@_ece_asena_
|
Korktuğumuz aslında karanlık değildir, karanlığın içindekidir bence. Çünkü belirsizlikler insanı tedirgin eder. Belirsiz bir yol için fazla sabırsızız. Yola çıkmadan daima yolun sonunu görmeyi isteriz. Tıpkı bir düşmanın ne niyetle sonumuzu getirmek istediğini öğrenmeye çalışmamız gibi… Bu bir istekten çok ihtiyaçtır. Hayatım boyunca en büyük düşmanım kendimdi. İçerisine doğduğum hayat, doğarken ölmek gibiydi. Öyle bir anne ve babanın eline düşmüştüm ki bu tüm hayatımı etkileyecek cinsten bir bahtsızlık olmuştu. Bencil bir anne, alkolik bir baba, uyumsuz bir kız kardeş ve şimdi de müstakbel bir üvey anneye sahiptim. Bir kişi daha vardı aslında. Onu es geçmek gururumdan mı ileri geliyordu bilmiyordum. Ancak hayatımın merkezine oturmak için şansını zorladığı kesindi. Adını söylemeyeceğim. Çünkü olur da hayatımdan defolup gitmezse adını sarf etmeyi uygun görebilirim daha sonrasında. Şimdi değil yani. Şimdi olmaz. “Daha iyi misin?” Dakikalar önce odadan Asrın ve Kaan’ı kovmuştu ve şimdi de yatağın kenarında oturmuş yüzüme oldukça ciddi bir şekilde bakmakla meşguldü. Büyük bir kabus görerek uyanmamın ardından küçük bir halüsinasyon görmem onun tadını feci derecede kaçırmışa benziyordu. Kafamı iki yana salladım. “Bu seni ilgilendirmiyor.” Beni hastaneye getirmişti ve bu bile yeterde artardı onun gibi birisi için. Ona öfkeliydim. Çünkü o kadar aceleci davranmıştı ki dün gece canımızdan olabilirdik. Onu uyarmama rağmen umursamamıştı. Risk almayı seven bir yapısı vardı eyvallah, ama bunun benim hayatımda bir karşılığı yoktu. Ben emin adımlarla ve kendi istediklerime göre ilerlemeyi severdim. Alpaslan Kıraç ile o kadar aynı ve aynı zamanda o kadar farklıydık ki… Bu konuda bir sonuca varmakta güçlük çekiyordum. Dün gece hastaneye yeni geldiğimiz sıralar yapılan kan tahlilinin sonucunun da can sıkıcı olması epey asabımı bozmuştu. Şu bize kafayı takmış herif, içkime uyuşturucu koydurtmuştu ve bedenim bu nedenle allak bullak olmuştu. Sevinebileceğim tek düzgün şey, kanımdaki uyuşturucu oranının düşük sayılmasıydı. Gün içerisinde sistemimden temizleneceğini öğrenmiştim. Sadece fiziksel olarak birkaç yan etki ve biraz önce uyandığımda ufak bir halüsinasyon yaşamıştım. Alpaslan’ın elini kanlı görmüştüm ve bunu söylediğimde Alpaslan suratıma bön bön bakmakla yetinmişti. Zaten ardından da Asrın ve Kaan odadan çıkmışlardı fazla darlamayıp. “Neden elimi kanlar içinde gördün? Neden özellikle böyle bir sanrı gördün Ferzan? Bununla bağlantılı bir anın mı var? Öylesine görmüş olamazsın.” Ofladım bıkkınca. Ona seni ilgilendirmiyor dememe rağmen sorgulamasına devam ediyordu kendince. Yaşadığım travmaların hiçbiri onu gerçekten de ilgilendirmiyordu oysaki. Üstelik onu kurtarışım da gayet kendi çıkarıma dayanıyordu. Bu saçma oyunu bitirmekti niyetim. “Dediğim gibi seni ilgilendirmiyor.” “Bunun peşini bırakmayacağım.” Hayretle baktım ona. “Daha kaç kez demem gerekiyor acaba? Seni ilgilendirmiyor.” Bir eliyle çenesini sıvazladı. Yorgun gözüküyordu. Tüm gece uyumamış gibi… “Dün gece olanlar…” Gözlerimi devirdim. “Dün gece olanlar oldu ve bitti. O dahiyane planın elimizde patladı. Üstüne üstlük bir de o ikimize de düşman olan herifin gözünde aptaldan farkımız kalmadı. Resmen yine oynadı bizimle. Aferin sana!” Kollarımı göğsümde birleştirdim ve burnumdan soluyarak devam ettim. “Dün sizi keyfimden kurtarmadığımı adın gibi biliyorsun. Bu sahte ilişki olayı hemen son bulacak. Daha fazla bu saçma şeye katlanmayacağım. Bana borçlusun. Hem istediğini de elde ettin. Canını sıkmak istediğin herkesin canını sıktın. Benim bile!” Beni sessizce izlerken hızımı tam gaz almışken devam ettim. Hep o konuşmayacaktı ya! “Aramız hafiften bozuluyormuş gibi davranacağız. Öyle tehdit ya da oyundan kimseye bahsetmek yok. Birkaç güne unutulur gider zaten her şey!” Tek kaşını kaldırdı ve dudaklarını araladı. “Bir dakika. İyi hoş konuşuyorsun da oyunumuzun ortaya çıkmasını neden istemiyorsun Ferzan? Bu senin işine gelmez mi? Benim gibi lanet birisiyle aslında isteyerek birlikte olmadığını herkesin bilmesi seni temize çıkarmaz mı?” Gözlerimi kapattım ve iç çektim. “İstemeyerek olduğunu kim söyledi?” Gözlerimi tekrar açtığımda bana kaşlarını çatarak baktığını gördüm. Omuz silktim. “Sence sadece Lena gerçekleri öğrenmesin diye bu kadar uğraşa girer miyim?” Duraksadım ve ardından devam ettim. “Babamla aramdaki gerçek durumları bilmiyorsun ve ben onun o sahte ciciliklerine katlanamıyordum. Onun canını sıkmak için bir şeye ihtiyacım vardı. Sonra sen geldin birden.” Yüzü hayretle bana bakarken devam ettim. “İstediğim şeyi aynen bana sundun. Senin de amacın aynıydı benim de. Aslında bu oyun karşılıklıydı Kıraç, sadece sen farkında değildin. Anlayacağın ben de sen ne istiyorsan onu istedim aslında. Babamı beni burada istediğine pişman etmek istedim. Konu Lena değildi. Bak tamam, onun da birden senin ağzından öğrenmesini istemiyorum hiçbir şeyi. Ama eninde sonunda öğrenecek zaten. Sadece onun için olamazdı böyle bir oyun. Bahadır’a gelecek olursak da… Onun da umudunu kırmak istedim. Çünkü beni seviyor ve ben sevilecek birisi değilim. Bu yüzden onu kırmaktan içten içe acı çekiyor olsam da yine de onu kırdım. Çünkü ben sevilecek birisi değilim.” Omuzlarımı yorgunlukla düşürdüğümde başımı önüme eğdim. Bu sırada onun sesini duydum. “Sen nasıl bir manyaksın kestiremiyorum artık. Ama o kafanın içindeki tilkiler beni alakadar etmiyor Ferzan. Dümdüz senin emirlerine uyacak birisi değilim ben…” “Bu oyunun devam etmek için bir amacı kaldı mı Alpaslan?” Birden sözünü kesip ciddi bir şekilde konuştuğumda duraksadı ve gözlerime baktı. Bu sefer biraz bekledi. Çünkü anladım. Bu sefer doğrudan bir cevabı yoktu. Farkındaydı. Farkındaydım ve bu içime ilk defa yaşadığım rahatsız edici bir sızı düşürdü. Biz birbirimizde hiç olmaması gerektiği kadar fazla oyalanmıştık. Bu normal değildi. Olmamalıydı… 28 Aralık’tan sonra bir daha yan yana gelmemeliydik. Ama tam tersini yaptık. Çünkü ikimizde dengesiz ve bir o kadar da düşüncesiz iki kişiyiz. “Haklısın aslında.” Dudaklarını büktü düşünürcesine. Sonra da aklında hangi düşünce varsa onu kestirip atarcasına yüzünü buruşturdu. “Artık bir anlamı yok. Yaşanılanlar tekrar edecek ve bunun da bir tadı olmayacak. Amacıma, daha doğrusu amacımıza ulaştık. Doğru, bu kadarı yeter. Daha fazla seninle ya da getireceğin problemlerle uğraşmak istemiyorum.” Birden ayağa kalktı ve vazgeçmeden kaçmak istermişçesine bir hızla kapıya doğru yürüdü. Son anda durup bana döndü. “Bu arada Lena’yı da kafana takma. Düşündüm de ona hiçbir şey anlatmayacağım. Ona kendiniz anlatırken yaşayacağınız gerginlik benim söylememden daha acı verici olacaktır.” Kapıyı hızlıca çarpıp çıktığında büyük bir gerçekle karşı karşıya kaldım. Alpaslan ile aramdaki tek bağ bu oyunken onu kestirip atmıştım. Bu onu kırmış mıydı? Bir dakika neden kırsın ki? Sadece beni yine kendi çıkarları için manipüle etmeye çalışıyor. Ama ben asıl kendi yaptığımla ilgileniyordum esasen. Otomatik olarak onu kendimden uzaklaştırmıştım ve biraz önce Bahadır üzerinden anlattığım gibi ben bana yaklaşanı kırardım. Alpaslan öyle değildi ki? O bana yaklaşmıyordu? Biz hep bir oyundan hep bir çıkardan ibarettik. Kendini kandırıyorsun ama farkında değilsin. Her zamanki gibi en kolay yolu seçip yalan konuşuyorsun. Ama bu sefer kendine. İç sesim bir şeyler fısıldarken açılan kapının ardından küflü düşüncelerimden sıyrıldım ve gelen Kaan’a baktım. Bana keyifli bir şekilde bakıyordu. “Ferzan valla ne hikmetli kızsın ha! Kötülerin Kraliçesi dedik hayatımızı kurtardın anasını satayım!” Gözlerimi devirdim. Kendisi gibi arkadaşları da avamdı. Kalitesizler. Daha ne kadar katlanabileceğimi bilmiyorum. “Öyle ya da böyle iyi de gözüküyorsun. O zaman sadede gelebilirim herhalde.” Yatağın yanındaki sandalyeye oturduğunda bıkkınca soludum. “Ne var Kaan? Sen bana bu kadar arkadaş canlısı yanaşır mıydın?” Omuz silkti. “Canım o o zamandı. Şimdi şartlar farklı. Ne yalan söyleyeyim sana zerre güvenmiyorum. Ama dün gece az biraz gözüme girdin hadi yine iyisin.” Ofladım. “Neyse ne. Ne demeye geldin sen? Söyle sonra eve gitmem lazım.” Cidden eve gitmeliydim. Çünkü babam her ne kadar üzerime gelmemek için sessizde kalsa da dünden beri haber alamadığı için yine oldukça sinirlenmiş olmalıydı. Lena da olanlardan bahsettiyse durumlar kötüleşmeden bir evdekilere gözükmek en sağlıklısıydı. “Ya kızım bir dur ne evi! Yok ev! Esila’nın annesiyle konuşup akşam kız kıza bir şeyler yapmak istediğini söyleyeceksin daha!” Kaşlarımı çattım. Ne diyordu bu salak? “Ne saçmalıyorsun sen ya? Niye öyle bir şey yapacakmışım?” Gözlerini devirdi. “Bu Asrın ile Esila’nın arası biraz limoni gibiydi de diyorum benim evde bu akşam bir toplanalım. Hem hepimizin kafası biraz bitik. Kendimize geliriz.” Omuz silktim. “Öyle şeylerle uğraşamam. Hem benim de Alpaslan ile aram biraz limoni. O odunla akşam uğraşamam ben.” Dudakları yavaşça aralandı. “Lan siz ne çeşit bir şeysiniz? Hepinizde bir tripler… Kendinize gelin amına koyayım!” Kafamı iki yana salladım ve elime telefonu alıp gelen bildirimlere bakmaya başladım. Kaan benden iş çıkmayacağını anlamış olmalı ki oflayarak odanın çıkışına doğru yürümeye başladı. Bu sırada babamın attığı mesaja çarptı gözüm. Bir çok mesaj atmıştı. Ama en son attığı epey tatsızdı. ‘Akşam evde tüm aile yemek yiyeceğiz, kaçırmıyorsun.’ Seslice bir soluk bıraktım ve Kaan’a seslendim. “Dur, tamam. Akşam sendeyim.” Tam odadan çıkacakken duran Kaan sırıttı ve telefonu işaret etti. “Hayırdır, bir yüz seksen derece değiştin bakıyorum da? Acaba şimdi de ben mi gelip gelmemeni düşünsem?” Gözlerimi devirdim. “Saçmalama. Öyle olması gerekti şimdi ben de karar değiştirdim o kadar. Esila’yı hallederim. Sonra da onu alıp gelirim evine. Tabi konum atarsın artık bana.” Başını olumluca salladı. “Hay hay Ferzan.” *** “Yani Lara ne desem bilemiyorum. Açıkçası annemle ikna edici ve kibar bir şekilde konuşup bana yardım etmeni beklemiyordum.” Omuz silktim ve merdivenleri çıkmaya devam ettim. Kaan’ın kaldığı apart daire altıncı kattaydı ve binanın asansörü yoktu. Bunların her bir şeyi dertti zaten! Dördüncü katı bitirdiğimizde büyük bir nefes verdim ve yanımdaki Esila’ya baktım. “Sorun değil. Aslında gelmeyecektim. Ama evde tüm aile yemek yiyecekmiş, bilirsin biraz kasıntı ve gerilimli bir masa olacağı kesin. Kaçmak istedim.” Kaşlarını çattı. Bu sırada tekrardan basamakları çıkmaya başlamıştık. “Sen ve kaçmak? Neler oluyor Lara?” Yutkundum. “Sadece biraz yorgunum Es. Enerji depolamam lazım. Son günlerde olanlar tükenmeme sebep oldu.” “Anlıyorum. Merve’nin annesinin doğum gününde yoktum. Ama olanları duydum. Alpaslan ve sen…” Derin bir nefes aldım. “Sadece kısa bir süre takıldık. Küçük bir flört anlarsın ya. O da bugün bitti zaten. Fazla uyumlu olmadığımızı fark ettik.” Gülümsedi. “Bunu fark etmenize sevindim. Çünkü gerçekten de yerinde bir karar olmuş. Sizin birlikte olmanız saçma bir fikirdi. Hayali bir kötü.” Gözlerimi kıstım. “Neden bu kadar nefret dolusunuz hepiniz ona?” Kafasını iki yana salladı. “Lara asıl sen neden ona karşı daha farklısın? O oğlan bir bağımlı ve kirli şeyler yapıyor. Eğer yine konuyu Asrın’a getireceksen söyleyeyim en azından o bir uyuşturucu ve alkol bağımlısı değil. Onun yanındayken ona güvenebileceğim hissini verebiliyor en azından. Alpaslan tam bir umutsuz vaka. Şimdi bile onunla aynı ortamda olacak olmak gerici. Tek kelimeyle gerici.” Cevap vermedim ve önüme döndüm. Bu sırada beşinci katı da bitirmiştik. “Peki ya siz neden bitirdiniz? Yani tuhaf bir ilişki olduğu zaten belliydi. Ama sizi o noktaya getiren bir sebep olmalı.” Yavaşça soludum. “Çok önemsiz ve öylesine bir şeydi aramızdaki. Ama sadece biraz daha ilerlerse birbirimize fazla gelmekten korktum. Ne desem, bu işin sonu fazla parlak gözükmüyordu ve içten içe yabana attığımız duyguların yoğunluğu fazla sağlıklı gelmedi. Noktalamak en kolayıydı.” “Hoş geldiniz kızlar!” Birden Kaan’ın sesini duyduğumuzda başımı yukarı kaldırdım. Bizi kapıda bekliyordu. O kadar yorulmuştum ki girer girmez kendimi bir yere atmak istiyordum. Üstelik halen dün geceden kalma bir bitkinlik vardı bedenimde. “Kaan bakıyorum da yine formundasın.” Esila ona takılırken Kaan da geri durmuyordu. “Tabi kızım, biraz önce pizzalar geldi, e keyfimde yerinde olacak tabi. Çok acıktım, az daha sizi beklemeden oturacaktım. Tam zamanında geldiniz.” İlk zamanlar Kaan da buzdan bir karakterdi benim için. Ama aslında farklıymış. Hayat ne tuhaf. “Esila?” İçeriden Asrın’ın sesi geldiğinde Esila biraz tripli bir halde içeri yürüdü. Arkasından ben de içeri girdiğimde ikisinin koltuğa oturduğunu gördüm. Aralarında basit bir anlaşmazlık olmalıydı ki fazla büyütmeden normalce konuşabiliyorlardı. “Senin ne işin var burada?” Alpaslan’ın sesini duyduğumda bakışlarım küçük dairenin balkon kısmına kaydı. Balkon kapısının eşiğinde duran Alpaslan bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Bir şey diyeceğim sırada Kaan dahil oldu. “Sürpriz yapmak istedim. Biraz ortam yaratmak için. Esila ve Asrın’a niyetlenmişken sizin de aranız düzelir dedim. Hem hep sen mi Kötülükler Kraliçesi’ni aramıza sokacaksın, biraz da ben çağırayım dedim.” Alpaslan bakışlarını benden çekmezken omuz silktim. “Esila’nın annesinden izin aldım bir şeyler yapacağımıza dair. Kız dolaylı yoldan bana emanet sayılır. Onun için buradayım.” “Daha çok yemekten kaçmak için olmasın o?” Esila bana oturduğu yerden bakarken gözlerimi devirdim. Bu sırada Alpaslan sordu. “Ne yemeği?” Ofladım. “Neyse ne. Şurada iki saat oturup kalkacağız işte. Büyütmeyin bir şeyi. Ben bir elimi yıkayıp geliyorum. Kaan tuvalet nerede?” “Koridorun sonunda.” Başımı anladım dercesine salladım ve çantamı koltuğa bırakıp koridora girdim. “Pşt!” Arkamdan Alpaslan’ın seslendiğini duyduğumda durdum ve bıkkınlıkla arkama döndüm. “Ne var Alpaslan?” “Kızım senin işin var burada? Lan gel desem gelmezsin, hazır oyun moyun her şeye bitti gözüyle baktığımız gün niye geliyorsun anasını satayım? Bitti demedik mi?” Gözlerimi kıstım sinirlice. “Ben sana bitmedi mi diyorum sanki ne bu tripler? İşime öyle geldi ben de geldim. Bu kadar basit.” Sabır çekercesine soludu ve arkasını dönüp gitti. Ben de lavaboda elimi yıkayıp salona döndüm tekrardan. Koltuklara çoktan kurulmuş pizzaları açmışlardı orta sehpaya. Yanlarına vardığımda Kaan’ın yanının boş olduğunu gördüm. Oraya yürüdüğümde Kaan birden boşluğa kaydırdı kendini ve Alpaslan’ın yanında bir boşluk açtı. Sinirle soludum. “Kay yana beni sinir etme.” “Yanımıza oturanı yemiyoruz merak etme.” Alpaslan irrite edici bir şekilde homurdandığında bir yandan da iki elinde de pizza dilimi tutuyordu. Gözlerimi devirdim ve koltuğa onun yanına oturup elime sinirle bir pizza dilimi aldım. “Yalnız o benim kutumdaki dilim.” Kaşlarımı çattım ve Alpaslan’a hayretle baktım. “Sen iyi misin ya?” İkimizde birden birbirimize acayip kurulmuştuk. Bu sanki uzunca bir süre birbirine kibar davranmak zorunda kalan bir ikilinin sinir patlamasıydı. “Ben iyiyim de sen ne derece iyisin onu bilemem.” Dişlerimi sinirle sıktım. “Parçalayacağım şimdi, elimde kalacak.” Yaslandığı yerde doğruldu. “Bir denesene sıkıyorsa.” “Oğlum siz neden böyle yapıyorsunuz ya? Ne oldu bu kadar gerilecek?” Asrın ilk defa beni kötülemek dışında bir konuşma gerçekleştirdiğinde neredeyse gözlerim yaşaracaktı doğrusu. Sanırım ona bile anormal gelmişti birden böyle oluşumuz. “Olan bir şey yok kardeşim. Kitabı okudum bitti. Sıkıldım.” Bana resmen kullandım sıkıldım iması yaparken gözlerim istemsizce büyüdü ve ona döndüm. “Asıl ben seni okudum bitti gerizekalı! Herkesin dediği kadar varmışsın!” İkimiz arasında büyük bir gerilim çıktığında Kaan ne ara gidip getirdiğini bilmediğim bir şişeyi masanın ortasına bıraktı ve sırıttı. “Hadi soru cevap oynayalım keyfimiz yerine gelsin biraz.” Biz daha itiraz bile edemeden sehpayı boşaltıp şişeyi çevirdiğinde şişenin ucu bana tabanı ise Asrın’a denk geldi. Omuzlarını düşürdü. “Doğruluk.” Yanağımın içini dişledim ve çenemle onu işaret ettim. “Arkadaşların ve Esila arasında kalsaydın kimi seçerdin?” Bunu sormamın ardından yanımda kısık bir homurtu duydum. Tabi ki de Alpaslan’dan geliyordu. “Dakika bir gol bir hemen entrika zaten. Ne bekliyoruz ki?” Ona bakma eğilimi bile göstermedim. Asrın tereddütsüz bir şekilde Esila dediğinde dudaklarımı büktüm. En yakın arkadaşlarının yanında bu kadar rahat olması enteresandı. Belli ki daha önce bu konuda gereken ayarı vermişti arkadaşlarına. Şişeyi bu sefer ben çevirdiğimde soru kısmı Esila’ya cevap kısmı ise bana gelmişti. “Doğruluk.” Biraz önce kısa süreli bir gerilim yaşattığım için Esila intikam istiyordu sanırım. Hassas bir konu olduğunu tahmin etmesine karşın sorusundan çekinmedi. “Neden hiç beyaz renkli bir kıyafet giymiyorsun?” Bir anlığına kalakaldığımda üzerimde Alpaslan’ın bakışlarını hissettim. Rahatça arkama yaslandım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. “Çünkü bazı lekeler beyaz rengin üzerinde kötü duruyor. Hoşlanmıyorum.” Kastettiğim şey kandı ve bunu anlamasalar da olurdu. “Ahaha, Lara, Alpaslan’a sen soruyorsun şimdi?” Şişeye baktığımda gerçekten de öyle olduğunu gördüm. Alpaslan’a baktım. “Doğruluk mu cesaret mi?” Gözlerime kendinden emin bir şekilde baktı. “Cesaret.” Derin bir nefes aldım. Bu sırada konuştu. “Öp beni dersen yalnız sadece dudaklarımı dudaklarına bastırırım o kadar. Sana daha fazla tahammülüm yok.” Tek kaşımı ‘öyle mi’ dercesine kaldırdım ve “Öyleyse öp beni Kıraç. Bakalım sadece öpüp çekilecek misin?” diye çıkıştım. Kaan sırıttı. “Bu işin sonu nereye varacak merak ediyorum. Ben bir içecek getireyim dolaptan.” deyip ayaklanacakken ben önce davrandım ve mutfağa doğru yürümeye başladım. “Ben getiririm.” Alpaslan’ın arkamdan geleceğine o kadar emindim ki. Mutfağa girip dolaba yürürken bir anda kolumdan tutup çekilmemle birlikte onunla göz göze geldim. Sıcak solukları yüzüme çarparken konuştu. “Senin amacın ne? Beni sınamak mı?” Sırıttım. “Senin için bir sınav mıyım Alpaslan? Yapma. O kadar da önemli değiliz. Hem cesaret demiştin. Göster hadi. Sadece öpüp çekileceksin.” Yeşil gözleri kısılırken kolumdaki eli belime kaydı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. İki saniyenin ardından geri çekilecekken belimdeki elini daha da sıkılaştırdı ve beni geriye doğru itmeye başladı. Sırtım duvara değdiğinde gidecek başka bir alanım yoktu. Sadece ufak bir öpücük dememiş miydik? Geri çekildiğinde gözlerime baktı çok kısa bir an. “Beni çıldırtıp daha sonrasında da bir şey olmamış gibi çekip gidemezsin.” Dudaklarını sert bir şekilde dudaklarıma bastırdığında bir elinin boynumdan yüzümü kavradığını hissettim. Alt dudağımı dudaklarının arasına alıp çekiştirdiğinde ağzımdan küçük bir ses çıktı ve bunu isteyerek yapmamıştım. Ellerim ensesine dolandığında oradaki küçük tutamları parmaklarımın arasına alıp sıkmaya çalıştım. Ancak çok kısalardı. Başını biraz yana eğdiğinde öpüşmemiz daha da derinleşirken kendimi ona karşılık verirken buldum. Hayır böyle olmamalıydı. Daha bu sabah oyun bitti demiştik. Ama sorun oyunun bitmesinde değildi. Sorun bizim oyunu kenara itip saçma bir oyundan bin kat daha saçma bir şey yapıyor oluşumuzdu. Her şey planlıyken nasıl bir anda kendimi spontane gelişen olaylar silsilesinin içinde bulmuştum? Hiçbir şeye bağlanmayacaktım sözde. Şimdi bu düşüncemi yabana atarsam nasıl Sicilya’ya arkama bile bakmadan geri dönecektim? Ya da asıl soru, artık İstanbul’dan gitmek istiyor muydum?
|
0% |