@_beyzanurcgrmn_
|
İyi okumalar dilerim❣ Karşılıksız bir sevdamız var adı:VATAN... 🇹🇷 _________________ Yiğit'ten Gülümseyerek televizyona bakıyordum. Kurt belgeseli izlemeye karar vermiştim. Dişi kurt, erkek kurt ile yan yanayken kumandayı elime alıp durdurdum. Telefonu çıkarıp fotoğrafı çektikten sonra sevdiğim kadına göndermiştim. Beni sevdiğine artık emin olduğum sevdiğin kadın. "Tanıdık geldi mi?" "Ben de işte yavru kurtları bekliyorum." Telefonu bırakıp izlemeye devam ettim. Yavru dişi kurt başka bir erkek kurdun yanına gidince kaşlarımı çattım. "Yanındaki herif kim?" Baba kurt, diğer kurdu kovalamıştı. Keyifli bir şekilde gülümsedim. Telefonum hâlâ bir mesaj sesiyle titrememişti. Televizyonu kapatıp telefonu elime aldım. Umay ile olan mesajlarımıza girdim. Cevap yoktu. Ayağa kalkıp yatak odama geçtim. Perdeyi çekip pencereyi açtım. Koskoca Bozkurt'u pencere kuşuna çevirdin. Işığı kapalıydı. Uyuduğunu düşünerek bir süre daha bekleyip pencereyi kapattım. Yatağın üzerine sırt üstü şekilde uzanıp tavanı izledim. Telefonuma düşen arama ile Umay olduğunu düşünüp hızlıca doğruldum ama arayan Öykü'ydü. Kaşlarımı çatıp aramayı kabul ettim. "Öykü?" "İyi geceler Yiğit. Ben eve geldim ama Umay burada değil. Orada mı diye aramıştım." Hızlıca ayağa kalktım. "Burada değil. Aradın mı?" Yastığımın altından silahımı alıp evden çıktım. "Telefonu burada ama markete gitmiştir. Biliyorsun midesine düşkündür." Sesi titriyordu. "Eve gelirse ara beni." Aramayı sonlandırıp merdivenlerden indim. Dışarıya çıktığımda koşturarak markete ilerlemiştim ama kapalıydı. "Yiğit abi!" Kulağıma ulaşan ses ile arkama döndüm. "Ozan, bu saatte niye dışarıdasın?" Hızlı adımlarla yanıma ulaştı. Elinde paket vardı. "Umay abla ile pastaneye gittik. Bize gelecekti ama işinin olduğunu ve biraz gecikeceğini söyledi. Bekledik fakat gelmedi. Annem de onun için biraz yaprak sarma gönderdi. İşi uzamıştır da ondan gelmemiştir diye düşündük. Umay ablaya götürecektim." Yumruklarımı sıkıp Ozan ile aynı boya gelmek için tek dizimin üzerine çöktüm. "Umay ablan ne tarafa gitti?" Parmağını uzatıp ara sokağı işaret etti. Gülümseyerek başını okşadım. "Sen şimdi koş eve. Bir daha bu saatte evden çıkma." Elindeki paketi gösterdi. "Ama bu?" Elinden aldım. "Ben veririm." Ozan gidinceye kadar arkasından baktım. Gözden kaybolunca ara sokağa girdim. Telefonumun fenerini açmıştım. Sokak lambası burayı aydınlatmıyordu. Duvarın köşesindeki enjektörü farkettim. Eğilip alacakken telefonum çaldı. Arayan albaydı. "Komutanım?" "Hemen karargaha gelin!" Gözlerimi sıkıca yumup başımı gökyüzüne çevirdim. "Umay-" "Hemen!" Telefonu kulağımdan indirip rehbere girdim. Kötü bir şey olmayacak. Yine aksiyon peşindedir. Kötü bir şey yok. Okan'ın ismini bulup arama tuşuna bastım. "Albay karargaha çağırıyor. Hazırlanın hemen." Konuşmasına izin vermemiştim. "Evden buzdolabı poşeti getirin. Eldiven varsa onu da alın. Apartmanın önündeyim." Okan istediklerimi getireceğini söyledikten sonra telefonu kapatmıştım. Beş dakika sonra Ömer ile Okan'ın sesini duyabildim. "Buraya gelin." Ara sokakta olduğum için beni göremeyebilirlerdi. Enjektörü burada bırakamazdım. Yanıma ulaştıklarında Okan'ın elinden eldivenleri alıp elime geçirdim. Yerden enjektörü alıp şeffaf poşetin içine koydum. "Ne oluyor?" Sıkıntılı bir nefes verdim. "Umay ortalarda yok. İşin garibi onu aramaya çıktığımda albay aradı ve hemen gelmemizi söyledi." İkisinin de gözleri elimdeki enjektöre indi. "Emin değilim. Umarım ona ait değildir ama yine de araştırmak gerek." Arabaya binip karargaha geçtik hızlıca. "Ömer sen birini ayarla da bizim oradaki kamera kayıtlarını yollasın." Ömer başıyla beni onaylayıp telefonunu cebinden çıkardı. İlk durağımız albayın odası olmuştu. Öncesinde enjektörü incelesinler diye birine vermiştim. Albay eliyle koltukları işaret edip oturmamızı emretti. Deri koltuklardan birine geçtim. "Umay galiba kaçırılmış." Galiba? "Harekete geçmek için neyi bekliyoruz komutanım?" Ellerimi birbirine geçirmiş sıkıyordum. "Paşa'yı bekleyeceğiz." Hiçbir şey yapmadan sadece bekleyecek miyiz? "Asena'yı sizce ağzından laf almak için mi kaçırdılar, komutanım? Onlar da biliyor ki asla konuşmaz. Sadece tek bir şık kalıyor ve benim dilim onu söylemeye bile cesaret edemiyor. Bırakın biz gidelim." Albay gözlerini üzerimizde gezdirmişti. "Üç kişi nereye gideceksiniz?" Ayağa kalkıp esas duruşa geçtim. "Kırk ite bir yiğit yeter." Benimle beraber Okan ve Ömer de kalkmıştı. "Eğer izin vermeyecekseniz..." Cüzdanımın içindeki askeri kimliğimi ve beylik silahımı masanın üzerine bıraktım. "Sevdiğim kadına gidebilmek için bir saniye daha bekleyemem, komutanım. İstifa ediyorum." Umay'dan "Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı. Al sancağı teslim etti Allah'a ısmarladı." "Kes sesini!" "Ne şereftir ölmek bize bu güzel vatan için. Yanar yürek yurt aşkıyla daima için için." Yerdeki tahta sopayı eline alıp bana yaklaştı ve sol bacağıma sert bir darbe indirdi. Bedenime inen acı ile sağ ayağımı kaldırıp suratına yapıştırdım. "Şerefsiz it! Elbise giyince morluklar belli olacak." Yerden kalkamamıştı. Ellerim bağlı olabilirdi ama tek bir ayağım bile yeterdi. "Ellerini bağlasak ağzın durmaz, sustursak ayakların yerinde durmaz. Şimdiden dört adamımı benden aldın." Gülümsedim. "Seni öldüreceğim. Bozkurt'u falan beklemeyeceğim." Dik bir şekilde durup saçlarımı savurdum. "Hadi bekliyorum." Kaşlarını çatmıştı. "Hadi lan! Öldürmezsen adam değilsin. Vursana!" Başını iki yana sallayıp çıkmıştı. "Yastığımız mezar taşı yorganımız kan olsun. Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun." Sesimi düzelttim. Dışarda bir sürü it olduğunu biliyordum. "İstek parçanız varsa leşlerinizi yan yana dizerken size söyleyebilirim." Beni öldürmek için kaçırmışlardı fakat hâlâ cesaret eden olmamıştı. Yanıma bile gelmekten çekiniyorlardi. Gelebilenler de öteki tarafa yolculuk yapıyordu. Yokluğumu farketmiş olmalılar. Öykü çok ağlamaz umarım arkamdan. Yiğit... Keşke ölmeden sana seni sevdiğimi söyleyebilseydim. Hayatımdaki tek pişmanlığım bu olacak galiba. Başımı koluma yasladım. Önüme düşen gölge ile gelene baktım. Bir elinde ip diğer elinde ise bıçak vardı. Yaklaşıp ayak bileklerimden bağlamıştı. Mücadele etmek istemedim. Şu an sevdiğim adamın yokluğu daha ağır gelmişti. Dedem dayanabilir mi yokluğuma? Fatih babam ne yapar... Hiçbir şey bilmiyorum. "Ne düşünüyorsun?" Gözlerimi yukarı kaldırdım. Ona ulaşmayayım diye uzaklaşmıştı. "Ölümünü. Yakarak mı öldürsem, parçalara ayırarak mı? Ne dersin?" Elindeki bıçağı kaldırmıştı. Dudağımın kenarı kıvrıldı. Bir atak beklemiştim ama geri çekilip hızlı adımlarla uzaklaşmıştı. "Siz birer korkaksınız! Beni öldürmeye bile cesaret edemiyorsunuz. Yukardan emir gelmedi mi? Sizin de onların da canı cehenneme! Ben burada ölsem bile binlerce vatan evladı doğacak. Sizi öldürecek. Hiçbiriniz sağ kalmayacaksınız." Mağaranın içine büyük it girmişti. "Sen sesini kesecek misin, yoksa ben senin dilini keseyim mi?" Yüzümü buruşturdum. "Çok korktum ya. Titriyorum görüyor musun?" Bana doğru gelirken arkasındaki itler silahlarını kaldırmıştı. Parmaklarını yanağıma bastırmıştı. "Öldürmek için yalvartacağım seni." Yüzüne tükürdüm. Geri çekilince ellerimin hemen üzerinde bulunan demire tutunup havalandım ve karnına sert bir darbe indirdim. "Sen benden önce öleceksin. Buna emin ol." Yiğit'ten "Yiğit sakin ol." "Sakinim." "Abi bak sakin ol tamam mı?" "Sakinim Ömer." "Yiğit, Allah aşkına sakin ol." "Salak mısın oğlum sen? Sakinim diyorum sana!" Sesim yükselince kendine gelmişti. "Umay şimdi hepsini paketlemiş karnını doyuruyordur. Midesine düşkündür o." Okan ve Ömer sessiz kalmıştı. Ben istifa etmek isteyince Okan ve Ömer de benimle beraber olduklarını gösterip istifa edeceklerini söylemişlerdi. Albay bizi durduramayacağını anlayıp ne haliniz varsa görün demişti. Arkamızdan da başka bir ekip göndermeyi ihmal etmemişti. Umay'ın yerini tespit etmiştik. Açıkça söylemişlerdi. Beni de bekliyorlardı. Gidiyordum ama hepsini yerin dibine sokmaya. Araçlarla gidebileceğimiz bölgeye kadar gitmiş gerisini yürüyerek gidebilmek için inmiştik. Askerler bir bir karşımda dizildi. "Önce kendinizin sonra da Umay'ın canı tehlikeye atmadan," Sevdiğim kadın için kendi canını tehlikeye atacak tek kişi ben olacaktım. "Hepsinin işini bitirin." Emir komutayı Okan'a verip yüzümü dağlara çevirdim. "Bugün dolunay var. Senin günün." Ömer'e göz ucuyla bakıp gülümsedim. Elini dostça omuzuma koydu. Askerleri gruplara ayırıp yönlendirmişti Okan. Silahımı kontrol ediyordum. Sessizce bu işi bitirip sevdiğim kadın ile beraber geri dönecektik. Yaklaştığımızı anladığımda Ömer ve Okan'dan ayrılmıştım. Dışardaki itleri onlar hallederdi. Mağaraya doğru ilerliyordum. Karşıma çıkan itleri Ömer ıskalamadan indiriyordu. "Havalı havalı yürü diye burada bir yerlerimiz tutuşuyor. Silahını eline almayı düşünmüyor musun?" Dudağımın kenarı kıvrıldı. "Senin zehrine dayanamaz onlar." Giriş temizlenmişti. İçeriden sesler geliyordu. "Korkak tavuk gibisiniz." Sesini duyunca derin bir nefes alıp verdim. "Tavuk deyince acıktım. Bir tavuk çevirme yapsanıza. Aç aç ölünmüyor." Bu kadın deli. Beklemeyip içeriye daldım. İçerisi kalabalıktı ama sadece bir kişi sağdı. Umay'ımın gözlerine bakarak ayakta duran şerefsizi indirmiştim. Beni görünce durgunlaşmıştı. "Portakal Çiçeği?" "Geldin." "Geldim. Seni yalnız bırakmamak için geldim." Büyük adımlarla yaklaştım. Sol bacağımdaki kasaturayı alıp bileğindeki ipi kestim. Kestiğim gibi kollarını boynuma dolamıştı. Boştaki kolumu beline dolayıp yere çöktüm. Kasaturayı yere bırakıp saçlarını okşadım. "Güzelim, iyi misin?" Yüzünü yüzüme çevirdi. "Yiğit?" Dudağının kenarındaki kanamayı farkedince kaşlarım çatıldı. "Hm?" Dudaklarım arasından anlamsız bir kelime dökülmüştü. "Seni seviyorum." Çatılan kaşlarım yumuşamıştı. "Bunu sana söylemekte geç kaldığım için üzgünüm. Seni çok seviyorum." Avucumu yanağına yasladım. "Beni sevdiğin için teşekkür ederim Portakal Çiçeği." Yaklaşıp yanağına tüy kadar hafif bir öpücük bıraktım. Tekrar kollarım arasına alıp sıkıca sardım. "Canın acıyor mu?" Benim ki acıyor, Umay. "Hayır." Geri çekilip gözlerime baktı. "Sen iyi misin? Kaçırılıp falakaya yatırılmış gibi görünüyorsun." Gülümseyerek söylemişti. "Sadece seni özledim." Gamzemin üzerine uzun bir öpücük bıraktı. "Yanındayım." Teselli edilecek kişi ben olmamalıydım. "Vampirli Kurt?" Ömer içeriye girmişti. Umay başını kaldırmıştı. Sol gözünde parlayan gözyaşını gördüm. Ömer, Umay'ın başının üzerinden öptü. "Etrafa bakılırsa gayet iyisin." Başını aşağı yukarı salladı. "Karşımdakilerin bu kadar çürük olmasını beklememiştim." Okan da gelmiş Umay'ın başını okşamıştı. Ben hâlâ gözlerine bakıyordum. Ömer sırtıma dokundu. "Hadi abi gidelim." Okan, Umay'ın ayak bileklerindeki ipi de çözmüştü. Doğrulup sevdiğim kadının elinden tuttum. Üzerindekiler inceydi. Üzerimdeki askeri kabanı çıkartıp Umay'a giydirdim. Okan da kendi beresini vermişti. Benimle beraber bir adım atınca durmuştu. Yüzüne baktım. Gözlerini sıkıca yummuştu. Gözlerini açıp bacaklarını örten kabanı yukarı kaldırdı. Mağaranın sadece bir kısmı aydınlıktı. Bacağı belli olmuyordu. Silahımın fenerini açtım. Bacağında uzunlamasına bir morluk vardı. Öldükleri için şanslı saysınlar kendilerini. Feneri kapatıp Umay'ı kucağıma aldım. Başını omuzuma yasladı. "Yorulursan bırakabilirsin. Çok fazla ağrımıyor. Sadece yürümediğim için kilitli kalmış gibi. Başarabilirim." Burnunun ucuna öpücük bıraktım. "Minik bir şeysin. Yorulmam." Mağaranın dışına çıktık. Temizlik çabuk bitmişti. Askerlerden biri elindeki örtüyü uzattı. Okan almıştı. "Eyvallah." Umay'ın bacaklarına örtmüştü. "Gidiyoruz!" Askerler güvenlik çemberi kurmuştu etrafımızda. "Biz gelmeseymişiz sen zaten gelecekmişsin." dedi Ömer. Umay'ın yüzüne baktım. Gülümsüyordu. "Çok çürüklerdi. Şarkı söyledim diye biri bacağıma vurdu. Ben de diğer ayağımla kafasına vurdum. Yere düştü. Başını da taşa çarptı. Kan şelalesini izlemek keyifliydi." Anlatırken zevk alıyordu. "Hadi kapat gözlerini. Gidene kadar dinlen." Boynuma daha çok sokulmuştu. "Seninleyken dinleniyorum zaten." Avucunu sağ yanağıma yasladı. "Şimdi zamanı değil." Deyip avucunu geri çekti. Işınlanmayı şu an çok isterdim. Dudaklarımı ıslatıp yutkundum. Gözlerini yumduğunda önüme dönmüştüm. Araca bindiğimizde Umay'ı kucağıma çekmiştim. Başını göğüsüme yaslayıp saçlarını okşamaya başladım. "Huzurun bir kokusu olsaydı eğer bu senin kokun olurdu." Gözlerimi gözlerine indirdim. İtirafıyla heyecanlanmıştım. "Kalbimi bir tek sen hızlandırıyorsun. Neler yapıyorsun bana böyle?" Dudağının kenarı kıvrıldı. "Bağlanma büyüsü yaptım." Gülmüştüm. "Cadı olduğunu unutmuşum." Burun kıvırdı. "Öküzsün." Kollarım arasında sıkıca sardım. "Kurban bayramında bu Öküz sana kurban olur." Kıkırtısını duyuyordum. Okan arabayı kullanırken Ömer de yanında oturuyordu. Diğer askerler arkamızdaki araçtaydı. Normal şartlarda Ömer konuştuklarımızı duyup alay ederdi ama bu defa sessiz kalmayı tercih etmişti. Yol boyunca sevdiğin kadının saçlarını okşamıştım. Daha fazla direnemeyip uyuya kalmıştı. Hastaneye vardığımızda saat öğleden sonrayı gösteriyordu. Öykü de diğer sağlıkçılarla beraberdi. Umay ile beraber araçtan indim. Sedyenin üzerine bıraktım bedenini. Yorgunluktan olsa gerek uyanmamıştı. Hızlıca içeriye aldılar. Biz de arkalarından gitmiştik. Öykü girdiği kapıdan beş dakika sonra geri çıkmıştı. "Ne oldu?" diye sordum. Elinin tersiyle dolan gözlerini sildi. "Burada çalışmadığım için beni almadılar." Okan, Öykü'yü kendine çekip sarılmıştı. "Durumu iyi çok şükür. Üzme kendini." Ömer yanıma gelmişti. "Bunlar işi pişirmiş." Okan duymuştu ve gözlerini üzerimize çevirmişti. "Senden önce evleneceğim. Bu defa sıramı alamayacaksın." Öykü bana bakıp gülmüştü. "Ben de sizden önce çocuk yaparım." Ömer bir süre sustu. "Ama bilin bakalım ne eksik?" Başımı iki yana sallayıp bulunduğum yerdeki oturağa geçtim. Kısa bir süre sonra doktor çıkmıştı. "Umay Hanımın yakınları siz misiniz?" Karşısına geçtim. Gözlerime bakabilmek için başını kaldırmıştı. "Kan tahlili için kanlarını aldık. Bir saat sonra sonuçlar çıkacaktır. Bacağındaki morluk için krem vereceğim. Düzenli kullandığınız taktirde en kısa sürede geçecektir. Şu an dinlenmesi için bir serum taktık. Görmek isterseniz girebilirsiniz." Anladığımı belli eder gibi başımı salladım. "Sağ olun." Gülümseyerek yanımızdan ayrıldı. "Ben daha detaylı bilgi alacağım." Öykü, doktorun arkasına takılınca Okan da ona eşlik etmek istemişti. Yüzümü Ömer'e çevirdim. "Ben su alacağım." Arkasını dönüp gitmişti. Derin bir nefes alıp verdikten sonra Umay'ın bulunduğu odaya girdim. Beni görünce gülümsemişti. "Ne güzel uyuyordum ben. Uyandırdılar." Yanıbaşına oturdum. Bir elimle elini tutup diğeriyle saçlarını okşadım. "Ben yine uyuturum seni." Yaklaşıp alnına uzun bir öpücük bıraktım. Geriye çekildiğimde çillerinin daha çok belirginleştiğini farkettim. Utanmıştı. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Parmağımı dudağının üzerinde gezdirip yarasının üzerinde durdurdum. Dudaklarını ıslatmıştı. Şu an sırası değil. "Öykü ile Okan sevgili olmuşlar. Sıramızı aldılar." Tekrardan elini tutmuştum. "Erken kalkan yol alır." Tek kaşımı kaldırdım. "Siz biraz geç kalktınız Umay Hanım." Alt dudağını ısırdı. "Geç olsun da güç olmasın." Kendisiyle çelişmesi dışında bir sorun yok. Sonraki saatler çabuk geçmişti. Öykü, Umay'ı görünce ağlamaya başlamıştı. Yalnız bıraktığı için defalarca özür dilemişti. Ömer bir şeyler söyleyip ortamı yumuşatmıştı. Tahliller temiz çıkınca hastaneden ayrılmıştık. Biz Umay ile eve geçerken diğerleri karargaha geçmişti. Birinin Umay'a refakat etmesi gerekiyordu. Bu kutsal görevde bulunmayı tabii ki de ben seçtim. Yolda ilaçlarını almıştım. Arabayı park ettikten sonra inip Umay'ın olduğu tarafa geçtim. Kapısını açmış iniyordu. "Benim eve geçelim." Uzattığım elimi tuttu. "Olur." Kapıyı kapatıp arabayı kilitledim. Bir kolumu Umay'ın beline dolayıp eğildim. Diğer kolumu dizlerinin arkasına yerleştirdim. "Kucağımda yeriniz her zaman hazır Portakal Çiçeği." Başını omuzuma yasladı. "Yürüyebilirdim. Bacağım artık ağrımıyor." Yanağımı başına yasladım. Bir şey söylemeden apartmana girdim. Asansörü es geçip merdivenlere yöneldim. "Aç mısın?" diye sordum. "Öykü yedirdi, istemediğim halde." Başımı aşağı yukarı salladım. "Güzel bir duş aldıktan sonra ilaçlarını kullanıp uyu." Yüzünü yüzüme çevirdi. "Erken değil mi?" Gözlerimi dudaklarına indirip tekrar gözlerine çevirdim. "Hava karardı. Dinlenmen gerek." Gülümsemeye başlamıştı. Neye gülümsediğini tahmin edebiliyordum. Evimin olduğu kata gelmiştik. "Anahtar ceketimin cebinde. Alır mısın?" Anahtarı cebimden alıp kapıyı açtı. Ayağımla kapıyı ittim. Eve girdiğimizde yine ayağımla kapıyı kapattım. Yatak odasına doğru ilerledim. "Senin kıyafetlerin burada var. Hepsini dolabıma yerleştirdim. Burada duş alabilirsin. Ben diğer banyoya geçeceğim." Yatağın üzerinde oturttum. "Emredersiniz yüzbaşım." Gülümseyerek odadan çıktım. Üzerimdeki üniformayı çıkartıp duşa girdim. Kısa sürede yıkanıp çıktım. Havluyu belime sarıp banyodan çıktım. Kıyafetlerimi almam gerekiyordu. Odamın kapısına yaklaşıp tıklattım. Umay'dan ses gelmeyince banyoda olduğunu düşünürek girdim. Aynı an da Umay da çıkmıştı. Baştan aşağı üzerimde göz gezdirdi. "Kıyafetlerimi alacaktım." Başını salladı. "Ben çıkayım sen giyin." Yanımdan geçecekken kolunu tutmuştum. "Sen kal, ben çıkarım." Dolabımdan bir şeyler alıp çıkmıştım. Umay'ın üzerinde tişört ve şort vardı. Ne ara giyinmişti? Kurulanıp üzerimi giyindim. Mutfaktan bir bardak su alıp Umay'ın yanına döndüm. Yatağın üzerinde oturmuş bacağındaki morluğa bakıyordu. Bardağı komodinin üzerine bıraktım. Yatağın üzerindeki pikeyi biraz çekmiştim. Umay'ı kucağıma alıp yatağın içine oturttum. Sırtını yatak başlığına yaslamıştı. İlaçlarını eczane poşetinden çıkardım. "Sen iç bunu. Ben sana krem süreceğim." Paketten hapı çıkarıyordu. Parmaklarımı morluğun üzerinde gezdirirken elimin altındaki beden titremişti. Dudağımın kenarı kıvrılmıştı. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bardak dudakları arasında öylece bana bakıyordu. Suyu yudumlayıp bardağı komodine bıraktı. Başımı eğip nefesimi bacağına üfledim. Elini saçlarımın içine daldırmak istemiş olmalıydı ama kısa olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. Çenemi kavrayıp yüzümü yüzüne çevirdi. "Yapma." Çenemdeki elini tutup dudaklarımı bastırdım. Şu an aklımdan hiç iyi şeyler geçmiyordu. Elini yatağın üzerine bırakıp bacağındaki morluğun her bir noktasına dudaklarımı bastırdım. Gözlerine bakmak isteyip hafifçe başımı kaldırmıştım. Sıkıca yummuştu. Uzun bir öpücük daha kondurdum. Yutkunup dudaklarını ıslattı. Doğrulup yüzüne yaklaştım. Sıkıca yumduğu gözlerini açtı. Omuzuna dökülen saçlarını geriye doğru ittim. Boynuna yaklaşıp gözlerimi kapattım. Bu kadar güzel kokması kalbime büyük bir haksızlıktı. Beni deli ediyordu. Dudaklarımı hafifçe tenine değdirdim. "Dudaklarının değdiği her yeri yakıyorsun." Gülümsemiştim. "Beraber yanalım o zaman." _____ Hoşçakalın. |
0% |