@_denizkabugu27
|
7.BÖLÜM:ANLAŞMA
hala şaşkındım. odadaki yüzler gözlerimin dolmasına sebepti. olduğum yerde sendelerken arkamdan gelen bartın hemen kollarımdan tutmuştu. benim ayakta durabileceğimi algılayınca arkamda temkilli bir şekilde dururken beni yavaşça bıraktı.
"amca." diye fısıldadım.
"deli kız." dedi amcamda gülümseyerek. bende gülümsedim ve hızla yanına adımlayıp sarıldım. amcamda beni koca elleriyle sarıp sarmaladı. amcamlar amerikada yaşıyordu. 1 yıldır görmüyordum. amcamdan ayrılınca amcam yüzüme bakıp gülümsedi sonra yalandan kaşlarını çattı. "öyle hiç arama hatır sorma sonra gözlerin dolsun. oh ne güzel dünya valla" dedi. amcamın hem azarlar hemde alaylı sesiyle güldüm. "nasıL aramadım ya daha geçen hafta konuşmuştuk" dedim bende kaşlarımı onun gibi çatarak. "bir hafta bir haftadır elçin hanım" dediğinde yüzümü buruşturdum. beni sinirlendirmek için ikinci ismimi kullanmıştı.
"bizi hiç görmüyorsunuz defne hanımcım" diyen sesle sağıma döndüm. gökalp. amcamın oğluydu. gülümsedim. ama sinsi bir gülüştü. "alpcim sende mi geldin" dediğimde" gökalp de yüzünü buruşturdu. "gökalp! kızım ismimi doğru söyle artık ya" diye sitem etti. omuz silktim. "çok uzun. üşeniyorum" . bana ters ters bakmakla yetindi. "kimin kardeşi bee" diyen çağıl abimi duydum. çağıl abime bakıp göz kırptığım sırada "benim kardeşim." diyen miraç abimle salonda büyük bir kahkaha firar etti. "benim kardeşim." dedi çağıl abim bastırarak. miraç abimle aynı anda gözlerimizi devirdik. "aa bartın evladım hoşgeldin" diyen babamla herkes kapıda 2 metre boyuyla dikilen bartına, yanında cüce gibi kalan anneme bakmıştı. bartın babama baş selamı verdi. "hoşbuldum hüseyin bey" dedi otoriter sesiyle. babam yalandan kaşlarını çattı. "ne beyi evladım. baba de sen bana. " dedi o tatlış sinirli sesiyle. tatlıştı çünküyalandan sinir yapmayı babam hiç beceremezdi. bartının bakışları bana değdi. başimı sallayınca oda babama başını salladı.
benden onay alması beni şaşırtmıştı. beklemiyordum. "hüseyin. kim bu yakışıklı" diye babama kaş göz yaptı amcam. babam göğüsünü şişirerek "damadım." diyince gökalp hızla bana döndü. aynı zamanda amcamda. şirince gülümsedim.
"ayakta kaldın oğlum geç otur. " diyerek annem bir koltuğu bartına işaret etti. bartın annemin gösterdiği koltuğa doğru ilerleyip oturdu. "kızım sende geç bartın evladımın yanına hadi bakayım" diyen anneme şaşkınca baktım. bana şirin -tehtitkar- bir bakış atınca mecburen kendimi bartının yanına attım. herkes tek tek yerine otururken çağıl abim hızla yanımıza gelip beni kenara devirdi. minik bir çığlık dudaklarımdan firar etti. abim beni umursamadan aramıza kurulmuştu bile!
doğrulup arkama yaslandım. abimede tip bakışlar atıyordum. gizemde bir koltuğa oturduğunda salonumuz tıklım tıklım dolmuştu. "defne evleniyomusun sen şimdi" diye şokla sordu gökalp. başımı salladım. "vay be " diye mırıldandı. "zaman nasılda hızlı geçiyor defne şimdi evlen-" gökalp lafını tamamlayamadan çağıl abim ayağındaki terliği çıkarıp gökalp'e fırlattı. tam 12'den! gökalp inlerken abim konuştu. "sus lan. ikidir evlenecek evlenecek. yeter. duymak istemiyorum abicim ben bu kelimeyi. silmek istiyorum hafızamdan. sus ya. aaaa ayarlarımla oynadın şuan" diye patlayınca ortamda bir sesizlik oldu. gökalp abimi ilk defa bu kadar ciddi gördüğü için koltuğa sinmiş masum bakışlar atıyordu. bende dişlerimi dudağıma geçirmiş bir biçimde abime bakıyordum. her an kahkahayı patlatabilirdim ama ortam hiç müsait değildi. çağıl abim bakışlarını bana çevirince kafamı hemen farklı yöne çevirdim. bakışlarını üstümde hissetsemde bakmadım. bakmak için içim içimi yesede bakmadım. "ay!" diye çığlık atan gizemle hepimiz yerimizden sıçradık. "n'olduu!" diye ayaklandı gökalp. bende gizeme merakla bakarken gizem bizi umursamadan bartına döndü. "eniştee! kitaplar senin arabada kaldı! kıyafetlerde. " dedi. duyduklarımla hızla bende ayaklandım. "ne!" dedim sesimi hafif yükselterek. akılsız kafam unutmuştum ben tamamen. "haa doğru" diye bartında aydınlanmış bir ifadeyle baktı. cebinden anahtarı çıkarırken oda ayaklandı. "ben alıp geleyim?" dedi bana bakarak .
"damat bey oğlum sen otur. kızlar alır gelir. ama tabii sen ben arabama tek göndermem güvenmiyorum der-" amcam lafını tammalayamadan bartın hızla anahtarı elime tutuşturdu. şaşkınlıkla ona baktım. net çıkardığı sesle konuşmasıyla daha bi şok oldum.
"ben defneye kendimden bile çok güveniyorum. taşıyıp yorulmasınlar diye demiştim. defneden arabamı sakınacak değilim."
amcamın dudaklarında minik bir tebbesüm oldu. " e geç otur o halde. kızlar eşyalarını alıp gelsin." dediğinde bartın arada kalmış gibi bana bir bakış attı. gözlerimi açıp kappatım yine. benden onay beklemesini garip bir şekilde seviyordum.
bartın benden onayı aldığını anlayarak ağır çekimde yerine oturup amcama döndüğünde biz gizemle salonun çıkışına varmıştık. .... elimdeki kalemi çevirmeye devam ediyordum. karşımda bana bakışlarını dikmiş bartını umurdamadan masadan bakışlarımı çekmeden düşünüyordum.
dün bartın bizden gitmeden önce anlaşma yapmamız için beni alacağını söylemişti. bende kabul etmiştim çünkü bu gün akşam nişanımız vardı! şaka maka evleniyordum ya.
neyse asıl konumuza dönelim. şimdi ise bartınla karşılıklı oturmuş bir restoranttaydık. anlaşma kağıdında sadece bir madde yazıyordu. onu bartın yazmıştı. diğerlerini bana bırakmıştı.
1. madde: kimse karşı taraf izin vermediği sürece birbirine dokunamaz.
sanki ben ona dokunmak için can atıyordum! ben bununla ilgili homurdanırken beni gülerek izlemişti gıcık.
bide üstüne "ben senin için o maddeyi koymuştum kendini güvende hisset diye ama istemiyorsan kaldırırız" demişti gülerek. "aman kalsın" diye somurtup kalemi elinden almıştım. o andan beri yüzüne bakmıyordum. zaten sinirimi bozuyordu.
"ee hadi ama, yarım saattir sen masaya ben sana bakıyorum. tek maddemi bizim anlaşmamız." dediğinde uzun zaman sonra başımı kaldırıp ona baktığımda sırıtmamak için kendini tuttuğunu görünce daha bi sinirlendim. derin bi nefes aldım. bir saç tutamımı kulağımın arkasına geçirdiğimde konuşmaya başlamıştım. "buldum! bak şimdiden anlaşalım. evlendikten sonra metresti oydu buydu olursa seni doğduğuna pişman ederim. şuan sevgilin mevgilin varsa git ayrıl. yani seviyosan bilemem ama... Yoo gayette bilirim. git ayrıl yani. bir yerden patlak verirse benim adımda kirlenir. " tehtitkar tavrımdan sonra derin bir nefes alıp şirince gülümseyip sakince konuştum "yani anlıyacağın 2. madde evliyken sevgili falan yok. aşıksanda kalbine göm kardeşim." dedim . bartın yüzüme bakmaya devam ederken istemediği bir şey mi demiştim anlamadım. eğer buna engel olursa hayatta evlenmezdim.
ama sıkıntı şu ki abim mesleğinden olacaktı. ve abimin mutlu olduğu bir işi elinden alınmasının sebebı dolaylı yoldan olsada ben sorumlu olurdum ve zaten 20 yıldır bir vicdan azabı çekiyordum. bir tane daha ekleyemezdim.
"ne? ne bakıyosun ya. sevgilin mi var? ayrıl o zaman. yada git onunla evlen beni bırak. 2. seçenek daha mantıklı düşün derim. aşık mısın? git aşkını itiraf et onla evlen. ne kadar erken o kadar iyi bence." dudaklarımın arasından hızla çıkan cümlelerden sonra derin bi nefes alıp verdim. bartın iki elini birleştirip yumruk haline getirdi. dirseklerini masaya yaslarken aynı zamanda çenesinide yaptığı yumruğa dayayıp bana bakmaya devam etti.
tatlı görünüyordu? bartın neden bu kadar tatlı gözüktü şuan gözüme!
"öncelikle. bir sevgilim yok. aşık olduğum... yok. yani dediğin şeyler zaten benim açımdan olmaz. o kadar karaktersiz bi herife mi benziyorum?" dediğinde hızla konuştum. "hayır,hayırr, yani tabi öyle görmüyorum seni yanlış anladın. öyle diyim dedim yani.." ağazımın içinde geveledim. bartın başını hafif sallayıp bir anda doğrulunca ona bakmaya devam ediyordum.
"ne yersin? yada içersin? " dediğinde bi süre düşündüm.
"kahve içebilirim." diye mırıldandım. ama ben her türlü kahveyi içemediğimi unutmuştum! "yada yok içmem kahve. farketmez bana ya ne istersen söyle. neyse şu anlaşmayı bitirip çıkalım benim işlerim var daha." diye sonlara doğru isyankar bi tonda konuşup anlaşma kağıdına 2. maddeyi yazmak için kalemi elime almıştım. bartına baktığımda kaşları çatık bana bakıyordu. "2. maddeyi yazıyorum kabul mü?" dedim. hele bi kabul etmesin.
kendini silkeleyip kaşlarını düzeltti. "sende çiğnemeyeceksen ekle." dediğinde kaşlarını çatan taraf ben oldum. "ne diyosun sen be! ben o kadar seviyesiz mi duruyorum!" diye çıkıştım. bartınında kaşları çatıldı.
"hayır! sen benim hayattımda gördüğüm en seviyeli insansın! tartışılmaya kapalı bi konu bu " bartının kararlı ve net sesi kaşlarımın eski halini almasını sağladı. hoşuma gitmişti. sanırım... "iyi" dedim cümlelerini beğenmemiş gibi somurtarak anlaşma kağıdına yazmaya başladım. aklıma gelen şeyle tekrar bartına baktım.
"bir şey soracağım. hangi takımlısın?" allahım ne olur bari aynı takımı tutalım. evleneceğim kişiyle aynı takımı tutmak hayalim. farklı takımsada dalga geçerdim artık.
"Beşiktaş'lıyım ben" dediğinde gözlerim açıldı.
"hadi be, harbimi" dedim inanmayan bir sesle.
"evet?" dediğinde kocaman gülmsedim.
"bende Beşiktaşlıyım. " dediğimde oda gülümsedi. elimi, kaldırıp ona doğru uzattığımda elime aval aval baktı. "çak" dedim. elime vurmak istemiyormuş gibi baktı.
tiksindimi benden? yada elime dokunmak istemiyormuydu? tam elimi geri çekecekken elini elime dokundurup parmaklarımızı kenetledi. şaşkınlıkla ona baktım.
"eline vurursam canın acır belki. senin canının acıması benim ölümüm demek. eline vurmaktansa tutmayı tercih ederim." söyledikleriyle kalakaldım. şaşkın yüzüme bakarken bu farklı atmosferi dağıtmak için elimi çektim. zorlamadı beni. bıraktı elimi. bırakmak istemez gibi...
saçmalama defne! elini neden bırakmak istemesin. hepsi benim hayal gücümdü.
evet evet , tamamen hayal.
bartın sesini bir daha çıkarmadı ve bizde anlaşma kağıdını beraber üstüne tartışa tartışa doldurduk.
... sakin , defne sakin defne... derin nefes almalısın defne. sinirlenme defne. sen sakin bi kızsın defne.
ben sakin falan değilim! delirmek üzereyim! 3-4 gündür mutfağıma giremiyordum! çok sinir bozucu bi durumdu. ben yemek yapmak istiyordum! ama canım(!) annem beni esir almış bulunuyordu. bir yandan soru sorarken bir yandanda toz almam için tembihliyordu.
3 saat kadar sonra benim sahte(!) bir istemem birde artı olarak sözüm olacaktı. tabi bu sahte kısmından ailemin haberi yoktu. tek temmenlim bartının 18 maddeli anlaşmamıza uyması ve sahtede olsa güzel bi evlilik geçirmekti.
"defne! nereye daldın! cevap ver bana. " annemin sesini duyunca bıkkınca anneme döndüm. "ne anne ne! söyle yine aklına ne takıldı?" dedim bıkın bıkın.
"çok konuşma tozları al. siz evlenince nerede oturucaksınız?" dediğinde elimdeki bezle donup kaldım.
sahi biz nerede kalacaktık? aynı yatakta mı yatacaktık?! ya uyurken yanlışlıkla sarılırsak?! ya kabuslarımda denk gelirse?! peki ya biz beraber aynı evde ne halt yapacaktık?! biz beraber yemek mi yiyecektik? peki ya banyo? çüş! o kadarda değildir heralde.
"kız! cevap versene ne düşünüyorsun" diyen annemin nerdeyse çığlık atıyormuş gibi çıkan sesiyle yüzümü buruşturdum. ofladım. "boşuna oflayıp puflama defne hanım"
"bilmiyorum anne! konuşmadık biz o konuyu ya niye bu kadar sorguluyorsun aa yeter hadi sen git hazırlan! " dedim patlayarak. o sırada salona elinde bezini sallayarak gizem girdi. "camlar tertemiz oldu ayla sultann" dedi neşeyle. göz devirip tozunu aldığım rafın son kalan yerlerini silmeye devam ettim. "aferin kızım. şimdi sen bu defne hanımı al lütfen hazırlanın beraber. bir şey kalmadı zaten" diyen anneme şokla döndüm . bana gelince cırtlak sesiyle bağıran annem gizeme gelince sıcacık pamuk gibi kadın oluyordu! adalet yok bu evde arkadaşım!
gizem beni kolumdan tuttuğu gibi odama sürükledi. odama girince heyecanla hazırlanmaya başladık. gerçi heyecanlı olan gizem stresli olan bendim. ve bana söylenen ise gizemdi.
bir yarım saat kadar sonra hazırlanmıştık. benim üstümde açık ton bi mavi kumaş elbise vardı. kolları tüldendi. sol ayağımın ordan yırtmaç vardı.
gizem ise yeşil bi elbise giymişti. diz kapağına kadar uzanan elbisenin omuzları açıktı. ve hafif göğüs dekoltesi vardı.
elbiselerimize göre çok ağır olmayan hafif bi makyaj yapmıştık .
birbirimize bakıp gülümsedik. "ay aşkım çok güzelsin ya " dedi gizem ağladı ağlayacak bi sesle.
onun bu haline kıkırdarken gözlerim dolmuştu bile. "sende...muazzamsın" dedim. gizemde kıkırdadı. birbirimize gülümserken gözlerimiz doptoluydu. gizem bi anda silkelendi. "ağlamıyoruz. özellikle sen ağlamıyorsun! o makyaj akarsa gebertirim" diyince kıkırdadım. kafamı iki yana sallarken odamın kapısı çaldı. "bücür, girebilirmiyim?" diyen sesle sinirim bozulmuştu. duıdaklarımdan minik bi gülüş kaçtı. evleniyordum ve abim hala bana bücür diyordu! "gel abi gel"
kapı açılıp abim içeri girdiğinde adım atacakken adımı durdu. ayağı havada asılı kaldı. beni baştan aşağı süzdü. bi süre sessizce abime baktık. abimde bana. gizem bizi yanlız bırakmak isteyerek odadan çıktı.
o an bi şey farkettim. çağıl abimin gözleri dolmuştu!
ay sanki gelinlik giyip evden gidiyordum. altı üstü bi isteme ve nişandı.
tabi bir aya kalmadan evlenecektim o ayrı...
abim hafif yutkunum başını havaya kaldırdı. iki saniye kadar sonra gülümseyerek bakışlarını geri bana çevirdi.
"bücür, çok çirkin olmuşsun. " dedi. tebessüm ettim.
"o yüzdenmi 10 dakikadır sesizce bana bakıyorsun abi?"
"yok benim kadar yakışıklı bir beyefendinin nasıl böyle çirkin bi kardeşi olabiliyor onu düşündüm. sanırım annem ve babam seni yaparken çok emek vermediler." dediğinde yalandan yüzümü buruşturdum.
"hayret, bu sefer hastanede karışmış olabilirsin demedin." hafifçe güldü.
"demedim. demem. çünkü sen benim kardeşimsin. " dediğinde gözlerimin dolmasını durduramadım.
"abi..." diye fısıldadım. abiminde gözleri doluydu. ama hafifçe güldü. bu ortamı dağıtmak ister gibi.
"işte bi abi olarak kardeşimin başkalarının başını yakmasını istemem ben yandım başkası yanmasın. gel vazgeç bu evlilikten. ben seni kaçırırım. bartınında başını yakma. he? mantıklı bence ne dersin." derken göz kırptı. ben gülerken abimde gülmüştü.
"abi yaa." diye homurdandığımda abim kahkahalara boğuldu. bende onunla beraber gülüyordum. ama sinirden.
"ne abi ya kızım ciddiym ben!" dediğinde daha çok güldüm. abimde kendini tutamıyordu. "gülme lan. gülünecek birşey mi..." cümlenin devamını kahkahaları bozmuştu.
odaya bir anda annem girince zar zor gülmemizi durdurmuştuk.
"ne gülüyorsunuz bakalım? eşşek sıpaları. damat geldi yürüyün kapıyı açacaksınız" dediğinde kendime çeki düzen verdim ama göz devirmeyide eksik etmedim. çağıl abimde gözlerini devirmişti.
annem bize bakıp göz devirince istemeden kıkırdadım. "sanki ben evleniyorum hiç heyecan heves olmaz mı yarabbim" diye söylenerek giderken arkasından bi süre baktık. çağıl abimle bakışlarımız kesişti. abim hemen gözlerini kaçırıp hızlı adımlarla odadan çıktı. derin bi nefes alıp bende odamdan çıktım. tam o sırada kapı çalmıştı.
kapının önüne sıra olmuş aile fertlerin, gördüm. melda abla, miraç abim,çağıl abim, annem, babam ve gizem. yanlarından geçip kapıyı açacaktım ki elime dolanan elle durdum. elime tutan ele baktım. gözlerim yavaşça elin sahibine kayarken çağıl abim beni yana iteledi. abime şaşkınlıkla baka kaldım.
"kapımız bozulmuş. açılmıyor. lütfen başka bi zaman geliniz. hatta isterseniz gelmeyiniz. istemezsiniz bence. çünkü kapının açılacağı yok. " dedi abim yüksek bi sesle. gözlerim kocaman oldu.
"abi!" diye fısıltıyla cırladım. abim bana sert bi bakış attı. "lan çekil kapıdan. açsın kız kapıyı" diye sertçe konuştu miraç abim. çağıl abim miraç abime baktı. oflayarak geri çekildi. abime göz devirip kapıyı açtım. kapının arkasından elindeki çiçeklerle dikilen bartın karşıladı beni. şaşkınlıkla elindeki çiçeklere baktım.
çünkü elinde büyük bi demet beyaz papatya vardı!
ve ben tamamen beyaz papatya hayranı bi kızdım. resmen beyaz papatyalara aşıktım. ben şokla elindeki çiçeklere bakarken annem yanıma gelip beni kenara çekti. bartın eve adım atamadı çünkü beni süzüyordu. ama arkadan kamer abla onu ittirince boğazını temizleyip evin içine bi adım attı. eve bedenini sokunca "bunlar senin." diyerek papatyaları elime bıraktı. hızla kucakladım çiçeklerimi. "teşekkürler..." diye mırıldandım. bartın içeri girerken arkasından diğerleride girmişti. dilan aralarındaki en neşeli olanıydı. sanırım. çünkü hepsi düz bi ifadeyle girmişti eve. tahsin abinin şehir dışında işleri çıktığı için gelememişti.
bi anda koluma dolanan elle irkildim. "kanka ne düşünüyorsun ya? yürüsene. " diyen gizemle başımı sallayıp yürüdüm. tam kapıdan uzaklaşıcakken kapı çaldı. gizemle birbirimize baktık. ofladım kimdi bu şimdi? amcam içerdeydi zaten.
geri dönüp kapıyı bıkkınca açtım. kapıda gördüğüm yüzle gözlerim kocaman açıldı.
"naber cimcime" diye şakıyarak içeri giren enes abiye bakarken gökalpte sırıtarak içeri gidi. yanağımdan makas almayıda ihmal etmedi tabiki.
ben onların bu mutlu haline anlam vermeye çalışırken içerdenenes abinin cırtlak sesini duydum. "naber millet!" avucumu anlıma vurdum. onları abim ayarlamıştı!
ayaklarımı sürüye sürüye salona ilerledim. kapıdan içeri girdiğimde enes abim gülerek bişeyler anlatıyordu. gözlerimi devirmek istedim ama istemekle kaldım.
boş olan bi yere oturdum. gizemde yanıma geldi. avucumu çeneme yaslayıp enes abimin mal hallerini izlemeye koyuldum.
"...işte ondan sonra bi baktık damat kaçıyor! iyi yaptı valla kaçmakla kimse bu çağıl pezevenginin kardeşini almak istemez yani öyle bi mevz-" diye konuşmaya devam ederken kaşlarım çatık bakıyodum ona. ilk başı kaçırdığım için ne saçmaladığını anlamamıştım.
enes abimin kafasına yastık atılınca enes abim kendini bir anda yere attı . "sensin lan pezevenk. düzgün konuş demedimmi ben sana?!!" bağıran çağıl abimle yüzümü buruştum. yüksek ses sevmiyordum! zihnimde yine sesler çınlayınca gözlerimi yumdum.
sakin ol defne. bişey yok . şuan olmaz.
sesler git gide zihnimden uzaklaşınca derin bi nefes alıp gözlerimi araladım. araladığım an bartınla göz göze geldik. gözlerimi kaçırdım. çünkü kaşları çatık şüpheyle bana bakıyordu. sanırım bi şey olduğunu anlamıştı. anlamamalıydı. 20 yıldır büyük ataklarım dışında kimseye belli etmemeye çalışmıştım.
"susun ulan bi" diye azar attı babam onlara. "bu dingillerin kusura bakmayın lütfen" diyede mahcupla konuştu. rıza abi sadece başını eğmekle yetindi.
"ya defnoş kız sen selinle görüşüyomusun " diyen gökalple bakışlarım bıkkınca onu buldu. dişlerimi sıktım .
defnoş ne ya!
hadi gizem dese anlarımda gökalp'in demesi sinirimi bozuyordu.
"hangi selin? lisedeki mi ? onla niye görüşsün ya ! görüşmüyordur o sarı çiyanla " diye lafa atladı gizem. o sırada amcam boğazını temizledi. "öhöm öhöm, lise seneleri konuşulacak zaman mı çocuklar " diye bize kaş göz yapıyordu bir yandan da.
ellerimi teslim olur gibi kaldırdım. "hiç konuşmadım" diye mırıldandım. amcam başını sallayıp gökalpe tehtitkar bi bakış attı. gökalp ise mazlum bakışlar atıyordu.
yandam bacağıma cimcik yiyince irkildim. yanıma baktığımda gizemin bana kaş göz yaptığını gördüm. ne var der gibi başımı iki yana salladım. başıyla mutfağı gösterince yine anlamamıştım. aval aval ona baktığımı görünce ofladı. gözlerini kapatıp açtı derin bi nefes alıp verdi ve kulağıma yaklaştı.
"kanka mutfak diyorum kahve diyorum. kalk diyorum hadi diyorum. " diye fısıldayarak bağırınca ne kahvesi diyecekken jeton düşünce gözlerim açıldı. hızla yerimden ayaklanınca bütün bakışlar beni bulmuştu. hepsine gülümseyip arkamı dönüp hızla mutfağa ilerledim. gizemde peşimden koştu. mutfağa girdiğimiz an kahveyi dolaptan çıkardım. "cezve nerede?"diye panikle koşturdum. gizem cezveyi önümde sallayınca "hah" diye bir ses çıkarıp cezveyi elinden kaptığım gibi ocağa koydum.
"kanka bi sakin ol ya! bir yerini yakacaksın şimdi" diye endişeyle konuştu gizem haklıydı. kendimi sakinleştirmek için iki saniye durup soluklandım. sonra çezvenin içine kahveyi koyup hazırladım. tatlı kaşığıyla malzemeleri karıştırıp yanan ocağın üstüne koydum.
kahveyi ocakta bırakarak gizeme döndüm. "sen sadece bartının kahvesini ver kanka, ben diğerlerinkini veririm" dediğinde gözlerim açıldı, "saçmalama! içerde kaç kişi var" dedim. "ya damadın kahvesi ayrı olur ama, alya teyzeyle damada özel tepsi-fincan aldık. ben taşırım boşver" dediğinde hala şokla gizeme bakıyordum. ne ara alıp düşünmüşlerdi bunu? aklıma bir anda gelen görüntüyle kıkırdadım.
"ne oldu kız?" dedi gizem merakla. "aklıma bir an çağıl abimin kahve dağıttığı görüntü geldide" dediğmde oda düşünmüş olacaktıki kıkırdadı. " senin aklına neden durduk yere farklı görüntüler geliyorki?" dedi gülüşlerinin arasında. omuz silktim.
"aslında... çağıl abime kahveleri dağıttırsak güzel olmazmıydı?" dedim sinsice gülümseyerek.
"çağıl abi asla böyle bir şey yapmaz."
... "bunu yaptığıma inanamıyorum" diye arkamdan homurdanıyordu çağıl abim. gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. gülersem kendimi kaybeder kahveyi dökerdim. allah korusun.
içerdeki herkes çağıl abime şaşkınlıkla bakıyordu. elindei tespiyle hafifçe eğilerek babama kahveyi uzatması o kadar gülünçtüki. aynı yeni gelin gibi olmuştu.
daha fazla dayanamayacağımı anladığımda bartına doğru eğilip kahvesini uzattım. bartın gözlerime bakarak kahveyi aldı. doğrulup bartını oturdukları sandalyenin yanındaki sandalyeye oturdum.
gizem , çağıl abime gülmemeye çalışarak kahveleri dağıtmaya çalışıyordu. çağıl abimde yeni gelin edasıyla gülümsemeye çalışıyordu. tabi homurdanmayıda eksik etmiyordu.
çağıla abim , kahve almayan tek kişinin enes abim olduğunu görünce sinsice gülümsedi.
süzülerek onun yanına gitmesiyle az kalsın kahkaha atacaktım.
"ne yapıyor bu manyak" diyen miraç abimin gülmemek için kendini sıktığını gördüm.
"buyur aşkım iç" dedi çağıl abim ince çıkardığı sesiyle. gülmemek için kendimi zorladığımdan ağzımdan farklı bir ses çıktı. sadece benden değil miraç abimdende.
"ellerine sağlık bebeğim" dedi enes abimde gülümseyerek. onların bu haline daha fazla dayanamazdım.
"şşt defne, çağıl abi kafayımı yedi" diye yandan bana kafasını uzatan gökalpe kaydı bakışlarım.
"abim hep böyleydi alp" dediğimde yine yüzünü buruşturdu.
"gökalp! adımı doğru söyle artık" dedi bezmiş bir sesle omuz silkmekle yetindim.
bana göz devirip önüne döndü. "öhöm öhöm. evett" diyerek ellerini birbirine vurdu amcam. çağıl abim elindeki tespiyle yerine oturdu. babam yerinde rahatsızca kıpırdanırken bütün bakışlar bartına döndü.
dudaklarımı birbirine bastırıp bende bartına baktım. bartının kaşları çatıldı. bana niye bakıyorsunuz der gibi bakış attı herkese. kulağına yaklaşıp "kahveni iç." dediğimde sesimi duyduğu an kaskatı kesilmişti. hemen geri çekildim. bana baktı. ve lafımı ikiletmeden fincanı büyük eline aldı ve tek yudumla kahvesiini içti.
çağıl abim sinsice sırıtarak bartına bakıyordu ama bartında mimik oynamayınca hayal kırıklığıyla omuzları düştü."ben bunun için mi kahveleri dağıttım ya " diye homurdanışıyla gülebilirdim ama bi tık endişeliydim. acaba hastaneyemi götürsek? ya midesi bozulursa?
tam o sırada kahvesinden bi yudum alan enes abim kahvesini püskürtünce bütün bakışlar ona döndü. çağıl abimin keyfi yerine gelmiş gibi katıla katıla güldü.
.... "ne var defne beni niye çağırdın" dedi çağıl abim mutfağa girerken. gülümsedim.
"abicimm kahvelerimizi taşımamıza yardım edermisin?" dedim şirin sesimle.
abimin gözleri açıldı. "asla!" dediğinde masadaki bartının kahvesini gösterdim.
"bartının kahvesine istediğin kadar tuz koy. karışmam söz. taşı sadece?" dediğimde bartının kahvesine baktı sonra bana tekrar kahveye tekrar bana derken sinsice sırıttı.
"tamam, ama istediğim kadar koyarım" dediğinde hızla başımı salladım.
bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim.
"tuzu ver " dediğinde gizem tuzu çağıl abime verdi. abim eline yemek kaşığını alıp tuz kabının içine daldırdı. baya bi tuzu kaşıkla çıkarıp kahvenin üstüne döktüğünde şokla abime baktım.
bu kadarı fazla değilmiydi!
abim kaşığı bir kere daha tuz kabına doldurup dağ kadar tuzu tekrar kahveye dökünce ağazım beş karış açıldı. "abii! o ne ya" dediğimde bana ters bi bakış attı. "sus . karışmam dedin. " ofladım. ya hastanelik olursa?
"neyse. bir şey diyeceğim " derken sırıtıyordu abim.
" ne" dedim ters ters.
"enesinde kahvesine tuz koyabilirmiyim?" dediğinde gizemle aynı anda "ne!" dedik. güzünü buruşturdu.
"hadi yaa n'olurr " dediğinde tam ağazımı açıyordumki "kahveleri taşımam" dediğinde kaşlarım çatıldı.
"üçkaatçı" sinirle söylediklerimden sonra gülerek omuz silkti.
oflamakla yetindim.
... herkes enes abimin neden kahvesinin tuzlu olduğunu düşünüyordu. düşünmekte haklılardı.
"kahvelerimi karıştırdınız?" diye şaşkın sesiyle sordu kamer abla.
"hayır! " dedik abim, gizem ve ben aynı anda.
"ben enesişkoma ayrı kahve hazırladım" dedi çağıl abim gülümseyerek.
"iyi bok yedin! ENESİŞKOM NE LAN!" enes abim buruşmuş yüzüyle tip bi bakış attı abime.
anırmamak için kendimi zor tutuyordum. bartının elinin başına gittiğini görünce bi anda endişelendim. tansiyonumu fırlamıştı? peki onda tansiyon varmı? bilmiyorum!
o kadar tuzlu kahveyi tek yudumda içtiği için endişelenmiştim. "iyi misin?" diye fısıladım . endişeli çıkan sesimi bastıramadan. bartın elini hızla anlından çekip bana gülümsedi.
"iyiyim." yüzünün her karışını taradım. ama birşeye raslayamadığım için abimlere geri döndüm. bir şey olmazdı değilmi?
"yeter bu kadar şamata " dedi annem. annemde beni vermek için çok meraklı ya!
babamın tekrar gerildiğini gördüm. beni nası vereceğini düşünüyordu sanırım.
bir dakika kız istenilirken bana isteyip istemediğimi soracaklardı! o nefret ettiğim sahneyimi yaşıyacaktım ben şimdi. tam bir rezillik!
yıllarca bu tür sahneleri gördükçe yüzüm buruşurdu. baba kıza "istermisin kızım " dediğinde kız " sen nasıl uygun görürsen babacım" derdi. kızın dediğinde birşey yoktu. bunu söylerken yerlerinde cilveyle süzülmeleriydi. babamın karşısında öyle süzüklemezdim ben! Ayrıca karakterime ters bi haraket.
"bence artık mevzuya girelim. allahın emri peygamberin kavliyle kızınız defneyi oğlumuz bartına istiyoruz" diyerek söze giren sıza abiyle nefesimi tuttum. ortem sesizleşti.
babam bana baktı. gözlerimi açıp kapatmakla yetindim. babam nefesini verdi ve söze girdi. "kız vermek zordur demişlerdide... inanmamıştım. gerçekten zormuş. " diye mırıldandığında içimde birşeylerin kırıldığını hissedebiliyordum.
bir süre hepimiz babama baktık. babam ise halıya. en sonunda babam kafasını kaldırıp rıza abiye baktı. "verdim gitti" dediğinde o film sahnelerini andıracak gülüşmeler yoktu. sadece annem ellerini birbirine vurup "haydi hayırlı olsun" diyerek hafifçe gülmüştü. miraç abimin gözü benim üstümdeydi. çağıl abiminde. ikiside bende bir şey görüyolarmış gibi bakıyolardı. onlara gülümsemekle yetindim.
"e haydi, yüzükleri takalım" dedi kamer abla. hepimiz ayaklanırken bartınla biz yan yana durduk. yüzük tepsideni gizem elinde tutarak sağıma geçmişti.
amcam yüzüklerimizi takmayı çok istemişti. o yüzden tepsiden yüzükleri eline amcam alıp bize baktığında ellerimizi kaldırdık. amcam önce benim sonra bartının eline yüzüğü taktı. bizi bağlayan kırmızı kurdele aramızda saallanıyordu. amcam eline makası alıp kesmek için kurdeleye yaklaştırdı. kesiyomuş gibi yaptı ama kesmedi.
"makas kesmiyor " dedi gülerek. amcama ebessüm ettim.
"hadi,tamam kesiyorum" dedi ve tek hamlede kestiğinde salonda alkış sesleri duyuldu.
"benim telefonla konuşmam gerek. " diyen rıza abi dışarı çıktı.
"hayırlı olsun" dedi amcam bana sarılarak. sırtımı sıvazlarken kulağıma fısıldadı,"hep mutlu ol yiğenim"
amcam ayrılınca gülümseyerek amcama baktım.amcamda bana gülümseyip bartına sarıldı. herkes bize sarılırken hepsinin ağazından "hayırlı olsun, hep mutlu ol" lafı çıkarken sıra çağıl abime geldiğinde bana burukça gülümsüyordu.
hemen sarıldım abime. abimde beni sarıp sarmalarken kulağıma fısıldadı"ne olursa olsun. ne yaşarsan yaşa. mutluluğunda acında, geri dönülemeyecek hatalarında bile ben hep yanındayım. bir alo demen yeterli kardeşim. geri dönülemeyecekse beraber dönmeyiz. ama yine beraber oluruz. unutma bunu " ciddi olduğunu biliyordum . çağıl abim yapmayacağı şeyleri söylemezdi bu yüzden gözlerim doldu.
abim beni kendinden uzaklaştırdığında dolan gözlerimi görmesiyle sanki onunda gözleri dolmamış gibi burnunu çekti. " ne ağlak bişeysin sen böyle " dedi dalga geçerek. burnumu çekip güldüm. abim burnuma minik bir fiske attı.
"bücürüm benim" dediğinde abimi ittim. " bi git abi ya " homurdanmamla güldü sadece.
"defne, arabada oyanın üstü kalmış alıp geşebilirmisin tatlım" melda ablanın sesiyle melda ablama bakıp başımı salladım.
melda abla,dilanla sohbete dalmıştı. miraç abimin kucağındada oya uyuyordu.
hızlı bir şekilde tam dış kapıya gidip kapıyı açmıştımki karşımdaki görüntü ve sesle durmak zoronda kaldım.
"bu ne ya! allah aşkına kardeşime kız istediğim mahalleye bak" diyen rıza abinin sesiyle tüğlerim diken diken oldu.
"rıza! saçmalamayı kes. birbirlerini sevmişler işte" kamer ablanın ikaz solu sesini rıza abi tınlamadı bile.
"ya bu kızın ailesini görmedinmi! biri gay mı ne ! arkadaşları desen birbirinden mal! bide erkek arkadaşları var !" yutkundum. ama sinirliydimde. arkadaşlarıma ve abime ettiği sözler hoş değildi. özellikle aileme laf etmek ona düşmemişti. kapının tam önünde dikildiğim için beni görebilirlerdi ama bana arkaları dönüktü.
"ailesini sorgulamak sana mı kaldı!" diye kamer ablada, rıza abiye çıkıştı.
" o kız bizim ailemize uymuyor. heleki bartına yakışmıyor bile. bartın aşkı yüzünden işleri boşlayacak."
"tek sorun iş mi?! bartının mutluluğuda önemli değilmi rıza! ayrıca defne çok iyi bir kız. "
"iyi miyi beni ilgilendirmez . o kız ailemize yakışmıyor. bizim çevreden birisini bulsaymış. bu kızmı bartını mutlu edecek. hayatı kararacak lan bartının hayatı!"
gözlerim doldu. ben bu sözleri hakettmemiştim. ayrıca bartınla evlenince benim hayatım kararacaktı. hiç nilmediğim biriyle evlenecektim ben. hiç tanımadığım biriyle bir evlilik yapacaktım ben.
arkamı dönüp içeri geçecekken arkamda gördüğüm suluetle donup kaldım.
barttın çattığı kaşlarıyla arkama bakıyordu. ben ona dönünce yeşillerii beni buldu. dolan gözlerimi görünce kaşları daha çok çatıldı.
her şeyi duymuşmuydu?
BÖLÜM SONU
Nabeeerr bölümü nasıl buldunuz???? bartın Beşikaşlııı defnede. rızanın söyledikleri hakkında ne düşünüyorsunuzz sizce bir sonraki bölüm ne olur??? bartın abisinin dediklerini duydumu?? çağıl ve enes pekii ben onları yazarken çok eğleniyorum. seviyorum onları yazmayı yaa. heleki çağılı yazmank benim en sevdiğim şeeyyyyy
instagram hesabım: dnzkabugu27_ eğer kitap hakkında alıntı ve bana ulaşmak istiyorsanız instagram adresinden ulaşabilirsiniz. destek olursanız çok sevinirim.
bir sonraki bölüm görüşürüüüüzzzzz
|
0% |