@_beyzanurcgrmn_
|
İyi okumalar dilerim. 🇹🇷🇹🇷Mesele cinsiyet meselesi değil... Mesele MEMLEKET meselesi...🇹🇷🇹🇷 _________________ Kalbim kan pompalamaktan başka şeyler yapmaya başlamıştı. Deli gibi atmak gibi. Ve sadece üç kelime için. Ben seni seviyorum. Üç kelime, on altı harften oluşan bir cümlenin kalp ritmimi bozması normal miydi? Kömür karası gözlerine baktım. Gözlerinin içi parıldıyordu. Simsiyah gözlerinde bir ışık var gibiydi. Dudakları değil gözleri konuşuyordu. "Bakma şöyle." diyebildim, uzun süren sessizliğin ardından. "Nasıl bakıyormuşum?" dedi, gülümseyerek. "Aşıkmış gibi." dedim, yutkunarak. "Aşığım çünkü." dedi, ah çeker gibi. Aniden gelen itiraf ile yanaklarım ısınmıştı. Gözlerimi Yiğit'in gözlerinden ayıramıyordum. Gülümseyince gözlerim yanağındaki çukura kaymıştı. "Amacım seni zorlamak değil. Sen kendi hislerinden emin olana kadar ben seni beklerim. Sadece duygularımı içimde yaşamak bana çok ağır geldi. Yarının ne olacağını kimse bilemez. Kalbim seninleyken farklı atıyor. Seni gördüğüm ilk andan beri ben normal değilim. Ben sana vuruldum Umay." Birazdan bayılacağım, az kaldı. Gözlerimi masaya çevirmiştim. "Çok güzelsin." Sarhoş gibiydi. Çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirdi. Başparmağı yanağımı okşuyordu. "Saçlarınla aynı renk olmuşsun." Gülmüştü. "Elini yüzünü yıka istersen." Başımı aşağı yukarı sallayıp ayağa kalktım. Yiğit gözlerini üzerimden çekmiyordu. Banyoya girip kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya yaslayıp bir süre sakinleşmeyi bekledim. Aynadaki yansımam ile bakışınca sırıttığımı farkettim. Başımı iki yana sallayıp ciddi bir hale büründüm. Musluğu açıp başımı eğdim. Yüzüme birkaç defa su çarpıp doğruldum. Elim kalbimi bulmuştu. Gözlerimi yumdum. Yaralarımı görmezden gelen biri değil. Yalnız olmama izin vermeyen biri. Ama sakin ol. Böyle duygularına emin olamazsın. Sakin ol. Kapıyı açtığımda karşımda Yiğit vardı. Soran gözlerle baktım. Elindeki havluyu kaldırdı. "Banyoda havlu kalmamıştı." Anladığımı belli eder gibi başımı salladım. Elimi uzattığımda havluyu bana vermeyip kendisi yüzümü kurulamaya başladı. Bir bebeğe yaklaşır gibi davranıyordu şu an. Havluyu usul usul yüzüme dokunduruyordu. "Yapma şöyle şeyler." Sonunda konuşabilmiştim. "Bir şey yapmıyorum ki. Yardım etmekte mi suç?" Elini tutup kalbime yasladım. Gözleri önce elini daha sonra da gözlerimi buldu. "Ben alışık değilim böyle kalbimin atmasına." Gülümsedi. "Sen böyle yapınca daha çok atıyor." Bir adım attı. Geriye gitmemiştim. "Adrenalin iyidir. Dinç tutar." Bu adam neden beni dinlemiyordu? Daha çok yaklaşınca başımı kaldırmak zorunda kalmıştım. Başımdan tutup göğüs kafesine yasladı. Kalp atışlarını duyabiliyordum. Hızlıydı. Buna rağmen nasıl sakin kalabiliyordu? "Senin bir şey yapmana bile gerek yok, deli gibi atması için." Başını başıma yasladı. "Sen vurulunca o kalp atışlarını her gün dinledim ben. Yavaş atıyordu. Her an gidecekmiş gibi. Şu an hızlı atması benim için iyi. Hızlı atıyor. Asla gitmeyecek gibi. Benden gitme olur mu Umay? Ben her zaman yanında olacağım ve seni canımdan bile çok seveceğim Portakal Çiçeği." 🐺
Otuz iki diş gülümseyerek evimin olduğu kata çıktım. Deli ediyor bu adam beni. Kapının kilidini açıp eve girdim. Kaşlarımı çatıp oturma odasına girdim. Öykü buradaydı ve kitap okuyordu. "Doktor Öykü Aksoy?" Kitabı kapatıp koltuğa bıraktı. "Üsteğmen Umay Yücesoy?" Kınarcasına baktım. "Bizi yalnız bırakmak için yalan söylemiş olmanız hiç iyi değil." Gülümsedi. "Nasıl geçti?" Oturma odasının ortasına kendimi atıp sırt üstü uzandım. "Yalan söylemenin bedeli ağırdır. Meraktan patla." Kafama süs yastıklarından birini atıp yanıma uzandı. "Dinliyorum." Kalbimin sesini mi? "Hamileymiş. Bana evlenme teklifi etti. Yarın evleniyoruz." Öykü'ye baktığımda şoka girmiş gibiydi. Kahkaha attım. "Umay ya! İki dakikacık normal insanlığa davet ediyorum seni." Omuz silktim. "Çok işim var. İki dakika uzun." Koluma çimdik atmasıyla geri çekilmiştim. Biraz ovalayıp derin bir nefes alıp verdim. Başımı Öykü'nün göğüsüne yaslayıp kollarımı doladım. "Yiğit bana aşık. Ama öyle basit bir duygu değil. Kalbini dinledim. Gözleri de kalbi de aynı dili konuşuyor. Kalbim paramparçaydı benim. Önce parçaları topladı. Güzelce yerleştirdi. Sonra da iyileştirdi. Eskisinden daha iyi atıyor gibi hissediyorum." Öykü başımı okşadı. "Yiğit yüzbaşı iyi biri." Gülümsedim. "Delinin teki." Gülmüştü. "İki deli iyi anlaşırsınız siz." Kıkırdadım. 🐺
"Hazırlan çıkalım. Seni bekleyeceğim." Başımı aşağı yukarı salladım. El sallayıp pencereyi kapattım. Ardından perdeyi çekip banyoya girdim. Kişisel ihtiyaçlarımı giderip çıkmıştım. Üzerime siyah kazak ve siyah pantolonu giydim. Saçlarımı tarayıp her iki yandan ördüm. Karargaha giderken abartılı makyaj yapamayacağım için yüzüme birkaç bir şey kullanıp makyaj işlemini kısa tutmuştum. Siyah beremi kafama geçirip siyah botlarımı giydim. Siyah şişme montumu da giyince artık hazırdım. Bugün beyaz karın içinde kocaman bir siyah olacaktım. Kendi araba anahtarımı girişe bırakmıştım. Öykü kullanırdı. Mutfağa girip hazır sandviçlerden iki tane aldım. Öykü'yü bilmem ama benim için kolaylık sağlıyordu. Kahvaltı hazırlamak için pek vaktim olmuyordu. Neredeyse hiç. Sandviçleri çantama koyup evden çıktım. Merdivenlerden sakince inip apartmandan çıktım. Yiğit arabasına yaslanmıştı. O da bugün siyahtı. O her zaman siyahtı aslında. Kömür karası gözleri yeterdi. Kar çok fazla yağmıştı. Ayak bileğimi geçiyordu. Yerden biraz kar alıp avucumda yuvarladım. Yiğit hâlâ beni farketmemişti. Sokakta oynayan çocukları izliyordu. Kar tatili olsa gerek. Ben olsaydım sıcacık yatağımı bırakıpta çıkmazdım. Uyku önemli. Kafama gelen kar ile Yiğit'e baktım. "Ders bir; gözlerini hedeften ayırmayacaksın asker. Yoksa vurulursun." Göz devirip elimdeki kar topunu Yiğit'e attım. Havada yakalamıştı. Yukarıya gitmek, kar topu içi zor olmuştur. "Ders iki; zaten kazandığınız bir savaşta mücadele etmeyiniz." Elindeki karı başına atmıştı. Gülümseyerek yanına yaklaşıp elimi saçlarına uzattım. Büyük kar parçalarını atmıştım. "Delisin." Arkada kalan saç örgümü öne almıştı. "Var öyle huylarımız." Elinin tersi yanağımda dolaşmıştı bir süre. "Üşümüşsün, arabaya geçelim." Yiğit'in burnuna dokundum. "Sen daha çok üşümüşsün. Yukarıda hava daha soğuk olsa gerek." Kahkaha attı. Gülümseyerek yolcu koltuğuna ilerledim. Arabaya binip kapıyı kapattım. Emniyet kemerimi takmak istemiştim ama galiba sıkışmıştı. Elimin üzerinde Yiğit'in elini hissettim. Başımı kaldırdım. Bana yaklaşmıştı. Yüzlerimiz arasında neredeyse boşluk yoktu. "Kızarma hemen. Sadece emniyet kemerini takacağım." Emniyet kemerini takıp gülmeye başladı. Bir süre sessiz kalmayı tercih ettikten sonra çantamdan sandviçleri çıkardım. Yiğit'e uzattım. Bir bana bir de elimdekine bakıyordu. "Merak etme Öykü ile beraber hazırladık. İçinde yanlış bir şey yok." Dudakları iki yana kıvrıldı. "Onu sorgulamamıştım. Hem ben senin elinden zehir olsa yerim." Sandviç olan elimi tutup dudaklarını uzattı. Minik bir öpücük bırakmıştı elimin sırtına. "Ben elimi alabilir miyim?" Gülerek bir kez daha öpüp bıraktı. Sandviçi bacağının üzerine bırakmıştı. "Açayım mı sana?" Tozlanmasın diye paketlemiştik. "Olur." Sandviçi elime alıp paketini açtım. Yiğit'e uzattım. Yarısını ağzına alıp ısırmıştı. Şaşkın gözlerle Yiğit'i izliyordum. Ağzı dolu olduğu için hemen bir açıklama yapamamıştı. "Araba kullanıyorum. Kibarlık yapıp on defa ısıramam." Diğer parçayı da ağzına alarak sandviçi bitirmişti. "Afiyet olsun." Elini kalbinin üzerine koyup iki defa vurdu. Eyvallah demek istiyordu galiba. Bu adam deli. Karargaha varınca arabayı park etti. İkimiz de aynı anda inip aynı anda kapıları kapatmıştık. "Zehir nerede?" Normalde kokumu alır hemen gelirdi. "Karı sevmiyor." Kar sevilmez mi? Çantamı Yiğit'e uzattım. "Tutar mısın?" Çantayı elimden aldı. Adımlarımı Zehir'in kulübesine yönelttim. "Zehir!" Sesimi duyunca yaklaşmıştı. Tatlı bir havlamayla bana bakıyordu. "Anahtar yok mu sende?" Yiğit'e sormuştum. "Anahtar Volkan'da var." Ayaklarımın üzerinde çöküp elimi uzattım. "Oynayamayacak mıyız, biz seninle?" Zehir patisini uzatmıştı. "Volkan'a söyle Zehir'in anahtarlarını getirsin." Omuzumun üzerinden Yiğit'e baktım. Telefonu kapatıp cebine koydu. Gülümsedim. Kısa bir süre sonra Volkan gelmişti. Asker selamı verip anahtarı Yiğit'e verdi. Tekrar selam verip gitmişti. Yiğit yanıma yaklaştı. Kilidi açıp geri çekilmişti. Benim bir şey yapmama gerek kalmadan Zehir dışarı çıkmıştı. Üstüme atlayınca tam olarak yere oturmuştum. "Zehir!" Yiğit'in sert sesi Zehir'i durdurmuştu. "Aramızdan çekilir misin?" Ters ters Yiğit'e bakıp gülümseyerek Zehir'e döndüm. "Babamız biraz kıskanç. Dinleme sen onu." Başını okşadım. Tatlı hırıltılar çıkarıyordu. Ayağa kalktım. "Kar oynayacağız. Kar sevmiyorum diye bir şey yok." Biraz uzaklaşıp kollarımı iki yana açtım. Zehir hızla kucağıma atlayınca az kalsın düşecektim ki bir kurt kolları arasına almıştı beni. "Zehir'i bilmem ama seni kurtlar büyütmüş olmalı." Başını iki yana salladı. "Az kalsın düşüp başını yaralayacaktın." Omuz silkip doğruldum. "Ama düşmedim." Sesli nefes verdi. "Babayı kızdırmayalım." Zehir ile daha az tehlikeli oyunlar oynamaya karar verdik. 🐺
"Sevdiğine bunları yaptıran bize neler yaptırmaz?" dedi Ömer. Evet Yiğit çok acımasızdı. Güldüm. Avucumu başımın altına koyup Ömer'e döndüm. O da aynısını yapmıştı. "Dün neler konuştunuz?" Dedikodu yapmak için harika bir ortam. "Sana anlatmadı mı?" Kaşlarını kaldırıp indirdi. "Mesaj attım ama cevap vermedi. Ben de heyecandan bayıldığını düşündüğüm için daha fazla üstelemedim." Dudaklarım yukarı doğru kıvrılmıştı. "Duygularını ifade etti." Ömer gülümsemişti. "Söylemeyecek diye çok korkmuştum. Sonunda bir işi başarmış." Üzerimizdeki gölgeyi hissediyordum. "Yiğit, seni zorlayacak biri değil. Bu yüzden kendini sorumlu hissetme. Sen de duygularından emin olunca açılırsın. Kendini sıkma yani." Ömer gerçek bir arkadaştı. Başımı aşağı yukarı sallayıp gülümsedim. Üzerimizdeki gölge gitmişti. Geri sırt üstü uzanıp gözlerimi kapattım. "Korkuyorum." Dudaklarım arasından kaçmıştı. "Niye korkuyorsun? Yiğit seni asla üzmez. " Artık fısıldaşarak konuşuyorduk. "Birini daha kaybetmeye kalbim dayanmaz. Biz askeriz. Şu kelle koltukta yaşayanlardan." Gözlerimi açtım. Sol tarafıma dönüp Ömer'e baktım. "Bu sizin içinde geçerli." Elini uzatıp elimi tuttu. "Bundan sonra daha dikkat ederiz. Sen canını sıkma." Diğer yanımda bir hareketlilik hissettim. Yiğit yanıma uzanmıştı. "Devlet meselesi konuşur bir haliniz var." Bana bakıyordu. "Bir aşk meselesi." Gözlerimi Yiğit'ten alıp Ömer'e çevirdim. "Biz gayet iyi gidiyorduk." Göz kırptı. "Okan nerede? Az önce buradaydı." Sorumu Yiğit'e sorduğumdan ona bakmıştım. Gözlerini üzerimden ayırmıyordu. "Öykü'yü özlemiş." Gülümsemiştim. Yiğit elini yüzüme doğru uzattı. Tam o sırada Ömer, Yiğit'in bileğinden yakalamıştı. "Evlenmeden dokunma kardeşime." İçimdeki Ömer'e gülme isteğini bastırmak istesem de kısa sürmüştü. Yiğit, Ömer'in kolundan yakalayıp kendi diğer yanına atmıştı. Üzerimden bir Ömer uçmuştu. Doğrulup şok içinde Tarzan Yiğit'e baktım. Ömer diğer tarafta hareketsiz yatıyordu. "Ömer!" Dizlerim üzerinde Yiğit'in diğer tarafına geçtim. Ömer'in yanağına dokundum. "U-Umay, aşkınıza kurban gittim. Sana vasiyetimdir, oğul; intikamımızı alasın. Ben göç edeyrum. Sana dediklerimi yapaysun." Kahkaha attım. Ömer her yöreden konuşmaya başlamıştı. "İyi misin?" Ters ters yüzüme bakıyordu. "Her defasında iyi olup olmadığımı gülerek sorman gerçekten hiç etik değil." Yanağına öpücük kondurdum. Gülümseyip doğruldu. "Tamam iyiyim." "Mekanda görüşürüz." deyip gitti Ömer. Postallarımın bağcıklarını düzeltiyordum. Yiğit elini uzattı. "Iyi misin?" Başımı aşağı yukarı salladım. "İyiyim." Elini tuttum. "Bende bekârım." Kulağıma eğildi. "Ama sevdalıyım." Gülümseyerek ayağa kalktım. Beraber yan yana ilerliyorduk. Yiğit bir şarkı mırıldanıyordu. Dinlemek için mekâna geçmiştik. Koltuğa oturup başımı geriye doğru yasladım. Gözlerimi yumdum. "Çay içer misin?" Gözlerimi açıp Yiğit'e baktım. "Sen dolduracaksan içerim." Gülerek ayağa kalkıp ikimize de çay doldurdu. "Teşekkür ederim." Elini kalbinin üzerine koydu. "Eyvallah." Bardağı elinden alıp dudaklarıma yaklaştırdım. Yiğit, gözümün önündeki saç telini parmağına dolayınca yutkunamadım ve çay dudağımı yakmıştı. Çay bardağını yere bırakıp elimle hava vermeye çalıştım. "Yaktın mı kendini?" Çenemi kavrayıp yüzüme eğildi. İmdat! Dudaklarımı üflüyordu. Gözleri gözlerimi buldu. Yutkunmuştu. Yaklaştı. "Bozmak istemezdim ama biz de buradayız. Bari +18 amblemi koyunda gözlerimizi kapatalım." Ömer'i ortadan kaldıramıyor muyuz? Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp ayağa kalktım. "Benim biraz işlerim var." Odadan çıkıp kapıyı kapattım. "Senin gözlerini oyacağım Ömer. Ses tellerinle Zehir'e salıncak yapacağım." Birkaç adım attım. "İmdat!" Ömer'in sesi öyle bir çıkmıştı ki geri dönüp odaya girdim. Yiğit, Ömer'in üzerine çıkmış boğmaya çalışıyordu. Adam kıpkırmızı olmuştu. Okan da gülerek onları izliyordu. Yiğit'i Ömer'in üzerinden aldım. Ömer öksürmeye başladı. Masadaki sürahiden bir bardak su doldurup Ömer'e uzattım. "İyi misin?" Suyu yudumladı. "Hayatımı kurtardın." Kıkırdamıştım. Yiğit burnundan soluyordu. Göz göze gelince tatlı bir şekilde gülümsemişti. "Delisin." "Eyvallah." 🐺
"Aklım kalır." Yiğit'in kabanının yakasını düzelttim. "Kalmasın. Git iyice dinlen." Gülümseyince istemsizce bende gülümsemiştim. "Canın sıkılırsa beni görüntülü arayabilirsin." Esas duruşa geçtim. "Emredersiniz komutanım!" Yüzündeki gülümseme genişlemişti. "Of Umay ya! Deli ediyorsun beni." Arkasını dönüp gitti. Revire doğru ilerledim. "Selam beyler!" Kulağıma gelen ince bir ses tonu ile başımı çevirdim. Bizimkilerin yanında iki kız vardı. "Hayrolsun..." _____________________ Hoşçakalın |
0% |