Yeni Üyelik
27.
Bölüm

KÜL (27) Korkaksın

@_ece_asena_

Parmaklarımla hafifçe oturduğum sırada ritim tutarken oldukça düşünceliydim. Çünkü an itibariyle herkes bir yere savrulmuştu.

Ciddi anlamda.

Orta en arka sırada oturmanın getirdiği en büyük avantaj belki de tüm sınıfı rahatça gözlemleyebilmekti. Bu nedenle etrafımdaki çoğu insanın sınıfın farklı köşelerine dağıldığını rahatça fark edebilmiştim.

Merve ve ben orta en arka sırada oturuyorduk. Alpaslan pencere tarafı en arka sıradaydı. Bir diğer deyişle hemen solumda. Bahadır ise sağımda kalan duvar tarafı en arka sırada tek başına oturuyordu. Eskiden yanında oturan Kuzey henüz ortalıkta yoktu. Önündeki Lena ve Melih’e ait sıra ise boştu. Lena birkaç gün daha evde dinlenmeyi tercih ettiği için okulda değildi. Melih ise hangi cehennemdeydi bir fikrim yoktu. En son onu gördüğümde fena halde dayak yemişti.

Asrın ve Kaan da eskiden Alpaslan’ın önünde oturdukları sırada değillerdi. Asrın eskiden oturduğu sıranın bir önündeydi. Kaan ise orta kısmın üçüncü sırasındaydı. İkisi de sınıftan fazla da yakın olmadıklarını düşündüğüm çocukların yanına oturmuşlardı. Araları bozulmuşa benziyordu. Çünkü üçünün birbirinden fazla uzaklaşmayacağını bilecek kadar aralarında kalmıştım ve mevcut durum cidden bir sorun olduğunu gösteriyordu.

Gerçi sorun hep vardı. Hayatımızdan sorunlar eksik olmazdı bizim…

Bıkkın bir şekilde ofladıktan sonra öğretmenin gelmesine daha vakit olduğunu anladığımda ayaklandım ve hiç düşünmeden Alpaslan’ın sırasına ilerleyip yanındaki boşluğa oturdum.

“Günaydın!”

Sevecen bir sesle onu selamladığımda kafasını koyduğu sıradan kaldırdı ve bana yabani bir halde baktı. Yanına gelmemi beklemiyordu. “Ne var?”

Ne var mı? Gerçekten bu mu yani? Ofladım ve yüzümdeki sahte sevinci soldurup ciddi bir mizaca büründüm. “Ne mi var? Gerçekten beni görmezden mi geleceksin?”

Amacım aradaki bilinmezliği yok etmekti. Merve’ye dediğim gibiydi halen düşüncelerim. Alpaslan Kıraç ile bir işim olamazdı. Olmamalıydı. Ama bu beni görmezden geleceği anlamına da gelmezdi. Bir derdi varsa açıkça söylese iyi olurdu. Bana attığı son mesajlardan sonra bu tavırları fazla çelişkiliydi.

“İşimiz bittiğine göre herkes yoluna öyle değil mi Lara Ferzan?”

Sırıttım. “En son attığın mesajlar öyle demiyordu ama?” Gözlerini kıstı. “Kafam iyiydi. Birkaç mesaja aldanıp yanıma gelme cesaretini bulman fazla acınası.”

Başımı hafifçe yana eğdim. “Senin de aramalarına ve mesajlarına cevap vermediğim için bozulduğunu bu kadar belli ediyor olman fazla acınası doğrusu.”

Kaşlarını çattı. “Beni kışkırtmayı kes. En son bana bulaştığında neler yapabileceğimi görmüş olmalısın. Bir dahakine o kadar insaflı da olmam üstelik.”

Seslice güldüm. Konuşurken bende tutmadığı bakışlarını kafasını çevirerek bana yönelttiğinde gözleri önce gülüşüme sonra ise bakışlarıma tırmandı. Yeşil gözleri hep farklı bir tondan bakmak zorunda mıydı? Çözmek saatlerimi alıyordu.

Yoğun bakışlarına karşılık gülüşümü yavaşça durdurdum. Sonra da omuz silktim. “Bence de kışkırtmayı kesmeliyim. Yoksa tekrardan hayatıma girmek gibi bir gaflete düşer ve etrafımda dolanmak için kendince bahaneler türetirsin.”

Yüzü bozuntuya uğramış gibi dursa da çabucak toparladı ve kafasını iki yana salladı. “Hayatına tekrardan girmem için öncelikle çıkmam lazım.” Dudaklarımı büktüm. “Hayatımda bir yerin mi var sanıyorsun Alpaslan? Oysa hiç olmadı.”

Yeşilleri kahvelerimden ayrılmazken bana muzip bir şekilde baktı. “Korkaksın Lara.” Yüzümdeki keyif donuklaşırken devam etti. “Kendini hiçbir şey yaşanmamış gibi hissetmeye zorluyorsun ve herkesi de buna ikna etmeye çalışıyorsun. Ama korkaksın. Hayatında nasıl bir etki yarattığımı görmekten ve bununla başa çıkmaktan korkuyorsun.”

Onu umursamadan yavaşça ayaklandım. “Kişi kendinden bilir işi diye boşuna dememişler. Seni ne kadar etkilediysem kendi korkularını ben yapıyormuşum gibi dillendiriyorsun. Ne komik.”

Omuz silkti. “Kafanda kurduğun teorileri de alıp uzaklaşsan iyi edersin. Çünkü her geçen saniye seni bozuyor gibiyim.”

Kafamı iki yana salladım umutsuzca. “Seninle adam gibi konuşup arayı iyi kapatmayı düşünmek tam bir saçmalıktı, boşversene.”

Suratı buz gibiydi. Umursamazca arkasına yaslandı ve kollarını göğsünde birleştirdi. “İkimizin arasının iyi olma gibi bir ihtimalini nerede buldun bilmiyorum ama benden sana bir tavsiye, fazla zorlama Lara Ferzan. Sen düşmanımın kızısın, biz hiç bir ihtimalde dostane takılamayız. Kimyamızda yok.”

Büyük büyük sözlerine burun kıvırdım ve saçımı düzeltip yanından ayrılmadan son kez ona baktım. “Bakışlarını görmesem dediklerine inanacağım. Ama o yeşillerin fazla aptal. Üzerimden çekilmek nedir bilmiyorlar. Dilinden önce gözlerini terbiye etmekle başlasan iyi edersin Alpaslan Kıraç, yoksa bugün ve ilerleyen günlerde ben hayatıma devam ederken daha çok üzerimde olacaklar.”

Ona karşılık verdiğim bazı anlarda o sağlam duruşu ve egosu zedeleniyordu. Bunu anlamamak elde değildi. Şimdi de aynısı olmuştu. Bendeki bakışlarını çekip cama çevirdiğinde yanından ayrıldım ve kendi sırama geçtim. Bu sırada Bahadır ile de göz göze gelmiştik. Aramızda soğuk rüzgarlar esiyordu. Sınıfa ilk girdiğimde benimle konuşacak gibi olduysa da sonradan vazgeçmişti. Belki de yalnız bir anımı yakalamak istiyordu bilmiyorum. Tek bildiğim onunla da asla işimin olmayacağıydı. Tam bir aptaldı.

“Sen ne yapıyorsun kızım! Ne konuştun Alpaslan ile? Birden gittin yanına!” Merve sessizce bağırırken gözlerimi devirdim ve omuz silktim. “Öyle birden görmezden gelmesi tuhafıma gitmişti sadece. Ben de bodoslama gittim ne var diye işte. Aklınca kendini ağırdan satıyor. Beni küçümseme peşinde salak. Daha çok bekler.”

Merve bana güldüğünde konuşmaya başladı. “Siz uçmuşsunuz ya!” Arkama yaslandım. “Saçma saçma konuşma Merve. Uçtuğumuz falan yok. Biz bu şekilde anca birbirimizi havaya uçururuz.”

“Ateşle barut misali.” Gözlerimi belerttim. “Daha neler!” Aramızda konuşurken sınıfa giren Esila ile birlikte ikimizin de muzip halleri kesildi. Hatta hafifçe yaslandığımız yerden doğrulduk. Onca olayın içinde Esila’yı unutmuştum. Fakat o da yaralı çıkmıştı savaştan.

Doğruca önümüzdeki sıraya gelip oturduğunda Asrın’ın ona baktığını fark ettim. Esila’da olan bakışları bana kaydığında kaşlarını çattı ve önüne döndü. Benimle ne zoru vardı bunun!

“Esila?” Merve Esila’ya seslendiğinde hırçınca bize döndü ve homurdandı. “Şu an konuşmak istemiyorum.” Gözlerimi kırpıştırdım. “Sadece seni merak ettik.” Gözlerini devirdi. “Kendi aranızda her şeyi hallettikten sonra sıra bana gelebilmiş ne büyük nimet ama!”

Kaşlarımı çattım. “Neden bu kadar asabisin? Asrın yüzünden mi?” Omuzlarını düşürdü ve Merve’ye baktı. “Her şeyi en başından beri fark etmiştin öyle değil mi Merve? Asrın’ın ve Kaan’ın bize ne amaçla yanaştığını biliyordun ama bana söyleme hareketinde bulunmadın. Gerçekten bu mu yani? Kaç yıllık arkadaşlığın geldiği noktaya bak.”

Birden önüne döndüğünde Merve ile birbirimize baktık. Esila gerçekten depresyonda gibiydi. Asrın’ın onu kandırışı zoruna gitmişti normal olarak. Ama bunun için bize böyle çıkışması gerekmezdi.

“Başkasının sana olan hatasının öfkesini bizden çıkarmamalısın Esila.”

Sakince konuştuğumda bana sırıtarak döndü ve dalga geçer gibi konuşmaya başladı. “Bu konuda en son konuşması gereken kişi sensin!”

Sesi birden birkaç kat daha yükseğe tırmandığında tüm sınıfın bakışları üzerimize toplanmıştı. Alpaslan’ın bile. Vay canına.

“Ne diyorsun sen ya?” Merve ona hitaben konuştuğunda Esila bana laf atmaktan geri durmadı.

“Her şey sen geldikten sonra boka sardı bunun farkındasın değil mi Lara? Senin aramıza girmenden sonra ne hikmetse herkes paramparça oldu ve bir tarafa savruldu. Sen gelene kadar gayet iyiydik oysa.”

Sınıfı kasvetli bir hava sarmıştı. Hiç tanımadığım sınıf arkadaşlarım yüzüme meraklı bir şekilde bakıyorlardı. Derin bir nefes aldım. “Ben kimseyi kandırmadım.”

Ağzından ‘hah’ diye bir nida fırladı. “Bir de kandırsaydın ne olacaktı acaba!”

“Esila bu kadar yeter.” Bahadır ayaklanıp yanımıza geldiğinde gerilmiştim. Onunla iletişim kurmak istemiyordum. Esila ayaklanıp bana işaret parmağını doğrulttu ve bağırdı. “Yetmez! Her şey senin suçun! Uzun zamandır Alpaslan ile takılmana rağmen Asrın’ın niyetini bilmediğine inanmamı mı bekliyorsun benden yani? Aptal mıyım ben o kadar! Resmen izledin ve gülmüşsündür belki de!”

Asrın en sonunda yanımıza gelip onu kolundan tuttuğunda baskıcı bir ses tonuyla konuştu. “Esila kes saçmalamayı, hiçbir şeyden haberi olduğu yok!”

“Uzak dur benden!” Esila kolunu çekip bir adım gerilediğinde ortamın gerginlik kat seviyesi de git gide artmıştı. Daha fazla dayanamadığımı hissettiğimde oturduğum sıradan kalktım ve çantamı koluma taktım. Bu sırada kaçamak bir şekilde Alpaslan’a bakmıştım. Oturmak ile ayağa kalkıp yanıma gelmek arasında ikilemde gibiydi.

Allah aşkına daha birkaç dakika önce birbirimize rest çekmemiş miydik! Kararlılık seviyemiz gözlerimi yaşartıyordu!

Ondan bakışlarımı çektim ve Bahadır’ın yanından geçip adımımı attım. Bu sırada kolumu tutup beni durdurdu. “Nereye gidiyorsun Lara? Bir dur konuşalım.” Dişlerimi birbirine bastırdım. “Bırak kolumu, konuşacak bir şeyim yok.”

Merve’nin ne yapacağını bilemeyen bakışlarını gördüğümde ona baktım. “Ben gidiyorum Merve, senlik bir şey yok. Ararım sonra.”

“Kaçıyor musun şimdi sen!”

Esila tekrardan bağırdığında ofladım ve sonunda kibarlığı bırakıp bodoslama yüzüne gerçekleri söyledim.

“Kes artık şu acınası çırpınışları Esila. Sevdiğin çocuk sana amacına giden yolda köprü muamelesi yaptıysa bundan bana ne? Akıllı olsaydın da yemeseydin yemi. Onu da mı ben öğreteceğim? Kalkmış beni suçluyorsun bir de acıyorum sana!”

Rahatladığımı hissettiğimde yanlarında sıyrıldım ve hızlıca sınıftan çıktım. Çıkmamla birlikte karşılaştığım edebiyat öğretmenimizle birlikte durmak zorunda kaldım.

“Nereye böyle acele acele kızım? Adın Lara’ydı değil mi?” Başımı olumluca salladım ve mırıldandım. “Biraz rahatsızım gitmem gerek hocam.” Otuzlarının ortasındaki kadın sınıftan gelen tartışma seslerini duyduğunda bana tekrardan baktı. “Daha çok kavgadan kaçıyor gibisin. Kütüphanede düzenlenmesi gereken birkaç kitap kolisi var. İstersen oraya git biraz kafanı dinlersin. Sonrasında da ders çalışabilirsin.”

Derin bir nefes aldım ne cevap vereceğimi bilemeyerek. Bu sırada bana anlayışla baktı. “Okuldan kaçmak bir çözüm değildir. Sınav yılındasın, kendine odaklanman en önemlisi canım.”

Yutkundum. “Pekala hocam. Kütüphanede olacağım, yok yazmazsanız sevinirim.” Başını olumluca salladı ve bir eliyle omzumu sıvazladı. “Tamamdır, yanına iki kişiyi de yardıma yollayacağım. Kitap kolilerini tek başına yerleştiremezsin, yardım ederler.”

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve sessiz kaldım. Hoca bana bekle işareti yapıp sınıfa girdiğinde birkaç dakikanın ardından sessizlik oluştu. Sonrasında ise sevgili edebiyat hocamın sesinden o şahane isimleri işittim.

“Bahadır ve Alpaslan, kalkın kütüphaneye iniyorsunuz. Yerleşecek koliler var. Derste uyuklamak yerine biraz işe yarayın.”

Şaka mı bu?

Alpaslan, Bahadır ve ben.

Kütüphanede üçümüz.

Sakince işleri halledeceğiz?

Hadi oradan.

 

Loading...
0%