Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm Gece’nin Sırrı

@_denizornek_

Gece'ye meraklı bakışlarımla,

"Gece, bir şey mi oldu? Bizden bir şey mi saklıyorsun?"

Gece'nin üzerinde bir baskı olduğu aşikârdı. Ortamda çok büyük bir gerginlik vardı. Gece tam söze başlıyordu ki evimizin kapısı çalınmıştı.

Ağrım arttığı için Gece’nin sırrını duyamamıştım.

"Ne, neymiş sır?"

Asya ve Gece şaşırmış gözlerle bana bakıyorlardı. Asya,

"E kız demin anlattı ya!"

"Gece, sırrını duymamıştım, neydi o sır?"

"Hazır mısın, bilmiyorum ama..."

"Ben çoktan hazırım."

"Ben aslında seni gizli numaradan arayan kişiyi biliyorum."

"Ne! Nasıl?"

"Bayağı biliyorum..."

"Nereden biliyorsun ve neden bana söylemedin?"

"Çekindim..."

"Çekindin, öyle mi? En yakın arkadaşım bana bunu neden başından beri söylemiyor?" Asya sakin olmam için beni uyarmaya çalışıyordu ama nafileydi,

"Güneş, azıcık sakin olur musun? Kız derdini anlatmaya çalışıyor."

Susup Gece'nin anlatmasını bekliyordum.

"Seni gizli numaradan arayan Poyraz..."

"Ne! Ne alaka? Sesi ona benzemiyordu ki..."

Asya, benden önce öğrendiği için pek bir tepki vermiyordu, şu an tek yaptığı şey susup sadece bizi dinlemekti.

"Gece, bunu bana neden yaptı?"

"Hiçbir fikrim yok. Muhtemelen sesini programdan değiştiriyor, ben de sonradan öğrendim ve onun peşinden gittim. Seni korkutmak için arkandan takip ederken gördüm. Sonra onu sorguya çektim. Neden yapıyorsun bunu diye? O sana ne yaptı, dedim. Senden hiç beklemezdim dedim ve yanından ayrıldım."

Bu olanlara daha fazla dayanamayacağım için kızlara yalnız kalmam gerektiğini söylemiştim. Kızlar evden çıkmıştı. Aklım hâlâ almıyordu, Poyraz çok yardım sever birisiydi. İnanmalı mıydım?

Bunları düşünürken nefesimin daraldığını hissediyordum.

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Tek isteğim sadece yalnız kalmaktı, yalnız kalmak...

Bir saat sonra annem yanıma oturmuştu,

"Kızım, bir şey mi oldu?"

Daha ne olabilirdi ki bundan kötü daha ne olabilirdi?

"Yalnız kalmak istiyorum anne, sonra konuşuruz."

Annem yanımdan ayrılmış ev işlerini yapmaya devam ediyordu. Aklımda bir sürü soru vardı ve bunları nasıl cevaplayacağımı bile bilmiyordum. Bu durumdan nasıl kurtulacaktım?

Bu durumu uzun süre düşündükten sonra annem akşam yemeği için çağırıyordu.

Evet, anlatmam için büyük bir fırsattı ama söylemek için hâlâ çok çekiniyordum.

Mutfağa gidip sakince yerime oturdum ve hiçbir şey yaşanmamış gibi yemeğimi yemeye devam ediyordum, çünkü çaktırmamam gerekiyordu.

Tabii ki annem, ben ne kadar belli etmemeye çalışsam da her halimden bir derdim olduğunu anlıyordu. 'Bunu nasıl becerdiği hakkında en küçük fikrim bile yoktu.'

Yemekten kalktıktan sonra nefes almak için odamdaki balkona çıktım. Çok geçmeden annem beni merak edip hiçbir şey demeden yanıma oturmuştu.

Anlatmamı beklediği için daha fazla bekletmemek adına derin bir nefes alıp yavaşça verdikten sonra anlatmaya başladım.

"Anne, sana söylemem gereken bir şey var ama nasıl söyleyeceğim, bilmiyorum."

Annem tedirginliğimi anladığı için beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama benim üzerimde nasıl bir baskı olduğunu hiç bilmiyordu.

"Rahat olabilirsin, biliyorsun sana asla kızmam..."

Kendimi sakinleştirdikten sonra,

"Anne benim gizli numaradan arayan çocuk var ya..."

Annem, gizli numara olayını duyunca gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

"Poyraz'mış."

"Ne!"

Evet, annem şoka uğramıştı. Ah, biliyorum anneciğim ben de ilk duyduğumda senin gibi olmuştum.

"Şimdi ne olacak?"

"Ben de sana soruyorum, şimdi ne olacak?"

Annem düşünmek için zaman isteyip odamdan çıktı.

Saatin geç olduğunu fark edip yatmak için hazırlandım ve hiçbir şey düşünmemeye çalışarak uyumaya çalışıyordum ama tabii ki başaramıyordum.

Sabah Güneş doğduğunda Poyraz'ın beni araması ile gözlerimi yeni bir güne açtım ve bu sefer bisiklet sürmek için değil Poyraz ile konuşmaya gidiyordum.

Hızlıca üstümü değiştirdikten sonra sahile doğru gittim.

Sahile vardığımda Poyraz'ı bulmuştum. Hayır, önce hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım, daha sonra bam!

Poyraz, bisikletimin olmadığını fark etmişti.

"Güneş, bisikletin nerede?"

"Bırak şimdi bisikleti! Sen nasıl bir insansın ya?" Öfkem sayesinde gözlerim etrafa âdeta ateş saçıyordu.

Poyraz anlamamazlıktan gelmeye çalışıyordu ama başaramıyordu.

"Anlamamazlıktan geliyorsun öyle mi?"

"Güneş, ne oluyor?

"Yok, hiçbir şey yok ama sana göre bir şey yok...

"Artık anlatır mısın?"

"Gizli numaradan arayan senmişsin. Vay be, tebrik ederim ya! Sen ne güzel sesini değiştirebiliyormuşsun öyle. Sen beni gerçekten aptal mı sandın?"

"Güneş bak sandığın gibi değil..."

"He, suçunu kabul ediyorsun yani, öyle mi? Ben şimdi ne yapacağım biliyor musun?

"Ne?"

"Polise seni şikâyet etmeye gideceğim tabii ki ve ben senin hayatını zehir edeceğim!"

Tam polise gitmek için yola koyulmaya başlarken Poyraz kolumu sıkıp beni sürüklemeye başlamıştı. O kadar çok canım acıyordu ki çığlıklarımla ortalığı inletiyordum. Bir yaşlı amca bizi görmüş ve Poyraz'ı kuvvetli bir şekilde kendine çekmeye çalışarak beni kurtarmaya çalışıyordu. O sırada Poyraz, cebinden bir bıçak çıkarmıştı.

Bıçağı görünce gözlerim korkudan fal taşı gibi açılmıştı. Beni kurtarmaya çalışan amca da korkusundan geri çekilmişti. Poyraz, kolumu çekerek yanına yaklaştırıp koluyla boğazıma bastırıyordu. Nefes almam artık çok güçleşmişti, çok korkuyordum.

Az sonra beni kurtarmaya çalışan amcanın gizlice polisi aradığını fark etmiştim. Yakında kurtulacağımı düşünerek rahatlamaya çalışıyordum ama nafileydi.

Nefes alamamaktan gözlerim kararmaya başlamıştı, sakin olmam gerekiyordu. Sonuçta az sonra polisler burada olurdu, yani sanırım...

Polislerin gelmesini beklerken bizi merakla izleyen insanların arasından cesur bir adam, Poyraz'ın arkasından sinsice yaklaşıp Poyraz'ın kafasında şişe kırmıştı.

Ben ise ikinci bir şoka uğramıştım. Gözlerim, yerde acıyla yatan Poyraz'a öfkeyle bakıyordu.

Çok geçmeden polisler nihayet olay yerine gelmişti,

"Ne oluyor burada?"

"Ben bu yerde yatan adamdan şikayetçiyim," diye korkuyla polisin sorusunu cevaplamıştım.

Polis cesur adama yönelerek,

"Senin elinde niye kırık cam şişesi var?

"Kızı kurtarmak için..."

Polis bana yavaşça yaklaştı,

"İyi misin?"

"İyiyim, sadece çok korktum."

"Karakola gel, ifadeni alalım."

"Tamam," diyerek polisi takip ettim Polisin arabasına tam binecekken Asya,

"Güneş!" diye seslenmesin mi? Yanında da Gece'yi görmeyim mi?

'Heh, hadi bakalım! Artık açıklamanı sonra yaparsın Güneş Hanım...'

Olaylar o kadar çok üst üste geliyordu ki mantıklı düşünme yetimi bile kaybetmiştim.

Karakola girdiğimde kızlar anneme haber vermiş olacak ki girer girmez ilk gördüğüm kişi annem olmuştu. Hızlıca koşarak anneme sarılmış, göz yaşlarıma hâkim olamamıştım.

Polis, kolumu çekiştirip beni ifade odasına almıştı. Her zaman ki gibi olanları teker teker anlatmıştım. Sanırım artık evden çıkmam çok tehlikeliydi, en azından Poyraz, tutuklanasıya kadar...

İfademi verdikten sonra annemle beraber eve gitmek için yola koyulduk.

Yolda sadece bu olayla ilgili konuşuyorduk, sonuçta şu an gündemimiz sadece buydu.

Eve girer girmez direk odama çıktım ve rahatlamak için hüngür hüngür ağlıyordum

Bir süre sonra her zaman ki gibi annem ne yaptığımı merak etmiş ve odama gelmişti.

"Sen ağladın mı?"

"Önemi yok, sadece kafam karışık..."

Zaten annem de bunun için yanıma gelmişti, benimle konuşacak ve yine, yeni, yeniden yeni sorunumu çözmeye çalışacaktık.

Ama ben bu sorunla ilgili daha fazla konuşmak istemiyordum. Çünkü artık çok yorulmuş ve çok sıkılmıştım.

"Neyse boş ver beni anne, sen ne yaptın?"

"Hiç, biraz ortalığı topladım. Neyse ben Luna'yı veterinere götüreyim."

"Tamam, ben evdeyim."

Luna’mın Bağışıklığı düştüğü için günlerdir iştahı kesilmiş ve hiçbir şey yemiyordu.

Benim dışarı çıkmam tehlikeli olacağından annem veterinere götürüyordu.

Ben ise balkona çıkıp kendime iyi gelmesi için küçük bir meditasyon yapmaya karar verdim. Balkona çıktım, rahatça oturdum ve gözlerimi yavaşça kapattım.

Şu an kendimi sadece o güzel nefesimin akışına bırakıyor, bu yaşadığım kötü durumları da düşünmemeye çalışıyordum.

Nefesim bana çok güzel yardımcı oluyordu. Beş dakika sonra meditasyonumu tamamladıktan sonra güzel bir kahveyi hak ettiğimi düşündüm ve aşağıya o nefis kahvemi yapmaya gittim.

Dolaptan kahve için gerekli malzemeleri çıkartıp kahvemi hazırladım ve hem kahvemin hem de manzaranın tadını çıkarmak için balkona oturdum ve tabii oturur oturmaz telefonum çaldı, nasıl bir zamanlamaysa artık?

Annem, Luna’mın durumunu haber vermek için arıyordu. Luna'ya bir şey olacak korkusundan kalp atışlarım ve nefesim hızlanmıştı.

"Durumu nasıl?"

"Bağışıklığı düşmüş, önemli bir şey yokmuş. İyi merak etme, doktor ilaç verdi."

"Tamam, ben onları saati saatine veririm."

"Ben eve geliyorum, görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra kızlara durumu haber vermek için meşhur kızlar grubumuza olanı, biteni, her şeyi teker teker yazıyordum.

Evde dura dura kafayı yemek üzereydim ama çıkamazdım da...

Evde yapacak çok bir şey yoktu, sonuçta dışarıda eğlenmeye o kadar çok alışmıştım ki evde durmak çok sıkıcı geliyordu. Olayları düşünmekten içim bunalmıştı.

Yoksa bunalıma mı giriyordum? Yo, giremezdim, bunalım hiç benlik bir şey değildi. Ben sadece her şeyin üstesinden gelmeye çalışan genç bir kızdım.

Düşüncelerimden kurtulmak için aşağı indim. O sırada annem ve Luna sonunda eve gelmişlerdi.

Annemin gelmesi benim işime yarayacaktı. Çünkü düşüncelerimi birilerine anlatınca anca rahatlıyordum.

Luna'ya sımsıkı sarıldım ve göz yaşlarıma yine hâkim olamamıştım.

Annem, nasıl hissediyor bilmiyorum ama kafamdaki düşünceleri anlatmam için mutfaktaki masaya kahveleri hazırlayıp koymuş ve beni yanına çağırmıştı.

İtiraz etmeden yaşarmış gözlerimle masaya oturdum ve hiçbir şey demeden sadece masadaki kahvelere bakıyordum.

Hiçbir şey yemek, içmek istemiyordum. Sadece düşüncelerimden kurtulmak istiyordum.

Annemle tam konuşmaya başlayacakken telefonumdaki rehbere kaydedilmemiş bir numara beni arıyordu. Poyraz mıydı?

"Anne, açmalı mıyım?"

"Aç ama hoparlöre al ki ben de duyayım."

Telefonu açtım,

"Merhabalar, ben sizi kurtaran kişiyim."

Annemle pür dikkat karşıdaki kişiyi dinliyorduk.

"Telefonunuzu polislerden aldım. O adam sizi niye rahatsız ediyor, bilmiyorum ama size yardım etmek isterim."

Anneme 'Ne diyeyim?' diye soru soran bakışlarımı attım.

"Nasıl yardımcı olacaksınız ki?"

"Ben Avukat Doğu Atay ve sizin avukatınız olabilirim, tabii eğer isterseniz..."

Anneme yine bakış attım. Annem de 'Olsun, olsun" der gibi kafasını salladı.

"Tamam, peki ücret nasıl olacak?"

"Polislerle konuştum ve sizin avukatınız olacağıma dair bir belge imzaladım. O yüzden sizden herhangi bir ücret talep etmeyeceğim. Devlet bana gerekli ödemeyi yapacaktır."

"Anlıyorum, peki bizim bir görüşme yapmamız lazım. Hangi gün müsaitsiniz?"

"Haftaya müsaitim. Şu an başka müvekkillerimle ilgilenmek durumundayım. Size haber vereceğim."

"Tamam, o zaman iyi akşamlar,"

"İyi akşamlar. Ha, bu arada üzülmekten çok yorgun gibi bir sesiniz var."

Bu cümleden sonra anında telefonun hoparlörünü kapatıp ahizeden konuşmaya başladım. Neden bilmiyorum ama gereksiz utanma yaşamıştım.

"Sadece biraz yorgunum, o kadar."

"Kendinizi yıpratmayın bu kadar."

"Siz yaşasanız yıpranmaz mısınız, neyse iyi akşamlar..." deyip anında telefonu kapattım ve bakışlarım yine masada duran çaylara dönmüştü.

Annem ise merak etmiş ve,

"Kızım, kimmiş o?" diye meraklı bir şekilde sormuştu.

"Avukat, olay yerinde Poyraz'ın kafasında şişe kırıp beni kurtarmıştı."

"Ne diyor?"

"Avukatım olacakmış."

"Kızım onu biliyorum telefonu ahizeye aldıktan sonra ne dedi?"

"Yıpranmayın bu kadar, dedi"

"Ona neymiş?"

"Ay anne! Ne bileyim ya? Soruyorsun, cevaplıyorum işte. Neyse, ben odama çıkıyorum."

Burnumdan soluyarak odama çıktım ve yatağıma uzanıp tavanı izledim. Çok geçmeden avukatım aramıştı. Yarın sabah için bir boşluk olduğunu ve bu boşlukta da benimle görüşmek istediğini söyledi, tabii bana da sadece onaylamak kalmıştı.

Yarın için dinlenmem gerekiyordu. Zorlu, stresli, meraklı ve daha bir sürü sayacağım duygular beni bekliyordu. Bu duygulara hazırlanmam için güzel bir uyku çekmem gerekiyordu.

Yatmak için hazırlandım ve uykuya dalmaya çalıştım ama yine nafileydi. Hiç içmek istemesem de uyku ilacımı almak zorundaydım. Yoksa yorgunluktan avukatın ne dediğini hiçbir şekilde anlayamazdım.

Sabah her zaman ki gibi beni Luna kapımı vurarak uyandırmıştı. İlacın etkisi geçtiğinden çabucak kalkabilmiştim.

Yatağımdan heyecanlı bir şekilde ayrıldıktan sonra kahvaltı etmek için aşağı indim. Annem yine sofrayı bir güzel donatmıştı. En azından bu güzel kahvaltıyı görmek ruhuma az da olsa iyi geliyordu, yani en azından benim gibi yemek yemeye bayılan birisinin ruhuna iyi geldiğini düşünüyorum.

Kahvaltımı acele bir şekilde yaptıktan sonra hızlıca hazırlandım ve avukatın bürosuna gitmek için yola koyuldum. Her sahilden geçtiğimde Poyraz'ın beni rehin aldığı olay aklıma gelip duruyordu. Poyraz, ben sana ne yaptım da hayatımı bu kadar zehir edebildin?

Olayı düşündükçe gözlerimdeki hüzünlü yaşlarım hiç durmadan akmaya devam ediyordu. Avukatın bürosuna varmama çok az kalmıştı, o yüzden bir an önce sakinleşmem gerekiyordu.

Sakinleşmek için derin nefesler almaya başlamıştım. Kuşların ve denizin sesi az da olsa rahatlamama yardımcı oluyordu. Telefonuma gelen bildirim olayları bir anda unutmama sebep oldu.

Avukatım, görüşme için geç kaldığımı haber vermek için durmadan mesaj atıyordu.

Bu kötü olayları düşünürken avukat ile görüşeceğimi tamamen unutmuş ve hızlıca otobüs durağına doğru koşmaya başlamıştım. Durağa varmıştım ama bu sefer de yolculardan birisi benim bineceğim 26 numaralı otobüsün bozulduğunu öğrenmişti. Sürekli, 'Niye otobüs bozulur ki? diye söylenmesinden açık bir şekilde anlamıştım.

Avukatım ise hâlâ 'Ne zaman burada olacaksın' diye sürekli mesajlar atıyordu.

Ne sabırsız avukatım vardı. Ne yapacaktım, otobüsü daha hızlı mı bekleyecektim?

Avukatımın bana daha çabuk ulaşmak istemesi beni iyice endişelendirmeye başlamıştı.

Yoksa önemli bir gelişme mi olmuştu?

Loading...
0%