@_beyzanurcgrmn_
|
Keyifli okumalar dilerim. 🇹🇷VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR.🇹🇷 ___________________ "Umay!" Şu an beni tedirgin eden sırtımda durun namlunun soğuk ucu değil, kulaklarımda yankılanan Yiğit'in sesiydi. Dudaklarımı ıslatıp kulaklığıma dokundum. "Şarjör değiştiriyorum komutanım. Ben söylemeden yerinizden çıkmayın." Kulaklığa basıp sesimin onlara gitmesini engelledim. Namlunun ucunu daha sert hissedince uzandığım yerden arkama döndüm. "Görev sırasında rahatsız edilmekten hiç hoşlanmam." Ayağına çelme takınca başı bacaklarıma düşmüştü. Uzun saçlarından tutup başını geriye doğru çektim. Bacağımdan aldığım kasaturayla boynunda derin bir çizik bırakıp, artık cansız olan, bedenini üzerimden attım. Şarjörümü değiştirip kulaklığımı tekrardan aktif hale getirdim. Yolu temizleyip tek tük it bırakmıştım. Çıkmalarını ve kurşunlarımın tadına bakmalarını bekliyordum. "Çıkın. Oradan geçerken yan tarafa bir el bombası ısmarlarsanız sevineceğim." Temizlik bitmişti. Sniper'ı omuzuma alıp aşağıya indim. Yağmur şiddetini artırıyordu. Bizimkilerin yanına gidince Okan ve Ömer ile yumruklarımızı tokuşturduk. "İyi misiniz çocuklar?" Görünürde bir şey yoktu. "İyiyiz komutanım. Sağ olun." Gözlerimi bir çift kara göze çevirdim. Yanına adımladım. "Ne oldu orada?" İnanmamıştı. "Terörist vardı arkamda. O an sana söyleyemedim çünkü canını tehlikeye atacak bir şeyler yapardın. Hallettim. Sorun yok." Yüzünü kapatan boyunluğunu aşağı indirdi. Sesli bir nefes verdi. "Konuşacağız." Başımı salladım. "Konuşalım." Hava şartları uçuşlara engel olmuştu. En yakın karakol bize çok uzaktı. Buralara yakın bir köy olduğunu söyledi askerlerden uzun olanı. Bizi isterlerse birkaç saat misafirleri olacak sabahın erken saatlerinde gidecektik. Yiğit en önde ilerlerken sağ ve solda Okan ile Ömer, arkada ben ve ortada ise askerler vardı. Bir süre geçtikten sonra Yiğit, Okan'a başıyla işaret vermiş Okan'ın öne geçmesini sağlamıştı. Yanıma gelip beni durdurdu. Askerlerle aramızdaki mesafe çoğalınca ilerlemeye devam ettik. "Arkada duranı kurt kapar." Yani, der gibi yüzüne baktım. "Ben kaptım." Ciddi mi diye yaklaşık on saniye yüzüne baktım. Ardından gülmeye başladım. "Kötü bir espiriydi." Kolunu omuzuma attı. "Özledim miniğimi." Gülümseyerek gözlerine baktım. "Askerlerimizi evlerine sağ salim gönderelim sonra özlem gideririz. Olur mu?" Başını aşağı yukarı salladı. "Anlaşıldı üsteğmenim." Kolunu geri çekmişti ama uzaklaşmamıştı yanımdan. Köye indiğimizde neredeyse gece yarısıydı. Yiğit bizi bekletip kendisi ilerledi. "Yoruldun mu?" diye sordu Okan. "Hayır. Sen yorgun gibisin ama." Ensesini kaşıdı. "Yorgun değilim. Sevdiğimi özledim kalbim sızladı." Elimi sırtına atıp okşadım. "Arkanda birinin seni beklemesi ve o kişinin sevdiğin kadın olması çok farklıymış. Yeni duygular ile tanışıyorum." Ömer aramıza girdi bir anda. "Bana da birini mi bulsak? Siz çift çift takılınca ben hep yalnız kalıyorum." Sırıtarak yanağından makas aldım. "Ben bulurum yengemizi." Gözlerini kıstı. "Bebeğim çok güzelsin ama lütfen sana benzeyen biri olmasın. Yiğit'e bazen bakınca üzülüyorum. Psikopat biriyle uğraşıyor." Şakağına parmağımı bastırıp ittirdim. "Tam da kendime benzeyen biri bulacağım. Kafayı yedirsin sana." Okan, Ömer'i diğer tarafa çekti. "Umay'ımın neyi var? Melek gibi kız." Okan söylediğine inanmış mıydı? Bana baktı. Öpücük attım. "Gelin!" Yiğit'in sert sesiyle ona doğru ilerledik. Bahçe kapısında beklediği eve girdik. Evin balkonunda bir amca ve teyze vardı. "Gelin yavrularım." Sırasıyla birkaç basamağı çıkıp postalları çıkardıktan sonra eve girmiştik. Ağlayan bir bebeğin sesi evde yankılanıyordu. "Torun bizi uyutmadı. Sizin şansınızmış." Evin ışıkları yanıyor diye Yiğit burayı ilk tercih olarak seçmişti. İlerleyip kocaman bir odaya girdik. Kadın yerde oturmuş kırmızı gözleriyle bize bakıyordu. Yirmili yaşlarda iki oğlan ise bebeği ellerindeki örtüyle sallıyorlardı. "İyi geceler." dedi Yiğit. Boyunluğunu ve beresini çıkarmıştı. O çıkarınca biz de çıkardık. Bebek hâlâ ağlıyordu. "Alabilir miyim?" diye annesi olduğunu düşündüğüm kadına sordum. Ayağa kalkmıştı. Gülümseyerek yüzüme bakıp başını olumlu anlamda salladı. Kız bebeği kucağıma aldım ama ağlama şiddeti artmıştı. Korkarak bebeği Yiğit'in kucağına bıraktım. Bebeğin başını göğüsüne yaslayıp sırtını okşadı. Susmuştu. "Cadıya bak sen. Dayısı olarak sabahtan beri yapmadığım şebeklik kalmadı. O elin adamında sussun." Yiğit'e bakıp baş selamı verdim. "Sözüm size değil komutanım." Gülmüştüm. Askerleri dinlenmesi için başka bir odaya göndermiştik. Biraz uyumaları iyi olacaktı. "Ben alayım kızımı. Siz de dinlenin." Bebek, Yiğit'in kucağında susmuştu. "Biz uyumayacağız ne de olsa. Kalabilir yanımızda. Siz dinlenin. Gözleriniz kızarmış." Eli gözlerine gitmişti. "Diş çıkarmaya başladı." Zor bir dönem olduğunu duymuştum. Teyze ve amca kızlarını gönderip kendilerinin kalacaklarını söylemişti. Evin erkekleri de Ömer ve Okan ile sohbet ediyordu. Amca sobayı doldurmak için teyze de sıcak bir şeyler getireceğini söyleyip yanımızdan ayrılmıştı. Başımı Yiğit'in boşta kalan göğüsüne yaslayıp bebeği izledim. Yiğit kolunu omuzuma yasladı. "Bebeğimizi özledim ben." Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. "Yiğit?" Saçlarımı okşuyordu. "Söyle Portakal Çiçeğim." Gözlerimi gözlerine çevirdim. "Sen çok iyi baba olursun." Söylediklerimle gözleri patlamıştı. Alnıma dudaklarını bastırdı. Konuşmamıza devam edecektik ama dışardan gelen gürültü buna engel olmuştu. Ayağa kalkıp pencere kenarına geçtim. Perdeyi hafif aralayıp bahçede gözlerimi gezdirdim. Eli sopalı birkaç kişi gelmişti. "Umay, bebeği al sen burada kal." Başımı iki yana salladım. "O da bir can. Onu da önemsemeliyiz. Sen de rahat uyuyor. Biz halledeceğiz." Bebeğe bakıp ardından bana baktı. Kabul etmeyecek gibiydi. Kucağındaki bebeği, dayısına vermek istese de mızmızlanarak engel olmuştu. "Sen burada kalıyorsun. Bugünlük emir bende olsun." Yiğit'i arkamızda bırakıp Okan ve Ömer ile evden çıktık. Postalları öylece ayağıma geçirmiştim. "Sen nasıl askerleri evine alırsın?" Sorunları bizimleydi. Ee bu çok güzel. Boyunluğumu burnuma kadar çektim. "Ne oluyor burada?" Dikkatleri çekmiştim. Ömer'e işaret vermiştim. Amcaya eve kadar eşlik etmişti. "Bir de kadınsın." Bu da mı bir sorun? "Karın ağrınız ne beyler?" Ellerimi arkamda birleştirmiştim. "Sizin gibiler bu köye giremez." Gözlerine bakıyordum. "Bizim gibiler?" Bir adım attı bana doğru. "Sizin gibi şeref-" Cümlesini bitirmesine izin vermeden yüzüne osmanlı tokadını yapıştırdım. "Bizim gibi şerefsiz itleri yakalayan yürekli insanlar demek istedin galiba." Yere yapışan suratını kaldırdı. Görmese bile ona gülümseyip başımı kaldırdım. Karşımdaki küçük kalabalık üzerinde gözlerimi gezdirdim. "Çok güzel tokat atarım. Yumruk isteyen olursa asla hayır demem. Elim yorulursa silahım da var." Elimi bacağımdaki silahıma attım. Kalabalık azalmış yerdeki tek kalmıştı. "Sürüden ayrılanı kurt kaparmış. Dikkat et olur mu? Yarın birgün orada burada parçalanmış halini bulmasınlar." Ayağa kalktı. Çok kısa bir an bakıp dönüp uzaklaştı. "Bu arada. Biz gittikten sonra buraya ayak bastığınızı duyarsam eğer seni paraçalayacak kurt bizzat ben olurum." Gidişini izledim. Başımı sağa doğru esnettim. "Akrep ve Kartal; nöbet sizde. İki saat aralıklarla değiştireceğiz." Gerekliydi. Arkamı döndüm. Yiğit kapının önünde durmuş kollarını göğüsünde birleştirerek beni izliyordu. "Jandarmaya haber verelim. Gitsek iyi olacak. Kimseye rahatsızlık vermeyelim." Islak olan saçlarım üzerinde ellerini gezdirdi. Cebinden beresini çıkarıp takmıştı. "Seninle her zaman gurur duyuyorum. Portakal Çiçeğime aşığım ama Asena'ya da ayrı bitiyorum." 🐺
Helikopterde yan yana oturmuştuk. Gözlerini üzerimde hissettiğimde ben de ona baktım. "Bugün benimle kalır mısın?" diye sordu. Sesinde farklı bir tını vardı. "Kalırım." Buz gibi ellerini eldivenli elime değdirdi. "Buz gibisin." Elini geri çekecekken tutup iki avucum arasında ısıtmaya çalıştım. "Buz gibi olabilirim ama içim nasıl yanıyor bir bilsen." Kulağıma fısıldamıştı. "Aramızda on kilometre mesafe varmış gibi davranıyorsunuz. Sizi duyabiliyoruz. Bizden utanmıyorsanız bebek askerlerimden utanın. Çok açlar. Ve de uykusuz. Bir de çok fazla aç." Ömer kendinden bahsediyordu. "Biz yemek yedik komutanım." Askerin söylediğiyle Ömer kaşlarını çattı. "Ne zaman? Ben nerdeydim?" Nöbette. Helikopter karargaha inmişti. Kemerimi açıp Ömer'in açtığı kapıdan aşağı atladım. Şemsiyelerle bizi bekleyen Albay ve rütbeli komutanın karşısında dizildik. Ambulans askerleri götürmüştü. Biz hâlâ yağmur altında bekliyorduk. "Hoş geldiniz Bozkurt Timi!" "Sağ ol!" "Siz de sağ olun." Albay'ın konuşması bitince yanında duran komutan devam etti. "Askerlerim için size teşekkür ederim." "Sağ ol!" "Evinize gidebilirsiniz." "Emredersiniz komutanım!" Emri aldıktan sonra alay binasına girip teçhizat odasına girdik. "Donuma kadar ıslanmışım." Yiğit elini Ömer'e uzatmadan Ömer kaçmıştı. "Senin donun bizi ilgilendirmiyor." Konu niye Ömer'in donu? Üzerimdekileri çıkarıp yerleştirirken bile konu hâlâ aynıydı. "Ay yeter be!" Odanın içinde sesim yankılanmıştı. "Her konuda eşitiz diye de sizin donlarınızı dinlemek zorunda değilim. Kendi aranızda konuşun." Beylik silahımı ve paketi alıp çıktım. Kendi odama girip kıyafetlerimi değiştirdim. Koltuğa yayıldığımda paketi elime almıştım. Açmadan önce kapım tıklandı. "Girebilirsiniz yüzbaşım." Yiğit odaya girip kapıyı kapattı. "Sert sevgilim benim." Sırıtarak yanıma oturdu. Sırtımı göğüsüne yasladım. Ellerini karnımın üzerinde birleştirip çenesini omuzuma yasladı. Bir şey demeden paketi açıp içinden biri pembe diğeri mavi olan iki bebek patiğini çıkardım. Bunu beklemiyordum. "Portakal Çiçeğim bunlar çok güzel." Başımı geriye doğru yatırdım. Patikleri havaya kaldırmıştım. "Benim güzelime annelik çok yakışır." Şakağıma dudaklarını bastırdı. "Kendi çocuklarımıza giydirmek nasip olsun." "Amin, güzelim." Çocuk hayali güzeldi ama sevdiğin adamla beraber kurulan hayallerin tadı bir başka oluyordu. __________ Hoşçakalın. |
0% |