Yeni Üyelik
19.
Bölüm

ATEŞ (19) Küçük Bir An

@_ece_asena_

“O, beni başımdan geçen tehlikeler için sevdi. Ben de onu, anlattıklarıma acıdı diye…”

Kitaba bakarak küçük bir kısmı dudaklarımın arasında kısıkça tekrar ederken derin bir nefes aldım ve ince kitabı kapatıp yanımdaki komodine bıraktım. Biraz kitap okuyarak kafamı dağıtmak istemiştim. Ancak anlaşılan o ki bu pek mümkün değildi.

Son birkaç gündür bunu defalarca denememin sonucu hayal kırıklığıyla sonuçlanmıştı. Doğru düzgün ders çalışamıyordum, fazla iştahım yoktu ve en kötüsü de dönüp dolaşıp aynı şeyleri düşünüyordum.

Kaan’ın mutfağında Alpaslan ile olanlar… Tek kelimeyle saçmalıktı. Evet, saçmalıktı. Ondan uzaklaşmak için kendi fırsatımı kendim yaratmışken yine ona yaklaşan da ben olmuştum. Belki de o gün Kaan’ın evine gitmek yerine sıkıcı aile yemeğine katlanmalıydım. Bu daha zararsız çıkmamı sağlayabilirdi.

Neyseki o akşam her şey sorunsuz bitmişti. Kaan’ın bizi kahkaha atarak mutfakta basmasının ardından Esila’yı alıp oradan ayrılmıştım ve eve gidince de ne hikmetse babamla seslerimizi yükseltmeden anlaşmayı başarabilmiştik. Açıkçası Lena’nın onu dolduruşa getireceğini sanıyordum. Ancak öğrendiğime göre Lena, babama yangın olayından bile bahsetmemişti.

Gerçekten de hayatını gizli yaşıyordu ve henüz göremediğim neler vardı merak etmiyor değildim. Burada kalma vadem uzarsa ki uzayacak gibi gözüküyor bir şeyler öğrenebilirdim zamanla…

Yataktan kalkıp çantamla birlikte odamdan çıktığımda uykulu bir şekilde merdiven basamaklarını inmeye başladım. Geride bıraktığımız üç gün boyunca okula gitmemiştim. Bugün gitmek için erken kalkmış ve hazırlanmıştım. Tabi bugünkü hazırlığım biraz uzun sürmüştü. Çünkü okulun geniş sahneli konferans salonunda kep atma çekimi yapılacaktı. Okula son sene kayıt olduğum için benim açımdan fazla önem arz etmese de katılmak içimden gelmişti. Bu nedenle üzerime güzel gözükeceğini düşündüğüm siyah ekoseli bir etek ve kırmızı bir gömlek giymiştim. Dün ütülettiğim cüppem ise kolumda asılıydı.

Salona geldiğimde çoktan kahvaltıya başlandığını gördüm. Bakışlarım Lena’ya kaydığında onun da hazırlandığını fark ettim. Hoş gözüküyordu ve ilginç bir şekilde bugün kahvaltı masasındaydı. Normalde bu eve geldiğimden beri sabahları erkenden kayboluyordu.

“Günaydın.” Herkese hitaben selam verdiken sonra Lena’nın yanındaki sandalyeyi çektim ve oturdum. Babam ağzına salatalık dilimlerinden birini atarken bana baktı. “Günaydın. Çekime katılmazsın diye düşünüyordum. Birkaç gündür odandan çıkmıyorsun, senin için endişelendim. Ama şu an burada olduğuna göre problem ben değilmişim sanırım?”

Boğazımı temizledim ve dirseklerimi masaya yasladım. Sanem ile göz göze geldiğimde bakışlarını benden çekip kahvaltısına devam etti. Sanırım uğraşmak için erken bir saat olduğunun farkındaydı.

“Yani lise son sınıf hatırası olsun istedim. Odadan da çıkmadığımı fark etmedim… Yani zaman hızlı geçti, biraz kafamı toplamak istedim ve problem sen değildin. Sen olsaydın yanına gelip çözerdim.”

Dudaklarını büktü. Sorun kendisi olsa daha az kafaya takardı. Şimdi ise ondan başka problemlerimin varlığından bahsetmiştim ve bu babamı daha çok paranoyak yapardı. Yine de gülümsedi ve mırıldandı. “Güzel.”

Lena’nın da doğum gününde akşam eve gelmediğim için biraz bozuk olduğunu tahmin edebiliyordum. Yanımda otururken bana yaydığı negatif elektriği hissetmemek mümkün değildi. Partisinde kötü bir olay yaşanmışken yanından ayrılmıştım ve akşam aile arasında kesilen pasta merasimine de gelmemiştim. Belki de bir kumarhanede saçma işlerin içerisine karıştığımı bilse kızgın olmazdı, bilemiyorum.

“Lena, okula nasıl geçeceksin?” Önümdeki tabakla ilgilenirken babama cevap veren Lena’yı dinledim. “Melih geç uyanmış. O yüzden beni almaya gelemeyecek. Taksiyle geçerim diye düşünüyorum.”

“Ne gerek var taksiye? Çocuklardan biri bıraksın ya da Lara nasıl olsa okula gidecek onunla git.”

Başımı tabağımdan kaldırırken Lena tekrardan konuştu. “Gerek yok.” Kafamı iki yana salladım. “Problem değil, Gelebilir tabi ki de. Nasıl olsa aynı yere gidiyoruz.” Duraksadım ve tek kaşımı kaldırdım. “Hem çıkışta bir şeyler de yaparız diye düşünüyorum. Sana doğum günü hediyesi almak istiyorum. Ne dersin?”

Benim bu tavrım masadaki üç kişiyi de şaşkınlığa uğratırken Sanem sessizce sırıttı. Lena bana gözlerini kırpıştırarak bakarken bana olan nefretinin arkasında gizlenmiş küçük kız çocuğunu fark ettim.

“Sen hayırdır, bugün iyi tarafından kalktın sanırım?” Babam bana gözlerini kısarak ve tebessüm ederek bakarken omuz silktim. “Sadece cumartesi ve pazar gününü telafi etmek istedim. Ekstra bir durum yok.” Babama istemsizce gülümseyerek bakarken kaşlarını çattı ve “Yok yok var bir şeyler. Bir mutlu gibisin.” diye konuştu.

Dudaklarımı büzdüm. Son birkaç gündür içimde boğuştuğum düşünceler dışarıya mutluluk olarak mı yansıyordu? Halimde bir değişiklik olduğunu zannetmiyordum doğrusu. Aynıydım.

Ya da sadece öyle olduğuma inanmaya çalışan yanımı dinliyordum…

Alpaslan ile karışan durumlar her şeyimi etkilemişti sadece. Onunla olan gelgitli tavırlarımız ve düşüncelerimiz sanırım beni tuhaf yapmıştı biraz.

Atlatacağımı düşünüyordum. Son zamanlarda daha doğrusu onunla tanıştığımdan beri hiç öfkelenmediğim kadar öfkelenmiş, hiç canımı sıkmadığım kadar sıkmış ve hiç olmadığı kadar gelişine davranmıştım. Pazar günü Kaan’ın evinde, mutfakta yaşadığımız anı saymak bile istemiyorum.

“Artık kalksak iyi olur, anca gideriz.” Lena ayaklandığında söylediklerinden yola çıkarak benimle geleceğini anladım. Bu gülümsememe neden olurken birkaç lokma daha yedim ve ben de sandalyemi geriye ittirip ayağa kalktım. “Tamam, gidelim.”

“Kendinize dikkat edin.” Babam temennisini dile getirdikten sonra bana baktı. “Bir ara sakin bir zamanda oturup konuşalım. Arayı çok açtık.” Gözlerimi devirdim. Sadece bir hafta -ki neredeyse o kadar da olmamıştı- birbirimize bulaşmıyorduk ve bu bile ona fazlaydı. Ona kalsa her gün kavga kıyamet evi götürürdü. Benim ise buna gücüm yoktu.

Çünkü hayatımda ilk defa babam dışında dertlerim ve zihnimi meşgul eden şeyler vardı…

Lena ile garajdan arabayı alıp evden ayrıldığımızda kısa sürede anayola çıktık ve sessizce ilerlemeye başladık trafiği yoğun yolda. Ben yola bakarken, Lena ise yandan gördüğüm kadarıyla biriyle mesajlaşıyor olmalıydı. Muhtemelen Melih’tir diye düşündüm. Başka kim olacaktı ki? İkisinin gösterişten uzak ve arkadaşlıktan öte bir ilişkisinin olduğu barizdi. En azından kız kardeşim adına sevinebilirdim. Birlikte olduğu kişi ona değer veriyordu.

“Neden çıkışta bir şeyler yapmak istiyorsun? Amacın bana yaranmak mı?” Gözlerimi kısıp gülümsedim. Lena bitince sürekli başa saran bozuk bir plak gibiydi bazen. Ben de ne zaman tekrar başa döneceğiz diye sabırsızlıkla bekliyordum!

“Benim kimseye yaranmak gibi bir amacım yok Lena. Sadece makul olmaya çalışıyorum. Küçük zeytindalına karşın küçük bir karşılık.”

Sahte bir şekilde sırıttı. “Sana nedense asla güvenmiyorum. Her an bir şey yapacak gibisin ve bu insanı tetikte tutmaya yetiyor.” Omuz silktim. “Bu senin problemin. Ancak tetikte kalmak iyidir, beynin sürekli çalışır.”

“Benimle dalga mı geçiyorsun Lara?” Kafamı iki yana salladım. “Hayır dalga falan geçmiyorum. Sadece tetikte kalmak nedir iyi bilirim. Sürekli yaşadığım bir şey.”

“Bugün çekime de gelmen bir tuhaf. Kiminle ne yakınlığın var ki? O kıytırık yalnızlığınla insanları seyretmeye mi geliyorsun?”

Kırmızı ışıkta yavaşladığımda kaşlarımı çattım ve başımı sağa çevirip Lena’nın gözlerine baktım. Koyu renkli gözleri büyük bir umursamazlıkla bakıyordu. Derin bir nefes aldım. “Rica ediyorum bana öfke kusmaktan vazgeç artık ve sana olan iyi niyetimi sömürme. Çünkü aksi takdirde iyi birine dönüşmeyeceğim.”

Burnundan soludu. “Gerçek yüzünü gösteriyorsun sonunda.” Bıkkınlıkla baktım ona ve ardından cevap vermeden arabayı tekrardan hızlandırdım yeşil ışık yanınca. Yolun geri kalanını oldukça sessiz bir şekilde geçirmemizin ardından okulun otoparkına geldiğimizde uygun bir yere aracımı park ettim ve emniyet kemerimi çıkardım. Bu sırada Lena çoktan arabadan inip gitmişti bile.

“Gıcık şey.” Kendi kendime homurdanıp arabadan indiğimde arka koltuktan cüppemi ve çantamı alıp okula doğru yürümeye başladım. Etraf kalabalıktı. Çoğu kişi kendi arkadaş grubuyla birlikte eğleniyor ve fotoğraflar çekiyordu.

Bense yalnızdım ve bu yalnızlık alışılmış bir durumdu kendi açımdan. Yani yaralayıcı gelmiyordu.

Okulun bahçesine girdiğimde biraz yavaşladım ve daha dikkatli bir şekilde etrafa bakmaya başladım. Hava bugün haftanın diğer günlerine göre daha sıcaktı. Ancak her an kar yağabileceği haberlerini de duymuştum internetten.

Neyseki soğuğu seviyordum ve karı severdim. Bana çocukluğumda ki mutlu günlerimi anımsatırdı.

Bakışlarım bahçenin bir köşesindeki Bahadır ve içinde Lena’nın da bulunduğu arkadaş grubunu bulduğunda gözlerimi kıstım. Esila da içlerindeydi. Peki ya Asrın neredeydi?

Kafamı başka bir yöne çevirdiğimde bahçenin başka bir ucunda da ayakta birbirleriyle konuşan Asrın ve Kaan’ı gördüm. Kaan’ın keyfi her zamanki gibi yerindeydi. Ama Asrın için aynısı söylenemezdi. Muhtemelen Esila’nın yanında olmayışına bozulmuştu. Yapabileceğim bir şey yoktu. Çünkü ikisi de ayrı dünyaların insanıydı ve bu arada sıkıntılar çıkarabilirdi.

Hemen yanlarındaki bankta oturan Alpaslan’a bakışlarım gittiğinde ise derin bir nefes aldım. Onu üç günün ardından görüyor olmak ilginçti. Son zamanlarda bir günün içerisinde bile sürekli birlikte olduğumuz için şimdi birkaç gündür birbirimizden uzakta olmak tuhaf hissettirmişti. Hem iyi hem de kötü… Tarifsiz bir his. Özlem gibi değil, ama aslında bir yönden de öyle.

Sizinle sadece çıkarları üzerine görüşen birisini neden özlerdiniz? Aynı zamanda siz de onunla kendi çıkarlarınız uğruna görüşmüşken…

Sadece bir alışkanlık dedim kendime ve buna şimdilik inandım. İnanmasamda inanmış gibi yapacağım. Bazı gerçekleri görmezden gelerek salakça davranmak kabulüm.

Kafasını eğdiği yerden kaldırıp hava kaldırdığında direkt bakışlarının beni bulması gözlerimi kırpıştırmama neden oldu. Aramızdaki mesafeye rağmen uykulu gibi duran halini ayırt edebiliyordum. Üzerindeki öylesine giyilmiş beyaz gömlekse fena durmuyordu siyah pantolonunun üzerinde. Siyah saçları da düzgün gibiydi tam olarak düzgün sayılmasada.

İç çektim ve okul binasına doğru yürümeye başladım. Bazı kızlar ayağındaki topuklularla zar zor yürürken benim rahat bir şekilde yürüyor oluşum çoğu kişinin dikkatinden kaçmamıştı. Ne yapabilirim, topuklu ayakkabıyı çoğu zaman tercih ederim ve bu nedenle de alıştım.

Benim okula girdiğim sırada bir iki öğretmen diğer kişileri konferans salonuna çağırırken çekim zamanı geldiğini anladım. Rahat adımlarla konferans salonuna girdiğimde ön koltuklardan birine geçtim ve usulca oturdum. Birkaç dakika sonra salon dolarken kollarımı göğsümde birleştirdim ve beklemeye başladım.

“Çocuklar cüppelerinizi giyin ve sahneye geçin. Fotoğrafçı biraz önce geldi. Son ayarlamaları yapalım.”

Derin bir nefes aldım ve ayağa kalkıp üzerime cüppemi geçirdim. Elimde kepimle birlikte sahneye çıktım ve kalabalığın kenar kısmında bir yerde durdum. Kollarımı göğsümde tekrardan birleştirerek düz bir ifadeyle beklerken koluma temas eden bir kol kaşlarımı çatmama sebep oldu. Kafamı sola çevirdiğimde Alpaslan ile karşılaştım. Diğer arkadaşlarının aksine yanımda duruyordu. Dudaklarımı araladığımda benden önce davrandı konuşarak.

“Nasılsın görüşmeyeli Ferzan?” Derin bir nefes aldım ve dudaklarımı büktüm. Üç gün sonra tekrardan yan yana olmak entresandı. Acaba onun için de öyle miydi?

“Fena sayılmaz. Ya sen?” Son görüşmemizden bu yana daha kibardık. Boyu benden uzun olduğu için bana başını eğerek bakıyordu. Omuz silkti. “Ufak bir seyahate çıktım. Ben de fena sayılmam.”

Tek kaşımı kaldırdım. “Seyahat mi?” Muzip bir halde gülümsedi. “Ne ara benimle ilgili şeyleri merak eder oldun Ferzan? Yoksa pazar günkü küçük öpücükten sonra kendine mi gelemedin?” Suratımı buruşturdum. Bir kere küçük bir öpücükten fazlasıydı o gün aramızda yaşananlar. İkincisi onunla alakalı büyük meraklarım yoktu. Sadece seyahat dediği için öylesine bir merak edişti bu.

“Sadece sordum. Hemen de havalara girme.” Sırıttı ve sonra da ciddileşti biraz öncekine nazaran. “Ankara’ya gittim.” Duraksadı ve sonra devam etti. “Orada bir çocukluk arkadaşım vardı. Uzun zamandır görüşmüyorduk. Ufak bir iş için gittim. Hem biraz uzaklaşmak da iyi geldi.”

Güldüm. “İş? İçinden küçük bir Kerem Kıraç mı çıkacak yoksa?” Kafasını hızlıca iki yana salladı. “Onun yaptığı legal işlerden bahsetmemiştim aslında.” Omuz silktim ve çekim için sahnenin biraz ilerisinde hazır duran fotoğrafçıya bakarak konuştum. “Neyse, beni lafa tutma. Adam fotoğraf çekecek şimdi.”

Bana cevap vermeden sessizleştiğinde bunu takmadım ve elimdeki kepi daha düzgün tutup fotoğrafçının birkaç direktifine kulak verdim. “Evet çocuklar hepiniz hazırsanız üçten geriye doğru sayıyorum. Pozunuzu hazırlayın! 3-2-1!”

Hayatınızda bazı anlar unutulmazdır. Bazı anların öyle bir atmosferi olur ki, yıllar sonra bir fotoğraf parçasında o anı gördüğünüzde yüzünüzde hiçbir şey olmasa bile en azından kırık bir tebessüm bırakır ve elinizde tuttuğunuz kağıt parçası bir fotoğraftan çok daha fazlasıdır. Yaşanmışlıktır, herkeste bulamadığınız duygulardır…

Her ne kadar çok emin olamasam da şu an çekindiğim fotoğrafın da ileride bakıp kalacağım bir fotoğraf olacağını hissettim. Küçük bir an için bile olsa böyle hissettim…

 

Loading...
0%