Yeni Üyelik
23.
Bölüm

KÜL (23) İkiz Kardeş

@_ece_asena_

Bıkkınlıkla titreyen telefonuma son bir kez baktım kısık gözlerle.

Alpaslan arıyor…

Son birkaç saattir arıyordu. Araf’tan ayrılmamın ardından olanları tamamı ile kestirip attığımı düşünüyor olmalıydı. Çünkü öyle yapmıştım. Ama o bunu kabul edemeyecek kadar ısrarcı olduğu için telefonumu arama bombardımanına tutmuştu. Ne yazık ki şu an onu düşünecek bir pozisyonda değildim.

Ben, babam ve Feyyaz abinin olduğu bir arabada Lena’nın kaldığı hastaneye doğru son sürat gidiyorduk. Kısacası şu an gündemimde o olamazdı. Ailevi meselelerin saçmalık seviyesi tüm özel hayatımla ilgilenme fırsatımı darmaduman ediyordu.

Dikkatimi ön koltukta oturan ikiliye çevirdiğimde elimdeki telefonu çoktan tamamen kapatıp bir kenara iliştirmiştim bile. Feyyaz abi direksiyondaydı. Babam ise onun yanında oturuyor ve dizini stresli bir halde sallıyordu hafifçe. Ona boş boş bakarken Feyyaz abiye hitaben homurdandı.

“Feyyaz telefonda hiç mi bir şey öğrenemedin ya!” Durup durup aynı şeyleri söylüyordu. Ancak hastaneye kaldırılmasından başka bir şey öğrenilememişti. Doğrusunu söylemek gerekirse şaşkındım. Çünkü zaten Lena her şeyi en başından beri olmasa da çokça uzun bir zamandır biliyordu. Şok geçireceği bir durum yoktu ortada. Peki ona ne olmuştu? İşte buna dair hiçbir fikrim yoktu.

Aslında evdeyken hastaneye gelip gelmemek konusunda tereddüt etmiştim. Ama evde kalmanın da bir anlamı yoktu. Geçirdiğim taze sinir krizine kapalı bir ortamda kalmanın pek fayda sağlayacağını düşünmüyordum. Kaldı ki, günün sonunda Lena Ferzan yine de benim kardeşimdi. Kabul etmesi zor olsa da annelerimiz ayrıydı fakat biz halen kardeştik. Ne halde olduğunu görmem ve kahretsin ki yanında olmam gerekiyordu.

Kız kardeşimle aramda kilometrelerce mesafenin olmasından bıkmıştım. Aile hayatımız sırlardan ve yalanlardan ibaret olmuştu. Bundan sonrasını açıkça konuşmalıydık. Daha fazla buna katlanamazdım. Tabi önce onun iyi olduğundan emin olmamız gerekiyordu.

Araba hastanenin acil girişinde durduğunda hızlıca arabadan indim. Bu sırada babam da inmişti. O hızlıca binaya giriş yaparken Feyyaz abi ise valeye anahtarı veriyordu. Arkamızdaki bize ait iki arabadan birinden de Sanem endişeli bir şekilde indiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Babamla aynı arabaya binmeyecek kadar ona sinirliydi ve kızı için endişeliydi. Babamın ise şu an onu gözü görmüyordu.

Bana kaçamak bir bakış atıp önümden hastaneye girdiğinde ofladım ve arkalarından ben de yürümeye başladım. Acil fazla kalabalık sayılmazdı. Bu yüzden etrafta bir hengame olduğu söylenemezdi. Acil danışman kısmından Lena’nın bulunduğu bölümü öğrenip otomatik açılan kapıdan girdiğimizde ilerideki perdelerle ayrılmış yatak kısımları bizi karşıladı. Fazla zorlanmadan Lena’nın olduğu yatağa vardığımızda karşılaştığım görüntüyle birlikte alt dudağımı dişledim.

Dayak yemiş gibi gözüküyordu.

Gerçek anlamda.

Kaşı ve dudağı patlamıştı, sağ elmacık kemiğinin kenarında ufak bir açılma vardı ve dikiş atıldığı barizdi, boynuna boyunluk takılmıştı ve sol kolu dirseğine kadar alçıdaydı. Cidden bu neydi şimdi?

Bakışlarım yatağın kenarındaki sandalyede oturan Melih’e kaydığında onun da oldukça tatsız durduğunu gördüm. Umarım Lena’ya olan şeyle bir alakası yoktur. Eğer varsa babam onu yaşatmaz.

Bilinci açık olan Lena bize bakarken yutkundu ve “Baba…” diye mırıldandı. Sanem direkt onun yanına giderken babam ise onu hızlıca kontrol etti ve Melih’e döndü. “Çabuk ayağa kalk ve peşimden gel.” Sanırım önce hırsını Melih’ten çıkaracak ve hesaba çekilmesi için Lena’nın biraz daha güç toplamasını bekleyecekti. Sanem babama bir şey demezken Lena tekrardan konuşmaya çalıştı. Sesi biraz öncekine göre daha iyiydi. “Baba, dur. Gerçekten ciddi bir şey yok.”

Melih ona son bir bakış attı ve derin bir iç çekip ayaklandı. Babam onunla birlikte yanımızdan ayrılırken Lena’ya baktım ve omuzlarımı düşürüp ben de peşlerinden gitmeye başladım.

“Baba bir durur musun?” Otomatik kapıdan geçtiğimizde babam durdu ve bana kaşlarını çatarak baktı. “Çabuk kardeşinin yanına dön ve beni bekle.” Kaşlarımı çattım. “Bana emir verme ve Melih’e de bir şey yapma. Daha ne olduğunu bile bilmiyoruz.” Babam beni dinlemeden arkasını döndüğünde gözlerimi devirdim ve onlarla bahçeye ben de çıktım.

“Anlat bakalım ne oldu? Kızım bu hale nasıl geldi?” Babamın sakin kalmaya çalışan ses tonu her an patlamaya hazırken kollarımı göğsümde birleştirdim ve birkaç adım gerilerinde beklemeye başladım. Bakışlarım Melih’e kaydığında oldukça gergin gözüküyordu. Oysa saatler öncesinde benimle uğraşırken oldukça kendinden emindi. İşte Allah’ın sopası yok.

“Uras abi, biz mezuniyet çekimlerinden sonra biraz tartıştık.” Bir es verip devam etti. “İşte sonra her zaman gittiğimiz bir mekan vardı oraya geçtik.” Babam gözlerini kıstı. “Ne mekanı lan?”

“Merdivenaltı bir dövüş kulübü var. Daha öncesinde de bir iki kere gitmiştik. Eğlencesine yani… İşte bugün de gittik. Lena biraz öfkeliydi ve maça çıkmak istedi. Alpaslan’dan gelen telefon yüzünden de sinirliydi zaten. Ona yapma dedim. Antrenmanlı değildi. Ama dinlemedi. Sonuç olarak da iş hastanede bitti işte.”

Her şeyi Melih’in bildiğini de anladığımda acı bir şekilde sırıttım. Sanem’in Lena’nın öz annesi olduğunu o da biliyordu. Tıpkı bazı şeyleri de bildiği gibi… Buna rağmen bana kötü bakmaktan hiç vazgeçmemişti.

“Lena’nın göz göre göre dövüşmesine izin mi verdin sen? Üstelik onunla bir süredir ne halt olduğu belirsiz bir yere mi gidiyordun? Lan şerefsiz ben sana güvendim! Yeri geldi sana kızımı emanet ettim, bu mu karşılığı?”

Babam birden Melih’e yumruk attığında etrafta bir göz gezdirdim. Hastanenin bahçesinin ücra bir köşesindeydik ve yakınımızda babamın adamları vardı. Kimse gelip de Melih’e yardım etmezdi.

“Lena’yı her zaman korudum!” Melih biraz sesini yükselttiğinde babam bir yumruk daha attı ve onun yere düşmesini sağladı. Hızını kesmeden yüzüne kuvvetli bir tekme savurduğunda yüzümü buruşturdum. Umarım iç kanama geçirmezdi.

“Her zaman korudun demek! O zaman burada ne işimiz var lan! Dalga mı geçiyorsun benimle? Ya ciddi bir şey olsaydı? Ne bok yemeyi planlıyordun!”

Karnına bir tekme daha yediğinde ağzından kalan gelen Melih’i gördüğümde ona küçümseyen gözlerle baktım. Ne yalan söyleyeyim bunu hak etmişti ve biraz dayaktan zarar gelmezdi.

Tabi ölmesine de gerek yoktu bence. Bu yüzden babam ona tekme atmaya devam ederken kafamı iki yana salladım ve onu kolundan tuttum. “Baba yeter artık bir dur, böyle olmaz.”

“Lara hastaneye dön ve karışma!” Kafamı iki yana salladım. “Melih’e bir şey olursa Lena yüzüne bile bakmaz! Ona değer veriyor, saçmalama da bırak şu çocuğu!”

Babam son bir tekme atıp geri çekildiğinde Feyyaz abiye döndü. “Ver silahımı!” Feyyaz abi gayet sakin bir şekilde susturucu takılmış silahı ona uzattığında babam tereddüt etmeden silahı aldı ve Melih’in kafasına nişan aldı.

“Eğer seni bir daha kızımın yanında görürsem tüm mermileri beynine boşaltırım duydun mu beni!”

Melih yerde kan kusarak nefes almaya çalışırken dişlerini sıktı. “Öyleyse durma. Çünkü kızınla arama giremezsin.” Babam tam göz dağını verdiğini düşünüp silahını indirdiğinde duyduğu sözlerle birlikte boşta kalan elini yumruk yaptı ve silahı hiç düşünmeden tekrardan ona uzattı. İşin ciddiyetinin farkına vardığımda öne atıldım ve silahı indirmeye çalıştım. “Baba bak yeter uzatma.”

“Lara sana karışma dedim! Geberteceğim bu iti!” Kafamı iki yana salladım ve elinden silahı alıp Feyyaz abiye verdim hızlıca. “Hayır öyle bir şey yapmayacaksın! Daha konuşacaklarımız var hem, bırak şunu!”

Babam sinirle solup alıp arkasını dönerken hızlıca Melih’e son bir kez döndü.

“Şansını bana karşı zorlarsan seni cidden öldürürüm!”

***

Oldukça rahat bir şekilde elimdeki papatya çayından yudumlarken hemen yanımda oturan Lena gergince konuştu. “Şunu içip içip durma asabımı bozuyorsun!” Omuz silktim. “Gevşemeye ihtiyacım var.” Kaşlarını çattı. “Benim senden de daha fazla var ama!” Dudaklarımı büktüm. “Sana papatya tarlasının yetmeyeceği açık.”

Bana gözlerini kısıp bakarken tekrardan omuz silktim ve önümdeki orta sehpaya ayaklarımı uzattım. Bu sırada dikkatim bir yandan da babamdaydı. Elindeki telefona bakıyordu ve karşımızdaki koltuktaydı.

Çoktan eve gelmiştik. Lena’nın hastanede kalması için ağır bir sebebi yoktu. Sadece birkaç doku zedelenmesi ve sol elindeki kırıkla ucuz atlatmıştı. Melih ise halen hastanedeydi. Çünkü çok kötü bir dayak yemişti ve yoğun bakıma alınmış olması bile olasıydı. Neyseki bunu hak ettiğini düşünüyordum. Bana bulaşan er ya da geç belasını bulurdu. Ölmesine engel olduğum için bana minnet duymalıydı.

Ve tabi ki de eninde sonunda dönüp dolaşacağımız yer bu yüzleşme olacaktı. Bazı şeyleri konuşmanın vakti gelmişti. Hatta geçiyordu bile. Yine de rahat tavrıma karşın gergin olmadığım söylenemez. İçimdeki öfke halen tazeydi.

Babam elindeki telefonu bıraktığında doğrudan diğer koltukta oturan Sanem’e baktı ve boğazını temizledi. “Düğünü iptal ediyoruz.”

Hepimizi koca bir şaşkınlık silsilesi kaplarken Sanem hayretle ona baktı. “Ne?” Babam omuz silkmekle yetindi. “Evlenmek istemiyorum seninle Sanem. Daha fazla seni bana mahkum etmek istemiyorum. Belanın içinde olan bir adamla daha fazla zaman kaybetmemelisin.”

“Sen ne saçmaladığının farkında mısın?” Babam ona dik dik baktı. “Peki sen saatler öncesinde bana neleri haykırdığının farkında mısın? Ne zorlukları atlattığımızı bile bile bana öfkeyle bile olsa dediklerini es geçmem. Geçmeyeceğim. Hayatımda artık sana yer yok.”

“Uras…” Babam hızla lafını kesti. “Sadece kızımın annesisin. Hep görüşürüz. Problem yok. Ama benim bir evliliğe ayıracak kafam da yok artık. Bir şeyler için çabalamaktan yoruldum.” İç çekip devam etti. “Birkaç eşyanı al. Ardından şoför seni Bade’ye bıraksın. Biraz onda kalırsın.”

“Şu an yaptığın şey bencillik!” Babam etrafına öylece bakarak sırıttı. “Bu zamana kadar zaten hep kötüydüm gözünde. Bırak biraz hakkını vereyim ha?”

Sanem ona hayal kırıklığı ile bakarken Lena konuştu. “Baba bu yaptığın…” Babam ona tek kaşını kaldırdı. “Sıra daha sana gelmedi bile. İstersen biraz sessiz ol ve karışma.”

“Senden nefret ediyorum Uras…” Babam sahte bir şekilde gülümsedi. “İşte evlenmemek için bir sebep daha.” Sanem burnunu çekti ve Lena’ya baktı. “Kızımı almadan hiçbir yere gitmem.”

Babam ayağa kalktı ve ona kapıyı gösterdi. “Ya güzellikle gidersin Sanem ya da zorla. Tercih senin. Aradaki saygıyı bozmamak tercihim olur tabi.”

Sanem ona büyük bir hayal kırıklığı içinde bakarken Lena’dan da ses çıkmıyordu. İkimiz birazdan bize yönelecek olan oklar için sıramızı bekliyorduk belki de.

Sanem sadece çantasını alarak evden çıktığında kendimi çok tuhaf hissediyordum. Ne demek düğün iptal? Babam onu gerçekten seviyordu. Bunu gözlerinden okuyabiliyordum. Hatta şimdi bile onunla kıytırık bir ayrılık konuşması yaparken bakışları kendini ele veriyordu. Ama neden kendine ve ona bu sonu layık görüyordu. Yıllarca böyle mi yapmıştı? Hep bir şeyler olmuştu ve Sanem kovulan taraftan ibaret mi kalmıştı?

Kendimi tanık olduğum olay karşısında rahatsız hissederken halen tek kelime bile etmiyordum. Babam kapanan dış kapıya son bir kez daha baktıktan sonra bize döndü ve ellerini beline koydu diktatör bir şekilde.

“Evet ilişki durumumu da hallettiğimize göre size gelelim şimdi.”

Lena derin bir nefes aldı. “Anneme karşı çok fevri bir karar aldın baba. Haksızlık ediyorsun.” Onun ağzından çıkan ‘anne’ kelimesi kulaklarımda yabancı bir his oluştururken yutkundum. Acaba daha kaç kez anne demişti? Benim en son birine anne deyişim sekiz yıl önceydi.

“O olay kapandı kızım, orayı bir geç şimdi sen.” Babam karşımızdaki koltuğa tekrardan oturdu ve bize dik dik baktı. “Derdiniz ne sizin?” Sırıttım. “Derdimiz mi ne? Bunu önce bir kendine sor istersen babacığım?” Lena bana sondaki kelimem yüzünden suratını buruşturarak baktığında muzip bir şekilde sırıttım. O kadar hissizleşmiştim ki ortaya çıkan büyük gerçeklerle yüzleşirken bile laubaliydim artık.

“Ben haklıyım demiyorum zaten. Ben haksızım kızım. Oturup sizinle açıkça konuşamadığım için suçluyum. Bocaladım. Üçünüze birden yetişeceğim derken iyice berbat ettim, kabul.”

Lena ile aynı anda yutkunduk. Tüm olanlar sadece ikimizi kapsamıyordu. Bir kişi daha vardı. Bunu sorma eylemini ben üstlendim.

“Kayla’ya söyleyecek miyiz?”

Babam ile gergince bakıştık. Kayla… Kayla Ferzan. İkizim olur kendisi. Daha doğar doğmaz babamın bizden daha doğrusu anneme inat uzak büyüttüğü kardeşimiz. Varlığını bile sadece yakın çevrenin bildiği Uras Ferzan’ın ikinci kızı. Benden kırk saniye sonra doğduğu için onun da ablası oluyordum teknikte.

Ve evet… Ferzan ailesinin sırları asla bitmez. Bir halledilir, diğerleri sıraya girer. Tıpkı gözlerden uzak yaşayan kardeşim gibi…

Loading...
0%