@_beyzanurcgrmn_
|
İyi okumalar dilerim. ____________________ Helikopterdeydik ve ben gökyüzünü izliyordum. Bir an başımı sağa doğru eğip tekrar camdan dışarıya baktım. O arada bir şey fark etmiştim. Yiğit'in gözleri üzerimdeydi. Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Önüme dönüp Yiğit'e baktım. Gülümsediğimi görünce gülümsemişti. "Manzara çok güzel. Onu izle." "Sen daha güzelsin." Ömer ıslık çalmıştı. Deli gibi sırıtabilirdim ama henüz rezilliğimin üzerinden çok bir şey geçmedi. "Çok romantiksiniz Bozkurt Bey. Evde çalışıyor musunuz acaba? Okan'ı çalışırken yakalamıştım." Gözlerimi yanımda oturan adama çevirdim. Kaşlarını çatmış Ömer'e bakıyordu. "Evin girişinde boy aynası var ya, onun karşısına geçip iltifat ediyordu." Okan bana bakıp gözlerini kaçırdı. Elimi omuzuna koydum. "Utanılacak bir şey yok bunda. Bence çok tatlı bir şey." Gülümsedi. Ömer'e gözüm takıldı. Kötü bir şekilde sırıtıyordu. "Ağzını açtığın taktirde kendini aşağıda bulursun. Umay kibar biri olabilir. Ama Asena için aynı şeyi söyleyemeyeceğim." Ömer dudaklarını büzmüştü. "İntikamım çok fena olacak. Bekle beni Akrep." Belirlenen bölgede helikopterden inip karakola doğru yola koyulduk. Geniş bir çember kurmuştuk. Başımda siyah bir bere vardı. Boyunluğumu da burnumun üzerine kadar çekmiştim. Sadece gözlerim görünüyordu. Yolculuğumuz diğerlerinin sessiz kalmasıyla benim de birkaç parçayı sessiz bir şekilde mırıldanmamla son bulmuştu. Karakolun karşında bulunan dağın üzerindeydik. Etrafa göz attım. Yiğit bana baktı. "Bence karakolun sol tarafı onlar için iyi bir seçim. Arkasından vurabileceklerini zannetmiyorum. Sağ taraf saçma bir tercih olacaktır." Başını aşağı yukarı salladı. "Ama yine de her yolu denemeliyiz. Bize saçma gelen şeyler, o akılsızlar için farklı bir fikir olabilir." Yiğit'in yüzüne gurulu bir ifade yerleşti. "O zaman sahne sizin Asena Hanım." Gülümseyerek silahımı uzattım. Kendi silahını uzatıp ucunu dokundurdu. "Teşekkür ederim Bozkurt Bey." Ömer ile postallarımızı birbirine vurduk. Okan ile normal bir şekilde vedalaşmıştık. Onların yanından ayrıldım. Ava giderken onları avlayacaktık. "Ben Bozkurt, Tim komutanı." Yiğit sahneyi Bozkurt'a bırakmıştı. "Bugün ki göreviniz sadece kendinizi korumak. Kırk beş dakika sonra sahanın sağ cephesinde küçük bir kalabalık oluşturun. Sadece iki dakika dışarıda bekleyip korunaklarınıza geri dönün." Yerimi aldığımda dürbünü elime aldım. Etrafımı inceledikten bir süre sonra Ömer konuştu. "Arka cepheden Akrep konuşuyor. Burası temiz." Kaldı üç. "Sağ cepheden Kartal konuşuyor. Her zaman doğru yoldayız. Temiz." Ömer'in kahkahasını duyuyordum. "Sol cepheden Asena konuşuyor. Biz de her zaman kalpteyiz. Burası it kaynıyor." Ömer yine kahkaha attı. "Biri kalpten bahsediyor, diğeri doğru yoldan. Ön ve arka denilince aklıma iyi şeyler gelmiyor." Yüzümü buruşturdum. "Akrep, kes sesini!" Ömer'in sesi kesik kesik geliyordu. "Asena bize bilgi ver." Vereyim bakalım. "Yirmi kişi var. İki adet makineli tüfekleri var. Keskin nişancıları tam karşımda." "Kartal, Akrep'in yanına geç. Üç bir yandan saracağız. Yakın temas istemiyorum. Asena, sebep ne olursa olsun ikinci bir emire kadar yerinden ayrılma." "Emredersiniz komutanım!" "Başlayalım o zaman." Öncelikli hedefim keskin nişancıydı. Lazeri açıp alnına tuttum. Başını kaldırdı. Gülümseyip tetiği çektim. Makineli tüfekleri olan itleri de indirince çatışma başlamıştı. Makineli tüfekleri boş gören oraya geçiyordu ama sadece bir-iki saniye sürüyordu. Kimse karakola karışmıyor bizi bulmaya çalışıyorlardı. "Asena, biz çıkalım siz devam edin." Dudağımın kenarı kıvrıldı. "Olur. İçecek ister misin? İstediğin kan grubunu getirebilirim." Ömer garip sesler çıkarıyordu. "İğrenç." Çatışma sona ermişti çünkü karşı tarafta kimse kalmamıştı. Ben etrafı korumakla görevli olduğum için yerimdeydim. Yiğit, Okan ve Ömer ise leşleri kontrol ediyordu. Cebimden çikolata çıkarmış yiyordum. "Asena karakola geç, arkanda olacağız." Ayağa kalktım. Aşağı inerken Yiğit, karakolun komutanını bilgilendiriyordu. Gördüğüm kadarıyla bahçeye çıkıyorlardı. Sniper'ı tek omuzuma aldım. Çikolatanın kalan parçasını da ağzıma atıp boyunluğumu çektim. Karakola giriş yaptığımda herkesin gözü üzerimdeydi. Karşıma geçen asker elini uzattı. "Geçmiş olsun." deyip elini sıktım. Geri çekmiştim ama hâlâ eli havada asılıydı. Galiba Bozkurt'u bekliyordu. "Ben Asena-" Yiğit'in sesi araya girmişti. "Bozkurt'un Asena'sı." Omuzumun üzerinden arkaya baktım. Yeri miydi acaba? Başımı iki yana salladım. Boyunluğu indirip başımdaki bereyi de çıkarttım. Elektriklenen saçlarımı düzeltip etrafıma göz attım. Gözler üzerimde değildi. Yiğit, karakol komutanıyla kısa bir şekilde konuştu ve içeriye girdik. "Hepsinin alnın tam ortasından vurmuşsun. Mezura ile ölçtüm. Tam ortada oluyor." Kaşlarım havalandı. "Birincisi abartma. İmkansız öyle olması. İkincisi de umarım mezurayı ciddi anlamda yanında taşımıyorsundur." Cebinden çıkarıp gösterince kahkaha attım. Yiğit bize döndü. "Siz dinlenin. Bir saat sonra çıkacağız." Yiğit ve karakol komutanı başka yöne biz ise başka yöne yöneldik. Altlı üstlü dört yataktan oluşan odaya girmiştik. Üzerimdekileri çıkarmadan yatağa uzanmıştım. Ömer ve Okan her iki yanımdan tutarak beni kaldırdılar. "Üzerindekileri çıkarıp öyle uzan." Fazla yüklerden kurtulup tekrar uzandım. "Ben galiba uyuyacağım." 🐺
"Yoruldun mu?" Uzandığım yatakta doğrulup oturdum. "Siz gece uyurken ben çalışıyordum Yiğit Bey." Yanıma oturdu. Elini uzatıp dağılan saçlarımı düzeltti. "Seni izleyerek uyumak keyifliydi. Bunu bir ömür yapmak isterim." Evlilik teklifi? Gülümseyince karşımdaki dudaklar da kıvrılmıştı. "Birazdan çıkacağız. Yemekhanede yemek yiyorlar şu an. Sen de bir şeyler ye de öyle çıkalım." Ayağa kalkıp yüklerimi tekrardan üzerime aldım. Saçlarımı açıp elimle düzelttikten sonra bağladım. Yiğit ile beraber yemekhaneye geçtik. Ömer askerlere anılarını anlatıyordu. Yiğit'i gördüklerinde ayağa kalktılar. "Rahat olun." Yerlerine oturup Ömer'i dinlemeye devam ettiler. Boş sandalyelerden birini çekip oturdum. Önümdeki patates yemeğini yemeye başladım. Yemeğim bitmişti. Elimdeki ekmeği kemirirken Yiğit kendi yemeğini önüme koydu. Gözlerimi gözlerine çevirdim. Göz kırptı. "Sen, seni seviyorum demesende olur." Gamzesini ortaya çıkaran bir gülüş sergiledi. Karakolun güvenliğinden emin olduğumuzda artık bize verilen süre dolmuştu. Helikopterin bizi bıraktığı bölgeye gidecektik. Karakoldakilere veda edip ayrıldık. Gece yarısını ardımızda bırakmıştık. Silahlarımızda bulunan fenerler ve dolunay bize yol gösteriyordu. Ömer, Okan ile ilgili komik bir anısını anlatırken çalıların arkasından bir çıtırtı duyuldu. Ömer sustu. Hepimiz nefes almayı bile bıraktık. Tek dizimin üzerinde çöküp silahımı doğrulttum. Çok kısa bir süre sonra çalıların arkasından bir kurt çıktı. Dudaklarım kıvrıldı. Yiğit, çelik yeleğimin arkasından tutup beni tek eliyle kaldırdı ve arkasına aldı. Başımı yana eğip kurta baktım. Gözleri gözlerimdeydi. "Sakince geri çekiliyoruz. Ona da bize de bir zarar gelmesin." Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Onunla tanışmayacak mıyız?" Yiğit kısa bir an başını bana çevirip tekrar önüne döndü. "Kurtlar yalnız gezmez. Gidelim." Biz de yalnız gezmiyoruz. "Akrabalarımızla tanışalım." Ömer kıkırdıyordu. "Selam ben Asena. Önümde durun ise bir Bozkurt. Yanımızdakileri tanımazsın. Onlar başka ailelerden." Gözlerini gözlerimden bir an ayırmıyordu. "Gidiyoruz!" Yiğit elimi tuttu. Kurta bakıp el salladım. "Annenlere selam söyle." Kurt gözden kayboluncaya kadar arkama dönüp bakıyordum. Biz onun için gözden kaybolunca ulumaya başladı. "Sen de uluyabiliyor musun?" diye sordum Yiğit'e. Elimi hâlâ bırakmamıştı. Bıraksaydı kurdun yanına gideceğimi düşünüyordu. Doğru düşünüyordu. "Sen de deli misin?" Soruma soruyla cevap vermişti. "Belki." Helikoptere binene kadar Yiğit'in başının etini yemiştim. Beni kurt ile yalnız bırakmalıydılar. Her defasında aynı açıklamayı yapıyordu. "Seni başka kurtlara yâr etmem. Sen, Bozkurt'un Asena'sısın." Karargaha varmıştık. Albay bizi karşıladı. Tebrik ettikten sonra gözleri üzerimde durdu. "Neyin var?" İç çektim. Ömer ve Okan'ın kısa süreli gülüşünü duyabiliyordum. "Kurt gördük. Yiğit yüzbaşı, onunla tanışmamı engelledi." Albay'ın kaşları havalandı. "Çok yorulmuşsun belli. Hadi evlerinize gidin." Albay'ın arkasından ben, hiç iyi bakışlar yollamazken Ömer ve Okan kahkaha atıyordu. Yiğit ise gülüyordu. Zehir'in uyuduğu bilgisini alınca direkt teçhizat odasına geçtim. Silahlarımı ve çelik yeleğimi bırakıp üniformamı çıkarmak için odama geçtim. Hazırlanıp dışarı çıktım. Arabalarının önünde bekliyorlardı. Yiğit benim için ön yolcu koltuğunun kapısını açtı. "İyi geceler." dedi Okan. "İyi geceler." dedim. "Tatlı rüyalar komutanım yengem." Ömer'in söylediğine kısa bir an şaşırıp güldüm. Onlara el sallayıp arabaya bindim. Yiğit kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçti. "Teşekkür ederim." Gülümsedi. "Hep böyle bak bana sen, teşekkür etmesende olur." Dudaklarım her an daha çok kıvrılıyordu. Aramıza giren sessizliği Yiğit bölmüştü. "Gün içinde bir planın var mı?" Gözlerimi kısıp düşündüm. "Alışveriş yapabilirim. Hem ev hem de kendim için." Anladığını belli eder gibi başını salladı. "Sana eşlik edebilir miyim?" Erkek kurt, dişisini asla yalnız bırakmıyordu. "Olur." Gülümseyerek bana bakıp gözlerini yola çevirdi. Eve varmamız uzun sürmedi. Arabadan indim. "Yarın seni alırım." Gözlerim evimin olduğu kata çarpmıştı. "Yarın Öykü yok. Kahvaltıya gelmek ister misin?" Bir adım bana yaklaştı. "Olur." Aramızdaki mesafeyi kapatıp ayak ucumda yükseldim. Yanağına minik bir öpücük bıraktım. "Görüşürüz." Elini yanağına yasladı. "Görüşürüz." Arkamı dönüp apartmana doğru ilerledim. "Bu arada yalnız değilsin Portakal Çiçeği." Erkek kurt, dişisini etkilemesi için sadece konuşması bile yeterdi. 🐺
Gözlerimi açtım. Öykü karşımda sıçramıştı. Uykulu olmasam gülebilirdim. Dudağımın kenarı kıvrıldı. "Günaydın bebeğim." Sesim coşkulu ve yüksek çıkmıştı. Gülümseyerek yatağın kenarına oturdu. Yanaklarımdan öptü. "Günaydın canım. İyisin değil mi?" Başımı aşağı yukarı salladım. "Rüyamda Yiğit'i gördüm. Nasıl kötü olabilirim ki?" Dudaklarını birbirine bastırdı. "Canlı canlı da gör o zaman. Daha iyi olursun." Gözlerim kocaman açıldı. İşaret parmağımla odanın dışını gösterdim. "Burada mı?" Fısıldayarak konuşmuştum. Öykü gülerek başını salladı. Dudaklarımı büzdüm. "Duydu mu?" Ayağa kalktı. "Ben çıkıyorum. Kendisine sorarsın." Üzerimdeki örtüyü başıma kadar çektim. Öykü'nün evden ayrıldığını anladığım o zaman diliminde yatağımdan ayrılıp banyoya geçtim. İhtiyaçlarımı giderdikten sonra kıyafetlerimi giyip odamdan çıkabildim. Mutfaktan sesler gelince oraya yöneldim. Yiğit ocağın önündeydi. Menemen yapıyordu. Beni farkedince önce dudakları kıvrıldı. Bana döndü. "Günaydın Portakal Çiçeği." Gülümsedim. "Günaydın." Yumurtayı kırıp tavaya boşalttı. "Niye kahvaltıyı sen hazırlıyorsun? Misafirsin sen." Omuz silkti. "Yakında ev sahibi de olurum." Tezgahın üzerinde bulunan kahvaltılıkları masaya koydum. "Neden evi satın mı alacaksın?" Başını iki yana salladı. "Hayır. Kalbinin sahibi olacağım." Erkek kurdun bu kadar açık sözlü olması dişi kurdu telaşlandırıyordu. Tavayı masaya koydu. Sandalyeyi çekip eliyle gösterdi. Küçük adımlar atarak oturdum. Çaylarımızı doldurup kendi yerine geçti. "Mahçup ediyorsun beni." Çayına şeker attı. "Öykü hazırlayacaktı aslında. Umay sizi zehirler dedi." Çok iyi bir arkadaşım var. "Ben de onu zorla gönderdim." Burun kıvırıp çayımdan bir yudum aldım. "Üzülme. Ben senin elinden zehir olsa bile yerim." Omuz silktim. "Yer mi bunları İzmir kızı? Beceriksiz olmam benim suçum değil." Kesinlikle benim suçum değil. Yiğit'in hoş sohbetiyle beraber güzel bir şekilde kahvaltımızı yapmıştık. Beraber toplamıştık. Kirli bulaşıkları makineye yerleştirip ellerimi yıkadım. "Çıkalım mı artık?" dedim. "Hazırsan çıkalım." Odamdan çantamı ve silahımı aldım. Girişte botlarımı giydim ve çıktık. Yiğit'in arabasına bindik. "Önce ev alışverişi yapalım." Yiyeceklerimiz azalmıştı. Öykü yeterince ev ile ilgili her şeyle ilgilenince alışverişi de ona yüklemek istemedim. Çok büyük olmayan bir marketin önünde arabayı park etti. Arabadan inip Yiğit ile beraber girdik. Elini uzatıp alışveriş arabasını önüne çekti. Hazır çorbalarının önünden geçerken sırıtarak ezogelin çorbasını elime aldım. Yiğit görünce kaşlarını çattı. "Bana yaparsın değil mi?" Bir şey söylemeden devam etti. Arkasından gülüyordum. Alışveriş arabasına sağlıklı olduğunu düşündüğüm besinleri koymuştum. Spor yapacaktım ve sağlıklı beslenmek önemliydi. Akşam hamburger yemeyi aklımdan çıkarmalıyım. Aldıklarımızı Yiğit ödemek istemişti ama izin vermemiştim. Ödemesin diye tehdit ettiğimi kimsenin bilmesine gerek yoktu. Poşetleri tekrar alışveriş arabasına koyup marketten çıktık. Yiğit bagaja yerleştirince alışveriş arabasını geri markete götürdüm. Aldığım çikolataları arabanın torpidosuna doldurmuştum. Yolculuk sırasında daha çok yiyordum. Bir tanesinin paketini açıp Yiğit'e uzattım. "Küçük ısır." Önce güldü. Ucundan biraz ısırdı. Hemen ardından yarısına kadar bir kez daha ısırdı. "Beni de ye, Yiğit." Ağzındakini bitirdi. "Az önce tatlı yedim. Daha fazlası dokunur." Gülümsemem belli olmasın diye önüme dönüp çikolatanın geri kalanını ağzıma attım. Mağazalardan birinin önünde durduk. Yiğit mağazanın kapısını açıp benim geçmemi bekledi. Erkek kurt, centilmenlik yapmaktan asla vazgeçmiyordu. Mağazanın içi ne çok kalabalıktı ne de az kişi vardı. Kıyafetlere göz atıyordum. Beyaz kazağı elime alıp üzerime tuttum. Yiğit'e döndüm. "Nasıl?" Elini çenesine koyup incelemeye başladı. "Beyaz sana çok yakışıyor. Gelinlikçiye mi gitsek?" Dudaklarım kocaman bir o harfini almıştı. Gülümseyip ters yöne doğru ilerledi. Elimi yanağıma bastırdım. Şey... Galiba yanıyordum. Nefesini ensemde hissettim. Arkamda durup elindekini göz hizama getirdi. Bordo dar kesim, boğazlı ve sıfır kol bir elbiseydi. "Bence bu sana çok yakışır. Beyaz tenine uyum sağlayacağını düşünüyorum. Benim için dener misin?" Kendime gelip elbiseyi elinden aldım. Beyaz kazağı bırakmıştım. Bir süre beyaz görmek istemiyorum. "Zevkin iyimiş." dedim, elbiseye bakarken. "Tabii. Aşık olduğum kadından belli olmuyor mu?" dedi. Dişi kurt daha fazla kalbinin dayanamayacağını düşünerek kendini yerlere atmayı düşünüyordu. Bir şey söylemeden boş kabinlerden birine girdim. Üzerimdekileri çıkarıp elbiseyi giydim. Kabinden çıkıp karşımda bulunan aynaya baktım. Aynanın yansımasından Yiğit'in arkamda bulunduğunu görebildim. Yaslandığı yerden ayrıldı. "Çok güzelsin Portakal Çiçeği. Güzelliğini izlemek kalbime can suyu veriyor." Ambulans? "Yiğit yeter ama. Senin kalbime karşı bir garezin mi var?" Çenesini omuzuma yasladı. "Şiir gibi güzelliğe bazen şair olmak gerekir." Dişi kurt sürüden ayrıldı. Sessizliğime gülümseyerek karşılık vermişti. "Beğendin mi?" diye sordu. "Evet. Güzel bir parça." Başını geri çekti. "Sana almama izin verir misin?" Başımı aşağı yukarı salladım. "Olur." Kabine girip elbiseyi çıkardım. Kendi kıyafetlerimi giydikten sonra çıktım. Mağaza da gözüme çarpan başka bir şey olmamıştı. Yiğit elbisenin ücretini ödedi ve çıktık. Elbiseyi arka koltuğa koydu. Kapıyı elimi uzatacakken kulağıma gelen silah sesi beni durdurmuştu. _______ Hoşçakalın. |
0% |