Yeni Üyelik
22.
Bölüm

KÜL (22) İnce Buz Üstünde Yürüyorum

@_ece_asena_

“Sustuğum şeyler var, hiç konuşamadıklarım, hiçbir zaman konuşamayacaklarım… İçinde kaybolduğum şehirler var, bir de; içimde kaybolup giden insanlar…”

-Cahit Sıtkı Tarancı-

 

Yaşar Kemal bir kitapta şöyle söylüyor: “Sen iyi bir insansın. Onun için seni çok öldürmüşler.” Bu hep böyledir zaten. En çok iyiler üzülür ve kendinden çok başkalarını önemseyenler kaybeder.

Ama bencillik de kazanmazdı bazen. Kendimden biliyordum. Annemin kaybının ardından insanlara olan nefretim ve en çok da kız kardeşime olan umursamazlığım, bencilliğim günün sonunda bana acı ve yalnızlık kazandırırdı sadece. İnsanlara olan nefretimin bir sınırı yoktu. Bu yüzden en çok kendimi düşünürdüm. Bilmediğim tek şey ise bu sadece bir parça acıya bedeldi.

İyi birisi miydim yoksa kötü müydüm hiç karar veremiyordum. Göz göre göre bir çıkmazın içinde sürüklenip gitmiştim. Keskin kararlar verirken aynı zamanda hayatımdan çıkarmam gereken insanları çıkarmamakta oldukça başarılıydım. İnce büz üstünde yürüyordum. Buz gibi suya gömülme riskine rağmen…

Ellerim titriyordu. Etrafımda olup bitenlerin benden bağımsız bir şekilde ilerlemesi korkutuyordu. Canım yanıyordu, sanki daha fazla yanmaya hali varmış gibi…

Tuttuğum direksiyonu bile şans eseri kontrol ediyordum. İçimde bir volkan patlamıştı. Ancak dışarıdan bakıldığında oldukça hissizdim. Üzerimde ağır bir hissizleşme hakimdi. Ağır stresten ötürü belki de bedenim artık duygularımı kontrol etmeyi bırakmıştı.

Büyük evin bahçesine arabamla girerken hiç olmadığım kadar tuhaftım. Birazdan neyle karşılaşacağıma dair az çok tahminlerim vardı. Bu yüzden endişeden ziyade bir boşlukta gibiydim. Kaçınılmaz olan kendini erken göstermişti sadece.

Lena her şeyi öğrenmişti.

Yıllar boyu süren bu boğucu sır artık ortaya çıkmıştı. Kaçacak bir yer kalmamıştı. Babamın en büyük günahı, benimse travmam önümüze koca bir kaya gibi çıkmıştı. Bununla yüzleşmekten başka bir çare yoktu.

Arabayı kapının önünde durdurduğumda yavaşça kapıyı açtım ve derin bir nefes soluyarak indim. Babamın çalışanlarından biri direksiyona geçip arabayı garaja doğru sürerken evin kapısına doğru yürüdüm ve elimi zile doğru götürdüm. Ancak bu sırada kapının hafif aralık olduğunu fark etmemle birlikte zile basmaktan vazgeçtim.

Kapıyı itip içeri girdiğimde yukarı kattan duyduğum kavga sesleriyle birlikte yüzümü buruşturdum. Elbette ki sakin bir ortam beklemiyordum. Lena’nın öğrendiği şeyler yutulabilir cinsten değildi. Sadece…

Sadece bıkmıştım.

Hiçbir zaman sakince iletişim kuramamaktan, doğru dürüst sorunları halledememekten bıkmıştım.

Merdivenleri ağır ağır çıkarken babamın çalışma odasından geldiğini tahmin ettiğim konuşma sesleri daha da netleşmeye başlamıştı. Kulağıma Sanem’in yüksek tondaki sesi geldiğinde kaşlarımı çattım. Bu kavgada onun bir yeri var mıydı? Doğru vardı. Sonuçta babamla evlenecekti ve evleneceği adamın eski eşini öldürmüş olması onu derinden sarmış olmalıydı.

“Bıktım artık gizli kapaklı işlerinden Uras! Hayatımız bir satranç değil bunu o kalın kafana sok artık! Her şeyi açıkça söylemediğin müddetçe hiçbir şeye iyiye gitmeyecek bunu göremeyecek kadar kör müsün?”

Adımlarım merdivenin son basamağında duraksadığında başımı hafifçe yana eğdim. Sanem gibi bir kadın, Uras Ferzan gibi bir adamın karşısında boyundan büyük sözler ediyordu. Onu bu cürete iten neydi? Üstelik her şey zaten yeterince açık ve ortadaydı, dedikleri çelişkiden başka bir şey değildi.

Bomboş koridorun başında bir tek ben varken babamın yatıştırmaya yönelik sesini duydum. Bunu genelde karşısındaki kişiyi manipüle etmeye çalışırken yapardı. Karşısındaki kişi onun doğrularına hak verene kadar gerekirse alttan almaya razı gelirdi. Günün sonunda kazanan olmak adına.

“Sanem Allah aşkına bir sakin ol. Bak hiçbir şey bu kadar kolay değil, her şeyi bir anda söyleyemem. Bu doğru değil…”

“Sana göre senin düşündüklerinden başka hiçbir şey doğru değil zaten! Ama aptallık ediyorsun Uras! Bunca yıldır yaptığın tek şey aptallık etmek! Sözde hep kızlarını koruyorsun ama hiçbir zaman hepsini koruyamıyorsun!”

Bedenimi ilginç bir his kapladı. Bu his, işlerin beklemediğin gibi gittiğinde oluşan bir şey gibiydi. Tam olarak açıklaması buydu. Beklediğim şey eve gelip Lena ile kavga etmek, Sanem’in babamı terk etmesi ve yine babamla kavga etmekti.

Şimdiyse durmuş Sanem ile babamın gizemli tartışmasına kulak misafiri oluyordum. Kesinlikle bir şeyler dönüyordu ve bu dönen şeylere henüz hakim olamasam da şimdiden midem bulanmaya başlamıştı.

“Senin de yaptığın tek şey bencillik zaten! Günün sonunda her şeyi toparlayan benim ama tüm bedelleri ödeyen de benim! Sen ise sadece iyi günde varsın Sanem, kötü günde toz olmaktan başka bir halta yaramıyorsun! Tek olayın bu!”

Babamın manipüle etmek isteyen sakin yanı yok olduğunda sinirli yanına söz geçiremediği oldukça açıktı. Kartlarını açık oynayıp niyetini bodoslama belli etmeyi tercih etmiş ve içinden ne geçiyorsa onları söylüyordu. Söyledikleri sevdiği kadın için fazla kırıcı olmalıydı. Kim olsa kalbi kırılırdı.

“Ben mi kötü günde yokum Uras? Ne zaman yanında olmama izin verdin ki? Sen ne zaman istiyorsan ben o zaman oldum zaten! Hayır dediğinde yokum, gönlün isterse varım! Bence bu şerefsizlik senin karakterine işlemiş! Senin olayın da tam olarak bu!”

Alt dudağımı dişlerken yere çöktüm ve oturup sırtımı duvara yasladım. Nefesimi bile sessizce alıp verirken bu konuşmanın sonu nereye varacak merak ediyordum. Sanem’in de babamdan altta kalır yanı yoktu ve düşünüyordum da şu an onun yerinde bir başkası olsaydı babam çoktan bir şarjörü üzerine boşaltmıştı.

“Neler yaşadığımızı bilmiyormuş gibi fazlasıyla ileri gidiyorsun sözlerine dikkat et! Yoksa daha da kırıcı olacağıma şüphen olmasın!”

Babamın otoriter sesi evde yankılandığında dudaklarımı büktüm. Üçüncü aşamadaydı, otoritesini kabul ettirme. Önce işini güzellikle kabul ettirmeye çalışırdı, sonra gerçek yüzünü göstermeye başlardı. En sonunda ise o kaf dağındaki kibri gün yüzüne çıkardı.

Sanem’in ondan daha fazla çıkan sesi dikkatimi çekerken söylediği sözler olduğum yere çakılmama neden oldu.

“Daha ne bok yapabilirsin ki sen Uras? Sen ne bana ne de o kızlara daha fazla bir şey yapamazsın! Senin yüzünden ben hayatım boyunca neler çektim ya! Lanet olsun aşkına da sevdasına da! Allah senin belasını versin lan! Küçücüktüm küçücük, bir aşk uğruna peşinde sürüklendim durdum! Sonra kalktın siktir oldun gittin böyle olması gerek dedin! Gittin o kadınla evlendin üstüne o kadından çocuk yaptın! Sonra bana geldin, bana! Seni seviyorum, sensiz olmuyor falan filan derken yine girdin hayatıma! Hayatın siktiri boktan bir evliliğin içinde boğulurken beni de içine sürükledin ve Lena dünyaya geldi! Hatırlatayım, ikimizin kızı! Benim kızım!”

Ağzım hayretle açılırken kaskatı kesildim. Bu sırada ardı arkası kesilmeyen hesaplaşma devam ediyordu.

“Benden kızımla büyüme şansını aldın elimden! Yok hayatınız tehlikeye girer, yok böylesi daha mantıklı, yok ben seni bırakmayacağım zatenler havada uçuştu! Sonuç koca bir on üç yıl! Benim kızım başkasına anne dedi! Benim kızım o iğrenç kadını on üç yıl boyunca anne bildi Uras ve sen beni hiç önemsemedin! Sonra o kadın öldü, sen öldürdün onu! Yalan yok bilerek yapmadın biliyorum ama bunu kabul etmek o kadar zor oldu ki! Ama yine de ettim! Sana olan aşkım her hatayı her belayı kabul etti be! O kadının ölümünden sonra bile beni hayatına hemen almadın! Yok kızların zaman ihtiyacı varmış da, acele etmemek lazımmış da… Senin hayatın doğru zamanları beklemekle geçti Uras. Ama sen hiçbir zaman doğru zamanı bulamadın. Önce Lara her şeye tanık oldu diye onunla ilgilenmeye çalıştın, onu olanları saklamaya ittin Lena için. Sonra o gitti, Lena’ya annesi olduğumu söyledik, diğer gerçekleri açıkladık. Bu sefer de Lara incinmesin diye Lena’yı sır tutmaya zorladın. Uras sen herkesi ne hale soktuğunun farkında mısın?”

Başımdan aşağı kaynar sular dökülürken tüm mekan ve zaman kavramından soyutlandım. Dünya durmayı bırakırken, hayatımın şokunu yaşamanın verdiği tahribat tüm bedenime nüfuz etmeye başladı.

Bazen hayatınız gözünüzün önünden gelip geçer bilir misiniz? Saniyeler içerisinde tüm yaşanmışlıklar ve tüm hisler karşınıza gelir. Yüzleşirsiniz.

Bu sefer yüzleşmek çok zor. Bu sefer kabullenmek çok zor… Ölmek istiyorum.

Kötüyken sevilmezsiniz ama iyi olduğunuzda da sevilmenizin bir anlamı kalmaz. Çünkü harcanırsınız. Harcarlar tüm saflığınızı, iyi niyetinizi…

Oturduğum yerde kalakalırken Sanem susmuştu. Babam endişeli bir şekilde konuştu. “Sanem kendine gel ve eski defterleri açıp asabımı bozma! Lena’dan henüz haber yok ve Lara her an eve gelebilir. Ağzından çıkanlara dikkat et.”

Yutkunmaya çalıştım. Ama olmadı. Ağlamak istiyordum aslında. Hem de fazlasıyla. Ama onu bile elimden almıştı babam zamanında. O kadar çok ağlatmıştı ki, bir süre sonra ağlamaktan bıkmıştım.

Dolap çevire çevire en büyük dolap başıma patlamıştı. Ne hissedeceğimi bile bilmiyordum. Avuçlarımın içerisindeki birkaç saat önceden kalma cam kesikleri bile daha yok gibiydi içinde bulunduğum mide bulandırıcı durumun yanında.

Birden biraz ilerimde kalan aralık kapı hızla açıldığında kafamı yerden kaldırdım ve bir hışımla odanın kapı eşiğinde beliren Sanem ile göz göze geldim. Yüzü berbat gözüküyordu. Ağlamaklı bir hali vardı ve göz altları kızarmıştı. Omuzları yorgunluktan çökmüştü. Biliyordum o hissi. Babamın bitip tükenmeyen sırları kim olursa olsun omuzları çökertirdi. Tıpkı kalbi tükettiği gibi… Bir zamanlar annemin atan kalbini durdurduğu gibi…

“Lara…” Sanem beni görmeyi beklemiyordu. Bu yüz ifadesinden oldukça belliydi. Onun mırıldanışının ardından babam hızla kapıda belirirken beni görmesiyle birlikte gözleri büyüdü ve aceleyle önümde eğilip dizlerinin üzerine çöktü yüzlerimizin mesafesini eşitlemek için.

“Lara… Bak… Kızım…” Kelimelerini toparlayıp düzgün bir cümle bile kuramazken bir hışımla Sanem’e döndü ve bağırdı. “Defol git Sanem, yoksa elimden bir kaza çıkacak!”

Sanem olduğu yerde sıçrarken ona hayal kırıklığı ile baktı. “Her zamanki gibi kendine yakışanı yaptın, bravo sana.” Hızla aşağıya doğru indiğinde babam yine bana döndü. Sanem’i bir anda kenara itmişti ve tek odağı ben gibi gözüküyordum. Gözlerine boş boş baktım. Halen idrak edemiyordum olanları. Onu ittirmeye çalıştım ama ellerimi tuttu sıkıca.

“Kızım bak hiçbir şey göründüğü gibi değil, önce bir sakin ol tamam mı? Konuşarak her şeyi…”

Birden ayağa kalktım ve sol tarafta kalan odama doğru gidip hızlıca kapıyı kapatıp iki kere kilitledim. Bu sırada babam kapıya vuruyordu açmam için. “Lara şu kapıyı açar mısın, böyle olmaz!”

Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim ve bir anda çığlık attım acıyla. Odanın ortasında kendimi yere bırakırken dizlerimin üstüne düştüm ve gözlerimden yaşlar akarken bağırarak yere sağ elimle yumruk attım. Avazım çıktığı kadar bağırarak ağlarken sinir krizi geçirdiğimin az çok bilincindeydim. Ama elimden kendimi durdurmak adına hiçbir şey gelmiyordu.

Yılların birikmişliği vardı içimde. Kandırılmıştım. Aptal yerine konmuştum. Yıllar boyu herkes annemi ailesini bırakıp giden bir kadın olarak konuşurken ben kanayan kalbimle içimden yas tutmuştum.

Lena’nın bana olan nefretini yutmaya çalışırken onu zaten bildiği bir gerçekten sakınmaya çalışmıştım. Annesinin kaybı onu mahveder zannederken o zaten annesiyle birlikteymiş meğer. Ben başkasına acırken asıl kaybı olan bendim. Annesi olmayan bendim!

Günlerce, haftalarca burada onların mutlu aile tablosuna tanıklık etmiştim! Hiç mi üzülmemişlerdi? Sanem gerçeklerden bahsetmeye vardı madem neden bana soğuk davranmıştı? Tabi ki de soğuk davranacaktı gerçi! Onun kızı ben değil Lena’ydı! En başından beri onun canı Lena’ydı. Sevdiği adam ise babam. Onun ailesi onlardı ben ise ona iğrenç diye bahsettiği annemi anımsatan bir fazlalık…

Canım yanıyordu… Hem de çok… Babamı sinir etmek için bir manyağın tehdidine bilerek boyun eğmiştim. Ama bir yandan Lena’yı da düşünmüştüm! Biraz olsun onu da düşünmüştüm ve erkenden öğrenmesin istemiştim! Lena gerçekleri lanet bir telefondan öğrenirken tek düşündüğüm o olmuştu. Kahretsin! Ben tam bir aptaldım!

“Lara lütfen…”

“Kapat çeneni!” Büyük bir hırsla bağırdığımda ayağa kalktım ve kapıya sert bir tekme geçirdim sanki babama vuruyormuşçasına. Kapıyı sertçe yumruklarken elimin ne kadar acıdığı umrumda bile değildi. “Senin yüzünden! Her şey senin yüzünden!”

“Beni kandırdın! Beni nasıl bir ortama soktun sen farkında mısın baba? Beni mutlu aile tablonuza soktun ama onlar beni bir gün bile kabul etmedi! Senden nefret ediyorum!”

Boğazım bağırdığım için yırtılırcasına sızlarken yutkunmaya çalıştım ve kapıdan bir iki adım uzaklaşıp ellerimi boynuma götürdüm. Zar zor nefes alıyordum. Geçirdiğim kriz neredeyse nefesimi kesecek kadar büyüktü. Kalbim çok hızlı atıyordu. Kendimi kalp krizi geçirecek gibi hissediyordum. Bu çok kötü bir histi. Nefeslerimi düzene sokamazken tırnaklarımı boynuma sertçe sürttüm ve tekrardan bağırdım.

“Her gün annemin yasını tuttum ben! Ama bir kez olsun bunu dışarı vuramadım! Sus, sus, sus, ben hep sustum! Ne için baba! Senin aptalca işlerin yüzünden! Beni kandırdın! Lena’yı da oynattın! Sen bizi korumaya çalışırken, hep en çok sen yaraladın bizi!”

Üzerimdeki kıyafeti parçalarcasına çıkarmaya çalışırken acizliğime güldüm. Bir yandan da hayal kırıklığı içindeydim. Daha bu sabah güzel bir şekilde hazırlanırken iyi bir gün geçireceğimi umuyordum. Ne ahmaktım, bu hayatta hiç şansım olmadığını bilmem ve tahmin etmem gerekirdi.

“Beni korkutuyorsun, lütfen aç şu kapıyı yoksa kırarım. Bunu yapacağımı biliyorsun, Lara aç şu kapıyı!”

Kendi kendime sırıtırken delirmiş vaziyetteydim. Ondan hiçbir zaman korkmamıştım. Sadece önceleri küçüklüğün getirdiği bir tedirginlik olurdu üzerimde. Ama hiçbir zaman babama boyun eğmemiştim. Eğmeyecektim de. Utanması gereken oydu. Yaptığı hatanın affedilir bir yanı yoktu. Varsa bile bu kolay olmazdı.

Kapının kilidini açtım ve derin bir nefes çekerek kapıyı sonuna kadar açtım. Karşımda ter su içinde kalmış bir adet Uras Ferzan gördüğümde ona sinirlice bakmaya devam ettim. Kapıyı açmam için cebelleşirken oldukça ter kaybetmiş olmalıydı ki yüzü kızarmıştı. Tedirgin bakışları tırnaklarımdan ötürü çizilmiş ve kızarmış boynuma kayarken hemen el bileklerime baktı aceleyle. Kendime zarar vermemden korkuyordu. Çünkü biliyordu. Kendimi öldürsem abes kaçmazdı. Zor şeylerle cebelleşiyordum. Ve yine biliyordu ki kafam atarsa bunu yapardım.

“Sen aklını mı kaybettin!” Bana öfkeyle bağırdığında odaya girdi ve etrafa bakmaya başladı. Belki de ilaç kutusu arıyordu. İntihar etmemden şüphelendiği ortadaydı.

“Ne kadar korktuğumun farkında mısın? Kendine bir şey yapacaksın sandım aptal!” Bana hızlıca sarıldığında onu itmeye çalıştım. “Baba çekil, sarılmanın sırası değil.” Sesim kısılmıştı bağırmaktan. Geri çekildiğinde yüzümü avuçlarının arasına almak istedi ancak engel olup geriye doğru adımladım. “Dokunma bana. Bu sefer yaptıkların öylece unutulmayacak.”

Derin bir iç çekti ve yutkundu. Onun da nefesleri düzensizdi. “Böyle yapma, her zaman sizi sevdiğimi biliyorsun.” Kafamı iki yana salladım. “Senin sevmen bile zarar veriyor baba. Sen mümkünse kimseyi sevme…”

“Şu an öfkelisin. Ama sakinleşince konuşacağız ve her şeyi halledeceğiz, tamam mı?” Histerik bir şekilde sırıttım. “Her şeyi halletmek mi? Şaka gibisin, ortada halledilebilecek bir şey bile bırakmadın ki! Senin yüzünden düştüğümüz şu hale bak!”

Omuzları bıkkınlıkla çöktü. “Böyle yapma Lara…” Omuz silktim. “Her haltı yap yap ondan sonra böyle yapma Lara ha? Yok öyle yağma canım, bu saatten sonra sana tolerans yok, hepimizin hayatını çöp ettin! Ya daha bilmediğim neler var kim bilir? Sanem’in anlattığı kadar daha anlatmadığı neler var kim bilir! Sana hayret ediyorum artık baba, baştan aşağı yalan dolan içindesin, paçandan akıyor artık!”

Tam bana karşılık vereceği sırada odanın girişinde babamın yakın koruması olan Feyyaz abi göründü. Onu buraya geldiğimden beri ilk defa görüyordum. Ortalıklarda hiç gözükmemişti. Belki de şehir dışında işi vardı bilemiyorum. Ancak şu an yüzü biraz ciddi ve aynı zamanda da tedirgin gibiydi.

“Uras… Nasıl desem bilemiyorum.” Babam birden silkelendi ve ona doğru döndü. “Ne oldu Feyyaz?” Babamla neredeyse yaşıt olan adam derin bir iç çekti. “Lena hakkında bilgi aldık biraz önce. Yerini bulduk. O…”

Ben de kaşlarımı çatarken babam sabırsızca bağırdı. “Feyyaz lafı uzatma da konuş!”

“Hastanede. Yarım saat önce bizim hastaneye kaldırılmış yaralı bir şekilde.”

Ne?

 

Loading...
0%