@_denizornek_
|
Otobüs bozulduğu için avukatımın ofisine koşarak gitmeye başlamıştım ama öyle uzakta bir yerde inmek zorunda kalmıştım ki sanki kendimi yarı maratonda koşuyor gibi hissetmiştim. Nihayet ofise vardığımda danışmadaki çalışanın yanına soluklanarak gitmiştim. “Merhabalar, ben Güneş Aydoğan, Avukat Doğu Atay ile görüşmek için gelmiştim.” “Evet, Doğu Bey sizi 3. Katta, sağdaki odada bekliyor.” “Teşekkür ederim, kolay gelsin.” Hızlıca asansörlere doğru yöneldim ama bende ki şans nerede? İki asansör vardı, ikisi de bozuktu. Bu sefer de merdivenlerden çıkıyordum ama merdivenleri o kadar dik yapmışlardı ki çıkarken nefesim kesilmeye başlamıştı. Neyse ki 3 kat çıkmayı zorlukla da olsa başarabilmiştim, bunun için kendimi çok tebrik ediyorum. Avukatımın odasına nihayet varmıştım. Varmıştım varmasına da bu sefer de oda boştu. Yanıma bir kadın görevli gelmişti. “Siz Güneş Aydoğan mısınız?” “E-evet?” “Buyurun, beni takip edin.” Ofisin koridorlarında yürürken görevli bir yandan da kendini tanıtıyordu. “Ben avukatınızın asistanıyım. İsmim Gülce, buyurun avukatınız içeride…” “Teşekkür ederim ve memnun oldum,” diyerek kapıyı tıklattım ve odaya girdim. Doğu Bey arkası dönük şekilde oturuyordu ama ben içeri girdiğimi fark edince hemen ayaklanıp beni karşılamıştı. “Hoş geldiniz Güneş Hanım ben de tam sizi bekliyordum.” “Kusura bakmayın, buraya gelesiye kadar ne aksilikler yaşadığımı bir bilseniz… Neyse önemli bir gelişme mi oldu, siz öyle acele gelin deyince koşturdum da geldim. Ayy, çok konuştum, konuşmanıza da izin vermedim. Hâlâ da konuşmaya devam ediyorum, görüyor musunuz? Neyse susayım ben…” “Hiç önemli değil Güneş Hanım… Buyurun, oturun. Ben size her şeyi teker, teker açıklayacağım.” Masaya oturduktan sonra, “Güneş Hanım bir şey içer misiniz? Çay, kahve…” “Soğuk su çok iyi olur valla…” “Tabii, Gülce Hanım’a söyleyeyim.” “Teşekkür ederim.” Avukatım Gülce Hanım’a içecek siparişi verdikten sonra asıl olaya dönmüştük, daha doğrusu dönmeye çalışıyorduk. “Güneş Hanım sizi acele bir şekilde çağırmamın sebebi…” Tam açıklayacakken tabii ki de ne oldu? Ne olacak, siparişleri yeni haber vermemize rağmen jet hızında içecekleri getiren Gülce Hanım kapıyı tıklatarak odaya bir güzel giriş yapmıştı. ‘Ah ya, en güzel yerinde de kapı mı çalınır? Bir açıklasın sonra çal kapıyı!’ İç sesimi de susturmayı başardıktan sonra avukatımın konuşmasının devamını dinlemeye devam ettim. “Evet, nerede kalmıştık?” “Ben hatırlatayım Doğu Bey. Beni neden bu kadar acele ile çağırdığınızı açıklayacaktınız.” “Evet, Güneş Hanım sizi acele bir şekilde çağırmamın sebebi elime çok önemli bir dosya geçti. Bu dosya, Poyraz’ın bütün suçlarını gösteren bir dosyadır. Buyurun, inceleyin.” Dosyayı çok dikkatli bir şekilde inceliyordum ve incelerken de ben bu çocuğa nasıl gönlümü kaptırdığımı sorguluyordum. Meğer ne pis insanmış… Suçların bazıları cinayete tam teşebbüs, siber suçlar ve daha birçok suç… “Ee, şimdi bu kaç yıl yatacak?” “Daha mahkeme olmadı biliyorsunuz, mahkemede açıklanacak ama tahmini en az 15 yılı var.” “Bu suçlara göre sizce de çok az değil mi?” “En az dedim, belki daha fazla da olabilir. Sizin evinizin etrafına polis ekiplerimiz tarafından koruma altına alınacaktır.” “Koruma altına alınsa ne olacak? Yaşanacak bütün kötü olayları yaşadım zaten.” “İşte daha fazla bu kötü olayları yaşamamanız için…” “Anlıyorum, teşekkür ederim.” “Başka önemli bir şey yoksa ben gideyim…” “Tabii buyurun, sizi geçireyim…” Evet, geceden beri heyecanla, merakla beklediğim konuşmayı da başarı ile tamamladığımıza göre eve rahatça gidebilirdim. Umarım giderken de olumsuz durumlar ile karşılaşmazdım. Neyse ki sağ salim bir şekilde eve vardıktan sonra annem, yanıma gelip olan biten her şeyi anlattıracağını bildiğimden anında odama çıktım ama annem de gelin görün ki odamdaymış. Annemin konuşmasına izin vermeden, “Anne, dinlenmem gerekiyor, sonra konuşsak olur mu? Söz daha sonra her şeyi anlatacağım.” “Sana söylemem gereken bir şey var kızım.” “Ne yine ne oldu? Ayy, yavaş yavaş söyle. Çünkü ben artık daha fazla kötü olayı kaldıracak güçte değilim.” Merakla annemin yanına yaklaştım. “Arkadaşların aradı. Asya ve Gece seni merak ediyorlar, seninle buluşmak istiyorlarmış.” “Şu an onlarla buluşacak gücü kendimde bulamıyorum.” Annem, anlamamış bakışlarla bakıp, “Güç mü, ne gücü?” “Psikolojik olarak hazır hissetmiyorum.” “Destek mi aldırsak sana?” “Abartmasak mı anne? Sadece biraz zamana ihtiyacım var o kadar…” “Tamam, ben aşağıdayım.” “Tamam…” Ben de çok geçmeden telefonumu şarjdan almak için üşengeç adımlarla aşağı indim. Tahmin ediyorum ki telefonunu neden odanda şarj etmiyorsun dediğinizi duyar gibiyim, odamdaki priz bozuk sevgili okurlarım… Telefonuma gelen mesajları merak ettiğimden üşengeçliğimi bir kenara bırakıp telefonu şarjdan aldım ve gelen mesajlara bakacaktım ama o kadar çok bildirim gelmişti ki telefon çok kasmaya başlamıştı. Neyse ki telefon düzeldikten sonra nihayet mesajlarıma ulaşabilmiştim. Benim için önemli olan kızlardan gelen mesajlardı. O yüzden ilk kızlar grubundan gelen mesajlara baktım. Kısaca beni merak ettiklerini yazmışlardı. Ben de kızlar daha fazla meraklanmamaları adına gruba hissettiğim tüm duyguları, yaşadığım tüm olayları teker teker yazmaya başladım. O kadar çok yazmıştım ki yazdıklarım artık devamını oku satırına denk gelmişti. Uzun uzun yazdığım paragrafımı da bir güzel gönderdikten sonra artık odama çıkarıp keyifle kitabımı okuyabilirdim. Yatağıma uzandım ve kitabımı keyifle okuyordum. Kitap okumaya ne zaman başlasam çok geçmeden ya odama annem girer ya telefonum çalar ya da Luna gelir kucağımda uzanmaya gelirdi ama bu sefer durum farklıydı. Annem aşağıdan, “Güneş, arkadaşların geldi,” diye sesleniyordu ama ben onları görmek için daha kendimi hazır hissetmiyordum. Gitmesem de bana feci bir şekilde kırılacaklarını da biliyordum, iyice kafam allak bullak olmuştu. En iyisi annemi yukarı çağırıp fikir danışmaktı ama nasıl danışacaktım. Kızlar benim gelmek istemediğimi anlarlardı, bu plan da tutmadı. Yavaş adımlarımla merdivenlerden inerken kızlar kapının önünde durmuş, benim gelmemi bekliyorlardı. Annem ise, ‘Hadi, arkadaşların bekliyor. Onlarla bir görüş, bir derdini anlat…’ dercesine bir bakış atıyordu. Elimde gitmekten başka çaremin olmadığını anlayıp kızlar ile dışarıya çıkmak zorunda kalmıştım. Zorunda kalmıştım diyorum çünkü gerçekten hiç dışarıya çıkacak keyfimde değildim. Bir yandan polisler evimin etrafından gözetlemesi psikolojimi iyice bozuyorken bir yandan da bu kafamda susmayan düşünceler sağ olsun, beynimi çatlatacak duruma gelmişti. Her an Poyraz hapishaneden kaçıp bana tekrar zarar vermesinden çok kokuyordum ama tabii ki korkunun ecele faydası yok, bunu da biliyordum. Asya, kolumu dürterek “Neyin var, ağzını bıçak açmıyor.” Ağlamaklı bir ses ile, “Neyim yok ki, olmayan bir şeyim kalmadı zaten…” Ağlamayacaktım çünkü ne kadar güç durursam asıl o zaman savaşı kazanmış olacaktım. Asya, “Gel, kafeye götürelim seni. Az da olsa iyi gelir, sen kafeleri seversin.” Onaylamaktan başka şansım da yoktu zaten ama Gece hiç konuşmuyordu, bunu ona sorma ihtiyacı hissettim. “Gece, sen niye konuşmuyorsun?” Asya üzgün bir surat ile kulağıma fısıldadı, “O sana küs.” Ne! Dercesine Asya’ya bakış atarak hızlıca geri döndüm ve eve doğru yürümeye başladım. Ne yaptım da küsmüş olabilir ki diye asla düşünmeyeceğim çünkü ben onu kıracak bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Ben şu sıralar sadece kafamı toparlamaya çalışmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum. Ortamın gerginliğine daha fazla dayanamayarak kızlara hiçbir şey demeden yanlarından ayrıldım ve eve doğru koşuyordum. Koşarken göz yaşlarımı durduramıyordum. Kalbimdeki acılara da artık daha fazla dayanamıyordum. Eve girdiğimde annem her zaman ki gibi meraklı bakışlarıyla bana bakıyordu. Ağlamaktan şişmiş gözlerimle, “Anne, bu polisler ne zaman gidecek, onarı görmekten psikolojim bozuluyor da…” “Bence psikolojini bozan polisler değil. Erken döndün bir şey mi oldu?” “Evet anne! Evet, evet oldu. Ben dayanamıyorum artık. Gece bana küsmüş, hayır ne yaptım ki küsüyor?” “Ne yaptığını ben söyleyeyim annecim. Arkadaşlarınla bu sıralar iletişimi kestin ama tabii ki normal. Zor bir zamandan geçiyorsun fakat hepsi geçecek, buna inanmanı istiyorum.” Hiçbir şey demeden gözlerimden hüzünlü yaşlar akarken koşarak anneme sarıldım. Annem ise yumuşacık elleriyle saçımı okşayıp beni teselli edecek sözler söylüyordu. Anneme odama çıkmak istediğimi söyledikten sonra odamda kendimce sakinleşmek için yazılar yazıyordum. Şu anda ne hissediyorum, beni sinirlendiren olaylar neler… Hepsini teker teker yazıyordum. Daha sonra bu yazdıklarımı ya buruşturup çöpe atacaktım ya da yakacaktım. Kısacası yazdıklarımı yok edecektim. Bir sayfa dolusu yazımı da yazdıktan sonra üşendiğimden sadece buruşturup çöpe attım ve yatağıma uzandım. Şu an tek yaptığım şey yattığım yerden tavanı izlemekti ama düşüncelerim de her zaman ki gibi susmak bilmiyordu. Dayanamayıp telefonumla Gece’yi arıyordum. Ne sanıyordum ki, açmasını falan mı? Çok geçmeden beklemediğim bir şekilde Gece bana geri dönüş yaptı. “A-alo, Gece?” “Güneş’im…” “Gece, neden küstün bana? Ben seni çok seviyorum, ne oldu da küstün?” “Aslında sana küsmedim, sadece benim de kafam karışık olduğundan sana yalan söyledim. Sahile gelsene, anlatacaklarım var.” “Tamam, hemen geliyorum.” Hızlıca yataktan fırlayıp merdivenlerden aşağı indim. Anneme, “Anne ben çıkıyorum, Gece bekliyor sahilde…” Annem’ in daha ne dediğini bile duyamadan kapıyı kapattım ve sahile doğru koşuyordum. Koşuyordum evet ama bu sefer mutluluktan koşuyordum. Sahile vardığımda Gece’nin bana gülümseyerek el salladığını gördüm ve koşarak Gece’ye sarıldım. “Özür dilerim, her şey için çok özür dilerim.” Gece gülümseyerek, “Sorun değil zor günlerden geçiyoruz ve çok normal, seni çok iyi anlıyorum.” “Anlayışın için çok teşekkür ederim,” diyerek gülümsemesine karşılık verdim. Gece ile çimenlere oturmadan marketten yiyecek içecek almak için yola koyulduk. Neyse ki market de yakındı. Yiyecek ve içeceklerimizi de aldıktan sonra nihayet çimenlerde oturabilirdik. Sahile vardığımızda Asya da çimenlerde oturmuş bizi bekliyordu. Asya, “Nasılsın, daha iyi misin?” “Evet, biraz daha iyiyim. Gece sen bana bir şeyler anlatacaktın.” Gece bana tek gözünü kırptıktan sonra, “Sadece sana değil ikinize de söylemem gereken bir şey var. Asya ve ben meraklı bakışlarla bakıp aynı anda, “Söyle artık…” Asya ile birbirimize bakıp güldük. Gece ise söylemek için kendini hazır hissettikten sonra, “Kızlar, ben bir şey yaptım.” Merakla sordum, “Kötü bir şey mi?” Asya bana anlamsız bir şekilde bakıyordu. Asya’ya, “Ne?” Asya, “Gece’ye baksana yüzü gülüyor. Sence kötü bir şey yapmış olan insan mutlu bir şekilde bakar mı?” “Sorumu sorarken Gece’nin yüzüne bakmamıştım ki? Ya durun! Gece bir söyleyemedi ya, Gece sen de söyle artık…” “Kızlar, ben işe girdim.” Asya ve ben yine aynı anda,” “İş mi?” Asya’ya bakarak, “Asya, biz aynı anda söylemeyi nasıl beceriyoruz Kayıp ikizim olabilir misin, yani başka türlü cümleleri bu kadar çok aynı anda söylememiz tuhafta…” Asya ise beni hiç takmadan, “Ya dur Güneş, Gece baştan anlat, nasıl oldu?” Gece, başladı anlatmaya, “Evde otururken internette gezinirken bir yazı gördüm. Yazı da şunlar yazıyordu: ‘SMA hastası olan bebeklerimize yardım kampanyası düzenlemek adına gönüllü görevli arkadaşlarımıza ihtiyaç vardır. Eğer siz de SMA hastası olan bebeklerimize, çocuklarımıza yardım etmek istiyorsanız lütfen bize ulaşın…’ “Ne kadar güzel düşünmüşler, Asya biz ne güne duruyoruz biz de gönüllü olalım. Gece sen bize öğret nasıl başvuru yaptın?” diye heyecanlı bir şekilde sormuştum. Gece hemen bizim grubumuza ilanı veren kişilerin iletişim bilgilerini gönderdi. Hemen başvurumuzu yapmıştık ve artık üçümüz de SMA bebeklerimize yardımcı olmak için gönüllü olmuştuk. Diğer kızları bilmem ama bu benim için çok gurur vericiydi. Çünkü SMA hastası olan bebeklerimizin, çocuklarımızın bizim yardımlarımıza çok ihtiyaçları var. Bizim görevimiz de hiç düşünmeden onlara yardım etmek… Kızlar ile SMA bebeklerine nasıl yardım edebileceğimize dair araştırma yapıp fikirlerimizi birbirimize sunuyorduk. Fikirlerimizden bazıları şunlardı: . Üniversite öğrencilerine 10 TL karşılığında çorba dağıtmak. . Her SMA ailelerin maalesef yapmak zorunda olduğu gibi bizler de stant kurup para toplamak. . Farkındalık için şehir içi bisiklet turları etkinlikleri düzenlemek gibi daha birçok etkinlik düzenleyeceğiz. Keşke bütün çocuklarımız bu hastalığa yenik düşmeden bir an önce hepsi iyileşse, keşke SMA değil de güçlü kahramanlarımız bu savaşı kazansa… Çünkü bu minik, güçlü kahramanlarımız ölmeyi değil, en çok onlar yaşamayı hak ediyorlar. Kızlarla uzun uzun güzel planlarımızo yaptıktan sonra evlere dağılma kararı aldık. İlk baş kızlarla buluşmak istemesem de şu an iyi ki kızlarla buluşmuşum diyordum. Eve vardığımda yüzümde gülücükler açmış bir şekilde anneme bakıyordum, annem ise neler olduğunu anlamaya çalışarak, “Hayırdır, niye gülüyorsun?” “Anne, kızlarla iyi ki buluşmuşum.” “İyi ki buluşmuşsun da sen böyle demezdin, güzel bir şey mi oldu yoksa?” Heyecanlı bir şekilde masaya oturup annemi de yanıma çağırdıktan sonra başladım anlatmaya: “Anne biz kızlarla gönüllü olduk.” “Ne gönüllüsü?” “SMA kahramanlarımıza yardım etmek için gönüllü olduk.” Annem, şu an benim için ne kadar gururlandığı gözlerinden okunuyordu. Mutluluktan da hiçbir şey diyemez hale gelmişti, sadece gülümseyerek bana bakıyordu. En sonunda, “Kızım, ne güzel düşünmüşsünüz de katılmışsınız. Aferin kuzum benim…” “Teşekkür ederim, annem benim… Ben şimdi odaya gideyim, azıcık kitap okuyayım.” Uzun zaman sonra kendimi ilk defa bu kadar mutlu hissediyordum. Keyifle kitabımı okurken yatağımdaki bilgisayarımdan da en sevdiğim meditasyon müziklerini açtım. Bu sayede de kitabımı daha da keyifle okuyabiliyordum. Bir şey fark etmiştim ki hayatımda ilk defa kitap okurken bölünmemiştim. Bugün neler oluyordu? Kendimi tam bir prenses gibi hissetmeye başlamıştım. Her şey düzelecek miydi, umarım düzelirdi. Yaklaşık 50 sayfa okuduktan sonra annem neler yapıyor diye bakmak için aşağı indim. Baktığımda Luna suyunu bir güzel içiyordu ama annemi göremiyordum. “Anne, neredesin? İçeriden annemin mutlu bir şekilde sevinç çığlığı attığını duydum. “Kızım gel, bak ne buldum?” Annemin sesini duyduğum odaya doğru gittim, “Ne buldun?” Annem ise heyecanla oturduğu yerden kalkıp bana elinde tuttuğu şeyi uzatmıştı. Elinde eski bir video kaseti vardı. Meraktan daha fazla çatlamamak için, “Anne, bu neyin kasetidir?” Annem gülümseyerek, “Ailemizin kaseti canım kızım, baban ile düğünümüz ile başlayıp senin doğumundan 5 yaşına kadar süren bir video kaset…” Gülümseyerek anneme sarıldım daha sonra yine aklıma bir soru takılmıştı, “Peki, sen neden bana daha önce göstermedin?” “Kaybolmuştu, sana göstermek de çok istiyordum. Şimdi izleyelim mi?” “Yok annem, şu an babam yok, babam olduğunda izleriz.” Annem gülümseyerek, “Olur kızım, ben bunu kaybolmayacak bir yere koyayım.” Kaseti bir an önce izlemek ve SMA bebekleri için de yardım etmek için can atıyordum. Bakalım, diğer bölümde bizi neler bekliyor olacak? |
0% |