@_beyzanurcgrmn_
|
İyi okumalar dilerim. 🖤 🇹🇷Aşk güzeldir karşılığı varsa. Ama karşılıksızda sevilir karşıdaki VATANSA... ____________________ Bir Yiğit'e bir de tezgahın üzerindeki malzemelere bakıyordum. Tekrar ona baktığım sırada tatlı bir gülümseme sergiledi. Bende gülümseyerek elini tuttum. "Sevgilim benim, makarna veya menemen de yiyebiliriz. Lazanya gerçekten gerekli mi?" Başını aşağı yukarı salladı. "Sevdiğim kadına giden yol yemekten geçer." Bu böyle değildi ama neyse. Elini tutan elime dudaklarını bastırıp kolunu omuzuma attı. "Ben beşamel sosunu hazırlayacağım. Sen de sebzeleri doğra. Olur mu?" Geri çekilip asker selamı verdim. "Emredersiniz komutanım!" Ellerini tezgaha yaslayıp başını eğmişti. "Yiğit?" Soran gözlerle ona baktığımda yüzünü yüzüme çevirdi. Eli, bileğimi kavrayıp nazikçe kendi ve tezgah arasına çekti. Yüzünü boyun girintime yaklaştırdı. Nefesini hissediyordum. Başının ağırlığını omuzuma verip kollarını belime doladı. Bir elimi omuzuna yaslayıp diğerini saçlarına doladım. Usul usul okşarken gözlerinin kapandığını görmüştüm. "Şu kokun beni benden alıyor." Boynuma küçük bir buse bıraktı. "Her zaman yanında olacağım. Yalnız değilsin Portakal Çiçeğim." Hafiften çıkan sakallarının üzerine dudaklarımı bastırdım. "Dudaklarım arasından çıkacak herhangi bir kelime veya kelime dizisi seni mutlu eder mi, seni ne kadar tatmin eder bilemem ama sen; sana bakınca parıldayan gözlerime inan. Varlığını yakınımda hissedince çarpan kalbimi hisset. Seni çok seviyorum. İyi ki yanımdasın sevgilim." İnsanın gözlerinin içi de gülermiş, sevince bunu anladım. Her iki elimi yanaklarına bastırdım. "Kalplerimizi sevgiyle doyurduğumuza göre sıra karnımızı doyurmakta." Avucuma dudaklarını bastırıp geri çekildi. Tezgahın üzerindeki domates ve kuru soğanları kendi yanıma aldım. Kuru soğanın dışını soyup domatesler ile beraber bol suyla yıkadım. Kesme tahtasını dolaptan alıp mutfak masasına oturdum. "İşim bitince sana kek yapacağım." Yiğit gamzelerini göstere göstere sırıtıyordu. "Hayır demem." Şu an aptal aşıklar gibi birbirimize bakıp sırıtıyorduk. Lazanya ile ilgili bildiğim tek bilgi Garfield karakterinin en sevdiği yiyecek olması. Doğranacak sebzeleri doğramıştım. Ondan sonrasını Yiğit'i izleyerek geçirmiştim. Hazırlamış olduğu lazanyayı fırına atıp tezgahın üzerini temizledi. "Maşallah çok beceriklisiniz beyefendi." Elindeki bezi bırakıp bana döndü. "Çok beğendiyseniz kendinize alabilirsiniz." Yiğit'e her an gülümsemekten ağzım yırtılacak. "Sen zaten benimsin." Çenemi avucuma yaslayıp öylece hayatımı renklendiren adama baktım. Aramızda harfler gidip gelmedi. Konuşmadan onu sevdiğimi söyledim, o da beni anladı. Yanıma yaklaşıp başımı kolları arasına aldı. Kollarımı beline doladım. "Teşekkür ederim Yiğit." "Teşekkürünü yerim senin." Başımı arkaya doğru eğip gözlerine baktım. "Geceyi hep daha çok severdim. Sebebini şimdi daha iyi anlayabiliyorum." Saçlarımı geriye doğru attı. "Neymiş sebebi?" Parmakları yüzümde gezintiye çıkmıştı. "Sebebi geceyi gözlerinde taşıman. Çok güzel gözlerin var." Bir dizini kırıp yere çöktü. "Gözlerimin güzel olmasının tek sebebi sana baktığımda yansımanın çıkmış olması. Güzel olan sensin ve sana ait olan her şey." Gözlerimin dolduğunu hissedince başımı Yiğit'in omuzuna gömdüm. Hayat önünde sonunda güzel şeyleri karşımıza çıkarıyordu. Bana hayıtımın anlamını vermişti. *
Yiğit lavaboya gittiği sırada telefonum mesaj bildirimiyle titremişti. Telefonumu elime aldım. Mesaj Ömer'den gelmişti. "Komutanım yengem, kek kokusu alıyorum. "Nesin sen K9 mu?" "Doğru adres." Mesaja cevap verecektim ki kapı zili ev içinde yankılanmıştı. "Kapı da mı bekliyorsun Ömer?" Kapıyı açtığımda sadece bir kişi görüş alanıma girmemişti. Ömer ve Öykü sırıtarak bakarken Okan biraz mahcup gibiydi. "Ben dedim; gitmeyelim, daha sonra kalırsa Umay bize verir kekten birkaç dilim ama dinlemediler beni." Geri çekilip içeriyi gösterdim. "Seni çok özledim kuzum ya." Oysaki karargahta görüşmüştük. Öykü'nün sarılışına karşılık vermiştim. "Sevgilini daha çok özlemiş olacağını düşünmüştüm ben." Okan'ın elini tuttu. "Onu yanımdayken bile özlüyorum." Ömer yüzünü buruşturarak onlara bakıyordu. "Kim geldi, güzelim?" Yiğit kendi sorduğu soruya gelenleri bizzat görerek cevap bulmuştu. "Hoş geldin Öykü." Gayet sıcaktı. "Hayırdır lan?" Tepkisi diğer ikisineydi. "Umay mesaj attı. Kek yaptım gelin beraber yiyelim diye." Yiğit ile göz göze geldik. Gülümsedim. Tabii ki de inanmamıştı ama bir şey de söylememişti. Günü gayet sakin bir şekilde kapatmıştık. Oldukça şaşırtıcıydı. Yiğit kek için Ömer'e sadece bir kez uyarıda bulunmuş ve Ömer'in de umurunda olmamıştı. Sabahın erken saatlerinde güne gayet güzel başlamıştım. Kendi arabamı Öykü'ye bırakmıştım. Kendisi biraz geç gelecekti. Hepimiz Yiğit'in arabasına binmiş güzel bir yolculuk geçirmiştik. Ömer ile sohbet ederek kapıdan girmiş, Yiğit'in sesiyle olduğumuz yerde durmuştuk. "Bozkurt Timi!" Evet, başlıyorduk. "On beş dakika içinde tam teçhizat içtima alanında olun. Çok güzel bir eğitim sizi bekliyor." Gülümseyerek sevdiğim adama baktım. Tam konuşacağım sırada benden önce davranmıştı. "Evet, sen de Üsteğmen Umay Yücesoy. Bilirsin ki; askerlerim arasında asla ayrımcılık yapmam." Göz devirmiştim. "Komutanına göz mü devirdin?" Şu an aşırı eğleniyordu. Cevap vermemiştim. "Anlaşıldı mı, asker?" Hepimiz aynı anda esas duruşa geçtik. "Emredersiniz komutanım!" Önce odama girip hızlıca üniformamı giymiştim. Daha sonra aşağı inip Ömer ve Okan'a katılmıştım. "Komutanım bir şeyler yapacak mısınız?" Soran gözlerle Ömer'e baktım. "Adam bizi yiyecek." Dudağımın kenarı kıvrıldı. "Nasıl yiyecek? Senin dün yediğin kekler gibi mi?" Ömer büyük bir aydınlanma yaşamıştı. "Her şey dün akşamdan dolayı." Başımı aşağı yukarı salladım. Silahımı iki omuzum üzerinde taşıyarak dışarı çıkmıştım. Bozkurt bizi karşılamıştı. Gözleri üzerimde geziyordu. "Aç bir kurt gibi bakıyor." Ömer, Okan'ın kolundan çekiştirerek Yiğit'in görüş alanını kapatmıştı. "Umay'ı yemek için önce bizi yemelisin." Yiğit'in boş bakan gözlerine bakıp kahkaha attım. Ömer'i anlamak bazen güç oluyordu. Yiğit'in yanından geçip en baştaki yerimi aldım. Okan ve Ömer yanıma geçmişti. Zehir'in havlamaları kulağıma ulaşmıştı. Başımı sağ tarafıma çevirdim. Benden bir komut bekliyordu çünkü Bozkurt'tan çekiniyordu. Gözlerimi simsiyah gözlere çevirdim. Başını iki yana salladı. "Bugün kendini kolla Yüzbaşım. İntikamım fena olacak." Yiğit'in sinir bozucu gülümsemesini görmezden gelip başımı çevirdim. Islık çaldığı gibi Zehir ayağımın dibinde bitmişti. Kıpırdamadım. "Sevebilirsin." Göz ucuyla baktım yüzüne. "Emirlerinizi bekliyoruz, komutanım." Yanıma yaklaşmıştı. "Ben sana emretmem, rica ederim." Ömer'in kıkırtılarını duyuyordum. Yiğit benden bir tepki gelmeyince geri çekildi. "Elli tam tur koşu. Marş marş!" Yiğit'ten uzaklaştığımızda Ömer, Okan ile arama girdi. "Adama trip atacağın zaman mıydı? Biz yanınızda olmadığımız bir zaman diliminde burnundan getirebilirdin. Oldu mu şimdi?" Benimle beraber koşan Zehir'e gülümseyerek bakıp önüme döndüm. "Ağzın yerine ayakların çalışsın, Akrep!" Eski yerine döndü. "Al birini vur ötekine." Tam tamına üç saatlik bir eğitimden geçiril- Hayır öyle değil. Üç saat süren yararlı bir eğitim yapmıştık. Koltuğun üzerinde uzanıyordum. Gözlerimi kapatmış dinlendirmeye çalışıyordum. Kapı açılıp kapandı. "Güzelim," Tek gözümü açtım. "Sana yiyecek bir şeyler aldım. Acıkmışsındır." Öteki gözümü de açtım. "Yaptığın acımasızlıklar beni yıldırmadı bu defa zehirleyecek misin?" Göz bebekleri büyümüştü. Tamam, biraz abartmış olabilirim. "Yemeyeceğim." Gözlerimi tekrar yumdum. "Ben yerim." Ömer'in heyecanlı sesiyle gözlerimi açıp ters ters baktım. "Şaka yapmıştım." Protesto yapıyorduk. Evet, şu an karar vermiştim. Yiğit ayaklarımı kaldırıp oturduktan sonra kendi dizinin üzerine koymuştu. "Masaj yapayım, portakal çiçeğime." Ayaklarımı geri çekmek istesem de izin vermemişti. "Söz veriyorum artık eğitimlere sizinle beraber katılacağım." Bana bir yararını göremedim. "Güzelime de torpil yapacağım." Sırıtarak doğruldum. Yiğit'in benim için getirdiği yiyecekleri kendime doğru çektim. "Henüz affetmiş değilim ama en azından getirdiklerini yiyebilirim. Bu arada Zehir ile arama girmekten vazgeç." Başını aşağı yukarı sallayıp bacaklarımı ovmaya başladı. Keyfim şu an yerindeydi. "Ben biraz kıskandım. Öykümün yanına gideceğim." Ömer'e baktım. Sahte gözyaşlarını siliyordu. "Ben ne yapayım?" Burnunu çekti. "Sen de defolup gidebilirsin." Ömer bana bakmıştı. Öpücük atıp Tostumun yarısını ona uzattım. Sırıtarak elimden alıp koltuğa yayıldı. Yiğit ve Ömer zamanı öldürmek için tavla oynuyorlardı. Ben de kahvemi yudumlayarak onları izliyordum. "Dedem çok iyi tavla oynar ama ben hiç beceremem." Kahvemden büyük bir yudum aldım. "Zarları ben atayım mı?" Beni dinlemiyorlardı. Kolumu tam ortalarına uzattım. Oyunları bölünmüştü. "Beni dinlemiyor musunuz?" Yiğit elimi tutup dudaklarına götürdü. Minik bir öpücük bırakmıştı. "Sesin hayatıma huzur veriyor. Seni dinlemez olur muyum? Sadece gözümü kaçırırsam bu herif taş çalar." Ömer tam atağa geçmişti ki, vazgeçti. Kapı tıklatıldı. "Gir!" Yiğit'in komutuyla nöbetçi asker odaya girdi. Baş selamı verdi. "Komutanım ziyaretçiniz var." Bana bakıyordu. "Benim mi?" Benim için gelecek olanlar ellerini kollarını sallaya sallaya bu odaya girecek kişilerdi. "Evet komutanım." Yiğit'e baktım. "Gidip öğrenelim." Yiğit ile beraber kalkmıştık odadan çıkarken Ömer de bize katılmıştı. Başımdaki bereyi düzeltip yürümeye devam ettim. Dışarıya adımımı attığımda ürpermiştim. Soğuk havadan değil, karşımda gördüğüm insanlardandı. Adımlarım durduğu için Yiğit'te durmuştu. "Kim onlar?" Dudaklarımı birbirine bastırıp gökyüzüne baktım. Derin bir nefes çektim içime. İhtiyacım vardı. "Annemin ailesi." Elimi tutunca sıkmıştım. "Ne olursa olsun karışma." Elini bırakıp ilerledim. "Kızım," Bana doğru gelen pek sevgili annemin babasını elimi kaldırarak durdurmuştum. "Niye geldiniz?" O kadar duygusuz konuşuyordum ki ben bile şaşkındım. "Sen bize, Meleğimizin emanetisin." Dudağımın kenarı kıvrıldı. Alaycı bakışlarla tek tek yüzlerine baktım. "Palavralarınız bittiyse gidebilirsiniz." Sağ yumruğunu sıktığını görebiliyordum. "Dedenim ben senin. Annen gibi kokuyorsundur şimdi. Bana sarılmayacak mısın?" Ağlamayacağım. Hayır, ağlamayacağım. "Sen benim dedem falan değilsin. Şimdi gidin, bir daha da buranın önünden bile geçmeyin." Bana doğru adım atınca bir adım gerilemiştim. "Tıpkı annene benziyorsun. Seninle bir derdimiz yok. Süleyman'dan mı öğreniyorsun bunları?" Tiksinerek üzerimde gözlerini gezdirdi. "Seni ne hale getirmiş?" İşaret parmağımı kaldırıp ona doğru salladım. "Lafını bil de konuş!" Başını iki yana salladı. "Baban olacak o adam-" İki adımda dibinde bitip sözünün kesilmesine sebep olmuştum. O cümlenin devamı gelmeyecekti. "Babam hakkında tek bir kelime kötü söz çıksın ağzından; seni buraya gömerim!" Elini havaya kaldırdı. Gülümsedim. Kollarımı arkada bağlayıp başım dik bir şekilde yüzüne baktım. "Dokunsana." Havadaki eli yumruk olup aşağı indi. Hafifçe kulağına eğildim. "Bugüne kadar sana karışmadıysam annem içindi. Parmağının ucu saçımın teline değse bu dünyayı sana dar ederim." Yiğit yanıma gelmiş aramıza girmişti. "Şimdi itlerini de topla defolup git." Bana bakmayıp Yiğit'e bakıyordu. "Umay'ı duydunuz. Elimden bir kaza çıkmadan gidin." Arkamı döndüm. Pişman olacağıma dair bir şeyler geveleyip durdu bir süre. Sonrasında da uzaklaşmıştı. Ömer yanıma geldi. "Birer dürüm gömer miyiz?" Gülümseyerek başımı aşağı yukarı salladım. Dokunsalar ağlardım belki. Annemi ve babamı özlüyordum. Annem şu an olsa beni savunurdu. Gökyüzüne baktım. Kolumdan çekilmiştim bir anda. Başımı Yiğit'in göğsüne gömüp kollarımı beline doladım. "Annem üzülmüş müdür?" Yiğit başımı okşuyordu. "Hayır güzelim. Sen olması gereken cevabı verdin. Ama sen kendini üzersen annen de üzülür." Sıkıca tutunmuştum sevdiğim adama. "Çok özledim onları." Her yaraya bir ilaç bulunuyordu da ölümün acısına bir çare bulunmuyordu. İlk günkü gibi kanamaya devam ediyordu. Yiğit ile bir bankta oturmuştuk. Sakinleşene kadar saçlarımı okşamış sessizliğime ortak olmuştu. "Portakal çiçeğim," Yüzüne çevirdim bakışlarımı. "Güzelim benim, akan her gözyaşına ölürüm ben." Alnıma dudaklarını bastırdı. Başımı omuzuna yasladım. "Annemin çok zor geçen bir çocukluğu oldu. Hayatına ilk defa onu koşulsuz şartsız seven biri girdi, babam. Birbirlerini gördüğü gibi aşık olmuşlar biliyor musun? Birbirlerini o kadar çok seviyorlar ki; ölümleri bile beraber oldu." Boynumdaki kolyeyi çıkardım. "Babamın anneme ilk hediyesi." Gülmeye başladım birden. Doğrulup yüzüne baktım. "Babam ve dedem annemi istemeye gitmişler ama kabul etmemişler. Babam da annemi kaçırmış." Kıkırdadım. Gülüşüme eşlik etmişti. "Paşa seni bana vermezse ben de kayınbabamı örnek alacağım." Gülümseyerek yanağını okşamıştım. "İyi ki yanımdasın, sevgilim. Seni çok seviyorum." Yüzünü yüzme yaklaştırdı. "Ben de seni seviyorum, portakal çiçeği." Avucunu yanağıma yasladı. Başparmağı dudaklarım üzerinde kısa bir gezintiye çıkmıştı. Gözlerimi yumduğum gibi dudaklarım üzerindeki baskıyı hissettim. Öpüşü kalbime can suyu veriyordu. Adım sesleriyle birbirimizden ayrılmış sesin geldiği yöne dönmüştük. "Dede!" "Ko- Komutanım!" _______________________ Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. Hoşçakalın. |
0% |