@_coraline7
|
"Gerçekten, hiç gerek yoktu." Venüs, ona kalacak bir ev ayarlamıştı. Şato'ya on dakika uzaklıkta yüksek bir binanın orta katlarında bir kişi için fazlasıyla büyük bir ev almıştı. Alya her ne kadar gerek olmadığını söylese de, o da biliyordu ki gerek vardı. Ne zaman döneceğini bilmiyordu, bu süreçte sokaklarda yatamazdı. Venüs, ona niye bu kadar yardım ediyordu bilmiyordu ama ona minnettardı. Maalesef yaptığı şeylerin karşılığını ona veremezdi, burada ona verebileceği her hangi bir şey yoktu. Venüs, işi olduğunu söyleyerek gitmiş ve onu bu kocaman evde yalnız bırakmıştı. Tek başına kalınca ise gerçekler yavaş yavaş aklına hücum etmişti. Geçmişteydi, düştükten - daha doğrusu biri onu ittikten - sonra geçmişe gelmişti. Hâlâ ayakta dikildiğinin farkına varmış ve yerde duran - Venüsten özellikle her şeyin yerde olmasını istemişti. Alışkın değildi ve bir kez daha düşmek istemiyordu - ikili mavi renginde ki koltuğa oturmuştu. "Şimdi" diye mırıldandı. Buraya gelmeden önce ne olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. "Göbeklitepe'ye fotoğraf çekmek için gittim ve benim dışımda iki tane adam vardı. Hava karardı bir süre sonra yanıma yaşlı bir adam geldi ve bu saatli kolyenin kime ait olduğunu sordu. Ben 'hayır' dedikten sonra acilen gitmesi gerektiğini söyleyip kolyeyi bana verdi sonra koşarak gitti. Tamam peki, benden başka kimse yoktu, kolyeyi güvenliğe vermek için merdivenleri çıkıyordum. Saati incelediğim için önüme bakamıyordum. Tam o sırada eminim ki biri beni itti sonra garip bir şekilde kendimi burada buldum." Yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. Kim, nasıl ve neden böyle bir şey yapmıştı? 21.yüzyılın şartıyla bunu yapmak mümkün müydü? "Beni itmek kesinlikle planlıydı. Beni iten kişinin o iki adamdan biri olduğuna da eminim. Yaşlı olan beni oraya göndermek için kolyeyi verdi ve gitti. - ki ne kadar önemli olursa olsun güvenlik çıkış kapısının oradaydı. Yani her türlü yanından geçecekti, iki saniye de bırakabilirdi. - O sırada ona göre daha genç olan adam beni merdivenin sonunda bekliyordu. Ben yere baktığım için göremedim ve o da fırsattan istifade beni itti ama..." Elinde ki kolyeyi yüzüne yaklaştırmış ve devam etmişti. "Biri beni itti diye geçmişe gidecek değilim. Kesinlikle buraya bu kolye yüzünden geldim" saatin önüne bakarken fark ettiği şeyle kaşları çatıldı. "Adam bana saati verdiğinde saat hareket ediyordu. Düşmenin etkisi ile durmuş olsa bile o an saat yedi buçuktu. Yani akrep yedide ve yelkovan da altının üstünde durmalıydı. Ancak saat şuan tam beşte durmuş kendi başına arkaya giremeyeceğine göre, kesinlikle bu saat ve o adamların bunda bir parmağı var. Tamam pekala bu beşin anlamı ne o zaman? Ne zaman döneceğimi gösteriyor olabilir, tek mantıklı olan bu. Beş gün mü, hafta mı, ay mı, yıl mı?" Elinde ki kolyeyi çevirmiş ve arkasında gördüğü şeyle kaşlarını çatmıştı. Venüs'ün odasında gördüğü harflere benzeyen harflerle saatin arkasına bir şeyler kazınmıştı. "Of gerçekten of yani, bana 'seni geçmişe göndereceğiz ' deseniz kabul ederdim zaten. Niye böyle saçma şeylerle uğraştırıyorsunuz beni ya!" Biri ona bu teklifle gelse hiç düşünmeden kabul ederdi. Elinde ki kolyenin zincirini açmış ve boynuna takmıştı. Daha sonra içeride ki yatağa gitmeye üşenmiş, oturduğu koltuğa kıvrılıp uyumuştu yorgunlukla.
* ੈ ♡ ⸝⸝🪐 ༘ ⋆⏱
Burada kaldığı ikinci güne uyandığında ilk yaptığı şey, dün yaşanan şeylerin gerçekliğini sorgulamaktı. Gerçek olmasaydı, oturup ağlayabilirdi. Neyse ki gerçekti bu da Alya'nın derin bir nefes almasına neden olmuştu. Sonrasında guruldayan karnıyla yataktan kalkmış ve kendini sürükleyerek mutfağa gitmişti. Ancak gördüğü şeyle mutfağın kapısında durmuş şokla gözlerini açmıştı. Üstünde pembe çiçek desenli önlüğü olan bir robot, mutfakta yemek hazırlıyordu. "Günaydın efendim, ne yiyeceğinizi bilmediğim için bugün ki havanın sıcaklığına göre yemek yaptım." Elinde ki tabakla - Alya'nın tahmini üzerine kızarmış hamurdu - Alya'ya bakmış konuşması bittikten sonra masaya ilerleyip tabağı masanın üstüne koymuştu. "Her şey hazır oturabilirsiniz" garipseyerek robota bakmış ve masaya ilerleyip oturmuştu. O oturduğu gibi zil çalmış ve Alya'nın önünde şeffaf bir ekranda Venüs belirmişti. İrkilerek sandalye de kaymış, kendini tutamasa yere düşecekti. "Bu nasıl bir saçmalık " ağlamaklı bir şekilde konuşmuş, bu süreçte robot kapıyı açtığı için önünde ki ekran kaybolmuştu. "Burada kaldığım süreçte kafayı yemesem iyidir" gülerek içeri giren Venüs, Alya'nın düşen yüzünü görünce kaşlarını çatmış ve koşar adım yanına gitmişti. "İyi misin, bir şey mi oldu?" "Hayır, hayır" olumsuzca başını salladı " sadece, sen kapıyı çalınca birden önümde ekran belirdi beklemediğim için ürktüm sadece" duyduğu şeyle kahkaha atan Venüs, Alya'nın kaşlarını çatmasına neden olmuştu. "Üzgünüm, üzgünüm. Tamamıyla unutmuşum ben o durumu" her ne kadar bunu söylese de gülmeye devam ediyordu. "Pekala, pekala" demiş ve Alya'nın yanında ki sandalyeye oturmuştu. "Hadi yemek yiyelim, sokakta kalmış robot kadar açım" Alya'nın onu anlamadığını fark edince açıklamaya başladı. "Robotlar yapılırken bir insana bağlı olarak yapılır. Eğer sahibi onu sokağa atıp yerine başka birini alırsa robot normalde acıkmamasına rağmen saatler, günler geçtikçe acıkmaya başlar ve yeni biri onu alana kadar bu devam eder. Eğer biri alırsa o açlığı kaybolur ama eğer almazsa bir süre sonra açıktan dayanamayan robot bütün ayarlarını kapatır, yani kısaca ölür. Robotun hissettiği o açlık insan üstü bir açlık ve yemek yese bile geçmez. " "E robota yazık ama. Niye böyle bir program yaptınız?" Onun bu tepkisine gülümsemiş ve konuşmuştu. " Robot insan değil Juliet, yani duyguları yok bir şey hissetmiyor. O açlığı hissediyor ama aç olduğunu değil. Evden atıldığında üzülmüyor, sadece ayarları bir sahibi olmadığını anlayıp uyarı veriyor. Başta da dediğim gibi bir sahibe bağlı yapılıyor o yüzden de böyle oluyor"
Omuz silkmiş ve "Yine de acımasızca " demişti.
"Pekala, öyle olsun. Yemek yiyelim artık" Venüs'ün bu söylediği şeyden sonra ikisi de yemeğe başlamış ve hiç bir şey konuşmamışlardı. Yirmi dakikanın sonunda ikisi de doymuş ve robotun yemeği çekmesini izlemişlerdi.
"Ben dışarı çıkmak istiyorum" Venüs'e yönelik konuşmuş ve merakla cevap vermesini beklemişti. Eğer 'iyi çık ' derse mal gibi kalırdı. Tek başına dışarı çıkamazdı, çıksa bir daha buraya gelemezdi çünkü.
"Yani" diye geveledi ağzının içinden, Alya ile dışarı çıkmak istiyordu ama şato da bazı önemli işleri vardı. Babası, onu çağırmış ve kesinlikle gelmesi gerektiğini söylemişti. "Eğer gelmek istemiyorsan sorun değil" diye atıldı Venüs bir şey söylemeyince.
"Yok, işim yok. Sadece nereye gidebiliriz diye düşünüyordum." Babasını her zaman görüyordu ancak Juliet ile her gün dışarı çıkamazdı. O yüzden yalan söylediği için pişman değildi.
"Aslında kıyafet satılan bir yere gitsek, iki gündür aynı kıyafetleyim. Koktuğumu düşünüyorum artık "
"Yani ben kötü bir koku almıyorum" Alya duyduğu şeyle onun omzuna vurmuş ve gülmüştü.
"Centilmenlik mi yapıyorsun sen?" Neden omzuna vurup güldüğünü anlamayan Venüs, kafası karışık bir şekilde ona bakmış ve ağzının içinde mırıldanmıştı. "Centilmenlik yapmıyordum, ciddiydim."
"Efendim?"
"Çok geç olmadan çıkalım diyorum" Venüs'ün bu sözünden sonra ikisi de ayağı kalkmış Alya'nın değiştirecek üstü ve yanına alacak bir eşyası olmadığı için oyalanmadan evin dış kapısını açmışlardı. Kapı açıldığı gibi önlerine toplanan siyah takım elbiseli adamlar ile Alya bir iki adım gerilemişti.
"'Gelecekten geldiğimi mi anladılar, O yüzden üstümde deney mi yapacaklar?' düşünceleri beynini esir alırken öyle bir şey olsa Venüs onu koruyacakmış gibi ona yaklaşmış ve beyaz gömleğinin bilek kısmının ucunu tutmuştu. Venüs hissettiği şeyle ilk önce bileğine ardından bileğini tutan Alya'ya bakmıştı. Yüzünde istemsiz bir gülümseme oluşmuş ancak önünde ki kendi adamlarına baktığında kaşları çatılmış ve oflamıştı.
"Ben size arkamdan gelmeyin demedim mi?!" Venüs, normalde de sesini yükselten biri değildi. - yüksek sesten zerre hoşlanmazdı - ama Alya'nın yanında yanlışlıkla bile olsa sesini yükseltmemek için kendini sıkmış ve yüzünde ki yapmacık gülümsemeyle konuşmuştu. Alya ise duyduğu şeylerle rahatlamış ve derin bir nefes alarak Venüsten uzaklaşmıştı.
"Üzgünüm ama siz nereye giderseniz bizde gelmek zorundayız" Alya'ya göre büyük cüsseli takım elbise giymiş bir adamın Venüs'ün önünde başını eğip mahçup bir sesle konuşması komikti. İşte tam da bu yüzden ağzından ufak bir kıkırdama çıkmıştı. Venüs saniyelik ona bakmış ardından dikkatini dağıtmamak için hızla önüne dönmüştü.
"Çocuk değilim ve kendimi koruyabilirim" Alya'nın önünde bu korumalarla küçük düştüğünü hissediyordu. 'ya kendimi koruyamayan küçük bir çocuk olduğumu düşünürse ' küçük düşmüştü, kesinlikle küçük düşmüştü!
"Sizin emirleriniz de çok önemli ama kralla çakışan bir emriniz varsa, kralın emrini dinlemek zorundayız." Daha fazla uzatmamak için sıkıntıyla başını sallamış ve kapıdan çekilmeleri için el işareti yaparak Alya ile beraber kapıdan çıkmışlardı. Üç tane asansör vardı, Venüs bir tanesine basarken korumalardan viri kalan iki asansöre basmış ve efendisine - Venüs'e - gülümsemişti. Venüs, gördüğü şeyle Alya'ya dönmüş ve şokla fısıldamıştı.
"Görüyor musun nasıl gıcıklık yapıyor?!" Onun bu haline sadece gülmüş ve konuşmuştu. "Ben gıcıklık görmüyorum, tatlı bir şekilde gülümsedi adam sana"
"Tatlı bir şekilde?" Gözlerini kocaman açarak kafasını iki yana sallamıştı. Sonunda - 30 saniye içinde - üç asansörde aynı anda gelmiş bir asansöre sadece Alya, Venüs ve bir koruma binerken kalan kişilerde o iki asansöre dağılmıştı.
"Tapınakta onu görmeden önce mi tanışıyordunuz? Daha önce yanınızda görmemiştim hiç" asansörde ki sessizliği bozan siyah saçlı, uzun boylu bir hayli cüsseli olan koruma bozmuştu. Alya, korumanın prensle bu kadar rahat konuşmasından dolayı kaşlarını çatmıştı.
"Çok önceden tanıştığım ama uzun süre görüşmediğim biri, sen tanımazsın" veya Venüs'ün bu adama kızmak yerine yalan da olsa neden bir açıklama yaptığını anlamamıştı. Korumadan gülmeye benzer bir ses çıkmış ve başını sallayarak konuşmuştu.
"Venüs, sence böyle bir şey olsa benim bilmemem mümkün mü?" Ardından elini Alya'ya uzatmış ve gülümseyerek konuşmasına devam etmişti. "Uranüs ben, Venüs'le bebeklikten beri arkadaşız. Şaşırmışsındır, 'nasıl bir koruma efendisini sorguya çeker?' diye. Hem arkadaşı hem de korumasıyım.
"İsimleriniz bile uyumlu" demiş ve gülümseyerek Uranüs'ün elini sıkmıştı. Bu sırada kapı açılmış, ikisinin elleri birbirinden ayrılmış, Uranüs kimsenin çıkmasına izin vermemişti.
"Bu asansörün gelmesi ve inmesi niye bu kadar uzun sürdü! Acilen bakıma aldırın, robot bakımından geçsin! " Venüs huysuz huysuz konuşmuş ve Alya ile beraber siteden - anne ördeği takip eden yavrular gibi korumalarda onu takip ediyordu. - çıkmışlardı. Alya hayranlıkla etrafını izlerken gökyüzünden büyük siyah bir araba inmiş ve tam Venüs'ün önünde durmuştu.
"Vay canına!" Alya hayranlıkla konuşmuş ve önlerinde ki büyük siyah arabaya bakmıştı. Burada ne kadar kalırsa kalsın hiç bir zaman alışmayacaktı. Ona göre olağanüstü bir şeydi.
'nasıl uçuyor ki acaba?' diye düşünürken, Venüs tarafından kolu tutulmuş ve arka kapıdan arabaya binmişti. Venüs'ün ardından Uranüs binmiş ve araba havalanmıştı.
"Yemin ederim muhteşem bir şey!" Cama yapışarak görgüsüz bir şekilde konuşmuştu. Ardından yanında oturan Venüs'e dönmüş ve heyecanla konuşmuştu. "Şimdi arabalar hava da ya uçaklarda hava da çarpma falan olmuyor mu?" Onun bu söylediğiyle Venüs kahkaha atarken, Uranüs kaşları çatık bir şekilde ona bakıyordu.
"Arabalar o kadar yüksekten uçmuyor ya"
"Doğru" demiş ve kafasını sallayarak sessizce camdan dışarıya bakmaya devam etmişti.
"Uranüs" Venüs sessizce fısıldamış ve kaşlarını kaldırmıştı. "Önüne dön" Uranüs kaşlarını kaldırarak gülümsemiş ve bakışlarını dışarıya çevirmişti.
Araba, yüksek bir binanın üstünde durmuş ve çatısında kraliyet ailesi için yapılan 'özel araba' yerine inmeye başlamışlardı. Araba durmuş ve kapıları açılmışken Alya nasıl ineceğini düşünüyordu. Araba asfaltta durmamış, asafalttan iki üç metre yüksekte durmuştu. 'atlamam mı gerekiyor?' diye düşünmüş daha sonra kimseye bir şey demeden açık kapıdan atlamıştı. Atladığı gibi yerle buluşmuştu, burkulmuş olan ayağı bu gidişle iyileşmeyecekti.
Uranüs ve Venüs şokla birbirlerine bakarken arabanın alt kısmından bir merdiven açılmış ve ilk önce Venüs ardından Uranüs inmişti. Venüs, indiği gibi yerde gözlerini merdivenlere dikmiş olan Alya'nın yanına gitmiş ve 'bir yeri yaralandı mı?' diye bakmıştı.
"Niye merdiven olduğunu söylemedin?" Ağlamaklı bir sesle konuşmuş ve bakışlarını burkulmuş olan ayağına indirmişti. "Yani ben... Üzgünüm. Atlayacağını düşünmemiştim" üzgün olduğu sesinden bile belliydi.
"Öyle bir fırsat vermedin ki, kapı açıldığı gibi atladın" diyen Uranüs bu olaya dört dakikadır aralıksız kahkaha atıyordu. "Hem uzaydan mı geldin sen, merdiven olduğunu nasıl bilmiyorsun?" Diye de devam etmişti. Alya, bu söylediğine yutkunmuş ve duymazdan gelmişti. Venüs'ün yardımıyla ayağı kalkmış ve seke seke önden yürümeye başlamıştı. Onun arkasından Venüs koştuğunda, korumalarda onun arkasından koşmuştu.
Çatıda ki asansöre binerek kadınlar katında durmuşlardı. Alya çıkmış arkasından da Venüs çıkacakken Uranüs onu kolundan tutarak durdurmuş ve kafasına şapka takmıştı. Daha sonra kendi kafasına da takmış ve ikisi de asansörden çıkmışlardı. Alya, önde meraklı bakışlarla etrafı izlerken, Venüs ve Uranüs yanlarında ki on-on beş korumayla durmuş konuşuyorlardı.
"Ben prensle gideceğim, sizde ayrılın böyle gezmeyin dikkat çekiyorsunuz. Katı kolaçan edin." Korumalar ikişer -üçer ayrılmış ve katta dolaşmaya başlamışlardı. Diğer ikili de kafalarında ki şapkalar ile Alya'nın yanına gitmişlerdi.
"Sonunda geldiniz! Hangisine girelim diye baktım ama hepsi çok güzel o yüzden şuradan başlayıp hepsine girelim" Alya bir şey söylemelerine izin vermeden önlerinde ki mağazaya girmiş arkadakiler de dehşetle mağazalara bakıyorlardı.
"Burada yüzden fazla mağaza var!" Dedi Uranüs Alya'nın arkasından bakarken. "Öylesine söylemiştir hepsine giremez zaten" Venüs kendini ve arkadaşını kandırmak istercesine konuşmuş, ardından onlar da Alya'nın arkasından mağazaya gitmişlerdi. Onları gören Alya da arkasında ki robot ile onların yanına gelmiş ve elinde ki toz pembe kabarık elbiseyi göstermişti. Gördüğü kadarıyla burada ki insanlar ne kadar pantolon giyse de genel olarak kabarık elbiseler daha çok ön plandaydı.
"Nasıl sizce?" Diye heyecanla sormuştu.
"Ne bilelim biz ya?" Diye huysuzca konuşmuştu Uranüs. "Dene istersen öyle anlarız" "Evet ama ben burada deneme kabini görmedim ki" "Ne görmedin?" Demişti Venüs. Duymadığını düşünerek tekrar etmişti. "Deneme kabini" "O ne bilmiyorum ama burada öyle bir şey yok" dedikten sonra mağazanın köşesinde bir yere gitmiş ve onu da çağırmıştı. Alya ve Uranüste onun yanına gitmişti. "Bak şimdi bu ekrana basıyorsun" Alya'ya yönelik konuşmuş ve önündeki ortalama boyutlarda ki ekrana iki kez basarak açmıştı. "Elinde ki elbiseyi şu ekranın önünde tutabilir misin?" Alya, ne olduğunu anlamasa da, Venüs'ün dediğini yaparak ekrana biraz yaklaşmış ve kıyafeti ekranın önüne gelecek şekilde tutmuşlardı. "Tamam indirebilirsin, bedenini yazabilir misin?" Alya, elbiseyi ekrandan çekmiş ve diğer koluna almışken, ekranda az önce elinde tuttuğu elbiseydi gördü. Altında da onun anlamadığı yazılar vardı. Endişeyle dudaklarını ısırmış ve Venüs'ün yanına giderek kulağına fısıldamıştı. "Venüs ben okuma bilmiyorum" sorgulamadı, 'nasıl bilemezsin?' diye onu darlamadı ve anlayışla gülümseyerek ona bedenini sordu, Alya da cevap verdikten sonra bedenini yazmış ve yerde duran gri renginde ki yuvarlağın üstünde durmasını söylemişti. Alya kafası karışık bir şekilde yuvarlağın üstünde durduğunda Venüs gülümsemiş ve elini "ok" anlamında kaldırmıştı. "Yakıştı, tam oldu üstüne" "Ne?" "Üstüne bak Juliet" hızla üstüne bakmış ve elinde tuttuğu elbisenin üstünde olduğunu görmüştü. "Şaka yapıyorsun!" Demiş ve heyecanla önünde ki elbiseye dokunmaya başlamıştı. "Bu kız gerçekten... Nasıl böyle şeyler bilmiyor?" Hayıflanmaya benzer sesler çıkmıştı Uranüs'ün ağzından. Ona göre Alya da kesinlikle bir şey vardı bunun başka bir açıklaması olamazdı. "İlizyon, aslında gerçekten üstünde değil şuan. Üstünde durduğun kıyafet makinesi sayesinde. Ekrana bud kıyafeti okutup bedenini girdikten sonra - illa bir kıyafeti okutmana gerek yok. Akıllı ekrandan kıyafet seçip onların üstüne basarsan da olur - kıyafet makinesinin üstünde durduğunda, kıyafet ileri düzey bir ilizyon sayesinde kıyafet gerçekten üzerindeymiş gibi duruyor." Uranüs gibi hayıflanmak yerine her şeyi tane tane onun anlayacağı şekilde anlatmıştı. Alya'nın böyle bir şeyin olduğuna inanmadığını söyleyip durması ve o mağza dahil bir çok mağazadan kıyafet alıp denemesi ile - bir ara Uranüs ve Venüs arasında kim ödeyecek diye kavga çıkmıştı. Venüs kendisinin ödemesi gerektiğini söyleyerek kraliyet kartını çıkarmış, Uranüste bu kartla öderse onun burada olduğunu anlayacaklarını söylemiş ve kendisinin ödemesi gerektiğini söylemişti. En son Uranüs ' şuan ödediğim bütün parayı maaşıma eklersin ' demiş ve konu kapanmıştı - günü bitirmişlerdi.
* ੈ ♡ ⸝⸝🪐 ༘ ⋆⏱
Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz --> Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, Coraline kaçar 👋 👋 👋
|
0% |