Yeni Üyelik
25.
Bölüm

KÜL (25) Hiç Yaşanmamış Gibi

@_ece_asena_

“İlhan Amca’yı arayıp Merve’nin ev yasağını biraz esnetmesi hakkında onu ikna eder misin? Merve ile buluşmam lazım.”

Kollarımı göğsümde birleştirmiştim. Bahçedeki oturma grubunda kahve içen babam ve Mehmet amcamın karşısında dikilmiş özellikle babama ısrarcı bir şekilde bakıyordum. Dün onu soru işaretleriyle salonda bırakmamın ardından odamdan bir saniye bile olsun çıkmamıştım. Uzun bir duş, temiz kıyafetler, kendime gelmem için rahatlatıcı bir yüz bakımı ve ardından upuzun kesintisiz bir uyku… Kendime anca gelebilmiştim.

Sabah uyandığımda ise geride bıraktığım son iki haftaya kıyasla rutin hayatıma tekrardan dönmüştüm ve düşünmeye fırsat bulamadığım yaşananlar zihnime bir bir üşüşmeye başlamıştı.

Esila, Asrın’ı o gün Araf’ta terk etmişti büyük bir kavgayla. Dediğine göre Merve, Kuzey’i Kaan’la aldatmıştı ve bu ortaya çıkmıştı. Tam da bu nedenle sabah kendime geldikten sonra Merve’yi aramıştım detayları öğrenmek için. Nedense ona bunu konduramıyordum ve bir şekilde bu hissimde de haklı olduğumu biliyordum.

Telefonda kısaca görüşmüştük ve anlattığına göre babası ona sert bir ev cezası kesmişti. İki haftadır evden dışarı çıkamıyordu. Oldukça saçma gelmişti. Ama olayı iyice anlamam için onunla görüşmem gerekiyordu. Ne yazık ki babası onun dışarıya çıkmasına izin vermediği gibi eve de herhangi bir arkadaş kabul etmiyordu. Merve ise detayları yüz yüze konuşmakta ısrarcıydı. Ben de öyle.

Her ne kadar İstanbul’a geldiğimden beri fazla kontak kuramamış olsak da, Merve ve ben küçüklüğümüzden beri fazlasıyla yakındık. Yakın arkadaştık. Sadece hayatımızda olup bitenler bizi başka yerlere savurmuştu. Çoğu zaman yalnız olduğumu savunsam da, Merve duvarımda çatlaklar oluşturan sayılı kişilerdendi.

Ve tam da bu yüzden şimdi babamdan böyle bir istekte bulunuyordum. Ondan bir şeyler isteme noktasında fazla vasattım, bunu o da gayet iyi biliyordu ki şu an biraz şaşkındı. Merve’nin babasıyla konuşmasını istememin sebebi ise, İlhan amcayla çok yakın arkadaş olmasıydı. Bunun Merve ile çocukluk arkadaşı olmam üzerinde büyük payı vardı.

“Bu konuda bir şey yapabileceğimi sanmıyorum.”

Fütursuzca sıraladığı sözcüklerin ardından elindeki fincanı önündeki sehpaya bıraktığında kaşlarımı çattım. “Kırk yılın başı senden bir şey istiyorum ne var yardım etsen?”

Omuzlarını kaldırıp indirdi umursamazca. “İlhan ile sen Bursa’ya gittikten bir gün sonra konuştuk. Açıkçası pek iç açıcı şeyler olmamış. Kızını birtakım şeylerden uzak tutmak istemesi anormal gelmiyor doğrusu.”

Ofladım. “Baba…” Dudaklarını büktü ve sözümü kesti. “Hem dün yarım kalmış bir konuşmamız vardı. Belki o konuda beni aydınlatırsan ben de o şekilde bir şeyler için çabalayabilirim ha ne dersin?”

Sürekli her şeyi bilmek istiyordu ve bu beni sinir ediyordu! Ona istediğini vermeyecektim.

“Lara, amcaya bir günaydın yok mu ya?” Mehmet amcamın sesini duyduğumda gözlerim onu buldu. Derin bir nefes aldım ve sahte bir sevecenlikle “Günaydın amcacığım!” diye şakıdım. Ardından sabahın köründe neden buraya geldiğini düşündüğümde jeton saniyeler sonrasında düştü.

Yüzümdeki gülümseme solarken dudaklarımı birbirine bastırıp, kollarımı iki yana saldım. “Sen de her şeyi biliyordun değil mi en başından beri?” Mehmet amcamın yüzü düşerken yutkundu. Babam da ondan halliceydi.

“Lara her şeyin bu kadar karışmasını kimse istemezdi emin ol.” Omuz silktim. “Ama baya bir karıştı. Olan oldu. Geriye alamayız artık.”

“Önümüze baksak olmaz mı artık? Hem kendini suçlu hissetme diyen sen değil miydin dün?” Babam ciddi bir şekilde bana hitaben konuştuğunda bir elimle sol şakağımı kaşıdım ve başımı olumluca salladım. Bu sırada inceleyen bakışlarını da üzerimde hissediyordum. Konuyu değiştirecek bir cümleyi dudaklarının arasından çıkardığında kendimi başka bir saçma gündemin içinde bulmamla birlikte baygınca ona baktım.

“Otursana, seninle konuşmak istediğim bir Alpaslan Kıraç konusu var.”

Babamın aşırı meraklı cümlesi oldukça ısrarcıyken, amcam da en az onun kadar meraklıydı. Hatta bunu cümlelere dökmeden duramadı. “Gerçekten ya, şaka falan ama öyle bir çocukla ne işin var amcacığım senin?”

Tam bir şeyler söyleyecektim ki evin bahçeye açılan kısmından görüş açıma giren Bade halamla birlikte araladığım dudaklarımı birbirine bastırdım. Bir elimi üzerimdeki kot şortun cebine sokarken diğer elimi ise saçıma atıp kısa bir düzeltme hareketinde bulundum.

Geliyordu gelmekte olan.

Üzerindeki şık elbisesiyle bize doğru hırslı adımlarla gelen otuzlarının başında olan halam oldukça sinirli gözüküyordu. Babam onu gördüğünde ofladı ve eliyle yüzünü sıvazladı.

“Gel bir de sabahın köründe bunun yaygarasını dinle şimdi.” Mehmet amcamın serzenişini duyduğumda hafifçe sırıttım. Ama bu kısa sürdü çünü halamın baskıcı sesini duymam uzun sürmedi.

“Bir de oturmuş kahve mi içiyorsunuz cidden? Allah sizin gibi abileri başıma bela diye mi gönderdi acaba!”

Halam kendini boş koltuklardan birine atıp bir bacağını diğerinin üzerine bıraktı ve gözündeki siyah güneş gözlüğünü çıkartıp babama doğru işaret parmağını uzattı sinirlice.

“Sen erkeklerin yüz karasısın! Utanmıyor musun Sanem’i yarı yolda bırakmaya!”

Ben halen ayaktayken babam ona bıkkınca baktı ve gözlerini kıstı. “Sana ne zamandan beri hesap veriyorum acaba Bade?”

Mehmet amcam hafifçe sırıtırken halam daha da sinirlendi. “Hesap mı? Bir kadını düğün hazırlıkları esnasında terk etmek hesap vermek demek mi? Bu mu yani abi!”

Babam vurdumduymaz bir şekilde arkasına yaslandı. “Onu terk etmedim. Sadece artık her şey yüzünden suçlanmaktan bıktım. Her yaşanan şeyin günah keçisi ben olacak değilim. Ama Sanem bunu yapmaktan asla vazgeçmiyor. Belki de bir şeyleri zorlamamak gerekiyordur.”

Halam ona acır gibi baktı. “Sana inanamıyorum abi…”

“İnanamayacak ne var ki? İlişkinin geleceğini sağlam görmüyorsa evlenmekten vazgeçmesi babamı suçlu mu yapar?”

Birden tartışmaya dahil olduğumda bakışlar bana yöneldi. Halamın öfkesi bana yöneldiğinde geldiğinden beri ilk defa bana doğrudan bakıyordu. Beni baştan aşağı süzdükten sonra yüzünü buruşturdu. “Sen haddin olmayan şeylere karışma.”

Küçümseyici bir şekilde sırıttım. “Karışırsam ne olur? Ne yapabilirsin ki hala? Bazen çok komik oluyorsun, o saçma öfkeni kustuktan sonra günün sonunda bu evden gidecek olan sensin.”

Umursamazca arkamı dönüp birkaç adım atmıştım ki halam tekrardan konuştu.

“Annen gibi mi?”

Adımlarım duraksadığında babamın arkamdan gelen uyaran sesini işittim. “Bade kapat şu çeneni!”

“Bence de, ileri gitme.” Mehmet amcam da babamı desteklediği sırada arkamı döndüm ve halama dik dik baktım. Bugüne kadar annemi iğneleyen tüm sözlerine susar geçerdim. Etrafa da aynı şekilde davranırdım. Annemi kaybettiğim için içimde tuttuğum yas beni annemle ilgili konuşmalara sessiz kalmamı sağlıyordu bir şekilde.

Ama artık bir şeyler değişmişti. Ben de değişmiştim. Herkes değişmişti.

“Evet, annem gibi. Hoş onun kaçıp giderken kavuşacağı birileri vardı büyük ihtimalle. Senin buradan çıktıktan sonra gideceğin birileri olmaması ne acı.”

Ortama buz gibi bir kasvet çökerken halamın bakışları şaşkınlıkla parladı. Benden böyle bir çıkış beklemiyordu. Babam ve amcam da şaşkındı. İlk defa annemi kötüleyici bir cümle kurmam hepsini şaşırtmıştı. Bade halaya olan atarım geri planda kalmıştı. Babamın bakışlarına karşılık vermeden arkamı dönüp eve doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Bu sırada halamın durgun sesini işittim.

“Onun neyi var?”

Muhtemelen babam ve amcam son zamanlarda açığa çıkan gerçekleri ona anlattığında biraz daha neyimin olduğu hakkında fikir sahibi olabilirdi.

***

Çağdaş Koleji’nde sömestr tatili sonrası yeni dönem başlamıştı…

Ve hayatımın gidişatı cidden tek kelimeyle berbattı. Sicilya’dan dönüşüm ve bu okula kayıt olmam, eğitim sayesinde edindiğim vizenin iptaline sebep olmuştu. Aptallık etmiştim. Birkaç gün sonra uçağa binip gitmeli ve kaldığım yerden devam etmeliydim. Ama yapmamıştım. Gururum, çevremde olup bitenler beni burada kalmaya itmişti ve saçma bir kaosu birkaç yılda kurduğum tek kişilik düzene tercih etmiştim.

Artık Sicilya’ya dönmem kolay değildi. Son zamanlarda vize başvurularının çoğu reddediliyordu ve oradaki okulla da resmi bir ilişiğim kalmamıştı. Bir zamanlar araştırarak, çabalayarak ve çalışarak hak kazandığım yabancı liseye artık geri dönemezdim. Bu çok berbat bir gelişmeydi. Üstüne üstlük son sınıftaydım ve oranın eğitim sistemi içerisinde lise hayatımın büyük bir kısmını geçirmiştim. Tüm üniversite hazırlıklarım oranın sistemine göreydi. Şimdi ise İstanbul’da bir liseden mezun olacaktım ve henüz buranın üniversite sınav sistemine hazır değildim. Önümde üç buçuk aydan biraz daha fazla bir süre vardı ve bu sürenin sınavda başarılı olmama yetip yetmeyeceği hakkında da bir önsezim yoktu.

Mezuna kalmak istemiyordum. Kendi hayatıma yoğunlaşıp, kendi ayaklarımın üzerinde durmak istiyordum. Sosyoekonomik açıdan kendime güvenmek istiyordum. Babam öyle ya da böyle her zaman bir şekilde arkamda olacaktı. Bunu ben istemesem de yapacağını biliyordum. Ama kendi kendime de bir şeyler kazandırmak istiyordum. Lara Ferzan dendiği zaman özgüvenli, bireysel kazanımlarını kendi sağlayan başarılı bir kadın olarak bilinmek istiyordum ilerde.

Kafam çok karışıktı ama.

Yaşadıklarım, halen yaşıyor olduklarım ve yaşayacaklarım…

Aile ve arkadaşlık ilişkileri kafamı çok kurcalıyordu. Bu yüzden akademik anlamda kendime yoğunlaşamıyordum. Bu da fena halde canımı sıkıyordu. Bir şeyler yapmalıydım… Kendimi sadece derse adamamı sağlayacak cinsten…

Yoğun düşünceler ve planlar kafamı kurcalarken arabamla otoparka girdiğimde etrafın kalabalık olduğunu gördüm. Tam okula giriş saatine yakın bir şekilde gelmiştim ve bu yüzden etrafta arabalarının yanında duran öğrenciler vardı. Öğrencilerin çoğu hatta neredeyse hepsi son sınıf öğrencisi olmalıydı. Lise üçler reşit bile değildi.

Boş bir yer arama umuduyla düşük hızda ilerlerken etrafı da inceleme fırsatı bulmuştum. Baya bir kişi gelmişti. Müdür henüz son sınıfları devamsızlık konusunda salmamış olmalıydı. Bir ara iki hafta kala okula gelmenin zorunlu olmadığını söylediğini duymuştum. Ne kadar doğru tartışılır. En azından şimdilik herkesin okulda olacağı kesin. Henüz mezuniyete çok vardı.

Arabamı nihayet boş bir alana park ettiğimde kontağı kapattım ve aynaya bakarak dudak parlatıcımı tazeledim. Ardından yan koltuktaki siyah sırt çantamı elime aldım ve arabadan yavaşça indim. Üzerimde pantolon, tişört ve hırka üçlüsü vardı. Siyah hırkanın omuz kısmını düzelttikten sonra hafifçe dağınık topuzu da yokladım ve ağır adımlarla yürümeye başladım.

Sınıfımın olduğu koridora ulaştığımda karşılaştığım Merve ile birlikte derin bir nefes aldım ve “Sonunda kavuştuk.” diye bezgince homurdandım. Beni gördüğünde hızlıca yanıma yanaştı ve kollarını boynuma doladı. Sarılışına karşılık verirken sesini duydum.

“Hayatımın en berbat günlerini yaşıyorum resmen! Allah aşkına neredesin sen Lara?”

Benden ayrılıp yüzüme baktığında dudaklarımı büktüm. “Durumum senden hallice Merve. Son günler benim için de çok zor geçti.” Derin bir nefes aldı ve koluma girdi. “Tamam neyse. Hadi kantine inelim. Şu an ders falan umurumda değil. Olanları konuşmamız gerek. Kendimi çok dolmuş hissediyorum.”

Başımı olumluca salladım. “Olur, gidelim.”

Yönümüzü tekrardan merdivenlere doğru döndüğümüzde yürümeye başladık. Tam bu sırada merdivenleri bitirip koridorda bize doğru yürüyen kişiyi gördüğümde adımlarım istemsizce yavaşladı.

Alpaslan şu an tam olarak bana doğru yürüyordu. Göz göze geldiğimizde dudaklarımı birbirine bastırdım. En son pek iyi ayrılmamıştık. Üstelik aramalarına ve mesajlarına da dönmeyişim onu sinirlendirmiş olmalıydı. Sahi son iki haftada o ne yapmıştı?

Durmamla birlikte Merve de durduğunda bana anlamsızca bakmaya başladı. Derdim Alpaslan’dı. Bize iyice yaklaştığında bir şeyler demek için dudaklarımı aralamıştım ki beklenmedik bir şey oldu.

Alpaslan, gözlerini benden çekip yanımdan geçti gitti.

Evet, sanki beni hiç görmemiş gibi yoluna devam etti. Sanki göz göze gelmemişiz, sanki… Sanki saçma bir oyun sayesinde aramızdaki duvarlar hiç yıkılmamış gibi. Eskisi gibi, hatta eskisinden de soğuk.

Ne yaptığını sanıyordu? Hiç yaşanmamış gibi mi yapacaktı birden? Böyle yaptığında her şey olmamış gibi devam mı edecek sanıyordu?

Yoksa ben mi mantıksızdım? En son ona karşı çok net konuşurken şimdi neden halen onunla konuşabilecek bir şeylerimizin olduğunu düşünüyordum? Bitmemiş miydi?

“Lara? Hey!”

Merve beni hafifçe sarstığında kendime geldim ve ona baktım. Kaşlarını çatmıştı. Bana bakarken bir saniyeliğine arka tarafıma baktı ve ardından yine bana döndü. “Biraz önce seni görmezden mi geldi bana mı öyle geliyor? Siz ayrıldınız mı?”

Yutkundum ve tekrardan koluna girip boğazımı temizledim. “Bir an önce kantine insek iyi olur. Çünkü benim de anlatacağım çok şey var.”

 

Loading...
0%