Yeni Üyelik
7.
Bölüm

ATEŞ (7) İlgi Çekmek

@_ece_asena_

Özel Çağdaş Koleji…

Dudaklarımı büktüm ve umarsızca okul bahçesine ilk adımımı attım. Sicilya’daki okulumu bırakıp geldiğim okul paranın konuştuğu bir ortamdan farksızdı. Aklın değil de maddi düzeylerin kapıştığı bu okulda neyse ki baba parasıyla ilk üçe gireceğim bariz bir gerçekti. Bu nedenle hiç de alçak gönüllü takılamayacaktım.

Babamın dediği kadar vardı. Dışarıdan bakılınca oldukça lüks bir görünüşe sahip olan bu okul akademik olarak da illaki belli bir kalitede olmalıydı. Öğretmen kadrosunun vasat olduğunu sanmıyordum. Bu da benim için güzel bir gelişme olurdu. Burada işim sadece derslerdi ve muhatabım ise öğretmenler. Gerisiyle fazla yüz göz olmak gibi bir planım şimdilik yok. Umarım.

Tabi hislerimin sağlamlığı kadar temenniler noktasında da bir o kadar şanssız olduğumu belirtmek mümkün. Genelde işler çoğu zaman lehime işlemez ve her şey sarpa sarar. Gülümsedim. En azından bir kereliğine mahsus bir temennimde emelime kavuşmam mümkün olmalıydı. Bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir misali bir şekilde işler istediğim gibi gitmeliydi. Burada kalış sebebim sadece ufak bir had bildirişti. Lara Ferzan’ın bulunduğu konumu ve sahip olduğu, olabileceği şeyleri insanlara zarif bir şekilde gösterebilmekti. Onun dışında romantik bir sebebe bağlı değilim. Çocukluk arkadaşlarım umurumda değil. Beni zerre sevmeyen ve sürekli aptalca karşılıklar veren sevgili kız kardeşim Lena için de kendimi tüketecek değilim. Babamın ağustos ayında evlenecek olmasıyla fazla ilgilenmiyorum ve ne de olsa onunla aramızda eritilemeyecek büyük buz kütleleri var.

Bahçeyi inceleyerek binaya girdiğimde karşıdan bana doğru gelen Merve görüş açıma girdi. Her zamanki gibi ışıldıyordu. Sanırım onunla diğerlerinden daha yakın olmamın bir sebebi de kendini sevişi ve kendine özen gösterişiydi. Bir insan önce kendine değer vermeliydi. Kendine değer vermeyi başaran insan çevresinde de olumlu yansımalar yaratmayı başarabilirdi.

Kısacası, Merve’yi seviyorum. Burada hiç yoktan ‘arkadaş’ diyebileceğim nadir insanlardan birisi. Belki de tek kişi.

“Günaydın ve hoş geldin!” Gülümsedim. “Sana da canım.” Ufak bir sarılışın ardından bir elini eteğinin cebine yerleştirdi ve tebessüm etti. “Sana okulu gezdirmemi ister misin?” Kafamı iki yana salladım. “Yok, almayayım.” Omuz silkti. “Öyleyse sınıfa geçelim. Aynı sınıfta olmamız sevindirici oldu.” Dudaklarımı büktüm. “Yani, fena sayılmaz.”

İkimiz merdivenlerden çıkmaya başladığımızda Merve konuşmaya başladı. Sınıftan bahsetmeye başlamıştı. Bir elim tek omzumda asılı duran çantamın kayışındayken dikkatimi ona verdim.

“Sınıfımız biraz agresiftir. Bunu bilmende fayda var. Yani birisi laf falan atarsa fazla takılma.”

Tek kaşımı kaldırdım. “Kaosu severim.” Kafasını iki yana salladı. “Yani bizimkiler ve Kıraçlar aynı sınıfta. Bu kimi zaman çok gerginliğe yol açar. Özellikle Bahadır ve Alpaslan yürüyen bomba gibidirler.”

Demek düştüğüm sınıf gerçekten de tam bir kaos ortamıydı. Güzel. Günlerim sıkıcı geçmeyecek. Sabahları evden çıkmadan önce yanıma biraz fazladan atıştırmalık alsam iyi olacak. Kavga falan olursa izlerken atıştırmak kulağa eğlenceli geliyor.

Boğazımı temizledim. “Kıraçlar derken kimleri kastediyorsun? Yani Alpaslan’ı biliyorum ama diğerleri kim?” Gözlerini devirdi. “Asrın ve Kaan. Onun yakın arkadaşıdırlar. Üç silahşorlar hep birlikte takılır. Sadece Asrın bazen yanlarından ayrılır.” Kaan’ın ismini daha önce duymuştum. Müzayede gecesi otoparkta Alpaslan onunla hararetli bir şekilde telefonda konuşmuştu. Kaşlarımı çattım.

“Asrın neden yanlarından ayrılır?” Merdivenleri çıkma işi bitip koridorda yürümeye başladığımızda Merve’ye baktım. Bana baygınca baktı. “Esila ile vakit geçirir.” Kaşlarım havalandı. “Esila ile mi? Onunla ne işi var ki?” Gözlerini devirdi. “İkisi birlikteler. Birkaç aydır.” İstemsizce alayla güldüm. Her ne kadar uzun zamandır buralarda olmasam da Esila’yı tanıyordum. O… O biraz masumdu. Yani pek de kötü çocuklarla işi olacak birisini çağrıştırmıyordu. Üstelik birlikte büyüdüğü insanlarla iyi anlaşmayan birisiyle çıkmak cesur hareketti. İlgimi çekmişti.

“Ciddiler mi bari?” İç çekti bıkkınca. “Hiç ayrılacak gibi durmuyorlar. Bence o çocuk Esila’yı fazla etkiliyor. Yakında bizden de soğutacak diye korkmuyor değilim. Arkadaşımızı çalacak.” Sırıttım. Bu sırada sınıfın önüne gelmiştik. Önden Merve, arkasından da ben içeri girdiğimde yoğun bir sohbet ortamının içine düştüm. Herkes bir şeyler konuşuyorlardı. Benim sınıfa girmemle birlikte yoğun gürültü biraz azaldı. Üzerimde hissettiğim bakışlara aldırış etmeden orta sıranın en arkasına doğru yürüdüm ve boş sıraya yerleştim. Bu sırada duvar kenarında oturan Lena’nın gözlerinin kısık bir şekilde bana baktığını gördüğümde ona ufak bir öpücük attım. Ah, gerçekten fazla sinirli bir çocuktu. Bana yüzünü buruşturdu ve yanında oturan Melih’e döndü. Gözlerim onların arkasında tek oturan Bahadır’a kaydığında gülümsedim. Bana bakıyordu. Dudaklarını araladı. “Merhaba.” Başımı aşağı yukarı sarstım. “Merhaba.”

Gözlerimiz birbirimizde takılı kaldığında boğazını temizledi ve oturduğu yerden kalkıp oturduğum sıranın yanına yanaştı. Kafamı kaldırıp ona bakarken konuştu. “Yılbaşı gecesi ufak bir kaza yaşamışsın, geçmiş olsun.” Sırıttım. “Sağ ol.” Ekledi. “İlk geldiğin zamanı göz ardı ediyorum, ama bundan sonra daha dikkatli olursun diye varsayıyorum.” Sesindeki ima dikkatimi çekerken tek kaşımı kaldırdım. “Biraz daha açık olsana, fazla üstü kapalı konuşuyorsun.”

Derin bir nefes aldı ve yüz yüze bakabilmemiz için biraz eğilip boylarımızı eşitledi. O sıramın yanında eğilmişken ben ise oturuyordum. Kaşlarını çattı. “Uzak durman gereken insanlara bir kez daha bulaşıp can sıkmazsın değil mi?” Bu sefer ben de kaşlarımı çattım. Kim olarak bana nasıl davranacağımı söyleme cesaretini bulabiliyordu anlamış değildim. Tamam çok önceden bir şeyler yaşamıştık ama bitmişti. Tekrarı olmazdı. Şimdi de sırf o biriyle düşman diye o kişiye düşman olacak değildim. Buna daha sonra kendim karar verirdim.

Çenemi dikleştirdim ve “Benimle konuşurken ki üslubuna biraz daha dikkat etmelisin bence Bahadır. Beni kışkırtıyorsun.” Diye homurdandım. Sinirli bir şekilde baktı. “Sadece yapman gerekeni söylüyorum, iyiliğini düşündüğüm için. Üstelik bu sadece benim meselem değil, az çok babanın da bu olaydaki rolünü biliyorsundur.” Öyle tabi. Babam da Alpaslan’a bayılmıyordu. Ölüm emrini verecek kadar ruhsuzdu ona karşı. Ama bundan bana neydi ki?

Dudaklarımı büktüm. “Beni boş ver ve saçma sapan nasihatlerini de kendine sakla tatlım.” Bir elini sıramın üzerine koydu ve yavaşça ritim tutmaya başladı. Çehresi tutumumdan hiç de hoşnut kalmadığını bas bas bağıracak şekilde kasılmıştı. Yüzünü yüzüme doğru yanaştırdı. Bu yakınlık normal soluyuşumu biraz değiştirirken gözlerimi kırpıştırdım ve kıstım. Tüm rahatsız ve sinirli tavrına karşın ilginç bir alay taht kurdu kahverengi gözlerinde. Umutsuz bir vakaya bakar gibi kafasını iki yana sarstı.

“Ortalık senin gibi kendini akıllı sanan ama şerefsizlerin elinde harcanan kızlardan geçilmiyor Lara.” Yutkundu. “Sana değer veriyorum ve zarar görmeni istemiyorum.” Ekledi. “Aklının piç bir herif yüzünden bulanıp yanlış yollara sapmasını istemem. Her ne kadar müzayedede birtakım planlarımızı bozsan da yine de kırılmanı istemem. Öfkem karşısında ağır basan taraf sen oluyorsun.”

Derin bir nefes aldım. Oldukça açık sözlüydü ve anlaşılan yılbaşında söylediklerinin de halen arkasındaydı. Benimle bir şeyler yaşama hevesindeydi. Bu hevesin emarelerini dışarıdan belli etmese de bir şekilde fark edebiliyordum. Dediğim gibi, hislerime güvenirim ve yanılmam.

Gözlerimi devirdim. “Kimin kefesinde neye ağır bastığım inan umurumda değil Bahadır. Benimle uğraşmayı bırak. Dediğin gibi kendimi akıllı sanan bir kızım ve başkalarını dinlemek tarzım değil.” Burnundan soludu bıkkınca. “Burnunun dikine gitmekte bir dünya markasısın gerçekten.” Omuz silktim. “Doğru söze ne denir?” Ona soru sormaktan uzak bir imayla mırıldandıktan sonra kafamı geri çektim ve arkama yaslandım. O da eğildiği yerden doğruldu ve hemen sağ tarafımda kalan sırasına gitti.

“Siz ne konuştunuz öyle fısır fısır?” Yanımdan Merve’nin sesinin gelmesiyle birlikte başımı sol tarafa çevirdim. Yanıma oturmuştu. Önemsiz bir şey olmuşçasına dudaklarımı büktüm ve “Akıl vermeye çalışıyor kendince.” Diye mırıldandım. Sırıttı ve bu çok bilindik bir durummuş gibi baktı bana. “Bahadır korumacıdır Lara. Etrafındaki insanların zarar görmesini istemez. Esila’ya da Asrın’dan uzak durması için çok akıllar verdi ama gönül işte.”

Yüzümü buruşturdum. Bu çok da hoşuma giden bir davranış şekli değildi. Ben babamdan bile herhangi bir şey için icazet almazken başka birisinin kararlarımda yetki sahibi olduğunu sanması çok irrite ediciydi. Özellikle de bu kişi ergenliğimin başlarında flört ettiğim ve gönlümü kaptırdığım Bahadır Ata ise durum daha da başka bir yere kayardı.

Yanağımın içini dişledim. Ona duyduğum saf duygular geride kalmıştı, ilgimi az çok yoklar gibi olsa da esasen Bahadır’la bir ilişki yaşama fikrine uzaktım. Çocukluk arkadaşı kategorisinde kalması en sağlıklısıydı.

“Bir şey demeyecek misin?” Merve’nin sesini duyduğumda boğazımı temizledim ve ruhsuzca omuz silktim. İnsanların ne yaşadığı umurumda değildi. Aklı olan gözünü açardı ve oyuna düzene karşı daha dikkatli olurdu. Oturup tatlı Esila’nın serseri Asrın’a tutulmasını dert edecek değildim. “Sen Kuzey ile birlikte oturmayacak mısın?” Kafasını iki yana salladı. “Onu Bahadır’ın yanına şutladım. Seninle kız kıza oturmak kulağa daha eğlenceli geliyor.” Güldüm ve Melih ile bir şeyler konuşan Lena’ya kaçamak bir bakış attım. “Lena bozulmasın?” Ofladı ve gözlerini devirdi baygınca. “O olur olmadık her şeye bozulur zaten Lara. Neye bozulup neye bozulmayacağını düşünmeye kalkarsan işin var.”

‘Bana ne’ dercesine omuz silktim ve bir bacağımı diğerinin üzerine attım. Bu sırada ders saati yaklaşmış olmalı ki yavaştan sınıf tam anlamıyla dolmaya başlamıştı. Ancak henüz Merve’nin tabiriyle şu ‘Kıraçlar’ ortama teşrif etmemişti. Onları boş verdim ve Merve’ye cevap vermek için soluma doğru döndüm biraz. “Sevgili kız kardeşimi fazla umursadığım söylenemez aslında. Sadece yersiz çocuklukların arasında kaynamak istemem. Kendisi biraz fazla agresif ve… Çocuk.”

Merve bana onaylayan gözlerle baktı. Evet, oturmuş Lena’nın dedikodusunu yapıyorduk. Ama bu ondan çekindiğim için değildi. Yüzüne de sarf edebilirdim ve belki sırf gıcıklık olsun diye biri beş de yapabilirdim. Tamamen zevk meselesiydi. “Öyle, ama ne yaparsın arkadaş işte. Birlikte büyüdük sonuçta… Neyse hoca geldi sonra konuşuruz.”

Uzun boylu, zayıf, şık giyimli ve otuzlarının sonlarında olan bir kadın öğretmen görüş açıma girdiğinde derin bir nefes aldım ve arkama yaslandım. Bu sırada sınıfa hızlı adımlarla son anda üç kişi daha girmişti. Birisi Esila’ydı, bir çocukla el ele tutuşmuştu. Muhtemelen Asrın’dı. Diğer çocuk da kuvvet ihtimalle Kaan denen kişiydi. Alpaslan’ın helikopterle gittiği gece onu görmüştüm. İkisi de genel görünüşleriyle fazla bulaşılmaması gereken tipler olduklarını açıkça belli ediyorlardı. Üzerlerindeki formalar ütüsüzdü ve özensiz bir şekilde giyilmişti. Esila yanlarında fazla parlak kalıyordu. Zaten sınıfa girdikten sonra elini Asrın’ın elinden çekti ve önümdeki sıraya oturdu. Bu biraz mesafemizi koruyalım ve başkalarının gözüne batmayalım demenin bir başka yoluydu belki de.

Asrın ve Kaan pencere kenarının arkadan bir önceki sırasına yan yana oturduktan sonra bakışlarım Kaan ile kesişti. Bana sırıtarak göz kırptı ve önüne döndü. Gerçekten serserilerdi. Buna inanmıştım bir anda nedense ve yine tekrarlamadan edemeyeceğim. Hislerime güvenirim ve yanılmam.

“Günaydın çocuklar, bugün yeni konuya geçmeyeceğiz. Test çözün ya da kitap okuyun. Uyuyanı görürsem kızarım.” Öğretmen kendi çapında uyarılarını yaparken yeni öğrenci olan beni henüz fark etmemişti. Hatta telefon görüşmesi yapmak adına sınıftan çıkmıştı. Güzel, sabah sabah kendimi tanıtmakla uğraşamazdım zaten. Kesinlikle ilgi delisi değilim.

“Ay bir de sabah sabah soru çözüp kitap mı okuyacağım? Hiç çekemem.” Merve sahteden kusma hareketi yaparken sırıttım ve siyah sırt çantamdan paragraf kitabını çıkardım. Merve bana kaşlarını çatarak baktı. “Sen ciddi ciddi çalışıyorsun sanırım şu üniversite sınavına?” Omuz silktim. “Hedefe giden yolda yapılması gereken neyse onu yapıyorum sadece. Sen yapmıyor musun?” Gözlerini devirdi. “Oturup inek gibi çalışamam valla Lara. Hayatımın en güzel yıllarındayım. Para desen zaten var çalışıp ne yapacağım? En kötü babamın torpiliyle zaten özel bir üniversiteye geçerim.” Duraksadı ve dudaklarını büktü. “Durum senin içinde böyle değil mi zaten? Uras Amca gibi bir baban varsa önünde açılmayacak kapı yoktur. Adam zengin ve istesen dünyaları önüne serebilecek imkana sahip.”

Kaşlarımı havaya kaldırıp indirdim rahat bir tavırla. “Bana rahat batıyor, zor yoldan gitmek daha aksiyonlu geliyor.” Sırıttı. “Alemsin gerçekten. Sen yine de arkanda Uras Amca gibi bir babanın olduğunu aklında tutarsan bence daha rahat edersin.” Güldüm. Arkamda duran bir Uras Ferzan? Hah. “Pekâlâ.”

Konuyu uzatmadım. Çünkü bu konuda Merve’yle ve belki de birçok kişiyle çelişeceğim barizdi. Herkes kendi elinde olmayanı isterdi ve ne yazık ki öyle bir konumdaydım ki insanlar beni oldukça ulaşılamaz ve mükemmel bir noktada görüyordu. Yerimde olmak için her şeylerini verirlerdi. Bense… İşte dediğim gibi rahat batıyordu.

Kimsesiz bir sokak çocuğu olmayı isterdim bazen sadece. Bu her an sokmaya hazır yılan akrabalardan, çocuksu entrikalardan, ufak birkaç dramdan daha huzur verici olabilirdi.

Zengin ve hatırı sayılır iş adamı Uras Ferzan’ın şımarık kızı imajı sahnede rolünü oynarken aslında arka planda çok başka birisi yatıyordu ve düşünüyordum da herkesin şımarık kızla idare etmesi çok daha güvenliydi. Eminim ki hiç kimse manyak yanımla karşı karşıya kalmak istemez. Bakırköy’e yatırılacak kadar bozuk bir kişiliğimin olduğunun farkındayım ve çevremi çok da ürkütmek istemem. Belki de isterim. Keyfime bağlıydı her şey.

Sicilya’daki çalışma tempomu soğutmamak adına güzel bir motivasyonla kitabımın kaldığım kısmını açtım ve paragraf sorusunu okumaya başladım. Bir yandan da elimde üzerinde adımın ve soyadımın baş harflerinin yazılı olduğu siyah kurşun kalemi çeviriyordum yavaşça. Biliyorum, herkese göre çoğu şeyim lüks. Bu bir kurşun kalem olsa bile.

Soru kökünü okuduktan sonra tam paragrafa geçecektim ki yanımda oturan Merve’nin kısık bir sesle homurdanışını duydum. “Buzlar prensi sonunda teşrif edebildiler.” Kalemi kırmızı ruj sürdüğüm dudaklarımın arasına aldım ve ardından hafifçe dişlemeye başladım. Tüm dikkatim dağılırken gözlerimi devirdim ve önüme yığılan saçlarımı düzeltme gereği duymadan başımı kaldırıp buzlar prensine (!) baktım.

Harelerim, bir çift yeşille kesiştiğinde istemsizce yutkundum. Buzlar prensi, zümrüt yeşiliydi. Alpaslan Kıraç… Kısa ve dağınık siyah saçları, beyaz ve soluk tenli yüzü, çökük omuzları… Doğru dürüst kendine gelememiş gibiydi. Yine de insan da farklı duygular uyandıran enteresan bir yanı vardı. Bahadır’ın deyimiyle böylelerine ‘şerefsiz’ mi deniyordu ne? Bir anda gelen komik hisle hafif seslice sırıttım ve bunu tam da halen onla birbirimize bakıyorken yaptım. Ah, kesin cilve yaptığımı sanacak. Neyse. Kaşlarını çattığına göre bundan hoşlanmadı.

O cam kenarının en arka sırasına otururken bakışlarımı ondan çektim ve tekrar soru çözmeye odaklanmak istedim. Ama olmadı. Çünkü odağım kaçmıştı ve toplayamıyordum. Kolay kolay çevremdeki durumlar normalde dikkatimi dağıtmazdı esasen. Ama şimdi… Of. Arkama yaslandım ve kitabı kapattım.

“Çalışma aşkın çabuk söndü bakıyorum da?” Merve’nin muzip sesini duyduğumda omuz silktim. “Dikkatim dağıldı.” Sırıttı ve fısıldadı. “Alpaslan yüzünden mi?” Başımı olumluca salladım. “Evet. Tuhaf bir aurası var.” Alt dudağını dişledi ve gülümsedi. “Tipik ‘ben tehlikeyim’ diyen erkeklerden işte. İlk karşılaşmada dikkat çekmesi normaldir.”

Kafamı iki yana salladım. “Onunla ilk karşılaşmam bu değil.” Kaşları havalandı. “Nasıl yani? Buzlar Prensi ile daha önce de mi karşılaştın?” Güldüm. “Gerçekten uzun hikâye Merve, nereden başlasam bilemiyorum. Hem sen neden çocuğa buzlar prensi deyip duruyorsun?” Kafasını iki yana sallayarak cam kenarı en arka sıraya kaçamak bir bakış attı. “Fazla donuk bir tavrı var. İnsanlarla en fazla muhatap olduğu an kavga anları. Çok agresif ama buna karşın da çok suskun bir karakteri var. Üstelik yüzü de genellikle çok hastalıklı bakıyor. Ruh hastası gibi. Aynı kaldırımda denk gelsem karşı yola geçerim o derece yani.”

Dudaklarını büktü. “Anlayacağın onu farklı kılan kötü çocuk oluşu değil. Bence fazlası var. Mesela Kuzey de dışarıdan belalı gözüken birisi. Ama onun yanında en azından kendimi güvende hissediyorum Lara. Bunu buzlar prensi ve ekibi hakkında söylemek mümkün değil. Ah, halen Esila’ya akıl sır erdiremiyorum gerçekten tam bir aptal!”

“Merve lütfen arkamdan konuşmayı bırakır mısın? Seni duyuyorum!” Önümüzde tek oturan Esila baygın ifadesiyle bize döndüğünde sırıttım. Merve ise omuz silkti. “İyi şimdi yüzüne diyeyim öyleyse. Aptalsın Esila! Hem de sarışın olanından!”

Esila omuzlarını düşürdü ve kafasını iki yana salladı. “Hiç olaya duygusal yanaşmıyorsun.” Sitemli bakışları beni bulduğunda biraz yumuşadı ve gülümsedi. “Bu arada sana da hoş geldin, aynı sınıfta olduğumuza sevindim.” Yapmacık bir şekilde karşılık verdim. “Ben de çok mutlu oldum.” Konuşmamdaki yapmacıklığı fark etmediği için bana şirince gülümsedi ve tekrardan bıkkın ifadesine dönerek Merve’ye hitaben mırıldandı. “Üstelik kaç aydır birlikteyiz. Bir yanlışı olsa çoktan çıkardı ortaya Merve.” Merve bir elini kendini yelpaze yaptı ve homurdandı. “Sana kesinlikle katılmıyorum Es. O çocuk iyi değil ve bazı gerçekler kanıt istemez.”

Bizimle iletişimi kesip süslü kılıf taktığı telefonuna odaklandığında derin bir nefes aldım ve Esila’ya baktım. O da Merve’yi bırakıp bana dönmüştü. Gülümsedim. “E güzel gidiyor mu bari şu nefret edilen ilişkiniz?” İç çekti. “İkimiz mutluyuz en azından.” Başımı olumluca salladım ve Asrın denen çocuğa kısa bir süre baktım. Yanında oturan Kaan ile sohbet ediyordu. Yüz ifadesinin çok da sevecen olmadığını söyleyebilirdim. Böylelerini az buçuk bilirdim. Dilimi alt dudağımda gezdirdim ve Esila’ya da doğru yanaştım.

“Sen yine de dikkatli ol derim. Böylelerinin sağı solu belli olmaz.” Kaşlarını çattı. “Sen de mi diğerleri gibi düşünüyorsun cidden Lara?” Kafamı iki yana salladım. “Diğerlerinin ne düşündüğüyle ilgilenmiyorum Es. Sadece birlikte olduğun çocuk, samimi olduğun arkadaş grubuna düşmansa seninle birlikte olmasının altında başka şeyler yatıyor olabilir. Henüz burada yeniyim ama inan bana insanları iyi analiz ederim ve o çocuk ilk bakışta fazla da pozitif bir elektrik vermedi bana.” Duraksadım ve derin bir nefes aldım. “Yine de sen kendi istediğini yap. Hayat bu, bazı şeyleri tecrübe etmeden öğrenmek zor.”

Asrın’a baktı ve yutkunup bana döndü. “İnanıyorum ya, bir yanlışı olmayacak bana. Dış görünüşü, takıldığı insanlar ve hayatı kötü gözükebilir ama içinin iyi olduğuna inanıyorum Lara.”

Omuz silktim. “Senin için güzel olan olsun.”

Teneffüs zili çaldığında Esila ile Sicilya’daki hayatım konusunda sohbet etmeyi bırakıp arkama yaslandım. Aslında Esila da iyi kızdı. Ama saf ve her an kandırılabilecekmiş gibi lanse ettiği karakteri asabımı bozuyordu.

“Kantine iniyoruz.” Lena’nın sesini duyduğumda ona baktım. Ayağa kalkmış bize bakıyordu. Söylediği şeyin ise benim için geçerli olmadığını anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. Esila kafasını iki yana salladı ve Asrın’ı işaret etti. “Bu uzun teneffüs Asrın ile birlikte olacağım.” Merve de gözlerini telefondan ayırmadan cevapladı. “Önemli bir işim var, diğer teneffüs ineriz.” Ağzımın kenarından sırıtarak Lena’ya bakmaya başladığımda sabır çekerek derin bir nefes aldı ve ağzının içinden homurdanarak Melih, Kuzey ve Bahadır ile birlikte sınıftan çıktı.

Esila ile Asrın’ın sınıftan ayrılmasıyla birlikte Merve’nin telefonuna gelen bildirim sesiyle kafamı ona çevirdim yavaşça. Anında burnundan soluyarak başını kaldırmış ve cam kenarına doğru bakmıştı. Kaan’a doğru. Kaan ise ona kaçamak bir halde sırıttı ve tekrar telefonuna döndü. Alt dudağımı dişledim.

Günün ilk tespiti: Bu ikisi arasında bir işler dönüyor.

Tespit iki: Ortaya çıkarsa iyi olmaz.

Tespit üç: Ben kaosa bayılırım.

“Bir sorun mu var canım?” İlgili bir sesle Merve’ye konuştuğumda kafasını kaldırdı ve bana umursamaz bir halde baktı. Hiç sorun yokmuşçasına. “Yok ya, sadece beğendiğim ünlü bir çift vardı. Ayrılmışlar ona bir üzüldüm iki saniye.”

‘Anladım’ dercesine baktım ve arkama yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Bu sırada dikkatim halen onların üzerindeydi. İki dakika arayla sınıftan ayrıldıklarında gerçekten de bir şeyler döndüğünü tasdik ettim. Neyse, ne de olsa kokusu çıkar.

Sınıfta yaklaşık on kişi falan vardı. Ama sınıfın benim de bulunduğum arka kısmı boştu. Cam kenarı en arka sırayı saymazsak tabi. Zümrüt yeşili oturduğu yerde telefonuyla ilgileniyordu. Bakışlarım yan profilinde gezinirken derin bir nefes aldı ve birden bana baktı. Bakışlarımı ondan kaçırmazken konuştu. “Beni dikizleyip durma.” Dudaklarımı büktüm. “Gözüm daldı.” Gözlerini kıstı. “Öyleyse o gözün başka yere dalsın.”

Sırıttım. “Nerede bana şu hoş geldin ve geçmiş olsun diyen çocuk?” Bana alayla baktı ve yüzünü hafifçe buruşturdu. “Sana hoş geldin dememin altında masum bir temenni yatmıyordu. Ayrıca sana geçmiş olsun demedim.” Gülümsedim. “Genelde nasıl anlamak istiyorsam öyle anlarım durumları, kişisel algılama.”

Yeşil gözlerini devirdi ve telefonunu kapatıp sıranın üzerine bıraktı. “Benimle muhatap olma. O şımarık bakışlarını da çek üzerimden. Seninle iletişimimin tek sebebi babandı ve istediğimi aldığıma göre konu kapandı.” Gözlerine baktım. “Oysa yeni yıla tam da yan yana girdik. Önümüzde birlikte geçireceğimiz kocaman bir yıl var diye yorumladım.” Kesinlikle böyle bir şeye inanmıyordum. Maksat laf olsun. Sinir bozmak. O da bunu yedi. “Sinir bozucu saçmalıklarını kendine sakla, ilgimi çekmiyorsun.” Gözlerimi devirdim. “İlgini çekmekten bana ne zümrüt yeşili? Sadece takılıyorum… Neyse, boş versene.”

Oturduğum yerden kalktım ve dizlerimin biraz üzerinde biten pileli krem rengi eteğimi düzelttim. Bu sırada onun bakışlarını da üzerimde hissediyordum. “Arayan belasını da bulur Mevlasını da dedikleri bu olsa gerek. Sen gerçekten şansını zorluyorsun Ferzan.” Kendimi tutamadım ve homurdandım. “Benim adım Lara.” Kaşları düz bir şekil aldı. “Benimki de Alpaslan. Ama maşallah ağzından zümrüt yeşili eksik olmuyor.” Omuz silktim. “Gözlerinin yeşil olmasaymış.” O da omuz silkti. “Senin de soyadın Ferzan olmasaymış öyleyse. Senin hakkında aklıma gelen tek şey bir Ferzan olduğun.” Kıkırdadım ve kalçamı sıraya yaslayıp mırıldandım. “Sadece bir Ferzan olduğuma takılırsan çok şey kaçırırsın. Unuttun mu, ben kırmızının gizemli tonuyum. Şeytan ayrıntılarda gizli.”

Gözlerini devirdi ve derin bir nefes aldı. “Tek işin laf kalabalığı yapmak sanırım. Vasıfsızlıkta başarılı şımarık bir kız. Başka işten anlamıyor gibisin.” Sanırım gözlerinin önünde tereddüt bile etmeden birisini öldürdüğümü unutmuştu. A bu arada silahı halen bendeydi. Temizlemiştim ve halen arabamda duruyordu. Neyse, bir ara veririm değil mi?

Alpaslan’da çizdiğim şımarık kız imajı hoşuma giderken iç çektim ve çantamı toparlayıp omzuma astım. Okul ilginç bir şekilde üzerime üzerime geliyordu ve anlaşılan hocalar çok da ders işleme yanlısı değildi. Son sınıfları kendi hallerine bırakmışlardı. Bunu anlamam için bir ders okula gelmem yeterli olmuştu.

“Babana ağlamaya mı gidiyorsun yoksa? Kalbini mi kırdım prenses?” Kafamı iki yana hafifçe sarstım ve sıramın olduğu aralıktan çıkıp kapıya doğru yürümeye başladım. Bu sırada sınıfa Bahadır’ın girmesiyle birlikte sinsice sırıttım ve ona hitaben konuştum. “Ben gidiyorum!”

Kaşlarını çattı. “Neden?” Dudaklarımı büktüm ve Alpaslan’ın duyabileceği şekilde konuştum. “Sıkıldım, eğlenceli bir yere benzemiyor burası.” Bahadır’ın çatılan kaşları düzelirken omuz silkti ve “Sürekli çocuklarla gittiğimiz bir yer var, oraya götürebilirim istersen seni.” Diye yanıtladı. Sırıttım. “Olur!”

“Bekle çantamı alayım.” Bahadır arkada olan sırasına doğru yürürken bir parmağımı saçıma doladım ve Alpaslan’a göz ucuyla baktım. Kaşları çatılmıştı. Gözleri benimkileri bulduğunda göz kırptım ona. Aslında yaptığımın çok da mantıklı olmadığını biliyordum. Daha yarım saat önce Bahadır’ı terslemiştim ve şimdi onunla bir yere gidiyordum. Ama bunu sırf Alpaslan’ın gözüne sokmak için yapmıştım. Sanki kendisi dışında herkes tercih edilen sıfatındaymış gibi bir havası vardı ve karar mercii olarak kendini görüyordu.

Onun ilgisini çekmeye çalıştığımı düşünüyordu. Çünkü ona böyle bir imaj çizmiştim. Önemli bir sebebi yoktu. İnsanlara olan tavırlarımı fazla süzgeçten geçirmem. Nasıl anlamak istiyorlarsa öyle anlarlar. Amacım sadece biraz uğraşmaktı. Netice itibariyle de onun umurumda olmadığını anlaması, küçük uğraşımın bitmesi için önemliydi. Durduk yere yanlış anlamasın şimdi.

“Hadi gidelim.” Bahadır’a sevimlice baktım. “Gidelim bakalım.” Sınıftan çıkarken bir daha Alpaslan’a bakmadım. Ahmak şey. Onun ilgisini çekmeye çalıştığımı iddia etmişti. Ama kendisinin en başından beri benim ilgimi çekmeye çalıştığının farkında değildi. Belki de egosuna yediremiyordur. Neyse. Tipik havalı çocuk. En fazla ne olabilir ki?

 

 

Loading...
0%