
Güneş'in çığlığı... ___________________________________________
Hızla aşağıya indim. Allah'ım ne olursun Güneş'ime bir şey olmasın, lütfen.
Gözlerim çoktan dolmuştu. Kalbimin atma sesi sanki odada yankılanıyordu. Salona vardığımda gördüğüm manzara ile adeta şok olmuştum.
Güneş yerde uzanıyordu, ama...
Başında Buğra vardı. Onu gıdıklıyordu.
Avucumun içiyle alnıma bir tane geçirdim. Buğra onu gıdıkladığı için çığlık atmıştı. Boşu boşuna telaş yapmıştım.
Ya da boşu boşuna telaş yapmamıştım. Hayatımın her salisesi aksiyon ve telaşla geçitiği için psikolojim buna alışmıştı. Her seferinde en kötüsünü düşünüyorum.
Benim geldiğimi ilk abim fark etti.
"Abicim, neden orada duruyorsun? Gel sen de." dedi. Başımı salladıktan sonra onun yanına oturdum. Hergün yaşadığı bir şeymiş gibi tepki vermiyordu. Salonda sadece kardeş tayfası vardı.
En sonunda Güneş kızardığında Uran olaya el attı.
"Yeter Buğra. Güneş kızardı artık."
Buğra da yorulmuştu. Güneş'in üzerinden kalkmış, oturduğu yerde soluklanıyordu. Güneş de uzanırken derin nefesler alıyordu.
"Balımın çığlığını duyunca korktum ben de." dedim.
"Neden korktun ki güzelim?" diye sordu Bulut abim.
"Başına bir iş geldi sandım." diyerek onun sorusunu yanıtladım.
"Başına bir iş gelmedi de bir bela geldi. Şuna baksana, kızı rahat bırakmıyor gerizekalı."
"Bana mı diyorsun gerizekalı diye? Hiç yakıştıramadım sana pikaçu." Son cümlesini söylerken dudağını büzmüştü.
Bulut abim ağzını açıtı, bir şey diyecekti ama vaz geçip ağzını geri kapattı. Galiba küfür edecekti. Onu engelleyen şey abisinin, Güneş'in ve benim olmam olabilirdi. Bir tek ikisi olsa, bakın kesin bilgi veriyorum. Kesin ve garantili.
Eğer bir tek ikisi olsa kesinlikle ve garantiyle küfür ederdi.
Tekrardan söyleyeyim, kesin ve garantili bilgi.
"Sessiz kalma hakkımı kullanıyorum." dedi abim.
"Aaa, bizim sessiz kalma hakkımız mı var?" diye sordu ponçik kardeşim Güneş uzandığı yerden kalkarken. Çok tatlıydı ya bu kız. E tabi tatlı ve güzel olacak, ablası benim çünkü. Genlerimiz aynı.
"Abim, sen bunu anlayamayacak kadar küçüksün. Sana bunu anlayamayız." diye açıklama yaptı hiç sevmediğim gıcık Uran.
Güneş çok olgun karşılayarak bir şey demedi ve sustu. Ama sonra sonrada Buğra'nın bu boşluğunu fırsat bilip onun üzerine atladı. Buğra da dengesini kaybederek düştü.
Olgun davranması kısa sürüyormuş demekki.
Hepimiz Güneş'in hareketine kahkaha attık. Güneş de ona gülmemizi garip bularak bize kaşlarını çatmış bakıyordu.
"Neden güldünüz?" diye sordu tatlı tatlı Güneş.
"Çok tatlısın bebeğim o yüzden." dedim.
"Güneş'im, hayatımın anlamı. Abicim bir benim üstümden kalksaydın ya güzelim, sonra konuşursun."
Güneş, karşılık olarak Buğra'nın üstünde daha da tepindi.
👻👻👻👻
Akşamki olaydan sonra biraz daha vakit geçirdik ve hepimiz odalara dağılmıştık. Gece yine geç uyuduğumu eklememe gerek yoktur herhalde?
Şu anda ne mi yapıyorum? Saat öğlen saatleriydi. Evdekilerden izin alıp dışarı bizimkilerle buluşmaya çıkmıştım. Ama tek başıma değil. Evden birisini daha yanıma alıp çıkmıştım.
Evet, o yanıma aldığım kişi Güneş.
Her zamanki gibi parka gelmiştik. Çınar ve Begül, Güneş ile çok iyi anlaşmıştı. Hatta Güneş şu anda Çınar'ın sırtındaydı!
"Nasıl prenses iyi mi yukarısı?" diye sordu Çınar.
"Evet Çınar abi!"
"Aşkım birazdan beni de sırtına alsana!" diye onlara seslendi Begül. Tüm bunlar olurken Begül ve ben bankta oturuyorduk. Çınar ve Güneş ise bizim biraz ötemizdeydi.
"Tamam aşkım. Ama önce Sonay'ı alacağım. Malum, o çok sever yükseği." Gıcık, benim yüksekten korktuğumu biliyor.
"Evet! Çınar abi beni indirip ablamı alır mısın?"
"Elbette hanımefendi." Çınar sözünü bitirir bitirmez Güneş'i indirdi ve bana doğru geldi. Kaçmaya hazırlandığımda artık çok geçti. Çoktan havalanmış ve Çınar 'ın omuzundaydım.
"ÇINAR İNDİR BENİ!! BAK GÜNEŞ VAR KAVGA ETMEYELİM!" diye bağırdım. Yaklaşık iki saniye sonra indirdi beni. İndiğim anda omuzuna bir tane geçirdim. Kızmak yerine kahkaha atıyordu ama ben o kadar sinirliyim ki asla gülecek durumda değildim.
"Abla, sen yüksekten mi korkuyorsun?" diye sordu minik Güneş'im.
"Evet ablacığım. Ama senin şu Çınar abin korktuğumu bilmesine rağmen beni yükseğe kaldırıp beni korkuttu."
"Çınar abi, neden böyle yaptın? Belli ki ablam üzülmüş. Bu çok kötü bir davranış." diye bilmişçesine konuştu Güneş. Çınar da önümde diz çöktü ve "Lütfen beni affedin sultanım! Pişmanım!"
"Çekil. Tamam, affettim." dedim. Mutlulukla sırıtıp Güneş'e döndü. "Oldu mu prenses?" dedi. Güneş memnuniyetle başını salladı. "İyi. Sonra Güneş'le aramız bozulmasın." diye sessizce homurdandı Çınar. Ben kıkırdarken Begül araya girdi.
"Güneş'ciğim. Sana bir soru sorabilir miyim?"
"Evet." dedi Güneş. Begül sorusunu sormadan önce Çınar'a 'Sen şimdi naneyi yedin' diyen gözlerle baktı.
Ay korktum, yine ne yapacak bu deli kız?
"Çınar abini mi daha çok seviyorsun yoksa beni mi?"
Çınar şok olmuştu. Belli ki Begül'den böyle bir soru beklemiyordu. Güneş durmuş düşünüyordu. Vereceği karar çok önemliydi. İki sevgili kavga ederek ayrılabilirdi. Gerçekten, bu ikili ayrılsa ben ne yapacaktım? Kimi savuncağım, kimin yanına gideceğim? Ve daha bir sürü soru... İnşallah Güneş doğru kararı verirdi. Ama en önemlisi.
Doğru karar neydi?
"Ama ben ayrım yapamam kiii." dedi Güneş utana sıkıla.
"Hayır ablacığım. Bir karar vermen gerekiyor."
"O zamaaaaann."
Ortalık aşırı derecede gergindi. Herkes nefesini tutmuş Güneş'in cevabını bekliyordu. Ama en sıkıntılı olan kişi Çınar'dı. Eğer Güneş onu seçmezse üzülecek, onu seçerse sevgilisi üzülcekti. Hatta Begül ondan ayrılabilirdi. Büyük ihtimalle Çınar içinden Begül'ü seçmesine dair dualar ediyordu.
Eh, ben de olsam dua ederdim.
"Begül abla."
Begül şok! Hemen koşup Güneş'e sarıldı. Onları gülerek izlerken bakışlarım Çınar'a kaydı. Morali biraz bozulmuştu. Onu seçmesini elbet isterdi fakat onu seçerse sonrasını düşünmesi lazımdı. Sırıtarak ona o şarkı söyledim.
"Kalbim kırıldı... Kalbim kırıldı... Güneş bana hiç inanmadı... Dırıdırıdırıdım..." devam edecekken Çınar üzerime atladı. "Sussana bücür!"
Onu üzerimden atmaya çalıştım ama nafile... Son bir çaremiz kaldı. Öhm, öhm.
"AAAAAAAAA!!" Öyle yüksek sesle bir çığlık attım ki Çınar neye uğradığını şaşırdı ve hızlıca geri çekildi.
"Noluyor ya?" diye sordu. Ah, zavallı. Benimle uğraşmayacaktı. Artık çok geçti. "İşte böyle çekilirsin." dedim. İlk başta anlamadı ama hemen kendine geldi. Sabır dilenir gibi hareket yaptı. Bende oturduğum bankta yerimi tekrardan aldım. Çınar ise bankın yanına, yere oturdu.
"Çınar abi sen üzülmedin değil mi? Ben seni de çok seviyorum!"
"Üzülmedim prenses. Sadece bundan sonrasını düşünüyorum."
"Ne olacak ki?" diye saf saf sordu Güneş. Ben atıldım.
"Begül ablan ikide bir çıkıp Çınar abine 'Güneş beni daha çok seviyor' diyecek."
Güneş üçümüze tek tek baktı. Sanki 'Bu çocuklar olmamış' diyordu.
👻👻👻👻
Biraz daha bizimkilerle vakit geçirdikten sonra eve gelmiştik. Güneş'i Uran'a bırakıp test çözmek için odama kaçtım. Ama tek bir sorun vardı.
Şu lanet soruyu çözemiyorum!
Bulut abim ve Buğra evde değildi, dışarıya eğlenmeye çıkmışlardı. Annem ve babamı ise görmemiştim.
Artık onlara içimden anne baba diyeceğim.
İçten içe soruya saydırıken kapı çaldı. "Gelebilirsiniz." Bir adet Uran kafası gördüm.
"Ya da vaz geçtim. Gelme!"
Beni dinlemeden içeri girdi ve yatağıma oturdu. Ona ölümcül gözlerle baktım. "Sana gelme demedim mi?" diye sordum. Omuz silkerken cevap verdi.
"Evet."
"O zaman dışarı çık!"
"Çıkmazsam ne yapabilirsin ki?" Ah, abi kardeş üzerime geliyor bunlar. Buğra'ya yaptığımı bildiği halde bu hatalara kanması çok acınası...
"Biricik kardeşine ne yaptığımı biliyorsun. Ve o da bana sorduğun soru da buydu. Ama sonrası pek iyi olmadı. Şimdi seni zorlamadan odamdan çık."
Yüzüme boş boş baktı, fazla zorlamadan çıktı. Korktu mu yoksa? Sanmıyorum.
Bakışlarımı tekrardan çözemediğim lanet soruya kaydı. Sinir krizi geçirmek istemiyorsam soruyu boş bırakıp diğer soruya geçmeliyim.
Allah aşkına! Başka soru bulamadınız mı? Tek amaçları öğrencileri daha sıkı bir disiplin ile hayattan bezdirmek. Daha zor daha iyi değil ama bunu onlara anlatamıyoruz! Sanki öğrenci değiliz de robotuz. Yine sinirlendim.
Ve, beni asıl sinir krizine sokan şey geçtiğim diğer sorunun daha kazık olmasıydı! Elimdeki kalemi hırsla test kitabına fırlattım. Sandalyeden kalktım ve bahçeye hava almak için çıktım. Allah'tan kimseye yakalanmadım!
Ayakta derin nefesler alıp verirken yorulduğum için yere oturdum. En iyisi biraz kafa dinlemek. Kendime de zaman ayırmalıyım sonuçta. Yoksa şunlar bunlar diye diye... Anladınız bence ne olacağını. Kafam gidecek. Doğrusu bu zamana kadar nasıl kaldı, o ayrı bir konu. Yaşamadığım şey kaldı mı.
Yarın birgün kaçırılayım, tam olsun!
Gerçi kim beni ne yapsın da kaçırsın? Aşiret falan da değiliz. Yani, ben öyle biliyorum. İnşallah aşiret işi falan da çıkmaz. Ah, o zaman ne yaparım ben?
Yaparız be! Herşeyin üstesinden gelmişiz, bir onu mu yapamayacağız? Aslan Sonay! Sen bunu bile yaparsın! Tam gaz devam. Eğer böyle ilerlersen kimse seni yenemez. Helal olsun sana. Kraliçe seni!
Kendimizi bir daha övdük. Kimse beni övmeyince delirmekten başka çaren olmuyor işte. Kendi kendine konuşman, övmen ve gaz vermen gerek. Bende de bu kadar kendini beğenmişlik olunca fazla sorun çıkmıyor. Eh, kimse bir ben olamaz bu hayatta.
Bak yine kendimi övmeye başladım. Bazen istemeden oluyor gerçekten de. Mesela az önceki gibi. Sanki içimde başka biri daha var ve benimle yaşıyor, benimle beraber olaylara tepki veriyor gibi. Hadi bu kişiye bir ad bulalım. Olur mu? Delirdiğim kesindir bu arada.
Şey nasıl, İlkay? Sonay ve İlkay. Çok saçma oldu ama benden başka kimse bilmeyecek.
Ya da boş verin. Sadece bu İlkay ismi aklınızın bir yerlerinde kalsın. İleride lazım olabilir.
Aradan bayağı zaman geçmişti. Dolayısıyla hava da soğumuştu. Ben de içeri girmek en iyisi diye düşünerek içeri girdim. Daha sonrasında hızlı olan ve kısa süren duşumu aldım. Temiz kıyafetlerimi giydim, saçlarımı tepeden topladım.
Canım sıkılıyor! Zaten iki dakika boş durayım hemen canım sıkılır. Belki de aşağıda birileri vardır. Salona doğru ilerledim. Evet, Güneş dışında herkes buradaydı. Ama birbirlerinin arasında boşluk olacak şekilde oturuyorlardı.
"Ne yapıyorsunuz?" diyerek sorumu yönelttim.
"Vampir köylü diye bir oyun mu ne varmış kızım. Onu oynuyoruz, gel sende oyna." dedi babam. Onu başımı sallayarak onayladım.
"O zaman başa alıyoruz. Bu arda, kim vampirdi?" Abimin sorusu üzerine Uran elini havaya kaldırdı.
Tekrardan roller seçildi. Köylü olmuştum. Sonrasında herkes gözlerini kapattı. Ben de dahil tabii ki. Gözlerimizi geri açtığımızda ilk kurbanın babam olduğunu gördüm. Gözlerini kapamıştı.
"Hadi herkes oylarını kullansın. Ben Bulut diyorum." dedi Buğra. Abim ona ters ters bakıp "Ben de Buğra diyorum!" diye bağırdı. Uran, annem ve ben ise oyumuzu Buğra tarafından kullandık.
Sonuç olarak babam zaten elenmişti, ben sıfır oy, abim bir oy, Uran sıfır oy, annem sıfır oy, Buğra 4 oy almıştı. Yani Buğra elenmişti. Tekrardan gece oldu. Birkaç kıpırdanma sesinden sonra gözlerimizi açtık. Bu gece elenen kişi abimdi. Dilini dışarı çıkarmış, gözlerini kapamış uzanıyordu.
Ben, annem ve Uran kalmıştık. Hepimiz birbirimizin yüzüne bakıyor, kimin vampir olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Kim olabilirdi ki? Büyük ihtimalle Uran. Zaten soğuk kanlı birisiysi, vampir olduysa sakinliğini rahatça koruyabilir. Evet, katil kesinlikle oydu.
"Ben Uran diyorum." dedim.
"Ben de Sonay diyorum." dedi gıcık Uran. İkimizin gözleri annemi buldu. Kimi söylerse o kişi elenecekti. Bakışları bende durdu. "Bence de Sonay."
Gözlerimi yumdum ve ölü taklidi yaptım. Sıra vampirin kim olduğunu bulmaktı. Belki de vampiri çoktan elemiştik. Herkes rolünü açıklayacaktı. İlk elenenden başlayıp öylece öğrenecektik.
"Ben köylüydüm." İlk babam konuşmuştu.
"Ben de köylüydüm." Buğra sözlerini söyledikten sonra iç çekmişti. Hadi yaa. O vampir değildi demek ki...
"Köylüydüm." dedi canım abim.
"Ben de köylüydüm." dedim.
Uran ve annem birbiriyle bakıştı. İkisinden biri vampir olmalı, ama kim? Uran da "Köylüyüm." dediğinde hepimizin odak noktası annem oldu. "Anne?" dedi Buğra.
Kocaman sırıtarak başını salladı. Vampir annemdi. Babam, "İlk neden beni seçtin aşkım?" diye hüzünlü bir ses ile sordu. Annem de, "İlk seni seçtim çünkü sen anlardın vampir olduğumu. Bak, diğerleri anlamadı." Gerçekten de biz anlamamıştık. Annem çok profesyonel oynuyormuş.
"Anne, o nasıl oynayıştı? İlk elenenden babamdan bile şüphelindim ama sen asla aklıma gelmedin."
"Beni de düşündün yani abi." dedim imalı imalı.
"Gelmedi diyemem ama..."
"Günahımı alıyorsun abi."
👻👻👻👻
BİRKAÇ GÜN SONRA
Okul bitmişti. Bizimkiler bugün dans kursuna gelemezlermiş. Bana işleri olduğu söylediler. Yani anlayacağınız, dans kursundayım. Daha Menemen Hoca gelmemişti. İşin garip yanı kimse yoktu. Kursun köşesinde oturmuş, birilerinin gelmesini bekliyorum. Eğer bir tek ben olursam Menemen Hoca ders işlemezdi. En az üç kişi olmalıydı onun için.
Odanın kapısı yavaşça açıldı. Onu görünce ayağa kalktım. Karşında oturamazdım elbette. İçeriye bir adım attı. Meraklı meraklı etrafa bakıyordu gözleri, ve bende durdular.
"Kimse yok mu?" dedi.
"Daha yok, ama birazdan gelebilirler." diye açıkladım Aren'i.
Kafasını sallamakla yetindi. Artık içerideydi. Sağa sola baktı, belli ki ne yapacağını şaşırmıştı. Eh, ben alışmıştım. İlk defa olmuyordu. Tekrardan oturduğum yere çöktüm. O ise hala ayaktaydı.
"Otursana. Ayakta ne kadar bekleyeceksin?" dedim Aren'e. O ise omuz silkerek yere oturdu, sırtını duvara yasladı.
"Her zaman böyle mi olur?" diye sordu.
"Kursu mu diyorsun?" Başını sallamakla yetindi.
"Her zaman değil ama böyle olduğu günler var. Ayda bir, iki ayda bir... Değişiyor anlayacağın." Tekrardan başını salladı.
Bu da başını sallamaktan başka bir şey bilmiyor galiba.
Aramızda rahatsız edici olan sessizlik oluştu. Her ne kadar kitap okumayı sevsem de başrol kızlar gibi sessizliği, karanlığı, yalnızlığı sevmem. Bu yüzden bu sessizliği bozdum.
"Böyle sessiz kalmak yerine sohbet etmek ister misin? Sessizliği pek sevmem de..."
"Sessizliği neden sevmezsin ki? Bence güzel, kendinle konuşabilirsin."
"Kendimle konuşmak da sevmememin bir nedeni. İç sesim bazen acımasız olabiliyor."
"Nasıl?"
"Bilmem, eskiden yaptığım hataları yüzüme vurup bana saydırabiliyor." Dudaklarımda buruk tebessümüm vardı.
"Benimki de biraz acımasız ama ben ondan daha acımasızım, o bana bir laf dediğinde ben üç laf diyorum." Benim aksine o gülümsüyordu, ve çok güzel gülümsüyordu...
"Bir deli benim iç ses sanıyordum, yalnız değilmişim."
"Ben de öyle sanıyordum, yalnız değilmişim." Dudaklarımdaki o buruk tebessüm yerine gülümsüyordum.
"Seninkisinin adı var mı?" Sorduğum soruyla afalladı.
"Adı derken? İç ses işte." Onun bu sözlerini duyduğumda kıkırdamama engel olamadım.
"O İlkay."
"Kim?"
"İç sesim işte. Adı İlkay."
"Çok yaratıcısın. Sonay ve İlkay. Aralık ve oca..."
"Sakın! O şakadan nefret ederim."
"Peki, ve benimkisinin adı yok. Ama bulsak da iyi olur. Ne dersin?"
"Sen istiyorsan neden olmasın?"
Durdu ve düşündü. İsim bulmuş olmalı ki bana baktı. Derin bir nefes aldıktan sonra bulduğu adı açıkladı.
"Kaan olsun."
"Aren ve Kaan, Sonay ve İlkay."
👻👻👻👻
Aren ile biraz daha konuşmuştuk. Sohbetimizi bölen şey Begül'ün beni arayıp hemen onun evine gelmesi gerektiğini söylemesiydi. Nedenini sorduğumda hızlı olmamı, telefonda söyleyemeyeceği yanıtlarını almıştım.
Şu anda Begül'ün evine gidiyorum. Sokağı döndüğüm gibi iki el ağzımı ve gözlerimi kapatıp beni geriye doğru çekti.
Nasılsınızzzz
Bölümü beğendiniz mi??
Umarım beğenmişsinizdir.
Pekii, bu bölüm en sevdiniz karakter kim?
En sevdiğiniz sahne?
Eksiklerim varsa lütfen saygılı bir şekilde bana söyleyin💞
Yine sonu biraz heyecanlı bıraktım 👉🏻👈🏻
Benden herşeyi bekleyebilirsiniz. Her an Sonay'a veda edebiliriz.
Bugünlük bu kadar diğer bölümde görüşmek üzereeeee💝
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |