@_ece_asena_
|
Altılı yaşlarımı hayal meyal hatırlıyorum. Ancak bir diğer kız kardeşim Kayla ile olan tanışmam asla aklımdan silinmez. Onu ilk görüşüm tuhaf olmuştu. Normalde kardeşinizle aynı evin içinde büyürsünüz. Her an birliktesinizdir. Ancak Kayla ile olan bağım arasında hep mesafeler olmuştu. Onunla bir arkadaşla tanışır gibi tanışmıştım. Sanki anaokulunun ilk gününde bir oyun arkadaşı bulmuş gibi… Babam Uras Ferzan hep can yakmayı sevmişti. İnsanlar onun tersine giderse, o hep daha fazlasını yapardı. Ya biat et ya da bedelini öde. Bu annem için de geçerliydi. Büyük hırslarının savaşı hiç bitmeyen annem ve babam birbirlerini kırmaktan hiçbir zaman çekinmemişti. Ama günün sonunda canı yanan annem olurdu. Bencil bir kadındı belki de ama babamın o savurgan ve kırıcı hallerini hiçbir zaman hak etmemişti. Tanık olduğum kadarıyla bence babamın ona en büyük darbesi iki kızından birini ondan ayırmasıydı. Evet, iki kızından biri. Lena artık buna dahil değildi. O en başından beri Sanem’in kızıydı. Öz ve öz. Annemin iki kızı vardı. Bir ben biri ise Kayla. Şimdi birtakım gerçekleri öğrenince daha iyi fark ediyordum. Annemin bana daha çok ilgi göstermesini, Lena’yı sevmemesini ve dahasını… Lena’ya kızıymış gibi davranması ise etrafa karşı bir maskeydi büyük ihtimalle. Prestijli evlilikleri bozulmasın diye yapılan bir fedakarlık. Babamın onu aldatmasına göz yummuştu. Gayrimeşru bir çocuğu evliliklerinden doğan bir bebek olarak lanse etmişti. Ebeveynlerimin psikolojisi gerçekten yerinde değildi. Biri toprağın altında, diğeri ise halen hayatta olmasına rağmen yokluğunu istememi sağlıyordu. Halen salonda oturuyorduk ve benim sorduğum sorunun üzerine derin bir sessizlik oluşmuştu. Gayet normaldi. Babamın her şeye verecek bir cevabı vardı ama iş çevirdiği dolaplara gelince böyle kalakalıyordu. Tahmin etmesi gerekirdi. Bir gün her şeyin ortaya çıkacağı belliydi. Ama o bunu akıl edemeyecek kadar saçmalıyordu bazen. Lena ile aramda aptalca sırlar oluşturmuş ve bizi korumaya çalışırken ruh sağlığımızı hepten kaybettirmişti. Diğer kardeşimiz Kayla ise kendini bildi bileli ev denilen şeyden bihaber başka bir şehirde yaşamıştı. Doğduğu günden beri uzaktaydı. Onun olayı bu gibiydi. Uzakta olmak. Kayla eşittir uzak… Bu benim için hep böyleydi. Yine de bizden uzakta olmasına karşın babam bize acımış olmalıydı. Çünkü küçükken hep bizi görüştürürdü Kayla ile. Lena’yı da hatta. Hatırlıyorum da Kayla ile olan görüşmelerimizin sonunda eve geldiğimizde annem saatlerce babamla kavga ederdi kızının yerini söylemesi için. Hatta bana sürekli bir şeyler anlatmamı söylerdi. Ama küçük olduğum için hiçbir zaman anneme adres tarif edemedim. O da hiçbir zaman Kayla’nın yerini öğrenemedi… Yüreğimdeki en büyük acılardan birisi de buydu. Annem bir kez olsun Kayla’yı görememişti. Bir anne için çok zordu. Keşke Allah benim ömrümden alıp biraz daha anneme verseydi de annem bir kez olsun onu görebilseydi… Babamın yatacak yeri yoktu… İyi bir adam olduğunu bazen içten içe hissetsem de, hayır. Yaptıklarının bir bahanesi olmayacaktı. Ne burada ne de öldükten sonra… “Üzerime gelmeyi kes Lara. İyice bir düşünelim, ardından Kayla’ya ne diyeceğimize karar veririz.” Seslice güldüm. Dalga mı geçiyordu benimle? Halen gerçeklere işimize geldiği gibi şekil mi verecektik? Kesinlikle hayır. Olmaz. “Ortada düşünecek bir şey yok. Eğer yine arkamızdan bir iş çevirmediysen Kayla halen annesinin öldüğünü ve Lena’nın da annesinin başka bir kadın olduğunu bilmiyor. Gerçekleri bilmeye hakkı var.” Babam bana iç çekip baktığında omuz silktim ve ayaklarımı uzattığım sehpadan çekip oturduğum yerde dikleştim. “Yeter artık, insanları oynatamazsın. Hele bir de söz konusu kendi çocuğunsa. Onu yıllarca uzak tuttun, bir ailesi olmadan büyüdü. Bir de yalanlarla yaşamasına izin vermeyeceğim. Gerekirse ilk uçakla İzmir’e gider ve ona her şeyi olması gerektiği gibi anlatırım.” Babam bana durgunca bakarken kafasını iki yana salladı. “Bu kadar fevrice davranamazsın. Son zamanlarda iyi bir dönemden geçmiyor. Şu an olmaz.” Kaşlarımı çattım. Tam bir şey diyecektim ki dakikalardır konuşmaya dahil olmayan Lena benden önce davrandı. “Ne demek iyi bir dönemden geçmiyor? Ne oldu ki?” O sormasaydı kuracağım cümleler harfiyen böyleydi. Bu yüzden ekstra bir şey deme zahmetine girmeden cevap beklemeye başladığımda babam derin bir nefes alarak ayaklandı ve kaşlarını çattı. “Aysel teyze geçen hafta kalp krizinden vefat etti. Bu da doğal olarak Kayla’yı derinden etkiledi. Bir haftadır iyi değil ve benimle de konuşmak istemiyor. Sadece Ankara’ya taşınacağından bahsetti biraz.” Duyduklarımın ardından hızlıca ayaklandım ve “Ne?” diye bir şaşkınlık nidasında bulundum. Lena da tıpkı benim gibi şaşkındı. Aysel Teyze… Kayla’yı o büyütmüştü. Babamın eski bir ahbabı sayılırdı. Onu Kayla’yı görmeye gittiğimiz zamanlarda görürdüm. Çoğunlukla ise yaz tatillerinde yaşadıkları yazlıkta ki buluşmalarımızda güzel vakitler geçirirdik. Gözlerimin önünden o günler geçtiğinde sertçe yutkundum. Yaşı epey ilerlemiş olmalıydı. En son onu görmemin üzerinden neredeyse dört yıl geçmişti. Kayla da aynı şekilde. Sadece telefondan görüntülü konuşmalarla iletişime geçmiştik o kadar. “Sen bunu bize nasıl söylemezsin baba?” Lena kırgınca konuştuğunda ben ise ne diyeceğimi bilemiyordum. Küçüklüğümün mihenk taşlarından birisiydi Aysel teyze ve ölmüştü. Artık yoktu. Lezzetli kıymalı börekleri de… Neyse. “Kendi dertlerinizle ilgiliydiniz, canınızı sıkmak istemedim…” “Cenazesine bile gidemedik!” Lena birden bağırdığında babamın omuzları düştü. O ise devam etti. “Kayla’nın da yanında olamadık! Baba sen ne sikim saçmaladığını sanıyorsun, neden bizi hep ayırıyorsun? Yapmamız gereken onun yanında olmaktı! Kötü gününde onun yanında olmalıydık!” Yavaşça ayağa kalktığında yanımızdan ayrılarak yürümeye başladı. “Hemen onun yanına gideceğim ve yanında olacağım! Ardından da her şeyi anlatacağım! Karar ona ait ne düşünmek isterse de düşünür, bıktım artık gizli saklı işlerlerden!” Arka cebimdeki telefonum titrediğinde ofladım ve görmezden gelmeye çalıştım. Babam Lena’yı durdurmak için harekete geçeceği sırada yanına gidip kolundan tuttum. “Bırak gitsin. Zaten o da iyi değil, biraz uzaklaşmak iyi gelir.” Babam bıkkınca baktı bana. “Neden her şey bu kadar karıştı şimdi?” Gözlerimi kıstım. “Senin yüzünden.” Yutkundu. “Yapma böyle…” “Her şey senin yüzünden baba. Annemi öldürdün, Kayla’yı evinden uzakta büyüttün, bizi mahvettin, Sanem’in duygularını paramparça ettin, sen kendini bile mahvettin. Ben böyle yapmasam ne değişecek ki? Suçlu hep sensin.” Tam gidecektim ki duraksadım ve ona baktım kızgınlıkla. “Senin yüzünden ikizimi hayatım boyunca açıkça konuşamadım bile. Sanki hiç yokmuş gibi, hiç olmamış gibi davranmak zorunda kaldım. Ara sıra aklımdan geçirirken bile iki kere düşündüm. Neden? Senin saçmasapan düzenin yüzünden. Ama geçmiş olsun diyelim, artık her şey son hız ortaya çıkıyor neyseki.” Yanından geçip gittiğimde yukarı kata çıktım ve cebimden telefonumu çıkardım. Aslında Lena’nın yanına bir uğrayacaktım ancak son anda vazgeçmiştim. Onun dalgalı ruh halini çekemezdim şimdi. Zaten tüm gün boyunca travmatik şeyler öğrenmekten canım çıkmıştı. Ailevi meselelerden kendi dertlerimi unutmuştum resmen. Bahadır, Alpaslan, Araf’ta olanlar… Of. Odama girdiğimde kapıyı kapattım ve ışığı açtım. Etraf biraz dağınıktı. Geçirdiğim sinir krizi biraz etrafa zarar vermişti. Umurumda bile değildi neyseki. Yatağıma oturduğumda telefonumun ekranını açtım. Biraz önceki arama titreşimi Alpaslan’dan değildi. En son araması bir buçuk saat önceydi. Ardından bir daha hiç aramamıştı. Attığı mesajlara bakmak için mesaj uygulamasına girdim. Alpaslan: Öylece kestirip gidecek misin? Alpaslan: Her şey açıkça ortada değil mi? Alpaslan: Lara anlamıyorum, bu sadece bir oyun değildi tamam mı? Alpaslan: Hep kaçar mısın böyle işine gelmediğinde? Alpaslan: Tamam, kabul ediyorum Lena’yı aramamalıydım. Alpaslan: Ama Bahadır ile konuşmalarına katlanamadım! Daha bir sürü mesaj vardı böyle. Hepsi beşer onar dakika aralıklarla atılmıştı. Bir süre sonra ise son bir mesaj atıp tamamen iletişime geçmek için çabalamayı bırakmıştı. Alpaslan: Açmıyorsun telefonu, mesaja da dönmüyorsun… Tamam. Eyvallah. Alpaslan ile olan sohbet kısmından çıktığımda Bahadır’ın da mesaj attığını gördüm. Bahadır: Sinirlisin biliyorum. Ama hiçbir şey sandığın gibi değil tamam mı? Bahadır: Lara, ben seni seviyorum. Ben hep seni sevdim. Bahadır: Biraz kafanı topla, sonra konuşalım. Bıkkınca soludum ve ikisini de kafamdan atmaya çalışarak son aramaya baktım. Araf aramıştı. Kaşlarımı çatarak onu aradım ve telefonu kulağıma yasladım. Üçüncü çalışta telefon açılırken Araf konuştu. “Bir dakika beklesene sessiz bir yere geçeceğim.” Kısa bir an onu beklememin ardından tekrar konuşmaya başladı. “Ne yapıyorsun Lara? Mekandan çabuk ayrıldınız, çalışanlar herkesin masadan tartışarak kalktığını söyledi.” Derin bir nefes alıp verdim. “Gereksiz şeyler, konuşmaya bile değmez cidden. Sen bunun için mi aramıştın kuzen?” “Yok hayır. Sömestr boyunca iki hafta babamlarda olacağım. Senin de geldiğini duyduklarında ilk fırsatta ziyarete gelsin diyorlardı. Belki iki haftalık tatilde gelmek istersin diye düşündüm. Nasıl olur?” Alt dudağımı dişledim ve kısa bir an duraksadım. Burada her şey oldukça arapsaçına dönmüştü. Ne babamla uğraşacak gücüm vardı ne de başka şeylerle. Kayla’ya gitmeye de gücüm yoktu. Kendime dermanım kalmamışken bir başkasına merhem olmaya çalışmayacak kadar yorgundum. Sakin bir iki haftaya ihtiyacımın olduğu kesindi. Bursa’da yaşayan dayım, Araf’ın babası Rüzgar dayım bu sakinlik ortamını bana verebilirdi. Onu ve Ezgi yengemi seviyordum. Araf gibi bir soğuk nevalenin dünyaya gelmesinde payları olsa da çok iyi insanlardı. Babam Karahan ailesini sevmese de ben severdim. “Çok güzel olur, zaten tatil bir iki güne başlıyor. Gidelim.” Araf aldığı cevaptan memnun olarak konuştu. “Tamamdır o zaman. Yarın sabah arabayla geçeceğim ben, seni de alırım o zaman?” Başımı o görmese de yine de olumluca salladım. “Tamam.” *** Ben gerçekten tam bir bahtsızdım ya. Harbiden ama. Nereye gitsem bir bela bir ölüm bir acı. Bu nasıl iş arkadaş! Gittiğim en sakin ortam bile bir anda bozuluveriyordu. Ne hoş ama! İki haftalık sakin rüya tatilim kabus gibi geçmişti… Tam anlamıyla kabus… Bursa’ya vardığımızda Araf’ın anne ve babası beni çok iyi karşılamıştı. Rüzgar dayım beni baya özlemişe benziyordu. Saatlerce sohbet etmiştik. Hatta küçüklüğümden kalma birkaç fotoğrafı inceleyerek gülmüştük. İlk kaldığım günün akşamında ise annemin babasını yani dedemi ziyaret etmek için odasına çıkmıştım. Kendisi öğrendiğim kadarıyla bir buçuk yıldır alzheimer hastalığıyla mücadele ediyordu. Kendisiyle fazla anım yoktu. Ancak yine de küçüklüğümden kalma birkaç güzel dede-torun hatıram olduğu söylenebilirdi. Gerçi günün sonu babamın Karahan’ları kötülemesiyle biterdi. Buna dedem de dahildi. Babam cidden hiç sevmezdi onları. Ama bu ailenin kızını kendine eş seçecek kadar da cüretkardı bir zamanlar. Dedemin odasında geçirdiğim birkaç dakikanın sonunda dedem ölmüştü. Evet. Cidden dedem yıllar sonra onu görmeye geldiğim ilk anda ölmüştü. Şaka gibi. Gözü açık gitmişti adam bir anda. Şoke olmuştum ve sonrasında her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Cenaze, taziye ziyaretleri… Falan filan… İki hafta kafamı toplamayı beklerken içine düştüğüm yas çukuru beni İstanbul’daki olaylardan biraz olsun uzaklaştırırken başka bir hüzne boğmuştu. Her zaman ölümlerden nefret eden birisi olmuştum ve dedemin ölümü üzücüydü. Belki de ölmeseydi çocukken geçiremediğimiz zamanları telafi edebilirdim. Ve en kötüsü de her ölüm ardında iz bırakırdı. Her ölüm ardından bir şeyler bırakırdı ve kalanlar o şeylerin içerisinde boğulurdu… Ne hissedeceğimi bile bilemez haldeydim. Okulların açılmasına bir gün kala Araf’tan ayrı olarak uçakla İstanbul’a dönmüş ve havalimanından Feyyaz abi tarafından alınmıştım. Her şey üstüme üstüme geliyordu ve tam olarak şimdi eve girmiş bulunmaktaydım. “Sana Bursa’ya gitmenin iyi bir fikir olmadığını söylemiştim.” Babamın ‘ben sana demiştim’ temalı cümlesi gözlerimi devirmeme neden olurken bir yandan da haklı oluşuna burun kıvırdım. Koltukta oturduğu kısmın hemen yanına oturdum ve arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Bu sırada mırıldandım. “Lena geldi mi?” Gözlerim kapalı olduğu için onu görmüyordum. Sadece sesini duydum. “Evet bir hafta önce döndü. Ama yanında Kayla da vardı.” Birden gözlerimi açtım ve babama baktım. “Şaka yapıyorsun?” Kafasını iki yana salladı. “Ankara’ya taşınmadan önce bana tüm nefretini kusmak istemiş. Lena ona her şeyi anlatmış. Öğrendiklerinden sonra öfkeli olması normal, biraz zaman geçsin toparlarız diye düşünüyorum.” Yutkundum. “Buraya gelmesi seni kızdırmadı mı?” Sonuç olarak Kayla demek uzakta olmak demekti. Eve kadar gelmiş olması büyük gelişmeydi. Babam hayır dercesine baktı bana. “Hayır tabi ki de, zaten ortada saklanması gereken bir durum yok artık.” Gözlerimi kırpıştırdım. “Doğru, annem öldü. Kayla’yı neden saklayasın ki sırf gıcıklık olsun diye…” Babam bana acıyla baktı. “Yapma böyle, sen de sinirlisin anlıyorum…” Elimi havada rastgele salladım ve sözünü kestim. “Siniri falan geçtim ben artık sadece yorgunum anlıyor musun? Kırgınım. Asabım bozuk. Olaylara ne tepki vermem gerektiğini bile seçemiyorum artık. Kalkıp bana senin baban ben değilim desen sanki tamam deyip köşeme çekilecek gibiyim. O kadar hissizim. Kendimi iyi hissetmiyorum baba… Önce saçmasapan şeyler öğrendim, sonra bir gün arayla iki ölüm haberi aldım. Önce Aysel Teyze sonra ise dedem. Gözlerimin önünde öldü adam… Kaç gündür ise yas tutan insanların içerisindeyim. Ruhum bedenimden çekilmiş gibi.” Boşluğa bakmaya başladığımda babamın sorgulayıcı sesini işittim. “Tamam anlıyorum seni, e ama kızım o zaman niye iki haftadır oradasın? Cenazeye bile kalman gerekmiyordu, ilk uçakla gelmeliydin. Ama gelmedin. Cidden neden gelmedin?” Yutkundum ve başımı önüme eğdim. Bu sırada babam çenemden tuttu ve yüzümü yüzüne çevirdi. “Sen neden başını önüne eğiyorsun? Bir şey mi oldu Bursa’da söyle çabuk. Birisi ters bir şey mi söyledi? Yoksa o Poyraz mı bulaştı sana? Cenazede bile ilişmekten geri durmamıştır o şerefsiz.” Poyraz dayımdan bahsediyordu. Annemin küçük erkek kardeşi. Kendisi biraz sinir bozucuydu. Hatta babama benzediği bile söylenebilirdi. Belki de bu yüzdendir ki babam onu da hiç sevmez. Birbirlerinin iş yaptığı ortamlara asla girmezler. “Lara neden susuyorsun?” İç çektim ve birden babama sarıldım. Bu onu şaşırtırken elleri havada kaldı. Bense fısıldadım. “Sadece biraz sarılmaya ihtiyacım var baba. Sadece sarıl, sorgulama beni. Çok yorgunum.” Onu hayretler içerisinde bırakan sarılışıma karşılık verdiğimde yılların ardından belki de ilk defa sarılıyorduk. Bu enteresandı. Hem de çok… Ama bizim için işler hep değişirdi. Tıpkı birbirimize olan bağlarımızın değiştiği gibi… “Özür dilerim.” İki dudağımın arasından çıkan iki kelimelik cümle babamın bedenini kaskatı yaparken bana sarılmayı bıraktı. Geri çekilmeye çalıştığında buna izin vermedim ve kollarımı sıkılaştırdım. “Sana çok fazla yüklendim ben, biraz saçmaladım. Annemi öldürdüğün için seni suçlamam çok aptalca.” Sesim titremeye başladığında babamın adımı mırıldandığını işittim. Ama konuşmaya devam ettim. “Sadece sarhoştun. Kendinde bile değildin ve yıllarca bunun ağırlığı altında ezildin biliyorum.” Geri çekildiğimde babam bana şaşkınca bakıyordu. Muhtemelen uzunca bir süre onunla insan gibi konuşmayacağımı düşünüyor olmalıydı. Ama hayat bazı kızgınlıklar için fazla gereksizdi. Hayat bana bunu son iki haftada kafama vura vura öğretmişti. “Kendini sıkışmış hissetme. Evet çok büyük hatalar yaptın. Lena, ben ve Kayla bu durumdan çok zararlar alarak çıktık. Ama emin ol, her şey geçer. Halen bir umut var.” Babam girdiği şaşkınlıktan çıkarken yüzünü derin bir ciddiyet kapladı. Şüpheci bir şekilde bakıyordu. “Sana son kez soruyorum Bursa’da ne oldu kızım?” Dudaklarımı büktüm. “Hiçbir şey olmadı.” Kaşları çatıldı. “Yalan söylüyorsun.” Ofladım ve ayağa kalktım. Bu sırada o da ayağa kalktı ve kolumdan tutup gitmemi engelledi. “Gözlerinin altı ağlamaktan çökmüş. Sen öylece ağlamazsın.” Omuz silktim. “Son zamanlarda yaşananlar çok ağır…” “Son zamanlarda yaşanan şeylerle bir alakası yok bu halinin! Biliyorum işte, bir şey olmuş ve anlatmıyorsun. Bu da beni sinir ediyor.” Omzularım bıkkınlıkla düştü. “Beni bana bıraksana biraz. Bu kadar ılımlı olmaya çalışırken aramız soğumasın daha fazla.” “Lara…” Arkamı döndüm ve merdivenlere doğru yürümeye başladım babama bir kez olsun dönmeden. Hayatım daha fazla ne olabilir derken her seferinde daha da karmaşık bir hâl alıyordu ve ben nereye savrulup gideceğimi bile kestiremiyordum.
|
0% |