Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.bölüm: Venüs krallığı

@_coraline7

* ੈ ♡ ⸝⸝🪐 ༘ ⋆⏱

M.Ö Venüs krallığı/ Venüs şatosunun arka bahçesi

Her gün yaptığı gibi bugün de akşam yemeğinden sonra arka bahçeye gitmiş ve yalnızlığın huzurunu çıkartmaya çalışmıştı. Venüs, yalnızlığı özlüyordu. Yalnızken nefes alabildiğini hissediyordu, yalnızken kendini özgür hissediyordu.

28 yıllık hayatında doğduğundan beri etrafı insanlar ile doluydu, güvenlik amaçlı olduğunu biliyordu ama işte bazen bunalıyordu. Kralın ilk ve tek oğluydu, dünya'ya hüküm eden krallığın tek veliahtıydı. Babası öldükten veya tahtı ona bırakmak istediğinde o kral olacaktı. Diğer iki küçük krallık, prensi öldürüp o krallığın yerini almak için can atıyorlardı. Kral da bunu bildiği için, oğlunun yanına korumalar dikmiş nereye giderse onunla beraber gitmelerini emretmişti.

Venüs, babasının onu korumak istediğini biliyordu o yüzden bu konu hakkında hiç itiraz etmemişti. Tek yalnız kalabildiği - yalnız sayılmazdı çünkü korumalar gizlendiklerini düşünerek uzaktan onu izliyorlardı - zamanlar yemekten sonra çıkıp şatonun büyük ağaçlarla çevrili arka bahçesinde gezindiği zamanlardı.

Yine sıradan bir yaz akşamıydı, arabaların havada uçtuğu ve robotların insanlara hizmet ettiği normal bir gündü. Venüs sabahında bulut'un üzerinde duran yatağından inmiş ve iki yıl önce Uranüs'teki arkadaşının hediye ettiği - tavana yapıştırdığı - yıldızlara bakarak gülümsemişti. Yıldızlara ve kendine bayılırdı - kişisel robotunun yüzü ve sesi o yüzden kendi yüzü ve sesiydi. -

Sabah kahvaltısını ettikten sonra çalışma odasına girmiş ve üzerinde çalıştığı yeni telefon modeline odaklanmıştı. Saatler sonra akşam yemeğine inmiş en sonunda ise kendini tekrar arka bahçeye atmıştı.

Gökyüzünde parlayan yıldızlara bakarken duyduğu gürültü sesiyle kaşlarını çatmış ve sesin nereden geldiğini anlamaya çalışmıştı. Bir süre sonra sesin yıllar önce yapılan tapınaktan geldiğini anlamış ve koşarak oraya gitmişti. Onun koştuğunu gören korumalar da ne olduğunu anlamasalar da onun arkasından koşmaya başlamışlardı.

"Efendim nereye gidiyorsunuz?!"

"Prensim tek başınıza gitmemelisiniz!" Korumaların bağrışlarını umursamadan koşmuş ve en sonunda ulaştığında gördüğü şeyle durmuştu. Uzun saçlı bir kız yerde yatıyordu. Tedbirli adımlarla yanına yaklaşmış yara bere içinde ki garip giyimli kıza bakmıştı.

O, onun yüzünü incelerken karşısında ki kız birden gözlerini açmıştı. Kahverengi kocaman gözleri vardı, öylece onun yüzüne bakarken duyduğu sesle kendine gelmişti.

"Yardım edebilir misin?" Titrek ve acı dolu bir sesti.

"Tuzak olabilir, uzaklaşın!" Korumanın sesiyle gözlerini devirmiş ve acı içinde ki kızı kucağına almıştı.

O sırada yanına korumalardan biri gelmiş ve hiddetle konuşmaya başlamıştı. "Diğer krallıkların yaptığı bir tuzak olabilir. Bırakmanız gerekiyor" onların konuştuğu şeyleri kâle bile almadan bahçede yürümüş ve şatonun içine girerek asansörle kendi odasına çıkmıştı.

* ੈ ♡ ⸝⸝🪐 ༘ ⋆⏱

Ağrı, tek hissedebildiği şey ağrıydı. Gözlerini aralamaya çalışmış bir kaç denemenin sonucunda ise başarmıştı. Gözlerini açtığı gibi siyah bir tavan ve onun üstünde her tarafı kaplayan yıldızlar ile karşılaşmıştı.

"Çok gerçekçi gözüküyor" diye mırıldandı kendi kendine. "Gerçek çünkü" duyduğu erkek sesiyle ilk irkilmiş sonra vücudu sızlasa da oturur poziyona gelmiş ve etrafına bakmıştı ancak kimse yoktu.

"Kafayı yiyorum galiba" elleri ile alnını ovuyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Hayır kafayı yemiyorsun, ben konuşuyorum. Yanına baksan göreceksin beni zaten" tekrar aynı sesi duyduğunda, onun da dediği gibi yan tarafına dönmüş ancak yine kimseyi görememişti. Etrafta insana dair her hangi bir şey yoktu onun dışında.

"Gerçekten..." Söylediği kelimelerden bıktığı anlaşılsa da sesi gayet stabildi. "Öbür tarafındayım" diye devam etmişti.

Artık gerçekten kafayı yediğini düşünüyordu, şuan duyduğu bu seslerin başka bir açıklaması olamazdı. Nerede olduğunu da bilmiyordu, en son düşmüştü. Biri ona yardım etmiş olmalıydı ama neden onu hastaneye götürmek yerine kendi evine - Alya başta buranın bir oda olduğuna inanmakta zorluk çekse de yatak vardı sonuçta başka ne olabilirdi - getirmişti?

"Tamam pekala, ne yapıyordum ben fotoğraf çekiyordum daha sonra bir adam kolye verdi gitti bende kolyeyi güvenliğe vermek için gidiyordum ve biri tarafından itildim(?)" sonunu duraksayarak söylemiş ve nedenini bilmese de kolyenin nerede olduğunu merak etmişti.

"Kolye..." Diye fısıldamış ve yataktan atlamıştı. Ancak bacakları yere değmemiş daha ne olduğunu anlayamadan bütün vücudunu yerde uzanır halde bulmuştu.

"Ah!" Ağzından acı dolu bir inleme çıkarken yine aynı erkek sesini duymuştu. "Salak mısın? Yatağın hava da olduğunu nasıl fark etmedin?" O an belki de dikkat etmesi gereken şey 'yatağın hava da olduğuydu' ancak o ona dikkat etmemiş ayağında ki acıya rağmen ayağı kalkıp öfkeyle bağırmıştı.

"Yardım etmek yerine benimle dalga m-" sözünü yarıda kesen şey ise gördüğü şeylerdi.

"Hayır gerçekten kabusta falan olmalıyım bunun başka bir açıklaması olamaz" kendini avutmak istercesine konuşuyor dehşetle yerden bir kaç metre havada duran - az önce üstünde yattığı - yatağa bakıyordu. Omzuna dokunan elle çığlık atmış ve arkasını dönmüştü. Normal şartlarda çığlık atmazdı ama Allah aşkına uyandığından beri normal ilerleyen bir şey mi vardı?

Karşısında tahmini 1.90 boylarında ensesine kadar uzanan sarı saçları, mavi gözleri ve üstünde eski çağlardan fırlama siyah takım elbise giymiş bir erkek vardı.

"Mavi göz?" Bu gözleri bir yerde gördüğüne emindi. Bir kaç saniyenin sonunda hatırlamış ve heyecanla bağırmıştı " mavi göz! sen bana yardım eden kişisin değil mi?"

"Evet" tanıdık gelen sesle kaşları çatıldı. Bu uyandığından beri onunla konuşan ya da daha doğrusu dalga geçen kişinin sesiydi.

"Sen, sen uyandığımdan beri benimle konuşan kişisin. Odada olmadığına eminim nereden konuştun benimle hem sen odaya nasıl girdin kapının açıldığını da duymadım"

"Kapıyı kullanmadım zaten" tam tekrar nasıl girdiğini soracakken az önce fark etmediği ama adamın oturmak için gittiği yerden bir kaç metre yükseklikte duran koltuğa baktı. Duvardan bir düğmeye basmış ve koltuğun yerin üstünde durmasını sağlamıştı.

"Allah'ım bu gerçekten kabus olmalı " oda da her dakika farklı bir şey fark ediyor, her seferinde ayrı bir şok oluyor ve kafayı tam anlamıyla yediğini hissediyordu. Odada ki her şey havada duruyordu yatak, dolap, koltuk, masa ve ne olduğunu anlayamadığı bir çok şey hava da duruyordu. Böyle bir şey mümkün değildi, teknoloji bu kadar ilerlememişti buna emindi.

"Anladığım kadarıyla düşerken kafanı çarptığın için şok geçiriyorsun ama merak etme doktorlar bir şeyin olmadığını söyledi. Yani vücudunda ki bir kaç çizik ve ayağında ki burkulma dışında. Üstüne basmaman gerekiyormuş doktorun söylediğine göre ama sen çoktan üstüne bastın hatta üstüne düştün bile"

"Yatağın havada olduğunu bilmiyordum çünkü " sonrasında aklına gelen şeyle dehşet içinde konuşmuştu. " Bir dakika sen... Sen büyücü müsün?!" Pekala eğer böyle bir şey varsa acilen buradan çıkmalıydı ancak gördüğü kadarıyla bu pek mümkün değildi. Kahkaha sesiyle yan tarafında duran erkeğe tekrardan bakmıştı o an istemsiz bir şekilde ' çok güzel gülüyor ' düşüncesi geçmişti aklından. Ancak Alya kahkaha sesinden nefret ederdi, insanların ağızlarını aça aça gülmeleri onu çıldıtırdı normalde ancak onun gelmesinden rahatsız olmamış tam aksine hoşuna bile gitmişti.

"Bana büyü yapmış olabilir mi?" Diye düşünürken artan kahkaha sesiyle bunu içinden değil de dışından söylediğini fark etmişti. Gayet normal bir şey söylemişti, rezil falan olmamıştı.

"Gülmeyi kesip bana neler olduğunu anlatacak mısın artık?" Gülmesini kesmesi gerektiği ile ilgili yalan söylemişti, gülmeyi kesmesini istemiyordu. Devam etmeliydi gülmeye ama şuanlık daha önemli şeyler vardı.

"Pekala, pekala" ve kendini dizginledikten sonra devam etmişti. "Star, karşımda ki koltuğu indir lütfen"

"Ne?"

"Tabi efendim"

Başta karşısında ki adamın da kafayı yediğini düşündü çünkü odada onlar dışında kimse yoktu ancak daha sonra duyduğu sesle emindi ki kafayı ikisi de yemişti. Çünkü aynı sesti, kendisi bir şey söyleyip kendine mi cevap vermişti?

İmkansızdı, ağzının hareket ettiğini görmemişti.

Adamın oturduğu koltuğun karşısına bir koltuk yavaşça havadan inmişti. "Oturmayacak mısın?" Karşısında ki adamın gülümseyerek sürekli bir şeyler söylemesi sinirini bozmuştu.

Nasıl havada durduğunu anlayamadığı o koltukların üstünde oturamazdı, ayağına dikkat ederek yere çökmüş ve iki ayağını da öne doğru uzatmıştı. Sonrasında bakışlarını onu izleyen adama çevirmiş ve bir açıklama beklemişti.

"İlk önce nerede olduğundan bahsedeyim" sakin ve yüzünde ki gülümsemeyi koruyarak konuşmaya devam etti. " Bahçede gezinirken - farkında olmadan biraz uzaklaşmışım - gürültü sesleri duymuştum başta ne olduğunu anlamasam da daha sonra tapınaktan geldiğini anladım ve koşarak oraya gittim. Sonrasında yerde yara bere içinde seni buldum ve odama getirdim işte." Cümlesini bitirdiği gibi ayağı kalkmış ve Alya'ya yaklaşmıştı.

"Aslında seni görünce çok şaşırdım çünkü bilirsin, dünyada çocuklar dışında kimse kısa değil. Hatta senden küçük olan çocuklar bile senden daha uzunlar. Genç kızların hepsi en az 1.70 boyunda ama senin boyun on iki yaşındaki kuzenimden bile kısa" daha sonra kısık bir sesle kendi kendine mırıldanmıştı. "Acaba yanlış geni falan mı eklediler?" Bu soru Alya'ya değil kendineydi daha çok.

"Yalnız bu yaptığın bildiğin hakaret. Kısa olmayı ben seçmedim sonuçta" Alya'nın boyu ile ilgili bir sıkıntısı yoktu ama insanların böyle gereksiz konuşması onu fazlasıyla sinirlendiriyordu.

"Zaten sen seçmiyorsun, anne karnındayken nasıl seçesin?"

"Kafan mı güzel senin annemin karnında olmasam da seçemem!"

"Biraz sakin olur musun lütfen? Bu konuyla daha sonra ilgileneceğim şuan ki önceliğimiz başka bir şey " Alya'nın çatılan kaşları düzelmiş, karşısında ki adam da tekrardan koltuğa oturmuştu.

"İşte sonra şatoya ge-" Alya duyduğu şeyle çığlık atarak konuşmuştu. "Şato mu?"

"Evet şato lütfen lafımı kesmeyi bırakır mısın?" Onun bir şey söylemesine izin vermeden konuşmaya devam etti. " Bak insan da kafada bırakmıyorsun. Seni zaten odama getirdiğimi ve doktor çağırdığımı söylemiştim. Her neyse daha sonra uyanmanı bekledim ama bir türlü uyanmadın bende sıkılıp odadan çıkmıştım. Uranüs gezegeninden bir kaç arkadaşım gelecek neyse konu şu an o değil. Sende ben dışardayken uyanmışsın ve starla konuşmuşsun." Son cümleyi söylerken ayağı kalkmış ve yatağın tam yanında duran büyük şeffaf ekranı göstermişti.

"Elif'in duaları kabul oldu, delirdim en sonunda" Alya'nın kısık sesli mırıldanmasını duymamıştı.

"Bak şimdi " önünde ki ekranda anlayamadığı cümleler vardı sorun şuydu ki daha önce hayatında böyle bir alfabeyi görmemişti.

"Neyin alfabesi bu?" Ekranla uğraşan adam onun söylediği cümleyle hızla arkasını dönmüş bu da Alya'nın irkilmesine neden olmuştu.

"Sen okula gitmedin mi?" Bunu Alya'ya sorsa da onun konuşmasına izin vermeden konuşmaya devam etmişti. "Ama bu imkansız! Yapay zeka şaşmış olamaz!" Kendi kendine hızla konuşuyor ekranda Alya'nın anlamadığı şeylere basıp duruyordu.

"Star, okula giden öğrenci sayısını ve dünyada ki toplam öğrenci sayısını göster" ekranda ki sayılar hızlı hızlı değişiyor, bunlarda Alya'nın gittikçe kafayı yemesine sebep oluyordu.

"Dünyada toplam 4,5 milyar insan yaşıyor. Bunun 1 milyarı ilkokul - lise yaşlarında ki insan sayısı. Bu yıl ki çıka verilere göre 1 milyar öğrencinin hepsi okula gidiyor. Gelecek yıl okula başlayacak olan öğrenci sayısını ister misiniz?" Karşısında ki insanın tıpatıp aynısı ekranın içindeydi. Ekranın dışında ki adama 'efendim' diye sesleniyor ve cevap veriyordu.

"Hayır, teşekkürler " ekrandan uzaklaşmış ve Alya'nın yanına yürümeye başlamıştı.

"Sen" dedi "sen ne çeşit bir manyaksın böyle?" Hiç bir şey anlayamıyordu, kafası bu olanların yüzünden iyice ağrımaya başlamıştı. Üstelik tanımadığı bir adamın evindeydi ve o adam sağlıklı biri gibi davranmıyordu, korkmaya başlamıştı artık. Tek isteği buradan çıkıp evine gitmekti.

"Anlamadım?" Normalde yerde oturmaktan hoşlanmasa da, Alya'nın bir kaç adım uzaklığına oturmuş ve sırtını yatağa yaslamıştı.

"Asıl ben hiç bir şey anlayamıyorum! Neredeyim ben?"

"Üzgünüm en başta bunu söylemem ve kendimi tanıtmam gerekti. Venüs ben ve anladığım kadarıyla beni tanımıyorsun. Kralın oğlu Venüs, övünüyormuşum gibi oldu ama öyle bir şey söz konusu değil. Venüs krallığının şatosundasın şuan " tekrardan o eski sakin haline bürünmüştü. Karşısında ki kızın korktuğunu fark etmişti ve kesinlikle böyle bir niyeti yoktu. Bu kızda yanlış olan bir şeyler vardı ve ne olduğunu da öğrenmeliydi ama önceliği şuanlık o değildi. Bu konuyu biraz erteleyebilirdi.

"Venüs krallığı mı?" Nereden geldiğini bilmediği bir şekilde tanıdık gelen bu krallık, kafasını iyice çorba etmişti. Bildiği kadarıyla böyle bir krallık yoktu.

"Evet!" Diye heyecanla konuştu. "Dünyada ki üç krallığın en büyüğü ve övünmek gibi olmasın ama dünyayı yöneten tek krallık. Diğer iki krallık bizim çok daha altımızda ve ikisi de bizim yönetimimiz altında" normal şartlar altında bunu beş yaşında ki kuzeni bile bilirdi ama işte bu kızın hiç bir şey bilmediğini fark etmişti. O yüzden her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatıyordu.

Öte yandan Alya hiç bir şey anlamıyordu, sanki... Sanki başka bir dünyadaymış gibi. Pekala, mantıklı düşünmek gerekirse şuan bu gördüğü teknoloji 21.yüzyılda yoktu veya bahsettiği şu krallık şeyleri onlarında olmadığına emindi. Venüs krallığı ile ilgili bir şeyler okuduğuna - gördüğüne emindi.

'Nerede okudum, nerede okudum?' içinden bunu tekrar ediyor dalmış bir şekilde burkulmuş ayağına bakıyordu.

'pekala, mantılı düşüneyim biraz. Eğer şuanda Venüs krallığı diye bir şey yoksa - ki eminim yok - haberlerde görmüş olamam. Bir kitap belkide, kesinlikle bir kitaptan okumuş olmalıyım. Eğer şuanda yoksa ve bir kitaptan okuduysam - genel olarak tarihi olaylar, ansiklopedi okurum - geçmişte yaşanan bir olay olmalı...' son düşündüğü şey ile dehşete düşmüştü.

Venüs krallığındaydı, şuan - büyük ihtimalle - geçmişteydi! Emin olması gerekiyordu, en son göbeklitepedeydi.

"Evet, onu araştırırken okumuştum eminim!" Kısık sesli mırıldanması yanında oturan adam tarafından duyulmuş ve "ne okudun?" Sorusu onu yöneltse de Alya onun söylediği şeyi duymamış okuduğu şeyi hatırlamaya çalışmıştı.

'Göbeklitepeyi araştırırken okuduğuma eminim. Ancak ayrıntılı yazmıyordu sadece Göbeklitepenin Venüs krallığında olduğu yazıyordu ' ardından heyecanla ona dönmüş ve konuşmuştu.

"Beni, beni düştüğüm yere götürebilir misin?" Tahmin ettiği şeylerin doğru olup olmadığını öğrenmesi gerekiyordu ve eğer doğruysa bu savunduğu şeylerin doğru olduğunu ispatlıyordu.

"Şuan mı? Ama dinlenmen gerekiyor"

"Hayır, hayır ben gerçekten iyiyim. Düşerken eşyalarımı düşürmüşüm acilen almam gerekiyor"

"Söyleriz bir robota o alır" bunu dediği gibi ayağı kalkmış, o kalktığı gibi gitmesinden korkan Alya oturduğu yerden tam önünde duran Venüs'ün eline yapışmıştı. Elinde hissettiği elle kaşları çatılmış, arkasında ki kıza - hâlâ adını bilmiyordu. Daha sonra aklına sormayı not etti - baktı.

"Hayır, ben gitmek istiyorum" neden bu kadar ısrar ettiğini anlamasa da en sonunda kabul etmiş ve yerden kalkmasına yardım etmişti.

Venüs, 'acaba yapsam mı? Ayağı da yaralı' diye düşünmüş ardından ' acilen saçmalamayı kesmem gerek. Daha tanışalı bir gün bile olmadı nasıl ona güvenebilirim?' Venüs en sonunda ona göstermemeye karar vermiş ve odadan çıkmışlardı.

Alya, şuan fark ediyordu ki o gerçekten bir şatodaydı. Uzun bir koridor ve bir çok kapı vardı. Ancak eski şato değil daha çok modern şato gibi bir şeydi. Venüs durduğu için o da durmuştu. Bir asansörün (?) önünde durmuşlardı. 'şato da asansör mü?' daha sonra ince bir sesle gülmüştü. ' gerçeği bu şaşırmam gereken son şey bile değil ' o kendi kendine düşünürken, asansör gelmiş ve binmişlerdi. Bindikleri gibi inmeleri de bir olmuştu. 'Birde gelecekte olan biz olacağız, bizim asansör bir saatte gelir bir saatte iner. Gelecekte olan biz miyiz, onlar mı belli değil ' şatodan çıktığı gibi gördüğü şeylerle - artık şaşırmıyordu - heyecanlanmıştı.

Renkli uçan arabalar vardı hem yolda hem de gökyüzündeydi. Etrafta garip giyinimli insanlar, her binanın üstünde kocaman şeffaf ekranlar vardı. Bir ekranda ki yazıyı okumaya çalıştı ancak alfabeyi bilmiyordu. Umutsuzca önüne dönmüş ve kolunun tutulmusuyla Venüs'e dönmüştü.

"Gel hadi geldik" Venüs'ün söylediği şeylerle, başını kaldırıp baktığında karşısında sağlam bir şekilde Göbeklitepe duruyordu. Artık emindi nasıl olduğunu bilmese de şuan bir şekilde geçmişteydi.

 

* ੈ ♡ ⸝⸝🪐 ༘ ⋆⏱

İkinci bölümde bitmiş olduuu.

Fikirleriniz benim için gerçekten önemli, o yüzden lütfen bir yorumda olsa o bölüm ile ilgili düşüncelerinizi yazın.

Bu bölüm ile ilgili ne düşündüğünüzü buraya yazar mısınız?

Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere, Coraline kaçar 👋 👋 👋

​​​​​

​​​

Loading...
0%