Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.Bölüm Piknik

@_denizornek_

Poyraza dönerek sordum,

"Burası neresi?"

"Melez Deltası."

Bizim gittiğimiz sahil, Kordon Alsancak' idi.

Burası sahile biraz uzaktı.

Piknik alanı çok güzeldi. Bir sürü insan piknik yapmaya gelmişti.

Bizde Melez Porsuk'un yanındaki bir piknik masasına oturduk.

Ben yanımda hiçbir şey getirmemiştim. Ama Poyraz, hazırlıklı gelmişti. Bisikletinin arkasında bisiklet çantası vardı.

İçinde bir sürü yiyecek, içecek, bir sürü ıvır zıvır vardı.

Poyraz, mangalı hazırlarken ben ise masaya tabakları diziyordum.

Poyraz, içinden gülüp gülüp duruyordu.

"Neden gülüyorsun?"

"Hiç, gülesim geldi. Konser güzeldi değil mi?" diye sormuştu.

"Evet, güzeldi. Ben çok beğendim ama beni yalnız bırakmasaydın daha mutlu olacaktım.”

Poyraz, bu söylediğimden sonra üzülmüş bakışlarla,

“Özür dilerim, o an çok önemli bir işim vardı.”

Merakla sordum,

“Ne işiniz vardı?”

Poyraz istemeye istemeye açıklama yapmak zorunda kaldı,

“Kavgayı çıkaran arkadaşlarımdı. Bir plan yapmıştık, konsere de ondan gittim zaten…”

Kafam iyice karışmaya başlamıştı. Yoksa Poyraz sandığım kadar iyi birisi değil miydi?

Masaya oturup yemeklerimizi yemeye başladık. Hava çok güzeldi.

Poyraz ile beraber yemeklerimizi bitirdikten sonra Poyraz,

"Kahve ister misin?"

"Olur, hayır diyemem."

Poyraz kahveleri doldururken bana bakarken kahveyi taşırmıştı.

"Özür dilerim, dalmışım." Telaşla masaya dökülen kahveyi siliyordu.

"Önemli değil," diyerek gülümsedim.

Poyraz etrafı temizledikten sonra kahveyi tekrardan koydu ama bu sefer kahveye bakarak ve dökmeden doldurmayı başarmıştı.

Poyraz, çöp atmaya gidiyordu. Ben kahvemi yudumlarken Poyraz, bu seferde ayağı takılıp düşmüştü.

Kahveyi püskürterek büyük kahkaha atmaya başlamıştım.

Poyraz düştüğü yerde oturarak,

"Ya! Of niye böyle düştüm şimdi?"

"Önüne bakmıyorsun da ondan." diyerek kahkaha atmaya devam ediyordum.

Poyraz bana bakarak,

"Gülme ya!"

"Tamam tamam gülmüyorum," diyerek onayladım fakat hâlâ gülmeye devam ediyordum.

Poyraz da benimle beraber kendi haline gülmeye başlamıştı. Ayağa kalkmaya çalışmıştı ama bu sefer de gülmekten düşmüştü. Daha çok kahkaha atmıştık.

Poyraz, apar topar bir şekilde ayağa kalkmış yeniden masaya oturmuştu ama hâlâ gülmeye devam ediyordu. Poyraz gülmesini durdurmayı başararak,

"Kahveni içmeye devam edebilirsin," diyerek gülümsedi.

Karşılıklı kahvelerimizi yudumluyorduk.

Poyraz'ın arkadaşı yanımıza gelmişti.

Poyraz, arkadaşıyla masadan uzaklaşıp sohbet etmek için kendilerine bir köşe seçmişlerdi. Ben ise yarım kalmış kahvemi bitiriyordum.

Poyraz'ı beklerken telefonum çaldı. Bu sefer gizli numara değil, kayıtlı olmayan bir telefon numarasıydı.

Açmadım, numarayı engelledim.

Poyraz, arkadaşıyla konuşmasını bitirir bitirmez yanıma gelmişti.

"Çok bekletmedim değil mi?"

"Yok, hayır. Bekletmedin," diyerek gülümsedim.

"Sen iyisin değil mi?"

"Evet, ne oldu ki?"

"Kötü bir şey yaşamış gibi durgunsun."

"Yok, yok. Hiçbir şey olmadı."

"Tamam, güzel."

"Dönsek mi artık?" diye sordum.

"Olur. Zaten hava da kararmaya başladı."

Eve dönmek için bisikletlerimizi sürmeye başlamıştık. Poyraz önden gidiyordu. Sanki çok uzaktaymışım gibi bağırarak,

"Güneş! Eğlendin mi?" diye bağırarak sordu.

Ben de onun gibi bağırarak,

"Evet, eğlendim ama neden bağırarak konuşuyoruz?"

"Ne bileyim, duymuyorsun diye bağırdım," diyerek cevap verdi.

Gülerek sürmeye devam ettik. Sahile varmıştık. Poyraz durarak,

"Geldiğin için teşekkür ederim. Artık sabah buluşup süreceğiz, Güneş doğarken."

"Rica ederim, yarın görüşürüz," diyerek Poyraz'dan ayrılıp eve doğru bisiklet sürmeye devam ettim.

Eve girer girmez köpeğim sevinçle üzerime atladı. Annem, benim geldiğimi fark ederek,

"Hoş geldin kızım. Erken geldin. Ne yaptınız bakalım?"

"Bisiklet sürdük, piknik yaptık ve geri döndük."

"İyi, güzelmiş."

"Ben odaya çıkıyorum," diyerek konuşmayı sonlandırdım.

Odama çıkıp yatağıma yattım. Duvara bakıp düşündüm. Telefonuma mesajlar gelince bütün düşüncelerim havaya uçtu. Kimden mesaj geldiğini az çok tahmin etmiştim. Tabii ki bizim kızlardan,

Gece: "Kızlar! Yarın nerede buluşuyoruz?"

Asya: "Her zamanki mekanımızda işte."

Gece: "Sıkılmadık mı oradan?"

Asya: "Diğer mekanlar pahalı."

Yazmaya başladım,

Ben: "Yarın karar veririz ya!"

Herkes susmuştu. Telefonu kapattım. Annem yemeğe çağırıyordu.

Üstümü değiştirdim ve merdivenlere doğru yöneldim.

Aşağıya inerken birden ayağım kayarak ne olduğunu anlamadan düşüverdim.

Annem,

"Kızım! İyi misin? Dikkat etsene ya!"

"Anne! İyiyim merak etme. Birden ayağım kaydı," diyerek üştüğüm yerden kalkmaya çalışıyordum. Ee ne demişler, “Gülme komşuna gelir başına.”

"Kızım! Baksana, burası ıslak. Tabi kayarsın."

"Burası nereden ıslandı?"

Annem,
"Ben merdivenleri silmiştim," diyerek pişman bir şekilde yere baktı.

"Anne! Bir şey olmaz. İyiyim zaten."

Annemin yardımıyla düştüğüm yerden kalkmıştım.

Yemek yemek için masaya oturmuştuk.

Babam hâlâ işte çalışıyordu.

Annem yemekleri koyarken,

"Bir yerin acıyor mu?"

"Yok, acımıyor. İyiyim. Akşam dışarı çıkabilir miyim?"

"Olur ama geç kalma!"

"Tamam."

Yemeğimi hızlıca yiyip hazırlanmak için odama çıktım. Bu sefer kendi başıma dışarı çıkmak, yalnızlığın tadını çıkarmak istemiştim.

Hemen çantamı alıp, üstümü değiştirip kendimi dışarı attım.

Sahile doğru yürümeye başladım.

Yürüdüm, yürüdüm. Her zaman ki gibi minik bir ağacın kenarına oturdum. Yanıma en sevdiğim kitabı almıştım. Güzel havanın tadını çıkararak kitabımı okumaya başladım. Sahil her zamanki gibi kalabalıktı ama bu kitap okumama asla engel değildi.

Kitabımı okurken yanıma bir kedi gelmişti ve yanıma yatmıştı. Kediyi severek kitabımı okumaya devam ettim. Kitabımı okurken kulağıma hoş gelen kuş cıvıltıları, Deniz sesi, ağaç yaprakları hışırtısı ve yanımda ki sevimli kedinin sesi...

Çok vakit geçmeden huzurum bozulmuştu bile. Ne olmuştu? Tabii ki de telefonum çalıyordu. Sizce kim aramıştı? Annem! Telefonu açtım.

"Kızım, neredesin?"

"Sahildeyim."

"Ne yapıyorsun?"

"Anne kitap okuyorum Niye polis gibi sorguya çekiyorsun?"

"Merak ediyorum. Neden olacak?"

"Tamam. Birazdan geleceğim zaten."

"Tamam, geç kalma kızım!"

"Tamam," diyerek telefonu kapattım.

Ve kendimi güzel seslere bırakıp kitabıma geri döndüm ve tabii ki de kediyi de sevmeye...

Zaman geçti, geçti...

Kitabımı kenara bırakıp bu seferde güzel düşüncelerime daldım.

Neler düşünüyordum? Mesela,

'Yalnızlığın bazen insana iyi geldiğini, İnsanın yalnızken düşüncelerini dinlemesinin ne kadar iyi geldiğini...'

Düşüncelerime çok dalmış olacağım ki saatin geç olmaya başladığını fark ettim. Yerimden kalkıp eve doğru yol almaya başladım. Kulaklığımı da takıp bana iyi gelen müzikleri dinlemeye başladım. Neyse ki evimiz sahile çok yakındı.

Tam evimize yaklaşıyordum ki kapımızın önünde kavga olduğunu gördüm. Eve daha fazla yaklaşmadan bir arabanın arkasına saklanıp kavgayı izlemeye başladım. Korkumdan nefesim hızlanmıştı. Kendimi rahatlatmaya çalıştım. Aklıma pozitif düşünceler getirdim ama yok sakinleşemiyordum. Nefesim daralıyor kalbim sıkışıyordu.

Diyeceksiniz, ‘Alt tarafı kavga neden bu kadar korkuyorsun?”

Sizlere şöyle cevaplayım,

“Düşünün, gizli numaradan rahatsız ediliyorsunuz, kapınızın önüne kadar takip ediliyorsunuz ama kim olduğunu bimiyorsunuz.”

 

Neyse ki kavga sonunda sona ermişti de ben de evime rahatça girebilmiştim. 'Niye sürekli başıma bir şeyler geliyordu? Neyse,'

"Anne, Ben geldim." Annem, cevap verdi.

"Gel! Yukarıdayım. Bana yardım et!"

Anneme yardım etmek için yukarı çıktım.

"Ne yapıyorsun?" diye anlamsız bakışlarla sormuştum.

"Görmüyor musun? Çamaşır makinenin altına çamaşır sıkıştı, onu almaya çalışıyorum."

"Ben alayım."

"E! Herhalde sen alacaksın! Çünkü, ben alamadım," diyerek gülümsedi.

Uzanarak çamaşırı iki saniyede almıştım.

"Buyur anneciğim."

"Aferin, benim kızıma!"

Gülümsedim,

"Ben odama gidiyorum."

"Yemek yemeyecek misin?"

"Aç değilim," diyerek odama gittim.

'Ayrılmazlar’ grubumuzdan mesajlar yeniden gelmeye başlamıştı bile.

Gece: "Konuşmayı ben başlatıyorum. Kızlar! Nasılsınız?"

Asya: "İyi, sen."

Ben: "İyi, sen nasılsın Gece?"

Gece: "İyiyim. Size ne soracağım?"

Asya: "Ne soracaksın?"

Gece: Yarın, Ne yapıyoruz? Her gün kahvede oturmak sizce de çok sıkmadı mı?"

Ben: Sahilde oturalım. Markete gidip yiyecekleri alırız, otururuz.

Asya: "Olabilir, bana uyar."

Gece: Güzel fikir. Olur, öyle yapalım."

Ben: "Anlaştık."

Köpeğim odama gelmişti ve yanıma yatmıştı. Ben ise sadece duvara bakıp yine kendimi düşüncelerime bıraktım. Düşünmek bana iyi geliyordu fakat biraz fazla kendimi kaptırdıktan sonra başım ağrımaya başlıyordu. O yüzden kendimi kaptırmamayı öğrenmem gerekiyordu.

Artık yatma saatimin geldiğini anlamıştım. Çünkü, artık gözlerimden uyku akmaya başlamıştı. Yatmak için hızlıca hazırlandıktan sonra biricik yatağıma kavuştum ve güzel uykumun tadını çıkardım.

Bugün, Annemin sesine değil, telefonun sesine uyandım. Uykulu bir şekilde, "Arayan Poyraz."

Ne! Poyraz arıyordu. Yataktan hızlıca kalkıp ses tonumu düzeltip telefonu açtım.

"Günaydın, Güneş."

"Günaydın."

"Uyandırdım mı?"

"Yok, yok. Çoktan kalkmıştım," diyerek yalan söyledim.

"Ben sahile geldim de geliyorsun değil mi?"

"Evet, geliyorum," derken bir yandan da hızlıca üstümü değiştirmeye çalışıyordum.

"Tamam, acele etme. Bekliyorum."

"Tamam, görüşürüz."

Hızlıca üstümü değiştirip ve saçımı da toplayıp koşarak aşağıya indim ve bisikleti aldım. Annem arkadan,

"Kızım, nereye? Daha kahvaltı etmedin."

"Anne! Kahvaltıya zaman yok. Poyraz ile bisiklet süreceğiz. Beni bekliyor."

"Tamam. Dikkat et! Karnını doyur," dediğini az da olsa duysam da hızlıca sahile doğru gittim.

Ne koşturmalı başlamıştı gün. Poyraz'ı aradım.

"Neredesin?"

"Arkanda," diyerek bisikletin zilini çaldı. Gülümseyerek telefonu kapattım.

"Selam Güneş!" Arkamı dönerek,

"Selam, bugün nereye gidiyoruz."

"Buca Yedigöller Park'ına gideceğiz."

Oraya daha önceden sadece bir kere gitmiştim.

"Önden sen gider misin? Ben seni takip edeyim."

"Tamam."

Hava her zaman ki gibi çok güzeldi. Karşıdan gelen rüzgârı, nefesimi, mutluluğumu hissediyordum. Enerjim yükselmeye başlamıştı.

Tabii bisiklet yolunda yürüyen insanlara sinirlendiğimi saymazsak her şey çok güzeldi. İleride durup yiyecek bir şeyler alıp yola devam ettik.

Sürdük, sürdük. Sonunda varmıştık.

Köprüden geçip bisikletleri park edip yeşilliklere oturmuştuk. Yiyecekleri ortaya koyarken Poyraz,

"Güneş, sana bir şey soracağım, ama utanıyorum."

"Utanma, sor."

"Biz baya görüştük, konuştuk ya,"

"Evet."

"Benimle çıkar mısın?"

Hayatımın şokunu yaşıyordum ve ben bu soruya cevap vermek için hiç de hazır değildim.

Ne yapsam ki?

Loading...
0%