Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23.Bölüm

@_beyzanurcgrmn_

Keyifli okumalar dilerim. 🖤

Biz bilinmeyenleriz.
Ansızın gelir.
Ansızın gideriz.🇹🇷

________


Ben de bir şey eksik diyordum.

Arabanın kapısını açıp çantamı bıraktım. Ardından parmaklarımı esnettim. "Bu aksiyonda bana eşlik etmek ister misin?" Kaşları havalandı. "Umay-" Muhtemelen kimliğimiz konusunda bir konuşma yapacaktı. Arka koltuğun kapısını açıp çantamın içinden kar maskelerini aldım.

Kar maskesini Yiğit'e attım. Havada yakalamıştı. "Normal insanlar aşık olduğu insanla yemeğe gider." Kar maskesini başıma geçirdim. "Bozkurt ve Asena aksiyona gider. Farkımız." diyerek ilerledim. "Hem biz kurduz. Kendine gel!"

Silah sesinden dolayı insanlar koşuşturuyordu. Etrafı taradım. İki kişi beyaz bir Sedan'a doğru koşuyorlardı. Ellerinde silah vardı. Yiğit'e bakarken onun da aynı yere baktığını gördüm.

"Kurt olduğumuz için umarım arkalarından koşmamız gerekmiyordur. Arabayı alalım." Dudağımın kenarı kıvrılmıştı. "Sokaklar dar olabilir. Araba olmaz." Gözlerimle etrafı tarıyordum. "Motor?" Yiğit'in bileğinden tutup koca bedenini çekiştirdim.

İlerde motora binen çocuğu bacağını kaldırdığı sırada durdurdum. "Motor?" Parmak ucumla gösteriyordum. Havada kalan bacağını indirip geri çekildi. "Al senin olsun abla. Hayır yani nasıl bana denk geliyorsun onu da anlamadım ama... Ben bekliyorum."

Söyleyecek bir şey kalmamıştı. Motora atladım. Yiğit hâlâ olayı algılamaya çalışıyordu. "Sonra kaldığın yerden şaşırırsın. Biner misin?" Yiğit arkama geçti. "Sıkı tutun." Kollarını sıkıca belime doladı. Çenesini de omuzuma dayamıştı.

"Keyifli bir akşam saatinde sahilde gezmiyoruz. Ciddi olur musun?" Geri çekildi. "Yüzümdeki kar maskesiyle pek ciddi olamıyorum." Suçluları kaçıracağız ve biz hâlâ konuşuyorduk.

Motoru çalıştırıp hızlanmıştım. "Bu motor çok mu küçük? Üzerinde garip göründüğümü hissediyorum. Bir de kar maskesi falan. Daha çok biz suçlu gibi görünüyoruz." Yiğit neden bu kadar çok konuşmaya başlamıştı?

"Tek silahla halledebilir misin? İkincisine gerek varsa belimdeki silahı al." Elini omuzuma koydu. Bana tutunmadan nasıl rahat durabilmişti? "Hallederim ben. Biraz daha yaklaşman gerek."

Söylediğini yapıp arabaya yaklaştım. Yiğit çenesini omuzuma koyup silahını doğrulttu. "Şimdi!" İki el sıkmıştı. Arka tekerlekleri vurunca araba yol kenarındaki ağaca çarparak durdu.

Motordan inip belimdeki silahı çıkardım. Kapılar açıldı. "Selam itler! Ben Asena." Şoförü tanımıştım. Ağrıyan başını anlık unutmuş bana bakıyordu. "Ellerinizi ensenizin üzerinde birleştirip yere çökün!" Araba hasarlıydı ama kendilerinde büyük çaplı bir hasar yoktu. Söylediklerimi yaptıklarında Yiğit'e döndüm.

Avucunu çenesine yaslamış bana bakıyordu. "Çok büyük hayranınızım. İmza alabilir miyim, Asena Hanım?" Başımı iki yana sallayıp güldüm.

Polis sirenleri yaklaşıyordu. Motora kalçamı yasladım. Yiğit yanımda ayakta dikilmiş kollarını birbirine dolamıştı. Arabalar durdu. Polisler inip garip bakışlarını önce bize daha sonra ayağımızın altındaki itlere çevirdi.

"Selam Tarık." Kaşları havalandı. "Umay?" Sesimi tanımıştı. Yiğit koluyla kolumu dürttü. "Hayırdır?" Gülümsedim ama görmemişti. "Yiğit?" Tarık, yoklama mı alıyordu?

Parmakları ikimiz üzerinde gezindi. "Siz ikiniz nerden tanışıyorsunuz?" Yiğit kollarını serbest bıraktı. "Sana ne." Olaya el atmam gerek.

"Bunlar terörist olma yolunda adımlar atacak olan şahıslar. Jandarma ilgilense daha iyi olacak." Tarık başını aşağı yukarı salladı. "Tamam."

Yiğit, yolun karşı tarafına doğru ilerlemeye başladı. Arkasından bakıyordum. "Siz iyi misiniz?" Tarık'a döndüm. "Kurtlara bir şey olmaz." Gülmüştü. "Bozkurt sonunda Asena'sına kavuştu galiba." Öyle bir şey işte.

Bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimi düşünerek motora atladım. Yiğit koşarak bizim olduğumuz tarafa gelmişti. Arkama geçip oturdu. "Uçur bizi kaptan!"

Omuzumun üzerinden arkama döndüm. Yiğit'in yüzü yüzüme çok yakında. Sadece birbirimizin gözlerini görebiliyorduk. "Önüne döner misin? Dikkatimi dağıtıyorsun." Dudağımın kenarı kıvrıldı.

Motoru gazlayıp olay yerinden uzaklaştık. "Nereye gittin sen?" Sesim ulaşabilsin diye bağırmıştım. "Videomuzu çekmiş haylazın biri." Hallettiğini bilerek daha fazla soru sormadım.

Motoru, sahibinin önünde durdurdum. Polisler buraya da gelmişti. Motordan inip başımdaki kar maskesini çıkarttım. Saçlarımı düzeltip motorcu çocuğa gülümsedim. "Damarlarında kan yerine adrenalin akıyor gibi görünüyorsun abla." Yiğit aramıza girdi. Cebinden bir miktar para çıkarıp çocuğa uzattı. "Çok konuşma." Paraya sırıtarak bakıp başıyla selam verdi. "Ben buralardayım. Lazım olursa arayın." Motoruna atlayıp uzaklaşmıştı. Arkasından gülüyordum.

Kar maskesini bana uzattı. "Aksiyona doyduğumuza göre alışverişe devam edelim." Başımı aşağı yukarı salladım, gülümseyerek. Arabaya binip bir sonraki mağazaya geçtik. Burada daha çok mağaza vardı.

Büyük bir mağazaya girdik. Girişte birkaç adam elinde tuttukları çantalarla bıkkınlıkla bekliyorlardı. "Çok mu zor?" diye soru yöneltti Yiğit, onlara. "Oo kardeşim hoş geldin aramıza." Yiğit ile beraber gülmüştük.

Pantolonlara yönelecekken Yiğit beni elbise tarafına çekiştirmişti. "Dolabında yüz adet aynı pantolonun var." Omuz silktim. Siyah mini eteği görünce elimi uzatıp almıştım. Aynanın karşısına geçip üzerime tuttum.

"Nasıl?" Yiğit'e döndüm. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. "Asla karışmam fakat birazcık kısa mı?" Yani doğru söylüyordu. Oturup kalkarken sorun olabilirdi, benim açımdan.

Beyaz şortu elime aldım. "Üzerine ne alayım sence?" Şortu eline alıp göz attı. "Sana her şey yakışıyor Portakal Çiçeği. Emin olamadım." Yiğit ile kıyafetlere yorum yaparak kombinler oluşturuyorduk.

Yiğit'in elinden tutup erkek bölümüne çekiştirdim. "Sana kazak alalım. Beraber giyeriz." Bileğini tuttuğum elimi avucuna alıp beni kendine çevirdi.

"Benim kazağımı giyip altına bir şey giymeden evde tatlı tatlı gezecek misin?" Gözlerimi kıstım. "Bacağımda da kas var benim. Pek tatlı durmuyor." Aramızdaki mesafeyi kapattım. "Çok dizi izliyorsun sen galiba." Yüzünü yüzüme eğdi. Derin bir nefes aldı.

"Senin gözlerine bakarken kafamdan geçen senoryaları bir bilsen... O diziler ne ki?"

Öksürük sesiyle başımızı aynı anda çevirdik. "Kardeşim ayıp oluyor. Hanım sonra başımın etini yiyecek bak onlar neler yapıyor sen yüzüme bile bakmıyorsun, diye." Yiğit'ten uzaklaşmıştım. "Ne yani? Sevgimi herkesin içinde dile getiremeyecek miyim?" Allah'ım ne olur, hayır.

"Hanımlar ve beyler; ben, yanımda gördüğünüz güzeller güzeli kadına âşığım. Kalbim ilk defa onu gördüğünde atmaya başladı. Ve bir gün olur da onu göremezsem atmayı bırakacak."

Yüzümü, elimdeki kıyafetlere gömüp uzaklaştım. Ortalık durulunca kabinden çıktım. Yiğit tam karşıda durmuş benim olduğum yere bakıyordu. Göz kırpıp göğüsünde birleştirdiği kollarını çözdü.

"Sana kazak alıp çıkalım. Bir daha buraya gelmeyelim." Dudakları kıvrıldı. Elini uzatıp kucağımdaki kıyafet yığınını aldı. Kazaklara bakarken herkesin gözünün üzerimde olduğunu hissetmek karnıma garip bir his bırakıyordu.

Siyah kazakların üzerinde harfler yazıyordu. Kendi baş harfimi bulup Yiğit'in bedenini seçtim. Yiğit'e göstermek için döndüm. "Nasıl?" Elini kalbinin üzerine koydu. "Burada zaten yazıyor ama sen bilirsin."

Birileri bu adama artık iltifat etmemesi gerektiğini, daha fazla iltifat ederse minik kalbimin buna dayanamayacağını söyleyebilir mi?

Kıyafetleri tek eline alıp boştaki eliyle kazakları karıştırdı. Üzerinde Y harfinin olduğu daha küçük bedene sahip kazağı bana gösterdi. Elinden aldım. "Hadi alıp çıkalım." Gülümsemişti.

Kasaya geçtik. Kasiyer tüm kıyafetleri paketlere koymuştu. Kartımı uzatıp ücretini ödedim. Alışveriş fişini uzatırken yanında kırmızı gül de vermişti. "Portakal Çiçeği'ne sevildiği bey tarafından gönderildi." Omuzumun üzerinden Yiğit'e baktım. Başını başka yöne çevirmişti ama dudaklarında hoş bir gülümseme vardı.

Kasiyere teşekkür edip gülü aldım. Yiğit'in yanına bir adım yaklaşıp parmak uçlarımda yükseldim. Yanağına bıraktığım öpücükten sonra teşekkür etmiştim.

"Yanıyorum. Söndürelim mi?"

Mırıldandığı şarkıya gülmüştüm.

🐺


Tatlı bir kafede oturmuş tatlılarımızı yiyorduk. Yiğit aklına yeni bir şey gelmiş gibi çatalını elinden bırakıp cebindeki telefonu çıkarttı. "Videomuzu çeken çocuktan videoyu kendime gönderdim." Telefonu bana çevirmişti. Gülümseyerek izliyordum.

Telefonu tekrar cebine koydu. "Torunlarıma göstereceğim." Başımı eğip sırıtarak tatlımı yemeye devam ettim.

Tatlılar bitmiş çaylarımızın son yudumlarını alıyorduk. Yiğit'in gözleri üzerimdeydi. "Nereye gitmek istersin?" Kollarımı birbirine dolayıp arkama yaslandım. "Sen seç." Başını aşağı yukarı salladı. "Harika bir fikrim var." Umarım harikadır.

Yarım saat sonra siyah müstakil bir evin önündeydik. Göz ucuyla Yiğit'e baktım. "Korku evi." dedi, anlamadığımı düşünerek. "Yani? Kendi paramızla kendimizi mi korkutacağız? Ne saçma?" Gülerek başını eğdi. "Korktun mu?" Omuz silktim. "Ne korkacağım be!"

Yiğit'in bir adım arkasında eve doğru ilerledik. Kapıyı itince korku filmlerindeki gibi gıcırdama sesi geldi. Yüzümü buruşturdum. Kapıyı tam açtı ve içeriye girdik. Birazdan kapı sert bir şekilde kapanacak.

Kapı sert bir şekilde kapanmıştı. Zifiri karanlıktı. Yiğit'e elimi uzatınca kemerine denk gelmişti. "Ne yapıyorsun, Umay? Burada olmaz." Ağzım şaşkınlıkla açılmıştı. Kısa bir süre sonra telefonunun fenerini açtı. Yüzüme çevirip gülmüştü. Elimi tuttu. Elimi çekip omuzuna vurdum.

Yiğit'in önüne geçip ilerledim. Karşımdaki kapıyı açmam ile karşımda biri belirmişti. Ve tabi saniyesinde yüzüne yumruğu geçirmiştim. "İnsan bir haber verir ya! Ne diye önüme çıkıyorsun?" Yiğit arkamdan kahkaha atarak hayalet ile arama girdi. Hayalet yerdeydi.

İlerdeki kapıdan hayaletler gelmeye başlayınca belimdeki silahı çıkardım. "Umay ne yapıyorsun?" Yiğit bana bakıp tekrardan kahkaha attı.

"Abla ne yaptın ya? Burnum kırıldı."

🐺


Yiğit biraz daha gülmeye devam ederse ikinci yumruğum onun suratında patlayacaktı. Korku evinden kovulmuştuk. Sebebi ise hayaletleri korkuttuğum için.

Yiğit'in gülmekten yaşaran gözlerine bakınca gülümsedim. Bir elini karnına bastırıp gülmeye devam ederken dayanamayıp yolun ortasında kendini yere attı.

"Yiğit!" Kolundan tutup çekiştirmeye çalışıyordum. "Kalksana." Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. "Niye, bir gören mi olacak?" Göz devirdim. "Bana ne onlardan? Hasta olacaksın. Kalk yerden." Gülümseyip ayağa kalktı. Kazağımı çekiştirip Yiğit'in gözlerini sildim. Bileğimi tutup kazağımı avucumdan indirdi. Avucuma dudaklarını bastırdı.

Elimi çekip cebime koydum. Yiğit'i arkamda bırakıp arabaya ilerledim. Ön yolcu koltuğuna yerleştiğim sırada kendisi de gelmişti. Sürücü koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı.

İkimize de aynı anda mesaj gelince telefonumu elime aldım.

Akrep: Akşam, yemeğe davetlisiniz. Lütfen Öykü'yü de getiriniz. (Okan)

Mesaja bakıp kıkırdadım.

Kartal: Hayvansın. Hayatımda senin kadar pislik bir herif tanımadım. Seni o klozete sokacağım.

"Sakin ol. Öykü'yü getireceğiz."


Kartal: Tamam.

"Okan'ı masum biri sanmıştım. Kaç yıllık dostumu tanıyamıyorum." Telefonu kapatıp cebime koydum. "Bence çok ince bir davranış. Sevdiği kadına özel hissettiriyor." Göz ucuyla bana bakıp önüne döndü. "Sen farklısın Bozkurt. Kimse senin gibi Ezogelin çorbası yapamaz." Burun kıvırdı. Kahkaha attım. "Çok tatlısın ya."

Dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve bana döndü. Gülümseyip başımı çevirdim. Bir sonraki aşama adama evlenme teklifi etmek olacak galiba.

Yiğit arabayı park etti. İnip arka koltuktan paketleri aldım. Yiğit de bagajdakileri almıştı. Sessiz bir şekilde evimin olduğu apartmana girdik. Merdivenlerden çıktık. Evimin olduğu kata gelene kadar hiç konuşmamıştık. Kapıyı çaldım. Yiğit elindekileri kapıya bırakmıştı. Gözlerimi paşetlerin üzerinde gezdirdim.

"Gülümü almamışım." Öykü kapıyı açtı. "Bunları içeriye alabilir misin? Ben hemen geleceğim." Öykü beni onaylayıp Yiğit'e selam vermişti. Hızlıca aşağıya indim. Yiğit de inmişti.

Kapıyı açıp gülü aldım, gülümseyerek. "Teşekkür ederim, her şey için." Yiğit yüzüme doğru eğilip yanağıma dudaklarını bastırdı. "Asıl ben teşekkür ederim, her şey için. En çokta varlığın için." Geri çekilip gülümsedi. "Yalnız değilsin Portakal Çiçeği. Her zaman yanında olacağım." İç çekip arkamı döndüm. Apartmana doğru yavaş adımlarla ilerledim.

"Uzun zamandır yorgundum/Yüzüm kireç solgundum/Sen öptün de kurtuldum..."

Gülümseyip adımlarımı hızlandırdım.

"İyi ki o kuyuya indim/İyi ki o şiiri sevdim/İyi ki o sınırı aştım/İyi ki kokuna bulaştım/İyi ki bana bunu yaptın/Sana şunu anlatmam lazım/İhtilalinden önce yalnızlığa hayrandım..."

Şarkı sözlerini mırıldanarak evimin olduğu kata çıktım. Öykü kapı pervazına yaslanmış beni bekliyordu. Görünce dudakları kıvrıldı. "Hayırdır?" Kollarımı iki yana açtım.

"Arkadaşın deli divane oldu."

Öykü ellerini birbirine vurup beni kendine çekti. Sıkıca sarılmıştı. "Sonunda kabul ettiğine sevindim." Ben de. Ayakkabıları çıkarıp eve girdim. Öykü'nün elinden tutup dans etmeye başladım. Öykü'yü kendi etrafında döndürüyordum. Benim mırıldandığım şarkılar ile dans ediyorduk.

Tatlı bir yorgunluk içinde olan bedenimi koltuğa bıraktım. "Okan bizi yemeğe davet etti." Arkadaşıma bakıyordum. "Bence artık sizde itiraf edin." Gözlerini kaçırdı. Gülümseyerek gözlerimi yumdum.

"Bana kek yapmayı öğretir misin? Yiğit için yapmak istiyorum. Adam zehirlenmesin." dedim, aradan geçen kısa bir sürenin ardından. "Olur. Sonra da hazırlanıp çıkarız." Heyecanla ayağa kalktım.

Mutfağa girdik. Öykü'nün sadece yanımda olmasını istiyordum. Malzemeleri çıkarıp tezgahın üzerine bıraktım. Mutfak önlüğünü giyip ellerimi yıkadım. Hadi bakalım başlayalım.

İki yumurtayı yıkadıktan sonra kırıp kabın içine boşalttım. Yumurta ile beraber kaçan kabukları, Öykü'ye sırıtarak bakarken çıkarmıştım. Yaklaşık beş dakika boyunca çırptım. "Umay yeter o kadar. Şekeri boşalt." Bardaktaki şekeri elime aldım. "Şeker bu değil mi? Yanlışlıkla tuz katmayalım." Ucundan biraz alıp ağzıma attım. Evet, şekerdi.

Şekeri de içine boşalttıktan sonra iyicene çırptım. Bence çırpmak çok önemli. Daha iyi karışıyor. Bir su bardağı sütü boşalttım. Güzelce karıştırıp yarım su bardağı sıvı yağ ekledim. "Çok karıştırmana gerek yok." Öykü'ye omuz silktim. Kakao paketini alıp iki yemek kaşığı dolusu kakaoyu boşalttım.

Kabın içi siyaha bürünmüştü. "Ay çok güzel oldu." Dolaptan kırmızı süzgeci bana vermişti, Öykü. İçine iki buçuk su bardağı un, kabartma tozu ve vanilya ekledim. Süzgeci sallayınca siyah zeminin üzerine kar taneleri inmiş gibi oluyordu.

Öykü'nün telefonu çalınca telefonu almak için mutfaktan çıktı. Ona belli etmeden ikinci kabartma tozunu da ekledim. Paketi hemen çöpe atmıştım. Süzgeç ile işim bitince köşeye koyup harcı karıştırdım. İçine damla çikolatalardan da atmıştım. Buzdolabından portakal alıp yıkadım. Alt dolapların birinden rende çıkarıp biraz rendeledim.

Kek kalıbının her noktasını yağlayıp hazırladığım harcı boşalttım. Öykü o sırada fırının ısısını ayarlamış gitmişti. Fırının ısınmasını bekleyip kalıbı içine attım. "Kaç dakika sürecek bu?" diye seslendim. "Yirmi beş ile otuz dakika arası." Kaşlarımı çattım. "Bana kesin bir sayı söyle. Yirmi beş ile otuz arasında dört sayı var." Cevap vermeyince yirmi yedi dakika tutmaya karar verdim.

Fırının karşısında oturup kekin kabarmasını bekledim. "Umay hazırlanmaya başladın mı?" Öykü mutfağa girmişti. "Ne yapıyorsun?" Gözlerimi kekten başka bir yere çevirmiyordum. "Keki bekliyorum." Yanıma yaklaşıp çenemden tuttu. "Süre tuttuysan sorun yok." Gözlerimi tekrardan keke çevirdim.

"Bana kesin bir süre vermedin. Beklemem gerek. Konsantrasyonumu bozma." Hafifçe başıma vurup tekrardan çıktı.

Yirmi dakika içinde mutfağı çok hoş bir koku sarmıştı. Galiba gerçekten yapabilmiştim. "Çok güzel kokuyor." Öykü yanıma oturup fırına baktı. "Bu niye bu kadar kabarmış? Artık çıkar." Sırıttım. "İçine âşkımı kattım. Bu arada henüz yedi dakikası var. Belki iki dakika erken çıkarabilirim." Ayağa kalktı. "Tamam sen gidip hazırlan ben çıkaracağım. Sadece çıkarıp tezgahın üzerine bırakacağım."

Son kez keke bakıp doğruldum. "Çabuk hazırlanırım." Hızlıca odama geçtim. Üzerimi değiştirdim. Saçlarımı tarayıp at kuyruğu yaptım. Aynanın karşısına geçip hafif bir makyaj da yaptıktan sonra artık hazırdım.

Odamdan çıktım. Gerçekten de her yeri kokusu sarmıştı. Mutfağa geçtim. Öykü keki inceliyordu. "Ufacık kesebilir miyim?" Hızlıca kek kalıbını kendime çekmeyi istemiştim ama sağ elimin işaret ve baş parmağı yanınca geri çektim.

"Aptal kız!" Öykü elimden tutup parmaklarımı suya tuttu. "Anladık Yiğit'e yaptın. Tamam o yiyecek. Ama sakin mi olsan sen?" Gülümsedim. "Canın yanmadı mı?" Başımı iki yana sallayıp sol elimi kalbime götürdüm. "Burası iyileştirdi."

______

Hoşçakalın.

 

Loading...
0%