları biliyormuş gibi bize bağırarak komut verdi.

 

Hiçbirimiz karşı çıkmadan ağlayarak gözlerimizi kapattık, bu çığlıkları hepimiz atacaktık...

 

"Tüh kızlar bu adrenalinden uzak kalacaklar" Ebru sanki halimizi üzülüyormuş gibi konuştu.

 

"Neyse siz bilirsiniz" dedi.

 

Eline ne aldı bilmiyorum ama Arda'nın üzerine dökmüştü yani bacak arasına, gözlerim kapalı olduğu için göremiyordum. Ama kulağıma gelen Arda'nın son çığlıklarını ve hani ateşte poşeti eritirsiniz ya oradan tuhaf tarif edemeyeceğiniz şekilde ses çıkar işte Arda'nın penisine ne döktüyse o ses çıkıyordu. Erkekler ağız dolusu bel altı küfürler ediyorlardı.

 

Arda son kez çığlık attı.

Arda bizden son kez yardım istedi.

Arda bize son kez acı gözlerle baktı.

Ve Arda ilk kez öldü.

 

"Ben belki gözlerinin içine bakarak can vermedim ama sen benim elimde ve benim yüzümden can verdin Arda."

 

Hiçbirimizin yüzüne bakmadan, hiçbirimize bir şey demeden derin nefes alarak odayı terk etti.

 

21 jilet

tuz 

ve asitle gözlerimizin önünde veda bile edemeden can verdi.

 

"Bunları benim kardeşim dediğim insan mı yapmış? Ama o yapmazdı." Mert Emir'in yani Arda'nın geçmişine hala inanamıyordu.

 

"Öldü mü şimdi" dedi Utku ağlamaya yakın bir ses tonuyla.

 

"Saçmalama ölmemiştir hatta birazdan hepimize gülecek 'nasıl da inandınız' deyip dalga geçecek" dedi Tarık.

 

Gerisi sessizlik. Aslında çok ses vardı ama bir biz duyuyorduk. Önce saniyeler, sonra dakikalar, ardından ise saatler geçmişti. Arda'nın ölümünün üzerinden tam 2 saattir bir cesetle bakışıyorduk. Hiçbirimiz bağıramayacak kadar yorgun bitkin ve açtık. Gerçi bu manzaradan sonra ne yiyebilirdik ki?

 

"Bu birinci kayıp ve her şey için erken. O yüzden sevgili psikolojinize sahip çıkın."

 

Yine dış ses, yine huzursuzluk ve yine sesler.

 

"Amınakoyayım bu nasıl işkence fantezisi? Midem bana veda etmek üzere." Eren saatler sonra ilk defa öfke ile konuştu.

 

"Bir de bayıl istersen Eren" Dış ses sanki hiçbir şey yaşanmamış, hiçbir şey yapmamış gibi konuşuyordu.

 

"Yeter lan kimsen çık karşıma! Cinsiyetini bilmiyorum diye küfür de edemiyorum zaten. Kimsen çık karşıma adam gibi konuşalım!"

 

Saatler önce bizim kilitlediğimiz kapı birkaç kişi tarafından açıldı.

 

"Kapatın amınakoyayım azgın boğa var."

 

Eren o kadar şeyden korkmamış ama bir boğadan bacakları titriyordu.

 

"Korkma boğa emin ellerde. Odaya girebilirsiniz."

 

Kapının önündeki 4 tane baştan sona simsiyah giyinmiş, kas yığını adamlar girdi. İnsan bir yüzünü gösterir be...

 

"Ne lorkacağım canım hayvana zarar veririm diye uyarmak istedim." Aynen Eren aynen. Adamlar önümüze gelerek bir sonraki emiri beklediler.

 

"Hayırdır koçum bir şey mi diyeceksin." Bence sus Murat bu adamlara karşı hiç şansın yok dedim ama içimden.

 

"Uyutabilirsiniz" Hiçbirimiz bir şey anlamazken adamlar ceplerinden bir şeyler çıkartarak yüzümüze doğru sıkmaya başladılar. Bundan sonraki oyun ve gerçek neydi bilmiyorum ama yüzüme sıkılan ilaç yüzünden bilincim kapanmıştı.

 

 

Günün sonunda girdikleri evden bir ceset çıktı.

 

 

Eren:

 

"Kimsin? Ne bu gizemler?"

 

Herkes uyutulmuştu ama beni neden uyutmamışlardı?

 

"Anlatmamı istiyorsan korumalarla beraber bu odadan çık."

 

İçimde korku yoktu, kaybedecek bir şeyim hiç yoktu. O yüzden anlaşmayı kabul ettim.

 

"Tamam aç kelepçeyi" dedim. Ne biçim kelepçe üretmişlerse dış sesin girdiği şifreyle tek benimki açıldı. Bileklerimi hafif ovalayarak arkadaşlarıma döndüm. Hepsinin başı öne düşmüştü ve derin bir uykudaydılar.

 

"Hadi gidelim." Adama bakarak başımı salladım. Boyumuz hemen hemen aynıydı sadece 2 santim falan benden uzundu. Ben 1.83'sem adam 1.85 olsa gerek.

 

Önden adamlar arkalarından da ben ilerledim. Kapının oradan son kez masaya baktım perişan haldeydi Arda. Onun öldüğünü bile daha kabullenmiş değildim.

 

Mert'i ondan kıskanmayacaktım.

Utku'ya, Tutku demeyecekti.

Utku şaka amaçlı Arda'ya bir daha yavşayamayacaktı.

Arda bir daha Emir olamayacaktı.

 

"Gidelim." Gözlerimi arkadan çekerek yanımdaki adamlara ayak uydurdum.

 

Önce asansöre bindik, ardından ikinci katta durarak asansörden indik. Koridor beyaz Işıklı aydınlatılmıştı ve hiç korku evi havası yoktu burada. Gayet ferah ve rahatlık veren bir ortamdı burası.

 

"Buradan sonrasına biz gelmeyeceğiz, kordonurun sonundaki oda."

 

Hiçbir tepki vermeden koridorun sonuna doğru yürüdüm. Koridorun sonunda görüşme odası yazan kapıdan bir an bile tereddüt etmeden içeriye girdim. İçerisi boştu yani kim olduğunu bilmediğim gizemli kişi burada değildi. Etrafta sadece 2 tane kiremit rengi koltuk ve ortada büyük boy 2 sehpa vardı. Kiremit rengi koltuklardan birine geçerek oturdum.

 

"Kimsin amınakoyayım" Odada olmasa bile beni duyduğundan adım kadar emindim.

 

"Naber 46?"

 

Gözlerimi kocaman açarak duvarda asılı olan hoparlöre baktım.

 

"Siktir! O olamazsın dimi?"

 

Kocaman bir kahkaha attı ama bu içten gelen bir kahkahaydı.

 

 

............

OY VERMEYİ VE BÖLÜM YAPMAYI UNUTMAYINIZ.

 

 

Artık Emiri yani Ardayı sevmiyorsunuz sanırım? ama onunda bu yola başkoymasının sebebi babasıydı. Sırf iflas etti diye oğlundan sevgisini esirgedi.

 

İşkence üzerinde fazla ağırlık yapmak istemedim çünkü bende ilk bölümler gibi Emiri yani Ardayı çok sevdim, nerden bilebilirdik ki böyle biri çıkacağını.

 

Peki elfida ve 46'ya ne demeli? Ama o kişi Elfida olmayabilir, belki Ereni kullanıcakta olabilir arkadaşlarına karşı bilemeyiz belkide gerçekten Elfidadır.

 

 

 

 

Loading...
0%