Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30.Bölüm

@_beyzanurcgrmn_

İyi okumalar dilerim.

Cansa can, kansa kan.
Yeter ki sen dalgalan şanlı bayrağım!
🇹🇷🇹🇷🇹🇷

______________________


Rezil olmak resmedilmek istenseydi; şu an ki halimiz her bir tarafta boy gösterirdi. Sevdiğim adamla ilk öpüşmemizin bu kadar kötü bir sonuca varacağını düşünmemiştim.

"Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü."

Yiğit ile alay edip gülmek istemiştim ama aynı durumda olduğumuz için susmuştum. Dedemin hemen arkasından Fatih babam çıkmıştı. Milli piyango bize vurmuştu. Göz ucuyla yanımda ki adama baktım. Ayakta dikiliyordu. Ben hala oturuyordum. Ayağa kalkıp esas duruşa geçtim.

"Ne yapıyorsunuz siz?" Fatih babamın sesi düşük çıkmasına rağmen beni titretmişti. İkimiz de konuşmuyorduk. Umarım sorusuna bir cevap beklemiyordu.

"Utanmıyor musunuz siz? Askerlerinize böyle mi örnek oluyorsunuz? Lan sizin eviniz yok mu? Karargahın bahçesinden başka yer bulamadınız mı?!" Alt dudağımı ısırıp başımı eğmiştim. Görmelerini istemezdim.

"Eğme başını!"

Fatih babam beni korkutuyordu. Başımı kaldırıp dedemin mavi gözlerine baktım. Kaşlarını çatmıştı. Dedem de beni kurtaramazdı. "Umay'ı alıp içeri gir." Niye sadece ben? "Komutanım-" Fatih babam tam itiraz edecekken dedem sözünü kesmişti. "Fatih!" Ben gitmesem mi?

Kötü kötü Yiğit'e bakıp bana döndü. Bakışlarımı kaçırmıştım. "Düş önüme Umay Hanım." Yiğit'i yalnız bırakmak istemiyordum. Fatih babamla da yalnız kalmak istemiyordum. Gülümseyerek yola düştüm. Biraz ilerledikten sonra Yiğit'e bakabilmek için, bende ki de nasıl bir cesaretse, arkama dönmüştüm. "Önüne dön, önüne."

Başımdaki bereyi düzeltmiştim. "Ev gidelim biz. Dudaklarını çamaşır suyu ile yıkayacaksın." Ağzında bir şeyler geveliyordu. "Kıskançlık yapmasak mı?" Konuşabiliyorum. Oysaki ben dilimi yuttuğumu sanmıştım.

"Sence konu burada kıskançlık mı?" Başımı aşağı yukarı salladım. Arkamdan saçımı çekmişti. Arkama dönüp yüzüne baktım. "Karargahta yapmasak mı böyle şeyler?" Alaylı bir şekilde gülmüştü. "Siz şey yaparken bir sorun yok mu?" Kaşlarını çattı. "Bak yine hatırladım." Önüme dönüp merdivenlerden yukarı çıktım. Sussam iyi olacaktı.

Odama girdiğimizde eliyle koltuğu gösterdi. Sözünü dinleyip oturmuştum. Bir süre bir şey söylemeden başımda dikildi. "Sana kıyamıyorum ki. Paşa bıraksaydı dışardakini bir güzel haşlasaydım." Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Yiğit'i sevdiğini düşünüyordum." Başını aşağı yukarı salladı. "Senden uzaktaysa çok seviyorum." Bu cevabı beğenmedim.

Kapı açılmıştı. Dedem içeri girince ayağa kalktım. "Ne yaptınız komutanım? Falakaya yatıracak mıyız?" Yok artık, der gibi baktım. "Odasına gönderdim. Sen de karışmayacaksın." Canım dedem. Dedeme yaklaşıp sıkıca sarıldım.

"Özür dilerim, dedeciğim." Kolları arasına alıp başımın üzerinden öptü. "Güzel kızım benim." Başımdaki bereyi çıkarıp başımı okşadı. "Annenin ailesi gelmiş." Başımı aşağı yukarı salladım. Yüzümü avuçları arasına aldı. "Ağladın mı sen?" Gülümsemeye çalıştım. "Önemli değil Paşam." Elimden tutup beni koltuğa oturttu. "Senin gözünden akan bir yaş nasıl önemli olmasın? Babana laf mı söylediler?" Vücudumu dikleştirdim.

"Söyleyemezler. Söyleselerdi, bu onların sonu olurdu. Annem ve babamı özlediğim için çok az ağlayabildim. Yiğit izin vermedi fazlasına." Yiğit'ten bahsetmese miydim?

"Sevgilin olduğunu neden benden sakladım?" Dedemin elini öptüm. "Zamanı gelince söyleyecektim?" Konuşmamıza Fatih babam da girmişti. "Ne zaman, düğün davetiyesini elimize verdiğinde mi?" Dedemin gözbebekleri büyüdü. "Umay?" Fatih babama baktım. Gayet memnundu olduğu durumdan. Karıştır, geç köşeye izle.

"Şaka yapıyor."

Dedemi sakinleştirmek zor olmamıştı. Bugün ben de kalacaklarını söylemişlerdi. Yarına kadar sevdiğim adamı göremeyecektim.

"Toparlan da gidelim." Masamda oturmuş dosyalarla ilgilenirken Fatih babam odaya girmişti. "Neden?" Bir saat öncesinde dedem ile beraber karargahta tur atacaklarını söylemişlerdi. "Eve gideceğiz." Kolumdaki saate baktım. "Mesaim bitmedi, komutanım. Beni istediğiniz saatte buradan çıkaramazsınız." Kapım tıklatıldı.

"Gir!" Odama nöbetçi asker girmişti. Baş selamı verip bana döndü. "Albay çıkabileceğinizi söyledi." Bakışlarımı sırıtan adama çevirdim. Bana bakıp göz kırptı. Evet, istediği saatte beni buradan çıkarabiliyormuş.

Giyinmem için odamdan çıkmıştı. Masamın üzerini toplayıp o sırada Öykü'ye haber vermiştim. Üzerimi değiştirip çıktım. "Siz gidin. Ben Öykü'yü alıp geliyorum." Başka bir seçenek sunmalarını beklemeden revire koşmuştum.

Öykü üzerine kabanını alıyordu. "Ne oldu biliyor musun?" Kollarından tutup kendime doğru çevirince neye uğradığını şaşırmıştı. "Ne oldu Umay? Ödümü kopardın." Yanağından öpüp geri çekildim.

"Dedemler benle Yiğit'i öpüşürken gördü." Çığlık atmıştı. Gözlerimi kısıp sağ kulağımı bastırdım. "Öpüştünüz mü?" Göz devirdim. "Takıldığın yer burası mı?" Detayları arabada anlatacağımı söylemiştim. Eğer dedemler gitmişse Yiğit'i birkaç dakika görebilirdim. Revirden çıktığımızda dedemlerin hala burada olduğunu gördüm. Bugün bize kavuşmak yasaktı.

Öykü'den anahtarımı almış sürücü koltuğuna ben geçmiştim. Arabayı kullanırken Yiğit'i aramıştım. Morali oldukça bozuktu. Yarın öpünce düzelirdi. Ben akıllanmıyordum.

Gaza yüklenmiştim ve eve önce biz varmıştık. "Bak Öykü," Öykü'nün koluna girip merdivenlere yönlendirdim. "Fatih babam ve dedem seni hemen kandırır gibi görünüyorsun. Ben şimdiden uyarımı yapayım. Hiçbir şey bilmiyorsun." Başını aşağı yukarı salladı. "Hiçbir şey bilmiyorum."

İki Saat Sonra

"Yiğit zaten ilk görüşte aşık olmuş, Umay'a. Umay'ın da duyguları başlamış aslında ama kendisi farkında değildi. Umay'ın kaçırıldığı gün sevgili oldular. Çok tatlılar."

Uyarmasaydım bu kadar içim acımazdı. Öykü etrafına gülücükler saçarken benimle göz göze geldi. Genişçe gülümsedim. Yarın baş başa kalınca görüşecektik. Gözlerini kaçırıp ayağa kalktı. "Yemeğimizi yediğimize göre ben çay koyayım. Yanına da Umay bize enfes kekinden yapar." Ayağa kalktım ben de.

"Aynen. Biz mutfağa geçelim." Siyah saçlarını omuzundan arkaya atmıştı. "Sen başla ben geliyorum." Asla öyle bir şey yapmayacaktım. "Kızım, sen kek yapmayı mı öğrendin?" Heyecanlı bir şekilde dedeme anlatacağım vakit; sevgili arkadaşım benden önce davranmıştı.

Çok fazla pot kırmadığını düşünüp daha fazlasını yapmak için dudaklarını aralamışı.

"Umay geçenlerde yaprak sarma yapmayı denedi. Oldukça şekerli ve-" Devamını biraz düşünmüştü. "Garip diyeyim ben ona. Biraz garip olmuştu. Ama Yiğit hepsini yedi. Hala nasıl zehirlenmediğine anlam veremiyorum." Öykü'nün yanına gidip ağzını kapattım. Kolundan tutup mutfağa çekiştirmiştim.

"Sen böyle biri değildin. Bugün ağzın kapanmak bilmedi, farkında mısın?" Gülümsemişti. "Çok tatlı insanlar. Hiç sana kızacak gibi değiller." Tatlı mı? "Bana bir şey demezler ama Yiğit'e her şeyi yapabilirler." Kafasına yeni dank etmişti. Başımı iki yana sallayıp kek için malzemeleri çıkardım.

Keki yapmaya devam ederken Öykü sohbet etmek için oturma odasına geri dönmüştü. Beş dakika sonra ise Fatih babam geldi. "Evinizde sadece iki yatak odası mı var?" Keki kalıbına boşalttım. "Kaç tane olmasını isterdin?" Burun kıvırmıştı. Koltukta uyumayı sevmiyordu.

"Ben ve Öykü başka bir yere uyumaya gidebiliriz." İkimiz de birbirimize göz ucuyla bakıyorduk. "Olur tabii ki kızım. Bir tabak kek doldurup onu da götür, Bozkurt'a." Bu adamdan hiçbir şey kaçmıyordu. Fırına keki koyup doğruldum. "Ben gideyim." Tamamen Fatih babama dönmüştüm. "Nereye?" Gülümsedi. "Bozkurt'un evine." Kendi kendini onaylamıştı. "Çok iyi bir fikir. Kekini yedikten sonra giderim. Sabah kahvaltıya gelirim." Cevap vermemi beklemeden çıkmıştı. Şaka yapmıyordu. Çok ciddiydi.

Telefonumu elime alıp hızlıca mesaj uygulamasına girdim.

"Fatih babam size gelecekmiş."

Kartal: Bize derken?

Akrep ayrıldı.

"Yiğit'in evinde kalacakmış."

Yakışıklı Yüzbaşımmm: Yiğit kim?

*

 

Gece uyumak oldukça zor olmuştu. Fatih babam söylediğini yapıp Yiğit'in evine gitmişti. Gitmeden önce de Yiğit'e mesaj atmamam için beni uyarmıştı. Ne yaptıklarını bilmiyordum ve meraktan çatlayacaktım.


Sabah kahvaltısına gelmiş ve ne olduğunu asla belli etmemişti. Yarım saat önce veda edip gittiler. Öykü ile beraber karargah için hazırlanıp evden çıkmıştık.

"Umay biraz sakin mi olsan?" Durdum. "Sakinim." Başımdaki bandanayı düzeltip arabaya bindim. "Kemerini tak ve sıkıca tutun." Umay Havayolları gururla sunar.

Arabayı sürmeye başladığımdan beri Fatih babamın, Yiğit'e ne tür işkenceler yaptığını düşünüyordum. "Önce evi mi kontrol etseydim? Belki de baygın bir halde evdedir." Öykü beni dinlemek yerine radyonun sesini yükseltmişti.

İki şeritli yol arabaların park etmesiyle tek şerit haline gelmişti. Buraya bir ekip yollasam iyi olacaktı. Yolun bitmesine yakın karşıma bir araba çıkmıştı. Kornaya bastım.

Direksiyon başındaki şahıs elindeki koca lavaşı midesine göndermekle meşguldü. Kornaya tekrar bastım. Eliyle geri gitmemi işaret ediyordu. Çattık ama ya.

Başımı camdan sarkıttım. "Geri bas!" Ağzına bir lokma daha alıp camdan başını çıkarttı. "Küçük Hanım arabanızı biraz sağa kaydırırsanız, geçebileceğimi düşünüyorum." Kemerimi çıkartıp elimi kapı koluna attım. "Umay, inme arabadan." Kapıyı açtım. "Halledip geliyorum. Bekle burada."

Arabadan inip ön kısma geçtim. Benim indiğimi görünce o da inmişti. "Sabah sabah derdin ne senin?" Ağzının kenarlarını temizledi. "Şu Urfa dürümü, doğru düzgün yiyemediğim için biraz dertli sayılırım." Bu saatte? "İşim gücüm var abiciğim. Geri git de yoluma bakayım." Yol üzerinde gözlerini gezdirdi. "Benim söylediğim de mantıklıydı aslında ama sizin dediğiniz olsun küçük hanım." Küçük hanım senin-

Arabama binip geri çekilmesini bekledim. Sonra da gaza basıp karargahın yolunu tuttum. "Adam kibardı aslında." Omuz silktim. Umurumda değildi. Karargah bahçesinde arabamı park edip Öykü'ye veda ettim. Koşar adımlarla alay binasına girip Yiğit'in odasına çıktım.

Kapısını tıklattım. "Gir!" Kapı kolunu indirip içeriye girdim. Ayağa kalkmıştı. Hızlı adımlarla yaklaşıp sıkıca sarıldım. "Portakal çiçeğim," Geri çekilip üstüne başına baktım. "İyisin değil mi?" Gülmüştü. Beni kendine çekip sıkıca sardı, kolları arasında. "Çok iyiyim."

İkili koltuğa beni oturtup yanıma oturdu. Saçımı okşayıp öpüyordu. "Çok özledim güzelimi." Çenemi göğsüne yaslayıp yüzüne baktım. "Ben de çok özledim." Alnıma dudaklarını bastırdı. "Ne yaptınız? Meraktan ikiye ayrılacağım." Yanağımı okşayıp başımı göğsüne yasladı.

"Geldi. Okan ve Ömer'i de çağırmamı istedi. Beraber çay içtik. Sohbet ettik. Defalarca tehdit edildim. Okan ile Öykü'yü duyunca tehditlerin yönü değişti. Bir güzel tehdit edildik. Senin fotoğraflarını görünce biraz sinirlendi galiba. Sonra da uyuduk."

Bu mu yani? Hiç aksiyon olmamış. Ben de ne sanmıştım?

Başımın üzerine tekrardan dudaklarını bastırdı. "Aramıza kıdemli üsteğmen katılacakmış." Dudaklarımı büzdüm. "İki numara olmak güzeldi aslında." Ellerimi tutup beni ayağa kaldırdı. "Sen her zaman Bozkurt Timi'nin bir numarasısın. Şimdi gidip hazırlan ve toplantı odasına geçelim. Esas duruşa geçtim.

"Emredersiniz Komutanım!"

Gülümsedi. Yaklaşıp gamzesinden öptüm kocaman. "Günaydın sevgilim." Gülümsemesi her an genişliyordu. "Günaydın güzelim. Ve yalnız değilsin portakal çiçeğim." Karargahta olmasaydık ısırırdım.

Kendi odama geçip hızlıca hazırlandım. Odadan çıktığımda Yiğit beni kapıda bekliyordu. Elimden bordo beremi alıp başıma taktı. "Gidelim mi Üsteğmen Yücesoy?" Sırıttım. "Gidelim Yüzbaşım."

Toplantı odasına girdik. Okan ve Ömer de buradaydı. Kısa bir selamlaşmanın ardından toplantı odasının kapısı açılmıştı.

Yerime geçip esas duruşa geçmiştim. "Beni rahatta dinleyin." Başımı albaya çevirmiştim ama gözüm yanındakine takılmıştı.

"Yeni üsteğmenimiz Ayaz Aslan ile tanışın."

Şaka mı?

__________

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayalım.

Hoşçakalın

Loading...
0%