@_denizornek_
|
Poyraz gülümseyerek, “Ayrılalı çok uzun zaman olmadı, biliyorum ama bunu sana vermeyi unutmuşum.” dedikten sonra arkasında sakladığı paketi yavaşça bana uzattı. Kızlar, meraklı bir şekilde bize bakıyorlardı. Paket, siyah kurdele ile süslenmiş kırmızı bir kutuydu. Heyecandan ellerimin titremesinden paketi açamamıştım. Poyraz da bunu görmüş olacak ki, “Sana yardım edeyim...” diyerek paketi açmama yardım etmişti. Kutuyu açtığımda bisiklet desenli bir kupa ve lotus çiçeği desenli kolye vardı. Şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Poyraz gülümseyerek, “Ağzını kapat, sinek kaçacak,” diyerek içinden gülüyordu. Fark ettiğimde hızlıca kapadım, bu sefer de utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Gülümseyerek, “Poyraz, çok mutlu oldum, çok teşekkür ederim. Gel ben de sana kahve ısmarlayayım,” dedim. “Çok isterdim ama halletmem gereken işler var ama sözün olsun.” “Tamam, olsun. Yarın ısmarlarım,” diyerek gülümsedim. “O zaman görüşürüz Güneş'im...” diyerek sarıldı. Mutluluktan ne yapacağını bilememiş bir şekilde sarılmasına karşılık verdim. Gülümsemekten elmacık kemiklerim ağrıyordu. Poyraz benden daha çok gülümsediğinden onun da elmacık kemiklerinin benden daha fazla ağrıdığına yemin edebilirim ama ispatlayamam. “Görüşürüz, kendine iyi bak...” deyip Poyraz'ı kızlarla uğurladıktan sonra yerime oturup hediyemi yanımdaki boş sandalyeye yavaşça koydum. Kızların ikisi de gülerek bana bakıyorlardı. Ben ise onlara anlamamış bir şekilde, “Ne! Ne oldu?” diye meraklı bir şekilde sordum. Asya, “Ne mi oldu, daha ne olacak? Resmen sana hediye almış!” diye heyecanlı bir şekilde anlatıyordu. Gece'ye ise bu hediye olayı ona normal gelmişti, tek yaptığı şey mutluluğumu paylaşmaktı. Gece, Asya'ya meraklı bir şekilde, “Asya, sence de normal değil mi hediye alması? Sonuçta sevgililer...” diyerek cümlesini tamamladı. Asya, derin düşüncelere dalmış ben ise kızların düşüncelerini dinleyerek hiçbir şey demeden nefis kahvemi yudumluyordum. Asya, uzun bir süre Gece'nin söylediklerini düşündükten sonra, “Ya! Ne bileyim, birden heyecanlandım” diye fikrini belirtti. Araya girerek, “Kızlar, abartmaya gerek yok, tabii ki çok mutlu oldum. Ayrıca hediyenin sevgili ile alakası yok, arkadaşlar da birbirine hediye alır.” diyerek fikrimi kızlara sundum. Uzun bir sessizlikten sonra Asya'nın bir anda gözleri dolmaya başlamıştı. Gece ile ben ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Gece'den izin alıp Asya'nın yanına oturdum. Asya, hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı ben ise onu sakinleşmesine yardımcı olmaya çalışıyordum. Asya'ya sarılıp, “Yanındayız, bize neler olduğunu anlatmak ister misin?” Şu an tek istediğim Asya'nın iyi olmasıydı. Asya, uzun bir nefes verdikten sonra, “Sadece Güneş'e anlatacağım.” dedikten sonra Gece, anlam verememiş bir şekilde, “Neden bana anlatmıyorsun?” diye meraklı bir şekilde sordu. Gece'ye susması için ve ona 'daha sonra anlatırım.' diyecek şekilde işaret verdim. Gece mesajımı alarak susmuştu. “Tamam, bana anlatabilirsin ama önce biraz daha sakinleşmen lazım,” diyerek teselli etmeye çalıştım. Gece, Asya'ya kırıldığını belli ediyordu, anlaşılan işim zordu. Çünkü az sonra her an bir küslük yaşanabilirdi. Gece, daha fazla dayanamayarak yine aynı soruyu sordu. “Neden, bana anlatmıyorsun?” Asya, Gece'ye uzun bir bakış attıktan sonra, “Zaten sana da sonra anlatacağım ama ilk Güneş'in fikrini almam lazım.” Gece, anladığını onaylamak için başını salladı. Asya sakinleştikten sonra uzun uzun sohbet etmiştik. O sırada annem eve dönmem için telefonumu çaldırmıştı, mesajı aldığıma göre kızlarla ayrılıp eve doğru yola koyuldum. Yolda en sevdiğim şarkıyı açıp kendimi müziğin akışına bıraktım. Müzik dinlerken dünyadan iletişimi keser hiçbir şeye aldırış etmezdim. Sanki sadece Dünya'da sadece ben ve müziğim vardı. Müziksiz bir hayat düşünemiyorum bile... Eve vardığımda annem sofrayı hazırlamış, Luna ise mamasını yiyordu. Anneme selam verdikten sonra odama çıkıp üstüme rahat şeyler giydim. Daha sonrasında ise köpeğim Luna yanıma gelmiş sevmem için şımarıklık yapıyordu. Luna'yı sevdikten sonra balkona çıkıp Luna ile Güneş'in batışını izliyorduk. Annem de sonradan gelip bize takılmıştı. Anneme aklıma takılan o soruyu sordum, “Anne, ismimin Güneş olmasına nasıl karar verdiniz?” Annem ise gülümseyerek, “Babanla ikimiz her akşam sahile inip Güneş'in batışını izleyip hayal kuruyorduk. Sonra sen gelince de Güneşin ışığı kadar parlak olabilmen için sana bu ismi koyduk.” Gülümseyerek başımı salladım. Annem, meraklı bir şekilde, “Ee, ismini seviyor musun bakalım?” diye sordu. “Evet, çok seviyorum ismimi. İyi ki varsınız…” diyerek anneme sarıldım. O sırada babam da anlamamış bakışlarla, “Neler oluyor burada, aşağıda yalnız kaldım.” diyerek güldü. Ben ise babama hiçbir şey demeden gülümseyerek babama sarıldım, annem de dayanamayarak bize katıldı, en son ise Luna da sarılmak için havlıyordu. Belli ki kıskanmıştı. Luna'ya da sarılarak sevgi yumağı oluşturmuştuk. Annem, “Ay, hadi iyice sevgi yumağı olduk. Yemek vakti...” Babamla, annemi onayladıktan sonra yemek için aşağı indik. Yemeklerimizi yerken annemin telefonu çalmıştı. Annem, “Bu kim ki?” Aklıma kötü şeyler geliyordu. Yoksa o muydu? “Anne, kim arıyor?” diye hızlıca ayağa kalkıp annemin telefonunu elinden aldım. “Bilmiyorum ki? Baksana bir...” Telefona baktığımda sahiden de bana 'Başın belada…' diyen kişiydi. Anneme korkmuş bir şekilde bakarak, “Anne, bu o. Polise şikâyet ettiğimiz kişi…” Tabii babamın haberi olmadığı için anlamamış bir şekilde, “Kimi şikâyet ettiniz, ne oluyor?” diye meraklı bir şekilde sorup ayaklandı. Daha fazla dayanamayarak göz yaşlarımı tutamamıştım. Belli ki artık babama bu durumu açıklama vaktimiz gelmişti. Tam ben açıklayacakken annem, “Birisi Güneş'i özel numaradan rahatsız ediyor. Biz de polise şikâyet ettik. Ne yapmış, etmiş benim telefon numaramı da bulmuş,” diye anlatıyordu. Babam ise annemin anlattıklarını pür dikkat dinliyordu. Babam, telefon numaralarımızı değiştirmeye karar vermişti. Ben ise 'ya yeni telefon numaralarımızı da bulursa...' diye düşünmüştüm ama sesli bir şekilde dile getiremiyordum. Çünkü babam aklına koyduysa vazgeçmezdi. Dinlenmek için yukarı çıktım. Yatağımda her zamanki gibi Luna yatıyordu. Yanına usulca kıvrılarak yattım ve en sevdiğim kitabı elime alıp okumaya başladım. Tek istediğim gizli numara olayını kafamdan silmekti. Çünkü bu olay çözülmedikçe yakında kafayı yiyecektim. Tam kitabıma bir güzel odaklanmışken telefonum çalıyordu, arayan Poyraz'dı. Poyraz, “Kapının önündeyim, gelmek ister misin?” Tam da ihtiyacım olduğunda gelmişti. Evrenin bana verdiği bir hediye ise gerçekten çok güzel bir hediyeydi. Hızlıca üstüme düzgün şeyler giyerek aşağıya indim. Annemden izin alıp dışarıya çıktım. Poyraz'ı gördükten sonra kalbim yerinde durmuyordu. Koşarak Poyraz'ın boynuna atladım ve sımsıkı sarıldım. Ona sarıldığımda o kadar çok huzur buluyordum ki bunu anlatmaya kelimeler yetmezdi. Poyraz ile her zaman ki gibi sahile gidip çimenlerde oturup sohbet ediyorduk. Ona bugün ki olayları anlatıyordum ve Poyraz hiç sıkılmadan beni dinliyordu. Poyraz ile benim tanışmama olanak sağlayan evrene sonsuz kere şükür ediyordum. Bir anda karşıma çıkıyor, köpeklerimiz tanışıyor ve bir bakmışız sevgili olmuşuz... Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki olanları daha yeni idrak edebiliyordum ama olduğum durumdan da çok mutluydum. Poyraz, bir şeyler düşündüğümü fark etmiş olacak ki, “Düşüncelere daldın, neler düşünüyorsun?” diye gülümseyerek sordu. “İyi ki seninle tanıştığımı düşünüyorum...” diyerek gülümsemesine karşılık verdim. Poyraz bu sözümden mutlu olmuştu ve kahkaha atmamak için zor tutuyordu. “Gülebilirsin. Çünkü az daha kendini tutarsan iyice kızarıp patlayacaksın,” diyerek kahkaha atmaya başladım. Poyraz'da tabii gülmenin bulaşıcı olmasından dolayı o da kendini sıkmayı bırakıp benimle beraber gülüyordu. Bir süre güldükten sonra uzun bir sessizlik olmuştu. Bir baktım ki akustik müzik yapacak olan bir müzik grubu gelmişti. Müzik aletlerini hazırlayıp canlı müziğe başlamışlardı. Genellikle yavaş müzikler çalıyorlardı. Ben müzisyenleri izlerken baktım ki Poyraz bana gülümseyerek bakıyordu. Merakla, “Ne zamandır bana bakıyorsun?” diye gülümseyerek sordum. “Seni sevdiğimden beri...” diye cevap verdi. Kabul ediyorum, hiç böyle bir cevap beklemiyordum. O yüzden nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Tek yapabildiğim gülümsemekti. Hava biraz estiği için eve dönme kararı almıştık. Poyraz ile eve giderken, yolda yine yapmaktan hoşlandığımız hobileri konuşuyorduk. Sohbet o kadar güzel ilerlemişti ki eve vardığımı son anda fark etmiştim. Poyraz'a sarılıp ayrıldıktan sonra eve girdim. Annem, beni görür görmez gülümsemişti ve şu sözleri dile getirdi: “Hoş geldin kızım, erken geldin. Bir şey mi oldu?” diye meraklı gözlerle bana bakıyordu. Anlaşıldı, bu eve erken gelsem de geç gelsem de tam vaktinde gelsem de sürekli merak edilecektim. Hayır, hayır bundan hiç şikayetçi değilim. Gülümseyerek, “Yoo, hiçbir şey olmadı aksine çok eğlendik," diyerek gülümsemeye devam ettim. Annem bana hâlâ inanmamış bakışlar atıyordu. Sözüme şu cümlelerle devam ettim, “Anne, gerçekten bir şey olmadı. Sahile gittik, canlı müzik vardı. Bir yandan müzik dinlerken bir yandan da sohbet ettik, hepsi bu kadar,” diyerek gülümsedim. Annem, sonunda bana inanmıştı ve hiçbir şey demeden mutfaktaki işlerine devam etti. Ben ise odamdaki balkona çıkıp muhteşem manzaranın tadını çıkarmaya başladım. Annem de kısa süre sonra işlerini bitirip elinde kahve ile yanıma oturmuştu. “Dalmışsın yine manzaraya, kendime kahve yaptım, sana da yapayım mı?” Elindeki kahveye bakarak, “Sen yoruldun, ben yaparım.” diyerek gülümsedim. Ardından aşağıya inip kahvemi hazırladıktan sonra tekrar annemin yanına gittim. Annem, “Oo, ne çabuk hazırlamışsın! Benimkinden de güzel gözüküyor,” dedikten sonra gülümsedi. Tabii ben de boş durmadım gülümseyerek karşılık verdim. Annemle hem manzaranın hem de yudumladığımız kahvelerin tadını çıkarıyorduk. Uzun süre oturduktan sonra kendi odalarımıza dağıldık. Gerçi balkon benim odamın dibinde olduğu için sadece birkaç adım atmam yeterliydi. Kendimi yumuşacık yatağıma bıraktım ve istemsizce gülümsedim. Daha sonra, 'Ne yapıyorum ya ben?' diye düşünüp kendimi bir süre sorguladım. Telefonu alıp meşhur kızlar grubumuzdan gelen mesajları okuduktan sonra uykuya dalmıştım. Uyandığımda gün daha yeni aydınlanıyordu. İlk defa köpeğimden önce uyanmıştım, köpeğimi bu sefer ben uyandıracaktım, eve geldiğinden beri beni hep o uyandırıyordu, eve gelmeden önce ise uyandırma görevi annemdeydi. Diyeceksiniz, 'Neden kendin uyanmıyorsun?' İşte bugün uyandım. :) Yatağımdan uykulu gözlerimle kalkıp yüzümü yıkamaya gittim ardından da aşağıya kahvaltı için indim. Sabahın körü olmasına rağmen en geç uyanan yine ben olmuştum. Kahvaltı ederken ikide bir telefonum titreşiyordu. Anlaşılan sabah sabah sabırsız birisi vardı, acaba kim? Size kim olduğunu anlatayım: Her sabah beraber bisiklet sürmek için bekleyen, her etkinliği benimle yapmak isteyen, benden ayrı duramayan canım Poyraz'ım. Evet, tam da o iki de bir telefonumu titreştiriyordu. Daha fazla telefonumun titreşmesine dayanamayıp kahvaltıdan kalktım ve hızlıca üstümü değiştirmek için odama çıktım. Bu merdivenlerden hızlı inip çıkarken bir gün kafamı yaracaktım. Yo yoo, tabii ki de şaka yapıyorum. :) Hızlıca üstümü değiştirdikten sonra bisikletimi aldım ve sahile doğru pedallamaya başladım. Hava her zaman ki gibi çok güzeldi. Kulağımda şarkı söyleyen kuşların sesi, ağaçların rahatlatıcı hışırtısı ve burnumda da mis gibi deniz kokusu... Poyraz, her zaman oturduğumuz çimlerde beni bekliyordu. Beni görür görmez ayaklanmış ve sarılmak için kollarını açmıştı, ben de koşa koşa sarıldım. Kalbim sanki ağzımda atıyordu ama aldırış etmedim ve anın tadını çıkarmaya devam ettim. Poyraz, beni gördüğüne o kadar çok sevinmişti ki eli ayağı birbirine dolanıyordu. Her birbirimizi gördüğümüzde böyle heyecanlanacak mıydık? Bence evet... Ki heyecan bitmişse karşılıklı sevgi de bitmiş olacaktır. Poyraz, sakinleştikten sonra bisikletini yanıma getirirken, “Hazır mısın Güneş'im?” “Evet, hazırım. Seninle her yere gitmeye hazırım sevgilim...” Poyraz, bu sözümden sonra iyice kızarmaya başlayıp gülümsemişti. Gülümsedim ve bisikletime binip pedallamaya başlayarak, “Hadi, hadi! Utanmayı bırak da bana yetiş!” diye bağırarak pedallamamaya devam ettim. Poyraz'da arkamdan, “Hey! Bekle, çok hızlısın!” diyerek bana yetişmeye çalışıyordu ama ben daha da çok pedallıyordum. Poyraz, “Güneş, düşeceksin, yavaş sür lütfen!” diye bağırıyordu. Ben ise Poyraz'ı dinlemiyor daha da hızlanıyordum ama Poyraz'ın dediği olmuştu. Karşıdan hızla gelen motor ile çarpışmıştık. Ben bir tarafa, motorcu bir tarafa savrulmuştu. Gözlerim kapalıydı, Poyraz'ın sesini duyuyordum ama cevap veremiyordum. Ambulansın sesi kulaklarımda çınlıyordu ama acılarımdan hiçbir şeyi önemseyemiyordum. Hastanede gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm kişi Poyraz arkasında da ailem vardı. Annem yaşlanmış gözleriyle bana bakıyordu. Tabii ki ne diyeceğimi bilemiyordum. Tek diyebildiğim, “Özür dilerim...” demekti. Uzun bir sessizlik olduktan sonra hemşire, biten serumumu çıkartmak için annemlerden izin isteyerek odaya girdi. Serumumu dikkatli bir şekilde çıkarıp gittikten sonra Poyraz, usulca yanıma yaklaşıp bana sarılmıştı. Poyraz ve ailem benim için çok korkmuşlardı. Onları sakinleştirmek adına, “İyiyim ben, merak etmeyin. Hepsi benim suçum, Poyraz'ı dinlemeliydim,” diyerek ortamı yatıştırmaya çalışmıştım. Ardından Asya ve Gece de hastaneye teşvik etmişlerdi. Çok korktukları için onları da kendimce sakinleştirmeye çalışmıştım. Kısa bir süre sonra oda çok dolduğu için gelen hemşire sadece annem ile babamın odada kalmasına izin vermişti. Doktor bilgilendirme ve muayene için odaya girmişti. “Güneş, bisiklet sürerken bir daha bu kadar hız yapma olur mu?” diyerek sordu. Başımı sallayarak onay verdim. Sırtımı sert bir şekilde yere çarptığımdan dolayı dotorum reflekslerimi kontrol etmişti ve reflekslerimde hiçbir sorun gözükmüyordu. Doktor bana ve aileme gülümseyerek, “Gayet iyi gözüküyorsun yaralarına da pansumanlar yapıldı. Büyük ihtimalle yarın öğleden sonra taburcu olabilirsin,” diyerek güzel haberi vermişti. Yemek saati geldiğinde odaya yemekler gelmiş ama ben hastanenin yemeklerini sevmediğim için hiç yemek yiyesim gelmiyordu. 2 gün sonra... Taburcu olup evimde tek yaptığım şey dinlenmekti. Canım bisiklet sürmek, kafelere gitmek, yoga yapmak istiyordu. Hız yapacağım diye düştüğüm hale bak... Artık başıma bir şey gelmezse rahatsız olacaktım. Poyraz, iyi olduğuma emin olmak için iki de bir beni arıyordu. Asya ve Gece de başımda bekliyorlardı. İyi olduğumu ne kadar söylesem de boşunaydı. Anlaşılan beni dinlemeyip öylece tepemde duracaklardı. Aslında bir yandan da yanımda oldukları iyiydi. Kızlardan yardım isteyip balkona çıktım. Annem de kahveleri getirmiş diğer işlerini halletmek için aşağıya inmişti. Asya oturduğum yerden dans ettiğimi görünce, “Kız yavaş, dikişlerini patlatacaksın, dans etmenin sırası mı?” Ben de gülerek, “Aman, bir şey olmaz ama için rahat etsin diye durayım.” Gece de yanımızda derin derin bir şey düşünüyordu daha fazla merakıma dayanamayıp, “Ne düşünüyorsun bakalım Gece, bir şey mi oldu?” Gece, o kadar derin düşünüyordu ki bizi bile duymuyordu. Asya aramıza girip, “Gece, Güneş bir şey sordu, duymuyor musun?” Gece, Asya'yı da duymamıştı. Gece ayılsın, düşüncelerinden ayrılsın diye yüksek sesle, “Gece!” diye bağırmıştım. Gece sesimden irkilip sonunda kendine gelmişti. Gece, Asya ile ikimize şaşırmış bir şekilde bakarak, “Ne oluyor?” Asya, korkudan sinir küpüne dönmüş bir şekilde, “Asıl sana ne oluyor? Ne düşünüyorsun bu kadar, iki saattir sana sesleniyoruz!” Asya’ya bir sakin olması için mimiklerimle uyarmıştım ama Asya takmamıştı. “Güneş, niye kaş göz yapıyorsun, haksız mıyım?” Asya' ya nasıl cevap vereceğimi bilemesem de tek anladım şey, Gece'nin bizden bir şey sakladığıydı. Acaba bizden gizli saklı ne olmuştu? |
0% |