
Demiştim ben size, yan yana gelince 2+2'yi bilemeyiz diye. _________________________________________
Dün akşam biz deliler gibi kahkaha atarken ne mi oldu? Hemen anlatayım.
Bir gün önce - Akşam - Çocuk parkı
Biz kesintisiz bir şekilde kahkaha atıyorduk. Delirdik.
Gelen polis sirenleri sesiyle üçümüz de susmuştuk. Başımızı o tarafa doğru çevirdiğimizde parkın önünde duran polis arabasından iki tane polis abi indi.
"Gençler, hakkınızda şikayet var. Saat ona yaklaştığı için herkes uyumaya çalışıyor. Fakat siz burada gürültü yapıyorsunuz. Şimdi buradan evlerinize ses çıkarmadan gidin lütfen." dediğinde başımızı sallayıp polis abiyi onayladık.
Oradan olabildiği kadar sessizce yürüyorduk. Önce Begül evine girdi. Daha sonra Çınar beni yetimhaneye bıraktı.
Ben yetimhanenin bahçesinde kahkaha atmaya devam ettim. Yaşadığımız duruma gülüyordum. Polisler tarafından uyarılmadığımız kalmıştı, onu da yapmıştık.
Günümüz
"Ya biz dün akşam ne yaşadık?" dedi Çınar. Şu anda kursa gidiyorduk. Bakın, artık çoğul konuşuyorum. Çünkü benim bir tanecik kankalarım var.
"Önce hayvanlar gibi eğlendik, sonra hayvanlar eğlenemez yasağı konuldu." Begül'ün bu söylediğine güldük.
Biraz sonra kursa gelmiştik. Daha Menemen Hoca gelmemişti. Hızlıca Çınar'ı tekrardan uyardım.
"Çınar, bana birşey olursa sakin kalıyorsun. Öyle anlaştıkmıştık. Hatırlatıyorum. Ben burda ölsem sesini çıkarma."
Yüzüme kocaman açılmış gözlerle bakınca devam ettim.
"Yani ölsem bir zahmet konuş."
Gülerek onaylarcasına başını sallladı. Beraber arka köşeye geçtik. Geçtikten sonra kapı açıldı. İçeriye Menemen Hoca yerine tanımadığım, yeni olduğunu tahmin ettiğim bir oğlan içeri girdi.
Boyu Çınar'la aynıydı. Ela gözleri vardı. Saçları siyah ve dalgalıydı. Ten rengi beyaz ile buğdayın arasındaydı. Çok tanıdık bir yüzü vardı. Daha önceden görmüş olmalıydım.
Önce sınıfa bir göz gezdirdi. Sonra öğrencilere baktı. Bizim uzağınızda ama arkada olan bir yere geçti.
Begül beni dürtüp "Ne oldu?" dedi. Sanki uzaylı görmüşüm gibi baktığım için bir gariplik olduğunu tahmin etmiş olmalılar.
"Kursa sizin gibi yeni geldi. Ama çokta yabancı gelmiyor. Boş verin." Son cümlemi söylerken elimi havaya kaldırıp sallanmıştım.
Menemen Hoca derse girdi. Yerine geçip iç çekti. Bizi ve ders işlemeyi sevmiyordu. Ellerini birbirine çarpıp konuşmaya başladı.
"Evet, yeni öğrencilerimiz var. Öne gelip arkadaşlarına isimlerini söylesinler. Ben biliyorum zaten." dedi.
Begül, Çınar ve ismini bilmediğim çocuk öğretmenin yanına, yani öne gittiler. İlk konuşan Begül'dü.
"Ben Begül BEYAZ, 17 yaşındayım."
"Çınar MAVİ, 17 yaşındayım."
"İsmim Aren Ateş MUTLU, 17 yaşındayım."
16.02.2014 - KARANFİL İLKOKULU
*Yazardan*
Karanfil İlkokulu'nda yine normal bir gündü. Öğrenciler matematik dersinin bittiği ve teneffüs zili çaldığı için mutlulardı.
Sonay ve Aren o zamanlar daha yedi yaşındaydı. Birbirleri ile güzel vakit geçirmelerini aşk sanıp, sözde sevgili olmuşlardı.
Yedi yaşında bir çocuk aşk hakkında birşey bilmez deyip geçiyorlardı. Tabii bilip bilmedikleri tartışılır.
Sonay ile Aren okul bahçesinde el ele tutuşarak yürüyorlardı. Sonay birdenbire bir soru sordu.
"Aren, biz büyüyünce evleneceğiz değil mi?"
"Evet."
"Aren, benim gelinliğim kırmızı olsun mu?"
"Olsun."
"Sen ne istiyorsun peki?"
"Sen yanımda olsan yeter bana."
Sonay, Aren'in bu cevabına kıkırdadı. Sonra ona sarılıp kulağına şunları fısıldadı.
"Biz hiç ayrılmayacağız." Sonay cümlesini bitirir bitirmez zil çaldı. El ele tutuşarak sınıflarına gittiler.
Lakin bilmiyorlardı bir gün ayrılacaklarını.
Bilmiyorlardı her zaman beraber olamayacaklarını.
Bilmiyorlardı birbirlerini çok özleyeceklerini
Bilmiyorlardı kaderin onları tekrardan bir araya getireceğini.
Günümüz
Onlar yerlerine geçince ders başladı. Menemen Hoca bize bir şarkı açtı. Genelde dans videosu açardı, neden şimdi sadece şarkı açtı ki?
"Benim biraz işim var. Siz de açtığım şarkıda içinzden geldiği gibi dans edin." dedi, çantasını aldı ve sınıftan çıktı.
Begül ile Çınar bana bakıyordu. Hocanın böyle davranışlarına alışık değillerdi.
"Sıkıntı yok. Her zamanki Menemen Hoca." dedim. Omuz silktiler. Açtığı şarkı Con Calma'ydı.
Begül dans etmeye başladı. Komik ve kolay bir danstı. Sonra Çınar da sevgilisine katıldı. Ben eksik kalır mıyım? Hayır!
Beraber dans ettik. Arada dans figürlerimizi değiştiriyorduk. Bu kursta ilk defa bu kadar çok eğleniyordum. İkisi gelse yeterliymiş demek ki.
Gözlerim yeni gelen çocuğu, yani Aren'i aradığında gittiğini gördüm. Sıkılmış olmalıydı. Eğer Begül ve Çınar olmasaydı ben de giderdim. Ama çok şükür ki varlar.
👻👻👻👻
Çocukluk aşkımın benim olduğum dans kursuna katılmasının şokunu yeni yaşıyordum. DÖNMÜŞ!
Aren ile birinci sıftan dördüncü sınıfa kadar sevgiliydik. Yani biz öyle sanıyorduk. Dördüncü sınıfa geçtiğimizde Aren'in annesi ölümcül bir hastalığa yakalanandı. Sonra İstanbul'dan Ankara'ya gittiler. Annesine ne oldu bilmiyorum. Umarım iyidir.
Ben bunları düşünürken resim çiziyordum. Kurstan geldiğimizde ödevlerimi yaptım. Şimdi ise resim çiziyorum. Birazdan da test çözerdim.
İçeriye bizim yetimhaneden bir kız girdi. "Müdür seni çağırıyor." dedikleri ile kaşlarımı çattım. Ne olmuştu ki? Başımı sallayıp onu onayladım.
Müdür odasını önüne geldim. Kapıyı tıklatıp içeri girdim. Müdürün yanında orta yaşlı bir adam ve kadın vardı. Bana gülümsüyorlardı. Müdür bile.
Adamın saçları benimkiler gibi siyahtı. Gözleri mavi idi. Ten rengi esmere yakındı. Boyu çok uzun da değildi, kısa da.
Kadının saçları açık kahverengiydi. Gözleri siyahtı. Ten rengi beyazdı. Boyu benim boyuma yakındı. Sadece iki santim uzun olabilirdi.
"Beni çağırmışsınız." dedim.
"Evet Sonay, Evren Bey ile Kadife Hanım senin ile görüşmek istiyor. Otur şöyle." Müdür masasının solunda isimlerini öğrendiğim Evren Bey ile Kadife Hanım oturuyordu. Bu nedenle sağ tarafta oturdum.
Evren Bey konuşmaya başladı. "Kızım, biz senin gerçek aileniz. Yani, şimdi söylenilince garip geliyor elbet. Ama gerçek bu. Senin annen senin olduğunu öğrendiğiğinde biz daha yeni boşanmıştık. Annen de bana kinlenip seni söylememiş. Ama artık biz senin yanındayız."
Ne?! Herşey bu kadar kolay mıydı?! Senin annen olacak kadın kinlendi diye senin hayatın mahvoldu. Ama sorun değil artık biz varız.
ŞAKA MI BU?!!
"Evren Bey herşey bu kadar basit değil. Siz benim hayatımı mahvettiniz. Şimdi sorun yok diyemezsiniz, çünkü ortada büyük bir sorun var." Sinir krizi geçirmemek için zor duruyordum. Adamdaki rahatlığa bak.
"Kızım yapma, biz de istemezdik böyle olmasını. Sana geçmişi unutturamam belki ama, geleceğini güzelleştiririm."
"O zaman işlemleri başlatıyorum. Sonuçta Sonay daha reşit değil ve gerçek ailesiyle kalması gerekiyor. Bu yüzden Sonay, şimdi gidip eşyalarını toplayıp geliyorsun." Müdürün konuşması bittiğinde odadan çıktım.
Bunu söylemek çok kötüydü ama haklılardı. Daha reşit değildim. Kaldığım odaya gittim. Orada bir kaç kız vardı. Onlara gideceğimin haberini verip eşyalarımı topladım.
👻👻👻👻
Evren Bey ile Kadife Hanım'la onların arabalarına doğru ilerledik. Arabaya bindiğimizde özel şöförlerinin olduğunu gördüm.
Demek ki zenginlermiş. Bekle, yanlış oldu. Demek ki zenginmişim.
Kadife Hanım konuşmaya başladı. "Kızım, eğer az önce duydukların yüzünden bana kızgınsan ben senin öz annen değilim. Baban annenden boşandıktan sonra benimle evlendi."
"Peki, öz annem şu an nerede?" Sorumu Evren Bey iç çekerek cevapladı.
"İki sene önce vefat etti." Allah cezasını vermiş.
Konuyu dağıtmak için yeni bir soru sordum "Bana aileyi tanıtsanıza. Abim, ablam, kardeşim. Böyle şeyleri anlatın." Kadife Hanım gülümseyerek anlatmaya başladı.
"Tabii kızım. Üç tane abin var. En büyük abin Uran, yirmi sekiz yaşında. Diğer abilerin ikizler. Bulut ile Buğra. Bir de Güneş, o bizim beş yaşındaki kızımız. Güneş ve Bulut sana hemen alışırlar. Fakat Buğra ve Uran hakkında aynı şeyi söyleyemeceğim. Onlar biraz soğuklar. Ama fazla kafana takma. Onlarda alışacaklar."
Ya ben eskiden ailem yok diye üzülüyordum, şimdi var diye. Yedi kişilik aile mi olur?
Kadife Hanım'ın dediklerine karşı gözlerim kocaman açılınca ikisi de kıkırdadı. "Evet, birazcık büyük bir aileyiz." dedi Evren Bey. Daha sonra kimse konuşmadı.
Tahminen iki dakikaya gelmiştik. Ev kocamandı. Ev diyemezsiniz yani, o derece! Büyük ihtimalle diğer aile üyeleri evin içindeydi. Kapıyı çalmak için elimi havaya kaldırdım.
Bismillahirrahmanirrahim.
Kapıyı çaldığım anda kapı açıldı. Uzun boylu, siyah gözlü, beyaz tenli, siyah dalgalı saçlı, kısacası bana benzeyen bir oğlan gülümseyerek kapıyı açmıştı. Kucağında sarıya yakın saçlı, mavi gözlü ve yine beyaz tenli bir kız çocuğu duruyordu. Sanırım bunlar Bulut ile Güneş'ti
Kız çocuğu kucağıma atlayıp "Hoşgeldin ablammmm!" diye bağırdı. Tamam, bu kesinlikle Güneş.
Oğlan da gülümseyerek "Hoşgeldin yeni kardeş. Ben Bulut." dedi.
"Ben de Sonay, memnem oldum." Kız çocunu yere indirirken o da konuşmaya başladı.
"Ben de Güneş. Hadi içeri geçelim. Daha Uran abim ve Buğra abim ile tanışacaksın." Güneş sustuğunda salona doğru ileledik.
Salonda iki erkek oturuyordu. Kim olduklarını az çok tahmin edebiliyordum. Bulut birisinin yanına otururken Güneş diğerinin kucağına atladı. Sanırım insanların kucağına atlamak Gündeş'in hobisiydi.
Ben ile Kadife Hanım yan yana oturduk. Evren Bey de oturunca konuşmaya başladı.
"Evet çocuklar, nedenini bildiğiniz bir olaydan dolayı Sonay artık bizimle yaşayacak. Şimdi herkes sırayla kendisini tanıtsın."
İlk konuşan Güneş oldu "Ben Güneş Mutsuz. Ama şu an mutluyum. Anaokuluna gidiyorum. En sevdiğim şey dans etmek."
"Ben Bulut Mutsuz. Prensesimin dediğine katılıyorum, şu an mutluyum. Doktorum."
"Ben Buğra Mutsuz. Şuan mutlu da değilim mutsuzda. Görsel sanatlar öğretmeniyim"
İnşallah bizim okulda öğretmen değildir. Bakışlarından anladığım kadarıyla benden hoşlanmadı. Eğer bizim okuldaysa bana çektireceği belli. Bulut'a çok benziyordu. Tek farkları Bulut'un saçları biraz daha dalgalıydı.
"Ben Uran Mutsuz. Babamın şirketinde çalışıyorum."
Bana öyle bir bakıyordu ki ister istemez ürperdim. Koyu mavi gözleri, açık kahverengi saçları vardı. Uzun boylu, buğday tenliydi.
Bu ailede neden herkes bu kadar uzun?
Kendini tanıtma sırası bana geldiğinde boğazımı temizleyip konuşmaya başladım. "Ben de Sonay. 17 yaşındayım. Öğrenciyim. Size söyleyebileceğim bir şey aklıma gelmiyor. Siz bana sorun, cevaplayayım."
"Büyüyünce ne olacaksın?" dedi Güneş. Tebessüm ederek devam ettim.
"Dansçı."
"Aaa! Ben de dansçı olacağım!" Güneş ile olan bu tesadüfümüze şaşırdım.
"Ders notların nasıl kızım?" Bu sefer Evren Bey konuşmuştu.
"Sınıf birincisyim. Bir kolejde yüzde yüz burslu olarak okuyorum." Söylediklerimden dolayı Uran ve Buğra hariç herkesin kaşları havalandı.
"Aynı kolejde burssuz olarak okuyacaksın." Evren Bey'in sözleri kesin ve netti. Benim de işime gelirdi. Bu yüzden itiraz etmedim.
"Arkadaş ortamın nasıl sürpriz kardeş?" Bu soru tabii ki Bulut'tan gelmişti.
"Biz üç kişiyiz. Ben, Begül ve Çınar." Çınar erkek ismi olduğu için kaşları çatıldı. Cümleme ekleme yaptım.
"Begül ile Çınar sevgili. Benim motivasyonum bekarlık sultanlıktır."
"İyi." diye mırıldandı Bulut. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Başka soru sorulmadığını fark ettim.
"Şey. Acaba benim odam nerede? Bugün biraz yorucu geçti de." konuşmam bittiğinde Kadife Hanım ayağa kalkıp bana eliyle 'gel' işareti yaptı. Bende ayağa kalkıp onu takip ettim.
Odaya girdiğimizde adeta büyüledim. Kırmızı yatak, pembe ve beyaz renklerindeki çalışma masası, beyaz kıyafet dolabı, bir pencere vardı. Bu üç renge aşıktım, şimdi odaya da oldum.
"Çok güzel, teşekkür ederim."
"Önemli değil kızım, beğenmene sevindim. Ben çıkayım sen de dinlen."
Kadife Hanım odadan çıktığında kendimi yatağa atıp gözlerimi kapadım.
Ben bu gün ne yaşadım? Çocukluk aşkımla karşılaştım, gerçek ailemle tanıştım, öz annemin bir psikopat olup öldüğünü öğrendim.
Aklıma bizimkiler geldiğinde cebimden telefonumu çıkarıp Begül'ü aradım.
"Alo? Begül benim bir ailem varmış. Şu an onların evindeyim. Üç abim bir kız kardeşim var.
"Ya Sonay şaka yapma. Yer miyim ben bunu? Tamam bazen Çınar'ın şakalarına kanıyorum ama o kadar da değil."
"Kızım yemin ederim ki öyle. İnanmazsan fotoğraf atayım."
"Bekle, sen kendinden bu kadar emin konuşuyorsan gerçektir. Ahahaha, sen 17 yaşına geldiğinde mi fark etmişler? Sonay, sendeki şansı hiç kimse de bulamazsın."
"Ağlanacak halimize gülüyoruz. Neyse, ben şimdi senin o gıcık sevgilini arayacağım. Görüşürüz."
"Görüşürüz bebeğim." Telefonu kapattığımda Çınar'ı aradım. İlk konuşan Çınar oldu.
"Alo? Ne oldu yine?"
"Her zamanki işler işte. Gerçek ailemi öğrendim hatta şu anda onların evindeyim. Öz annem ölmüş. Sıradan şeyler yani."
"Hee bende buna inandım(!) Kabul et güzelim bu şaka işinde ben daha iyiyim."
"Gerçekten! Bak babam Evren Mutsuz, annem Kadife Mutsuz, üç abim var Uran, Buğra ve Bulut. Bir de beş yaşında Güneş adında bir kız kardeşim var. Sence bu senaryoyu aklımdan yazabilir miyim?"
"... Doğru kızz. Böyle bir senaryoyu yazabilecek kadar becerikli değilsin."
"Ne kadar becerikliymişim Çınar efendi?"
"Çook çok... Tamam. Sonay şimdi biz bir yere gideceğiz. Sen bana evin konumunu at. Bende bileyim nerede yaşadığını."
"Tamam şimdi atarım. Bay bay.
"Bay bay "
Konuşmamız bittiğinde ona konumu attım. Sonra telefonda biraz oyalandım. Üzerimi değiştirip kendimi yara atıp uykunun kollarına bıraktım.
Evett bu bölümde bu kadardı. Hasta olduğum için arada bir haftaya yakın boşluk vardı.
Bu arada kendi rekorumu kırdım. 1708 kelime! Size göre nasıl bilmiyorum fakat benim için çok güzel.
Aren Ateş....
Tamam kim olduğunu anlamışsınızdır galiba.
Uran?
Buğra?
Bulut?
Güneş?
Kadife Hanım?
Evren Bey?
Aren Ateş?
Çınar?
Begül?
Sonay?
Bu karekterler hakkındaki düşüncelerinizi yorumlara bekliyorum.
Bay Bay
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |