Yeni Üyelik
12.
Bölüm

ATEŞ (12) Tehlikeli Sularda Yüzmek

@_ece_asena_

Ne de olsa batacağımız kadar battık, daha fazla dibi boylamaktan bir zarar gelmez sanırım…

Dudaklarımla temas halinde olan yabancı dudaklar tüm iç dünyamı alaşağı ederken tek planım hiçbir planımın olmayışıydı. Bu riskli ve tehlikeliydi. Şu ana kadar yaptıklarımın her biri… Biliyorum. Farkındayım. Ama kabul edin, içinde bulunduğum durum, güvenli bir liman arayışına girmek için fazla zor. Üstelik zor olmasaydı bile sığınabileceğim bir yer yoktu.

Hiçbir zaman olmamıştı.

Denize düşen yılana sarılırdı ve benim ölümden başka sığınabileceğim tek kişi babam olmuştu. Başkası yoktu, olmamıştı. Şimdiyse babamın olduğu bir ortamda başkasının kollarındaydım. Yutkundum. Kimin göz hapsinde olduğumuzun az çok farkında olacak kadar ayık, fakat önemsemeyecek kadar çakırkeyiftim. Hoş, ben çoğu zaman sarhoşu oynayabilirdim. Hayat ciddiye almak için fazla kısaydı.

Gözlerimi yavaşça araladığımda ve tekrardan çevremdeki etkenleri hissetmeye başladığımda kafamı geriye çektim usulca. Alpaslan’ın kaşlarının sorgulayıcı bir halde çatıldığını fark ettiğimde gülümsemeye çalıştım ve duyabileceği şekilde “Bahadır burada.” diye konuştum. Belimdeki eli yavaşça durduğu yeri okşadığında boğazımı temizledim ve devam ettim. “Al istediğin oldu işte. Keyif alıyor musun bari?”

Yeşil gözleri yüzümden kopmazken dudağının bir kenarı yavaşça yukarı kıvrıldı. Yüzündeki o sinsi emareyi sezdiğimde duruşumu dikleştirdim. Bu sırada halen aramızdaki mesafe yok denilecek kadar azdı.

“Açıkçası bu kadar cüretkar olmanı beklemiyordum. Yalan yok, ufaktan bir şaşırttın. Tabi daha yeni başladığımızın farkındasındır umarım?”

Bana hitaben konuşurken bir yandan da gözleri etrafta gezinmeye başlamıştı. Kısa bir sürenin ardından aradığını bulmuş gibi sırıttı ve “ İşte bunun bu kadar keyif vereceğini bilmiyordum. Şuna bak, cidden baya bozulmuşa benziyor. Hoşuma gitti.” dedi.

Gözlerimi devirdim ve babamın yukarı kattaki varlığını anımsayarak geriye çekildim. Bu geri çekilişim kollarının yanlarına düşmesini sağlarken başı yine bana döndü. Kaşlarımı çattım ve derin bir nefes aldım. “Babamın burada görmesi iyi olmaz.”

Ukalaca bir hainlikle parıldayan gözleri kısıldı. “Amaç onun da sinirlerini zıplatmak değil mi zaten Ferzan? Şu an her şey olması gerektiği gibi.” Kafamı iki yana salladım. “Hayır. Bizi bu şekilde görürse her şeyin bir oyun olduğunu anlar.”

“Nasıl anlayabilir ki? Bence gayet iyi oynuyoruz şu an.” Bıkkınlıkla ofladım. Bu sırada halen Bahadır’a ait bir çift göz tarafından izlendiğimizi de es geçmemeye çalıştım. “Gayet de iyi anlar. Babam benim ulu orta böyle bir şey yapmamı sadece ona karşı bir başkaldırı olarak algılar. Gerçek olduğuna asla inanmaz. O sandığından daha zeki bir adamdır.”

Tek kaşını kaldırdı. “Peki, dahiyane planın nedir Ferzan?” Gülümsedim. Dıştan kusursuzca duracak ve içten sadece beni yakacak şekilde. “Orasını sadece bana bırak.”

Baştan sona ikilem ve şüphe kokan bakışları yüzümden ayrılmazken yutkundum. Ardından da ondan biraz daha uzaklaştım. Bu en azından sıcak soluklarımız birbirine daha fazla karışmasın diye alınabilecek en sağlıklı tedbirdi. Sıcak soluklar demişken biraz önce onunla öpüştüğüm gerçeği yüzüme çarptığında içimi tuhaf bir rahatsızlık kapladı. Kendimi kötü hissederken gülümseyişimi büyüttüm ve yanından sıyrılarak Bahadır’a doğru yürümeye başladım. Alpaslan arkamdan geliyor mu diye düşünmeden onun yanına yaklaştığımda burnundan soluduğunu fark etmemek imkansızdı.

Öfkelenmişti.

Beni beklemeden çıkışa giden koridora doğru yürüdüğünde bunun daha sakin bir yerde konuşmak için atılan bir adım olduğunu yabana atmadım. Ardından ben de gürültülü alandan uzaklaşarak adımlarımı hızlandırdım ve hemen mekandan çıkan Bahadır’ın peşinden koşarcasına ilerledim.

“Bahadır!”

Sırtı bana dönükken hızlı adımlarla karanlık ve izbe sokakta yürüyordu hızlıca. Ona seslenmemle birlikte aniden durdu ve yönünü bana dönerek işaret parmağını yüzüme doğrulttu.

“Tek kelime bile etme! O şerefsizle nasıl öpüştüğünü gördüm Lara! Yapacağın hiçbir açıklama bunu değiştirmez!”

Kaşlarımı çattım ve bana doğrulttuğu parmağını elimle rastgele savurup çenemi dikleştirdim. “Bana bu tepkiyi vermen için gereken cesareti sana ne ara verdim bilmiyorum. Ama çizgiyi aşma!”

Yüzünü buruşturdu. “Ne zaman mı cesareti bana verdin? Sen… Sen neden böylesin Lara? Neden bana bu kadar soğuksun, neden sana olan hislerimi görmüyorsun? Neden yaşadıklarımızı…”

“Bir avuç ergen saçmalığını önüme ısıtıp ısıtıp koymayı kes artık Bahadır! Çocukluk aşkım olabilirsin ama bu hayatımın aşkı olduğun anlamına gelmez.” Gözlerinin içine bakarak dikenden sözlerimi sarf ederken bir yanım üzülüyordu aslında. Ona hiçbir şekilde bir şey hissetmediğimi iddia ederken bir yanım neden Bahadır ile ilgili tereddütler yaşıyordu? Bakışlarım yüzündeki iyileşmeye başlayan morluklara kaydığında ister istemez ona kıyamadım. Kaşında da dikiş vardı. Alpaslan ona acımamıştı ve neredeyse kurtarmasam öldürecekti. Şimdiyse tam olarak bu işin merkezindeydim.

Bir adet çocukluk aşkı, bir adet tehlikeli bir psikopat ve bir adet bela mıknatısı ben…

“Hayatımın aşkı o orospu çocuğu diyeceksen şimdi şuraya kusacağım!” Yüzümü buruşturdum. “Bağırıp durma tamam mı? Seninle tartışmak istemiyorum daha fazla.” Kafasını iki yana salladı. “Dengesizin tekisin! Seninle zaten daha fazla neyi tartışabilirim ki? İnsan olsan yılbaşında sana içimi döktüğümde beni anlardın! Ama sen inatla arkadaşız pozları kesmeye devam ediyorsun sanki bu mümkün olabilirmiş gibi!”

“Fazla bağırıyorsun, biraz sesini alçalt bence.”

Yan tarafımızdan gelen Alpaslan’ın sesiyle birlikte derince bir nefes aldım. Olur olmadık yine damlamıştı. Bunu tahmin etmeliydim.

“Seni mahvederim!” Bahadır tam onun üzerine atılacaktı ki bilmiş ve baskın bir edayla konuşmaya başladı. “Bana dokunduğun anda tek bir komutumla kafana sıkılır, istersen şansını fazla zorlama.” Bahadır’ın yumruk olan elleri aşağıda kalırken kaşlarım istemsizce havalandı. Bu sırada Alpaslan ortamın gerginliği yok sayarak bana sahte bir masumiyetle gülümseyerek baktı. “Her zaman ve her şartta hazırlıklıyımdır.”

Şu an ona ait etrafımızda kaç korumanın olduğu hakkında ufak tahminler yürütecektim ki Bahadır’ın sesi bu düşüncemi bozdu.

“Bu yukarıdan yukarıdan konuşmalarını öyle bir yedireceğim ki sana…”

“Oysaki geçen gün ölüp ölmemen iki dudağımın arasındaydı. Ne kadar da acınası öyle değil mi? Senin için dostum.”

Bahadır daha fazla dayanamayacak olmalıydı ki ona doğru bir adım attı. Bu sırada ikisinin arasına girdim ve bir elimi sertçe Bahadır’ın göğsüne yasladım durması için. “Bahadır yeter artık!”

“Ne oluyor burada?” Babamın sesi mekanın girişinden geldiğinde iç çektim ve Bahadır’ın göğsündeki elimi bıkkınlıkla indirdim. Babama karşı bir role girmem icap ediyorsa kesinlikle bir ön hazırlığımın olması gerekiyordu. Spontane bir halde yalanlarımı sıralamak onun için fazla zor bir bilmece sayılmazdı.

Babam arkasında iki korumayla beraber yanımıza vardığında kısık bakışları Alpaslan ile Bahadır’ın arasında duran benim üzerimde uzunca gezindi. Bu sanırsam artık daha fazla orada durmaman senin için en iyisi demenin bir başka yoluydu. Yine de hareket etmedim ve aksine kollarımı göğsümde birleştirdim.

Babam bu hareketimin üstüne tek kaşını kaldırdı. “İçeride bekleyeceğini sanıyordum.” Tam konuşacaktım ki Bahadır araya girdi. “Uras amca sadece bir şey konuşuyorduk. İçerisi de fazla gürültülüydü. O yüzden buraya çıktık.”

“Sana bir şey sorduğumu hatırlamıyorum oğlum.” Babam onu kendince tersledikten sonra biraz daha yanaştı ve Alpaslan’a baktı. “Senin kızımın yakınında ne işin var? En son ortaklaşa bir ticaret yapma kararından sonra o defteri kapattık sanıyordum. Halen etrafında ne işin var?”

Alpaslan rahatça elini pantolonunun ceplerine yerleştirdi ve omuz silkti. Üzerinden eksik olmayan o ukala ve çokbilmişlik bir gün başına bela olur diye umarken konuşmaya başladı. “Ata, kızınıza fazla yüksek sesle konuşuyordu. Ben de nezaketen uyarmak istedim. Sizce iyi niyetten başka ne derdim olabilir ki?

“İyi niyetini kendine sakla.” Babam ona son sözünü ettikten sonra bana döndü ve arabamızı işaret etti. “Gidiyoruz.” Elimi sol şakağıma götürdüm ve hafifçe kaşıdım. Ardından boğazımı temizledim ve babamın beni beklemeden yürüdüğünü görünce adımlarımı harekete geçirip ben de yürümeye başladım. Alpaslan’ın yanından geçerken fısıldadım.

“Beklemede kal.” İfadesiz bakışlarından bir şey anlamazken duraksamadan ikisini de arkamda bıraktım. Kafamdaki plan çarkları çoktan dönmeye başlamıştı. Histerik bir şekilde gülümsemeye başladım arabaya yürürken. Sanki çok gülünesi bir durumun içine düşmüşüm gibi.

Ben Lara Ferzan’dım. Alpaslan Kıraç ise zeki bir adamdı. Beni kapana kıstırmış gibi bir hali vardı. Ancak tek taraflı gibi gözüken ve tehdit içeren bu oyununu bir çıkar ilişkisine çevireceğimden henüz haberi yoktu.

Dışarıdan bakılınca kız kardeşinden acı dolu bir sırrı saklayarak onu korumak isteyen bir kız gözüküyordu. Madalyonun diğer yüzü ise, hiçbir zaman ona değer vermeyen babasının ve onu yok sayan ailesinin hayatını mutsuzlaştırmak isteyen bir kızın yansımalarını barındırıyordu.

Büyük bir kumarın içine düşmüştüm. Tehlikeli sularda yüzdüğümün ve daha çok yüzeceğimin farkındaydım. Bir tarafta oynayacağım babam, bir tarafta ise oyununa dahil olduğum Alpaslan vardı. Asıl soru ise ateşi harladıkça benim de ne kadar yanacağımdı.

Uzunca bir süre barındıran sessiz araba yolculuğunun ardından babamın çalışma odasında konuşmak istemesini keskin bir dille reddederek odama geçtiğimde kapımı örttüm ve sırtımı kapıya yaslayıp derin bir nefes aldım.

Evet, Alpaslan ile bir yola girmiştik artık. Ama bu yol ne kadar sürecekti bunu zaman gösterirdi. Ancak benim belirsiz bir yolda ilerleyemeyecek kadar sabırsız bir yanım vardı. Bu yüzden yolun uzunluğunu kendim belirleyecektim.

Tespit bir: Alpaslan’ın kafasında kurduğu bu oyunun motivasyonu tamamen babamın ve Bahadır’ın daha doğrusu çevremizdeki insanların nefretinden besleniyordu. Uzun lafın kısası insanlar dışarıdan bir ilişki gibi gözükecek bu şeyi kabullenmeye başlamamalıydılar. Eğer bu ilişki normalleşirse Alpaslan sıkılırdı. Alpaslan sıkılırsa plan biterdi ve önce Lena annemizin öldüğünü öğrenir, ardından tadımız epeyce kaçardı. Hem neden oyun kısa sürsün ki?

Tespit iki: Alpaslan’ı motive edecek nefreti en güçlü şekilde Bahadır’da yaratmalıydım.

Duraksadım. Bu oyunun acımasızlığını Bahadır’a da bulaştıracak mıydım? Onu harcayacak mıydım? Dudaklarımı birbirine bastırdım. Neden olmasın ki?

Tespit üç: Bahadır’ı kendime hep bir şekilde bağlı tutmalıydım ki benden soğumasın ve Alpaslan ile aramdaki bu şeye karşı hep bir tepkisi olsun. Tepkisi olsun ki Alpaslan’ın keyfi bozulmasın ve her şey devam etsin.

Tespit dört: Tüm bunları yaparken Alpaslan’a ise sanki her şeyi zorla yapıyormuş gibi gözükmeliydim. Böylelikle benim moral bozukluğum onu yine tatmin etsin.

Kafamı kendi kendime olumluca salladıktan sonra yatağıma doğru yürüdüm ve kendimi yumuşak yatağa bıraktım. Çantamdan telefonumu çıkardım ve Alpaslan’a mesaj atmak için mesaj uygulamasına girdim.

Tespit beş: Aramızdaki bu ilişkiyi gerçekçi gösterecek en önemli detay birden gökten düşmüş gibi gözükmemesiydi. Kimse ilk görüşte aşka ya da etkilenmeye inanmazdı. Hele ki babam…

Gönderilen: Zümrüt Yeşili

‘Bu aramızdaki şey yavaş yavaş ilerlemeli. Eğer gizli saklı davranırsak herkes daha çok inanır. Aksi takdirde kimse ikimizin birden sevgili olduğuna inanmaz. Kısacası doğal ve yavaş ilerleyen bir şey olmalı bu. Anladın sen.’

Tüm mantığım duygularımı ele geçirmişken içimde hiçbir iyi duyguya yer yoktu. Duygusal olmayı bir süreliğine bırakmalıydım. Savaşta her şey mübahtır ve kazanmak için bazen kaybetmek ya da kaybetmiş gibi gözükmek gerekir.

Zafer, kaybedilmiş ve feda edilmiş şeylerin üzerine basarak zirvedeki yerini alır.

Gönderen: Zümrüt Yeşili

‘Yavaş olmak… Sanki iki saat önce dudaklarıma dudaklarını koyan sen değilmişsin gibi… Peki, anladım ben.’

İstemsizce yutkundum. Dilimle dudaklarımı ıslatırken parmaklarımı klavyeye götürdüm. Bu sırada bana bu kadar çabuk geri dönüş yapacağını bilememenin verdiği bocalamayı yaşıyordum.

Gönderilen: Zümrüt Yeşili

‘O, o zamanda kaldı. Şimdiden bahsediyorum ben canım :)’

Mesajı attıktan sonra hemen mavi tik oluşu gözlerimi kırpıştırmama neden olurken onunla olan sohbet kısmından çıktım ve ayaklanıp yatağın örtüsünü açmaya başladım. Bu sırada gözüm komodine bıraktığım telefondaydı. Bir anlık başımı çevirip yatağa odaklandığım sırada ses gelmesiyle birlikte hemen komodine yanaştım ve nereye oturacağıma karar veremeyince komodinin dibine yere oturup sırtımı yatağa yasladım. Elime telefonu alıp yüzüme yanaştırdığımda fazla yanaştırdığımı fark edip biraz uzaklaştırdım.

Gönderen: Zümrüt Yeşili

‘Pekala, öyleyse ben de şimdi umurumda olan şeyden bahsedeyim biraz canım.’

*Ekstrem Doğa Olayları Ödev.docx*

‘En son ödev yarım kalmıştı, bilirsin birtakım kurtarma işlerin yüzünden. Ben tamamladım. Yarım kalmasın diye. Sen sonra hocanın gözünden düşme diye. Ne kadar da iyilik meleğiyim öyle değil mi?’

Gözlerimi devirdim. Onun bu sahte cici halleri bazen sinir bozucu olabiliyordu ve evet, cidden ödev falan her şeyi unutmuştum. Şaka maka gerçekten de işe yaramıştı ödevi tamamlayışı.

Bakışlarım karşımdaki giysi dolabımın aynasındaki yansımama kaydığında gözüktüğüm hal kaşlarımı çatmama sebep oldu. Derin bir nefes aldım ve tekrar mesaj atmak için ekrana döndüm.

Gönderilen: Zümrüt Yeşili

‘Kötü geceler Zümrüt Yeşili.’

Saniyeler sonra bir bildirim sesi…

Gönderen: Zümrüt Yeşili

‘Sana da…’

 

 

Loading...
0%