Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm Sevgi

@_denizornek_

Ben hâlâ nasıl açıklama yapmam gerektiğini düşünürken, babam meraklı gözlerle bana bakıyordu.

Şu an tam olarak yerin dibine girmek istiyordum. Babam dayanamayarak,

“Kızım, her şeyi biliyorum. Doğu Bey’ e karşı hislerinin boş olmadığını gayet açık bir şekilde biliyorum ama bu kötü bir şey değil. Bunun adı sevgidir kızım. Tıpkı benim de annene karşı hissettiklerim gibi… Bunda utanmana gerek yok. Sonuçta elinde olan bir şey değil, öyle değil mi?”

Gözlerim dolmuş bir şekilde babama bakıyordum. Babam ne de güzel anlatmıştı sevgiyi, beni anlayışla karşılamasına çok sevinmiştim. İtiraf etmek gerekirse babamın böyle konuşacağını aklımdan bile geçiremezdim. Çünkü babam düşüncelerini içinde anlatan birisiydi, asla dışa vurmazdı. Ta ki bugüne kadar…

Babam ile güzel güzel konuşmuştuk ama anneme nasıl anlatacaktım, ona bu durumu nasıl açıklayacaktım. Kim bilir belki babam anlatırdı.

Odada uzun bir sessizlikten sonra babam,

“Annene gerekli açıklamayı ben yapacağım, senin bir şey yapmana gerek yok. Eminim ki annen de seni anlayış ile karşılayacaktır. En azından ben böyle düşünüyorum.”

Babam öyle düşünüyordu ama ben, annemin beni anlayış ile karşılamasını asla düşünmüyordum ama hiç beklemediğim bir anda ters köşe de yapabilirdi.

Babam odamdan çıkmış ben ise odamda bu durumdan nasıl kurtulacağım hakkında kara kara düşüncelere dalmıştım ama tabii ki her zaman ki gibi bir sonuca ulaşamamıştım.

Alt katta annem ile babamın konuşmaya başladıklarını duymuştum. Neler olacağını, neler konuşulduğunu çok merak ediyordum ama bu merakımı biraz olsun dindirmem gerekiyordu.

Aşağıda konuşulanlara kulak misafiri olmamam için kulaklıklarımı takıp yatağımın hemen yanındaki sehpadan defter ile kalemimi almış düşüncelerimi yazmaya başlamıştım.

Yazmak, yazmak… Sayfalarca yazmak istiyordum. Yazmak hiç anlamadığım bir şekilde beni inanılmaz rahatlatıyordu.

Annem odaya gelmiş ama ben kulaklıklarımdan dolayı hiçbir şey duymadığımdan annemin geldiğini bile duymamıştım.

Annem geldiğini haber vermek adına hafifçe omzuma dokunmuştu. Ben ise hafifçe korkumdan dolayı azıcık yerimden sıçramıştım. Kulaklıklarımı çıkarmış anneme bakıyordum. Annem,

“Kızım korkutmadım inşallah…”

“Yok annecim, sadece dalmışım.”

Annem göz ucuyla yazdığım kâğıda bakıyordu,

“Ne yazıyorsun?”

Kâğıdı hızlıca kapatıp yatağımın yanındaki dolabın çekmecesine kaldırarak,

“Hiçbir şey annecim öyle düşünceler falan işte…”

Annem yatağıma oturmuş, beni yanına çağırmıştı.

“Biraz konuşalım mı?”

“Olur,” diyerek annemin yanına oturmuştum.

“Baban bana bir şeyler anlattı. Doğu Bey hakkında…”

İç sesim “Aha şimdi yandık! Geliyor, gelmekte olan…”

“Evet annecim her şey doğru, onu seviyorum ama hiç beklemediğim bir anda oldu.”

Annem gülümsemiş,

“Yani benim babana olan sevgim gibi…”

Anlamamış bakışlarla,

“Nasıl yani, sen de mi hiç beklemediğin bir anda âşık oldun?

“Evet, hiç beklemediğim bir anda onu görür görmez ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım.”

“Peki ona ne zaman açıldın?”

Annem düşündü,

“Çok uzun bir süre sonra. Çünkü onu ilk gördüğümde bir kafedeydik. Bir daha görüşmemiz imkânsız gibi bir şeydi. Nereden aklıma gelebilirdi ki onu bir daha göreceğim…”

Merakla,

“Peki, sonra ne oldu?

“Yaklaşık iki ay sonra yine aynı kafede karşılaştık ve baban yanıma oturup benimle tanışmak istedi. Sonra tanıştık ve ortak noktamızın kitaplar olduğunu fark ettik. Baban da ben de kitap okumayı, sahafları gezmeyi çok severdik. Sonra baban bana bir teklif etti, “Benimle ömür boyu sahaf gezmeye ne dersin, ister misin?” Ben de onayladım. Sonra sevgimiz hiçbir zaman bozulmadı.”

İç sesim, “Vay be, bu dünyada ne aşklar varmış!”

Evet annem de beni anlayış ile karşıladığından dolayı aklımı kurcalayacak başka kötü düşünce kalmamıştı. En azından ben böyle düşünüyordum. Artık o kadar çok yorulmaya başlamıştım ki başıma kötü bir şey gelmesinden korkar olmuştum ama şunu da biliyordum: Korkunun ecele faydası yoktu. Bir şekilde bu zorluklarla mücadele etmem gerekiyordu, elimden geldiği kadarıyla…

Evde olduğum sürece bence başıma daha fazla kötü olaylar gelmezdi. Hayır, benim suçum neydi de bütün zorluklar, kötülükler benim başıma gelmek zorundaydı. Bunu asla anlayamıyor, cevabını hiçbir şekilde bulamıyordum.

Gerçi bulsam ne olacaktı ne değişecekti? Hiçbir şey… Sadece kafamın içinde dolanan düşüncelerden bir nevi kurtulabilirdim, başka da bir şey değişmezdi.

Odamda durduğum sürece kafamda dolanan düşüncelerden kurtulamayacağımı anlamış, babamı odama çağırıp beni aşağıya indirmesini istedim. Evet, kanepem odamda güzelce duruyordu ama şu an onu bile istemiyordum. Sadece kafamda dolanan düşünceleri bir şekilde susturmak istiyordum. Tek isteğim buydu ama nasıl susturabilirdim?

Ailemle konuşarak mı, hayır. Peki ya, arkadaşlarımı eve çağırarak mı, yok o da işe yaramazdı. Ne yaparsam bu düşüncelerden kurtulabilirdim?

Babam beni mutfağa kadar indirmiş, karşıma oturmuştu. Bir şey isteyip istemediğimi sormuştu, ben de tabii ki şu cevabı verdim,

“Kafamda dolanan düşüncelerden kurtulmak, bunu istiyorum.”

Babam tabii bu cümleme çok şaşırmış, bu durumu nasıl çözebiliriz diye düşünmeye başlamıştı. Annem ise babam ile ikimizin arasın girerek,

“Baban seni gezdirsin mi, ister misin? Bir baba kız kahvesi için.”

Babam alkışlayarak,

“Evet, bu harika fikir. Hadi hazırlanalım.”

“Durun, durun! Olanları ne çabuk unuttunuz. Poyraz dışarıdan birisini tuttu ve başım belada, dışarısı tehlikeli…”

Babam gülümseyerek,

“Nereye gidersek gidelim, polisler bizi izleyecek ve herhangi olası bir durumda müdahale edecekler söz veriyorum. Hadi gel hazırlanalım!” diyerek beni kucağına almış, odama çıkarmıştı. Babam odamdan çıktıktan hemen sonra annem odaya gelmiş ve beni hazırlamaya başlamıştı.

Uzun zaman sonra tekrar çıkacağım için çok heyecanlıydım ama bir yandan çok korkuyordum. Gerçi babam beni her zaman korurdu. O yüzden korkum da biraz olsun dinmişti.

Annem beni hazırladıktan sonra babamı odama çağırmış ve beni tekrardan mutfağa kadar indirmişti. Annem de bizimle beraber mutfağa indikten sonra tekerlekli sandalyemi hazırlamıştı.

Evet, sanırım şu an gerçekten çok heyecanlıydım. İlk sahile gitmek istiyordum, ardından kızlarla her zaman gittiğimiz kafeye gitmek istiyordum.

Kendimi sanki tekerlekli sandalyenin üzerinde değil de sanki bisikletimin üzerinde olduğumu hissediyordum. Böyle hissetmek bana çok iyi geliyordu.

Evet, artık dışarı çıkma zamanı gelmişti. Babam tekerlekli sandalyemin arkasından ittirip beni sahile götürüyordu.

“Kızım, rahat mısın? İstersen arkana yastık koyabiliriz.”

“Yok, babacım rahatım, merak etme sen…

Çok geçmeden sahile varmış, denizin tadını çıkarıyorduk ama polisler etrafta görünmüyordu. Hani takipte olacaktık.

“Baba, polisler yok, hani takipte olacaktık?”

“Takipteyiz zaten,” diyerek tekerlekli sandalyemi tam tur döndürerek arkamızda, biraz uzakta olan polisleri gösterdi.

“Hakikaten takipteymişiz!” diyerek şaşırmış bir şekilde babamı onayladım.

“Ya, bak gördün mü? Güzel kızım, sen hiç korkma! Polisler olmasa bile arkanda dağ gibi baban var.”

Gülümseyerek babama baktım ve sahilin tadını çıkarıyordum. İçimdeki korku az da olsa dinmişti. Umarım başımıza kötü bir olay gelmezdi. Tek isteğim sadece buydu.

Çok geçmeden sahile çok yakın olan her zaman kızlarla gittiğimiz kafeye varmış, kızlarla her zaman oturduğumuz masaya geçmiştik. Babama bakıp gülümseyerek,

“Sanırım bugün burada sorunları nasıl çözebileceğimiz hakkında değil de güzel şeyler hakkında konuşacağız. Çünkü kızlarla her zaman bu kafeye geliriz ve şu an oturduğumuz masa kızlarla her zaman oturduğumuz masa ve burada genellikle burada sorunlarımızı nasıl çözebileceğimiz hakkında konuşuyoruz ama bugün öyle olmayacak değil mi?”

Babam gülümseyip saçımı okşarken,

“Hayır, kızım, bugün senin günün. Bugün güzel şeyler konuşmak var, kötü şeyler konuşmaya lüzum yok.”

Allah’ım neler oluyordu bugün? Gerçi hep sorunlar hakkında konuşacak değildim ya, öyle olsa nasıl hissederdim, hiçbir fikrim yoktu. Düşünmek bile kulağa kötü geliyordu.

Babama çay, kendime kahve söyledikten sonra anlatmaktan mutlu olduğum konuları babama anlatmaya başlamıştım. Babam elini yanağına yaslamış, hiç sıkılmadan beni dinliyordu.

Parıldayan gözleriyle öylece bakıp sadece dinliyordu ama ben babamın da sohbete dahil olmasını istiyordum. Bu yüzden onun da fikirlerini öğrenmek adına sorular sormaya başladım.

“Baba, peki senin en sevdiğin kitap nedir?”

Babam bir süre düşünmüş ve çok geçmeden kitabın ismini hatırlamıştı,

“Sabahattin Ali’den Kürk Mantolu Madonna.”

Gülümseyerek,

“O kitabı çok duydum ve merak ediyorum. Evde var mı o kitap?”

Babam düşünmüş gibi yaparak,

“Bilmem var mı?” Şaşırmış bir şekil yaparak,

“Yok mu?” Babam gülümseyerek,

“Var mı?” Sabırsız bir şekilde,

“Ya baba var mı, yok mu? Şaka yapma ya!” Babam gülerek,

“Var kızım var… Ben sana vereceğim,” diyerek gülmeye devam ediyordu. Ben de dayanamayarak babamın gülmesine ortak olmuştum.

Babam yeni bir konu açmıştı,

“Senin en sevdiğin müzik tarzı nedir kızım? Sürekli kulaklığını takıp dinlediğin müzik nedir, ne dinlediğini duymuyorum da,” diyerek gülmüştü.

“Klasik müzik babacım, en çok klasik müzik dinlerim.”

“Harika kızım! Benim de en sevdiğim müzik türleri 80’lerin 90’ların şarkıları…”

Babamın sevdiğim müzik türü, benim de ikinci en sevdiğim müzik türüdür.

“Biliyor musun baba, benim de ikinci olarak sevdiğim müzik türü eskilerindir. Şu an ki yeni nesillerin şarkıları bana çok saçma geliyor.”

Babam başı ile onaylayarak,

“Haklısın kızım, şarkı sözleri bana da saçma geliyor. Ha, iyi olanlar da var mı, evet var ama çok az. Eskisi gibi değerli olan şarkıların, müziklerin sayısı çok az kaldı.”

Babamın fikirlerine katılıyordum. Sipariş ettiğimiz çaylarımız kahvelerimiz gelmiş sohbetimize içeceklerimizi yudumlayarak devam ediyorduk.

Çok geçmeden içeceklerimizi bitirmiş, kafeden kalkmıştık. Sahilin tadını çıkara çıkara eve dönmüştük. Temiz hava o kadar iyi gelmişti ki kendimi yenilenmiş hissediyordum.

Babam beni tekerlekli sandalyeden kucağına almış odamdaki en sevdiğim koltuğuma oturtmuştu.

“Bir şey ister misin canım kızım?

“Yok babacım, teşekkür ederim.”

Babam odamdan çıkmış babamdan hemen sonra annem odama gelmişti.

“Kızım, iyi geldi mi, gezdiniz mi?” Heyecanla yanıt verdim,

“Evet, evet. Çok eğlendik, kızlarla her zaman oturduğumuz kafeye gidip uzun uzun sohbet ettik. Sohbet edip kahvemi yudumlamak çok iyi geldi.”

Annem benim mutlu olduğumu görünce kendisi daha da mutlu oluyordu. Duygular karşılıklıdır; karşındaki kişi üzgünse sen de üzgün olursun, heyecanlıysa karşındaki kişinin heyecanı sana da yansır. Bu durum böyledir, sonsuza kadar böyle de devam eder. Siz ne düşünürsünüz, bilmem ama benim fikrim buydu.

Anneme uzun uzun babam ile yaptığımız sohbeti anlatmıştım, annem de keyifle dinliyordu.

Hayatımın en güzel günlerden birini yaşıyordum, bugünün bitmesini hiç istemiyordum. Yarın ne yaşayacağımızı kimse bilemezdi. Kim bilir belki yarın daha güzel veya daha kötü bir gün olacak. Önemli olan geleceği, geçmişi düşünmek değil anı yaşamaktır.

Ben de bu sözü gerçekleştirmeye başladım ve anda kalmaya devam ediyordum. Annem beni odada yalnız bırakmış, aşağı inmişti. Ben de balkonumdan görülen eşsiz manzaranın ve yalnızlığın keyif verdiği mutluluğun tadını çıkarıyordum ama bir şey eksikti: Kahve!

Yeniden annem odama çağırmış bana kahve yapmasını istemiştim. Annem de gülümseyip beni onaylamış kahvemi hazırlamak için mutfağa doğru gitmişti. Aslında ben hazırlamak istiyordum ama bu şu an için pek mümkün değildi, hatta imkânsızdı.

Eşsiz manzaramı izlemeye devam ederken annem, jet hızında kahvemi hazırlamış, bana getirmişti. Evet artık hiçbir şey eksik değildi, kahvem de geldiğine göre eşsiz manzaramın tadını çıkartmaya devam edebilirdim.

Çok geçmeden kapı çalmıştı. Gelenin kızlar olduğunu düşünsem de yanılmıştım. Aşağıdan avukatımın sesini işitmiştim. Nedense avukatım hiç beklemediğim anlar da geliyordu. Bu aralar gelmesi sıklaşmıştı, evet onu görmek güzeldi ama bir yandan da bu kadar sık gelmenin bir şeylerin ters gittiğini düşündürtüyordu ve düşüncelerim beni asla yanıltmadığını da biliyordum.

Aşağıda ailem ve avukatımın konuşma sesleri geliyordu ama gittikçe bu sesler daha da yakınlaşıyordu ve evet, tam olarak şu an odamdaki kapımın önündelerdi. Kimin kapımı tıklattığımı göremesem de onaylamak zorundaydım.

İçeriye yavaş adımlarla birisi girmişti. Görmek için başımı arkaya çevirmiş ve koltuğun kenarından kimin geldiğini görmeye çalışıyordum. Ailem mi, yoksa avukatım mı?

Artık rahatlıkla kimin odama girdiğini görebiliyordum. Gelen avukatımdı. Yanıma oturarak,

“Güneş, öncelikle merhaba umarım iyisindir.” Dedi nefes nefese…

Çok telaşlı gözüküyordu ve bu telaşlı görünmesi beni tedirgin etmeye başlamıştı. Meraklı bir şekilde,

“Bir sorun mu var?” diye sordum. Avukatım yutkunduktan sonra direk söze girdi,

“Düşündüklerin de yanılmadın. Dün gece evinizdeki kameralardan siyah polarlı birisinin sizin evinin önünde dolanırken yakaladık.”

Bu kişi beni gündüz takip eden kişi olabilir miydi?

“İlk zamanlar beni birisi takip etmişti. O da siyah polarlıydı,” diyerek aceleci bir tavırla araya girdim.

“Biliyorum, dosyanda zaten her şey yazıyor. Bence artık evden çıkmamalısın.”

“Ne saçma! Bana, aileme zarar gelmesinden korktuğumdan çıkmaz oldum zaten bu evden, hayatımı mahvettiler. Çıkmazsam ne olacak, baksanıza evde de hayatımız tehlikede. Evden çıksam da çıkmasam da bir şey değişmeyecek, bence bunu herkes anlayabilir, sizce de öyle değil mi?” Avukatım bu sözlerimle ne diyeceğini şaşırmış, tek yaptığı şey dışarıdaki manzarayı izlemekti.

Bir çözüm bulmalıydık, sokağa çıkma yasağımın dışında bir çözüm…

“Evde kilitli kalmak istemiyorum. Zaten psikolojim iyice dağıldı. Evden çıkmamaktan başka bir çözüm yok mu?”

Avukatım üzgün bir suratla,

“Maalesef…” demişti. Sinirlerim iyice bozulmaya başlamıştı, sinirlerime hâkim olmam lazımdı ama şu an sakin kalmam imkansızdan da öteydi

“Maalesef mi, gerçekten üzüldünüz mü? Bence bu evden çıktıktan sonra hayatınıza normal bir şekilde devam edeceksiniz. Sanki bu konuşmayı hiç yapmamış gibi devam edeceksiniz. Öyle değil mi?”

Doğu Bey’in konuşmasına izin vermeden konuşmama şu şekilde devam ettim,

“Benim için uğraşmıyorsunuz, elinizden geleni yapmıyorsunuz. Sokağa çıkma yasağı vermeniz gerçekten çok saçma…” Doğu Bey dayanamayarak araya girdi,

“Sokağa çıkma yasağın yok, sadece çıkmasan iyi olur diyorum. Ayrıca senin için de uğraşıyorum, uğraşmasam seninle konuşmaya gelmezdim. Şu an sinirlerine hâkim olmayarak bu sözleri söylediğini de gayet iyi biliyorum.”

Daha fazla dayanamadığımdan gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı ama hayır, ağlamayacaktım. Onlara inat güçlü durmaya devam edecektim. Kendimi bırakırsam, mücadeleyi asıl o zaman kaybetmiş olacaktım.

Avukatım sözlerine şu şekilde devam etti,

“Sokağa çıkmak çok istiyorsan, her evden çıkışında bana haber vereceksin. Polislerle birlikte seni ekstra güvenle koruyacağız, ancak bu şekilde sokağa çıkmana izin verebilirim.”

Bu şartı anında onaylamıştım,

“Onaylıyorum…”

Derin bir nefes alarak sakinleşmem için kendime yardım ediyordum.

Avukatım gülümseyerek,

“Tamam o zaman, aramızda bir sıkıntı yok değil mi?”

“Yok hayır, ayrıca demin çok sert davrandım, özür dilerim. Sadece tek isteğim özgür olmak, bunu istiyorum. Bu hayatı korkuyla yaşamaktan çok yoruldum.”

Doğu Bey gülümseyerek,

“Merak etme, en kısa zamanda adalet yerini bulacaktır emin ol.”

Avukatımın bu sözünden sonra telefon çalmıştı. Avukatım telefonu açtıktan sonra işittiği sesle mutluluktan ayağa kalkmıştı. Sanki mutluluktan havalara uçacak gibi bir hali vardı.

Ne haber almıştı da bu kadar sevinmişti?

Loading...
0%