Yeni Üyelik
31.
Bölüm

KÜL (31) Güven Problemi

@_ece_asena_

‘Yine yüzünden düşen bin parça, dalıp dalıp uzaklara iç çekiyorsun.

Eğer bıçak kemiğe dayandıysa, niye bu amansız acıya göz yumuyorsun?’

Sevgili Ajda şarkıya girişini yaptığında kulaklığımın kablosunu parmağıma hafifçe doladım ve dudaklarımı oynatarak şarkıya eşlik etmeye başladım. Bu kadının ritmi bir başkaydı, şu sıralar fena sarmıştım.

Şu sıralar birkaç şeyin daha tiryakisi olduğum gibi…

Okulun bahçesine girdiğimde kolumda asılı duran sırt çantamı düzelttim ve etrafıma bakınarak onu aradım. Bu sırada hem yavaşça yürüyor hem de şarkıya devam ediyordum. Nakaratın ikinci tekrarı geldiğinde de devam ettim.

“Ben senin yerinde olsam, ufak ufak uzarım durmam.

Pılımı pırtımı, toplar giderim. Bakmam gözyaşına bakmam…”

Yanağıma kondurulan ani ve derin öpücükle birlikte mırıldanmayı keserken yanağımdaki yeni çıkmaya başlamış sakal hissiyatı hafif bir tahribat yarattı tenimde. Sırıtarak kafamı soluma çevirdiğimde yeşilleriyle karşılaştı kahvelerim.

“Kimin gözyaşına bakmıyormuşsun? Pılını pırtını toplayıp gitme kısmını da es geçmeyelim tabi.”

Gözlerimi devirdim ve yürümeye başladım. Bu sırada yanımdaki yerini aldı ve bir kolunu omzuma sarıp beni kendine çekti. Sadece bir şarkıydı. Ancak sabah sabah elbette ki takılacak bir konu buluyordu.

“Ne zamandan beri şarkı sözlerini sorgular oldun Alp?”

Gülümsemekle yetindi. Bu sırada etraftaki bazı yabancı bakışların da odağı içerisindeydik. Bu önemli değildi. Asıl mesele sınıftaki bakışlar olacaktı. Aslına bakacak olursak biz zaten uzun zamandır birlikteydik. Tek fark, artık bu gerçekti. Saçma oyunlar biteli epey uzun süre olmuştu.

Evet, babamın vurulduğu günün üzerinden tam üç hafta geçti ve bu süre içerisinde sevgili Alpaslan Kıraç ile uzun yollar kat ettik. Ruhen.

O gece ona sarılmamın ardından sabaha kadar bir bankta oturduk ve konuştuk. Bazen sustuk. Bazen güldük ve bazen de melankolik bir tavır takındık. Sabaha karşı babamın uyandığı haberi geldiğinde derin bir nefes çektim içime ve kalkıp gittim. Sadece gittim.

Tabi ki de onunla tüm problemler bir anda silinip gitmeyecekti. Eğer ölseydi çok üzülecektim. Ama yaşıyordu. Daha fazla onunla tartışmak istemiyordum. Konuştuğumuz her bir saniye birbirimizi kırmaktan öte değildi. Sürekli bir sidik yarışı içinde olmaktan yorulmuştum. Babamla biraz uzak kalmalıydık.

Onun yüzünden kaydımı tekrardan Çağdaş’a alabilmek için zaman kaybetmiştim ve bunun tek olumlu yanı ise kasvetli bir havaya sahip olan Akagül Lisesi’nde nakil işlerimi halledip çıkarken karşılaştığım Faruk Soysalan’dı. O Kayla’nın İzmir’den yazlık arkadaşıydı ve biz de tatilde tanışmıştık uzun zaman önce. Kayla’nın Ankara’ya taşındığı hakkında ayaküstü birkaç dakika konuşmuş ve ardından da vedalaşmıştık. Açıkçası sadece hoş bir tesadüftü. Onun fazla dost canlısı olmadığını bildiğim için tekrardan görüşürüz temennilerinde de bulunmamıştım. Herkes kendi yerinde sağ olsundu…

Okul işi bir yana evimi yerleştirmek de biraz yormuştu. 1+1 bir ev kiralamıştım. Ancak yine de temizliği, Sicilya’dan kargoyla getirttiğim eşyalar derken biraz yıpratıcı olmuştu. Yine de bu sürece yardım eden Merve ve Alpaslan’ın işi keyifli hale getirmediğini söyleyemezdim. Bir gün Merve, birkaç gün ise Alpaslan gelmişti ve hayatımda ilk defa doğru dürüst birisiyle eğlenebildiğimi hissetmiştim uzun sürenin ardından.

Hayatımda değişen tek şey evim ve ilişki hayatım değildi. Okul hayatıma da birkaç yenilik getirmiştim. Birkaç özel hocayla anlaşmıştım. Merve ve ben özel ders alacaktık ortak olarak. Kalan sürede üniversite kazanabilmek için çabalamaya ikna etmiştim onu. Bu kararının ciddiyeti İlhan amcayı da etkilemiş ve şu sıkıcı ev hapsinin bitmesine de neden olmuştu.

Hepimiz özgürdük, en az kuşlar kadar.

İlişki hayatıma dair ipucu verecek olursam da… Bu biraz karışık, aynı zamanda da eğlenceliydi. Akışta kalmaya karar vermiştim. Sürekli paranoyaklık edip ihtimalleri planlayamazdım. Hastalıklı davranmayı bırakıp yaşamak istiyordum. Alpaslan ile aramda ne varsa yaşanmalıydı. Sonrasında yapmadığım şeylerin pişmanlığını çekmektense direkt yaşamayı tercih ederim ne de olsa.

Bu yüzden bu düşüncelerin şerefine sınıfa giden merdivenlerlerden çıkarken kafamı kaldırıp çenesine sert bir öpücük kondurdum. Bana baktı ve kafasını ‘hayırdır’ der gibi sarstı. Omuz silktim. “Serotonin patlaması yaşıyorum sadece, kişisel algılama canım.” Bir anlık istekle dudağım yukarı kıvrıldı ve çenesinden tutup onu kendime çektim. Ardından dudağına küçük bir öpücük bıraktım. “Ya da algıla, fark etmez.”

İkimiz yan yana merdivenleri bitirdiğimizde sınıfımıza doğru yürümeye başladık. Halen bir kolu omzumdaydı. Etrafına bakınırken gülümsedi. “Bu kadar mutlu olman normal mi?” Dudaklarımı büktüm. “Bilmem, bugün mutlu tarafımdan uyandım. Böyle devam etmesi çevremdekilerin yararına.”

Sınıfa gireceğimiz sırada kolunu omzumdan çekti ve kolumdan tutarak yavaşça durdurdu. Başını hafifçe eğerek bakmaya başladı bana. Derin bir çekerken dudaklarını araladı. “Bir derdin varsa açık konuş artık benimle. Son üç haftadır yapmacık bir şeyin içindeymiş gibi hissetmek hoşuma gitmez Ferzan.”

Kaşlarımı çattım. “Yapmacık mı? Gayet de iyi gidiyoruz sanıyordum. Problem nerede tam olarak?” Neden sürekli bir sorun çıkmak zorundaydı? Sürekli bir şeyleri netleştirmekten sıkılmıştım.

“Problem ne mi? Babanın hastaneye kaldırılmasının ardından geçen şu üç haftada sadece mutlusun. Sanki o ölümden dönmemiş gibi, sanki benimle aranda olanlar hiç gerici değilmiş gibi rahatsın ve bir anda geride bıraktın. Lena’nın telefonlarını açmıyorsun, Merve’den başka bir arkadaşınla görüşmüyorsun. Esila’nın da seni aradığını biliyorum. Ama karşılık vermiyorsun. Bana parıldayan gözlerle bakıyorsun, sanki hiç seni üzmemişim gibi. Babanla da konuşmuyorsun. Tamam ondan hiç haz etmem ama bu tuhaf yani. Onun için sabaha kadar hastanede bekledin. Ama iyi olduğunu öğrendikten sonra bir anda boş verdin. Şu anda da telefonlarını açmıyorsun, senin için endişeleniyor…”

Bakışlarım koridorda gezinirken birden onu buldu. Sözünü kestim. “Benim için endişelendiğini nereden biliyorsun?” Yeşil gözleri kısıldı. “Ne önemi var?” Somurttum. “Ne demek ne önemi var? Onunla mı konuştun?” Omuz silkti. “Sadece bir görüşmede karşılaştık hepsi bu. Bana seni sordu. Ben de onu tersledim.”

Tek kaşımı kaldırdım. “Ne diyerek tersledin?” Ofladı. “Gerçekten bunu mu tartışacağız şu an?” Ağzımdan ‘hah’ diye bir nida çıktı. Sadece biraz sakinlik ve durgunluk isterken işler bir anda sarpa sarmasa olmazdı zaten.

Telefonumdan babamı aradım ve telefonu kulağıma yasladım. Bu sırada Alpaslan kaşlarını çattı. “Kimi arıyorsun sen?” Kafamı iki yana salladım ve ona arkamı dönüp uzaklaştım biraz. Telefon açıldığında babamın sesini duydum.

“Şaşırttın. Aramazsın diye düşünüyordum.”

Dilimle dudaklarımı ıslattım. “Ben de öyle düşünüyordum. Ama hayat işte. Neyse. Alpaslan ile geçenlerde bir görüşmede mi ney karşılaşmışsınız. Sana tam olarak ne dedi?”

“İyi olup olmadığımı sormak yerine bunu mu soruyorsun cidden kızım?” Ofladım. “Aynen öyle baba, hadi.”

“Şahsen bana pek bir şey demedi. Ama görüşme sırasında seni pek bir sahiplenmiş gibi gözüküyordu. Yaram tam olarak iyileşmiş olsaydı bir yerlerini kıracağım kesindi. Neyseki Fevzi’nin oğlu ondan daha piçti ki dikkatim fazla ona kaymadı.”

Yutkundum. “Fevzi’nin oğlu mu? Tam olarak ne oldu baba ve benim neden haberim yok?” Babam karşı taraftan sırıttı. “Evine gelsen belki olurdu. Sevgilin de anlatma gereği duymadığına göre bilmemen normal.”

Kafamı iki yana salladım. “Kendine iyi bak.” Cevap vermesine izin vermeden telefonu kapattım ve arkamı döndüm. Sadece on beş dakika önceki tüm keyfim yerle bir olmuştu. Ortada haberdar olmadığım şeyler dönüyordu ve Alpaslan bana bunu söyleme zahmetine dahi girmiyordu. Üstüne üstlük bir de ne idüğü belirsiz adamlarla yapılan bir toplantıda beni diline dolayıp sahipleniyordu.

Sinirle ona doğru yürümeye başladım. O ise bıraktığım yerde duvara yaslanmış bir şekilde ona doğru ilerlememi seyrediyordu duygusuzca. Babamın elbetteki bir şeyler söylediğini fark etmişti. Ama bunun onu çok da bozduğu söylenemezdi.

Karşısına geçtiğimde kollarımı göğsümde birleştirdim ve homurdandım. “Vay be, sana güvenmiyorum derken bu denli haklı çıkmayı bu kadar hızlı beklemiyordum. Cidden çaba sarf etmiş gibisin.”

Gözlerini kıstı. “Beni dinlemeden babana koşarsan ve onun dediklerine inanırsan zaten çok da çabalayacağım söylenemez.”

Kaşlarımı çattım. “Hem suçlusun hem de güçlü! Üstelik babam bana bir şey falan da anlatmadı. Sadece senin şu bahsettiğiniz toplantıda saçma sapan bir şekilde benim hakkımda konuştuğunu söyledi!”

Dediklerimden sonra cümlelerim hoşuna gitmemiş gibi yaslandığı duvardan doğruldu ve burnundan soludu. Nihayet dikkatini tam anlamıyla çekebilmiştim sanırım.

“Saçma sapan konuşmak mı? Lara o sikik toplantıda herifin biri senin hakkında gevşekçe konuştu ben de ağzını kapattım o kadar! Bunun için özür dilememi mi bekliyorsun? Öyle düşünüyorsan yanılıyorsun. Çünkü senin hakkında ‘sevgilim’ dediğim için hiç pişman değilim.”

Derin bir nefes aldım. “Etrafta benimle ilgili konuşurken bu kadar rahat olma! Hele ki babam varken! Bu beni kötü hissettiriyor tamam mı? Böyle yaptığın zaman aklıma en başında yaşadıklarımız geliyor. Yine her şey bir oyundan ibaretmiş gibi davranışlarını görmek istemiyorum! Bu zaten olmayan güvenimi daha çok kırıyor. Bak ben seninle bu şekilde olursam devam edemem. Sana güvenemezsem yürümez.”

Tam bir şey diyecekti ki devam ettim. “Üç haftadır yan yanayız. Evimi yerleştirdik, onlarca kez telefonda konuştuk, mesajlaştık, sohbet ettik. Bu anları seviyorum ben. Birilerine şov yapmadan, gövde gösterisi yapmadan geçirdiğimiz anları seviyorum. Çünkü daha sahici geliyor ve diyorum ki tamam bu çocuk birilerine inat olsun diye değil gerçekten istediği için benimle. Ama kalkmışsın neden diğer kişilerle, babamla konuşmadığımı sorguluyorsun! Derdin tekrardan onların içerisinde sırf canları sıkılsın diye benimle takılmak mı? Öyleyse çok beklersin!”

Omuzlarım yorgunlukla düştü. “Derdin beni korumaksa da bunu düzgün yapsan ölmezsin Alpaslan. Herifin biri hakkımda bir şey söyledi diye bir ortamda terör estiremezsin. Sinirliysen sonraya saklarsın. Ama sen buna bayılıyorsun işte. Şov yapmaya bayılıyorsun. Esasen ben de severim. Ama şu dönemde değil. Şu an olmaz. Düzene koymam gereken bir hayatım varken senin entrikalarınla uğraşamam.”

Bana soğuk ama bir o kadar da derin baktı. Şu üç haftada bana olan bakışlarına bu derinlik de eklenmişti. Eskiden sadece soğuktu şimdi ise sıcak. Ama yeşilleri sinsi bir yılanı andırırken ısınmak zordu. Bir anda kendimi sert bir ayazda bulmamı sağlıyordu. Bununla nereye kadar baş edebilirdim? Üç haftadır yaptığım gibi daha ne kadar evcilik oynardım? Kendimi mi kandırmıştım yoksa?

“Güvenden bahsediyorsun, ama sürekli bir şeyler saklıyorsun sen de. İnkar etme, ben hissederim. Birisi yalan söylediği zaman, bir şeyler sakladığı zaman hissederim ve sen de bir şeyler saklıyorsun Lara. Bana güvenmiyorsun. Ama kendin de güven vermiyorsun. Araf’ın mekanında olanlardan sonra bir ton şey oldu. Ama nedense ben hiçbirini bilmiyorum. Çünkü anlatmıyorsun. Anlatmazsan hep aramızda bir mesafe kalır sen de bunu anlamalısın.”

Sahte bir şekilde sırıttım. “Konuyu kendinden başka yere çekiyorsun sadece…” Sertçe sözümü kesti. “Ne alakası var ya? Kafayı sürekli bana güvenmemekle bozmuşsun Lara Ferzan. Üç haftadır birlikteyiz ama bak ne değişti? Yine aynı noktadayız. Derdin güvense bu gidişle zaten ilerleme kaydedemeyeceğiz ve boktan bir sebep yüzünden asla yan yana olamayacağız. Her ilişki kusursuz olmak zorunda değil ve güven zamanla olur. Bunun neresini anlamıyorsun? Yani ne yapayım zamanı geri almak gibi bir şansım olsa tekrardan abimin yerine geçip röportaj yaptığımız o güne gider ve seni üzmezdim. Ama öyle bir şey de yapamayacağımıza göre neden önümüze bakmıyoruz?”

Dudaklarımı birbirine bastırdım düz bir şekilde. Sonrada iç çektim ve ona bakmadan koridoru seyrettim. Etraf boştu. “Onca olandan sonra önüne bakma olayı anca filmlerde olur Alpaslan.”

Gözlerim tekrar onu bulduğunda benim aksime silkelenmiş bir halde omuz silkti. Aksime daha umursamaz duruyordu. “Öyleyse mutsuzluk içinde yaşayıp gidelim ve mutlu sonları filmlerde izleyelim. Yapacak bir şey yok.”

Yüzümü hafifçe kırıştırdım. “Bu mu yani?” Bu muydu cidden? Kestirip atacak mıydı?

“Evet, bu. Ne bekliyorsun bana kendini aç diye yalvarmamı mı Lara? Ben öyle birisi değilim. Ben hayatta öyle her şeye inatla takılamam. Ya benimlesindir ya da değilsindir. Bu kadar basit. Güven problemlerini çözmen gerek. Ben sana her şeye rağmen gelmişken en azından bunu hak ediyorum.”

Biraz durdu. Ardından devam etti. “Baban olacak o herif beni öldürmeye çalıştı. Hem de yapmaması gerektiğini bildiği halde. Ben ona ve çevresine hep toleranslıyım son zamanlarda. Sırf senin için. İstesem topunu silerim yeryüzünden. Ama yapmıyorum. Bunun da mı hiç kıymeti yok senin gözünde?”

Dilimle dudaklarımı ıslattım ve yutkundum. “Karşıma geçmiş ailem ve arkadaşlarım hakkında kanlı tehditler sıralıyorsun. Sonra da bu konuda sana kıymet vermemi mi istiyorsun Alpaslan? Baksana ne diyeceğim belki de biz bir anlık heyecanla bu duruma geldik. Belki de hiçbir şey hissettiğimiz falan yok. Belki de hissetsek ne sen bana ne de ben sana bu denli güvensiz hissetmezdim. Yanlışlık oldu demek ki. Sahte bir oyun hormonlarımızı kandırdı.”

“Böyle mi düşünüyorsun?” Başımı olumluca salladım. “Aynen öyle.” Böyle mi düşünüyordum gerçekten? Yoksa Alpaslan’a daha fazla bağlanıp günün sonunda kırılmaktan mı çekiniyordum? Ben kırılır mıydım? Evet, bunu yeni öğrenmiştim. Birine cidden bir şeyler hissedince.

Belki de şu üç hafta içerisinde Alpaslan Kıraç ile ruhen kilometrelerce yol kat etmemiştim.Sadece kendimizi kandırmıştık.

Bitmeliydi. Başlamadan. Daha fazla bağlanmadan.

Daha fazla bir şey demeden sınıfın aksi yönünde yürüdüm ve hızlıca zemin kata inip düşünmeden müdür yardımcısının odasına gittim. Kapıyı çalıp içeri girdim ve konuştum.

“Merhaba hocam ben sınıfımı değiştirebilir miyiz diye sormak için gelmiştim.”

***

“Alpaslan ve senin mürüvvetini tahminen ne zaman göreceğiz acaba? Mezara girince mi?”

Bıkkınca soludum. “Merve sus.” Kafasını iki yana salladı. “Susmayacağım efendim, yok öyle bir şey. Tam ikiniz olmuşken bu da neyin nesi ya? Sen çıldırdın mı? O Alpaslan kafayı mı yedi? Siz neden tartışmadan ve ayrılmadan duramıyorsunuz? Rahat mı batıyor? Ne güzel üç haftadır gözümün önünde sevgi pıtırcığı gibi takılıp durdunuz. Lan çocuğun bir tane yanlış hareketini görmedim, sen de ona karşı gayet iyiydin. Şimdi bana bitti demen geçmiyor anladın mı kızım? Yok öyle bir şey! Hem sınıfını değiştirmek de ne ya? Bu sınıfta tek başına ne yapmayı planlıyorsun?”

Sonlara doğru sesini biraz daha kısmıştı. Bakışlarımı yeni sınıfımda gezdirdim. En azından toksik birileri yoktu. Çoğu kişi önündeki test kitabına odaklıydı ya da sessizce sohbet ediyorlardı. Kimsenin kimseyle bir derdi yoktu. Normal bir sınav öğrencisi nasılsa herkes öyleydi.

Eski sınıfım 12-A ya kıyasla dertsizdi. Yeni sınıfım 12-B gerçekten de daha iyiydi ve bunu Merve’nin de anlaması gerekiyordu. Ona umursamazca baktım. “Hayatımı Alpaslan Kıraç ve ilişki sorunları kurtarmayacak Merve. Hayatımı ben kurtaracağım ve bunun için de aşk acısı yerine trigonometriye odaklanmam gerek.”

Bana umutsuz vakaymışım gibi baktı. “Her şey ders ya da kariyer değil Lara. Şu an bazı şeyleri kaçırırsan ileride pişman olacaksın…”

“Ya da trigonometri formüllerini ezberlemeyip kafayı Alpaslan’a taktığım için üniversiteyi kazanamazsam pişman olurum.”

İç çekti. “Böyle yapma.” Kafamı iki yana salladım. “Ona güvenmiyorum. Esasen kendime de güvenmiyorum. İkimizde paranoyağız. Her ne kadar bunu belli etmese de açık. O da güvenmiyor. Bir şeyler sakladığımı söyleyip duruyor.”

Omuz silkti. “E yalan mı kızım? Lena’nın annesinin Sanem oluşu, Kayla falan. Sen Alpaslan’a hiç anlatmadın ki bunları. Belki de çocuk hayatına tam anlamıyla dahil hissedemediği için soğuk yapıyordur.”

Kaşlarımı çattım. “O kadar özelimi de anlatacak değilim zaten Merve. Hele Kayla. Ne münasebet?”

Bana ‘al işte’ der gibi baktı. “O zaman onun da sana anlatmayacağı şeyler her zaman olacaktır Lara. O zaman sen de kalkıp güvenden bahsetme.” Yüzümü buruşturdum. “Merve bilmiyormuş gibi akıl verip durma. Ona öylece gardımı indiremem. Bilmiyor musun, erkek milletine güven olmaz. Bu kim olursa olsun böyledir.”

Merve pes etmiş gibi omuzlarını indirdi ve ayaklandı. “Belki de sadece zaman ihtiyacınız vardır. Ama unutma, mezuniyete az kaldı. Birkaç ay sonra birbirinizi göreceğiniz bir okul kalmadığında her şey için geç de kalmış olabilir. Bu zamanı fazla uzatmazsınız umarım.”

Sıkıntılı bir solum çektim ciğerlerime. “Üniversiteyi burada okuyacağımın garantisi ne Merve? Bir noktada illa ki kopacağız, bu net. O benim peşimden koşmaz. Ben de onun için çabalayamam. Biz umutsuz vakayız. Bence yaşananlar da sadece bir anlık heves ve heyecandı. Onun dikkatini çektim. Çünkü babama gıcık oluyor ve etrafımdakileri sinir etmek istiyor. O benim dikkatimi çekti. Çünkü bağımsız ve etrafı sinir edebileceğim kadar belalı. Anlıyorsun değil mi beni? Bizim için her şey bir oyundan ibaretti. Biz her zaman oyun oynadık. Son üç haftada yaptığımız da bir evcilik oyunundan ibaretti.”

Kafasını iki yana salladı. “Ne kadar konuşursan konuş sana katılmayacağım. Gözlerimle ikinizin umutsuz vaka olduğunu görürsem belki fikrim değişir. Ama hayır, beklediğimin aksine o belalı çocuk sana kibar davranıyor ve sen de onun yanında mutluydun Lara. Buzdolabını mangala çevirdin kızım, yerinde olsam ateşi közlemekten geri durmazdım!”

Gülerek arkama yaslandım oturduğum sırada. “Ateşle fazla oynarsak bize sıçrar ve sonra da kül oluruz ama.” Omuz silkti. “Aşk böyle bir şey zaten.”

Kaşlarımı kaldırıp indirdim ve dakikalardır elimde çevirdiğim kalemi masaya bıraktım. “Bana akıl hocalığı yapıyorsun ama hiç kendinden bahsetmiyorsun Merve. Söylesene üç haftadır sen de işler nasıl?”

Alt dudağını dişledi. “İnan bana hiç bilmiyorum. Kuzey ile gelgitli durumlar içerisindeyiz. Sizden hallice. Ama yakında net bir karar veririm.”

Kaşlarımı çattım. “Seni aldatan birisine ikinci şans vermeyi düşünmüyorsun öyle değil mi?” Derin bir nefes aldı. “Biz birbirimize birinci şansı bile vermedik ki Lara.” Tekrar ettim baskılayarak. “Seni aldatan…” Ne diyeceğimi biliyormuş gibi sözümü kesti aniden. “Tamam biliyorum bu gurursuzluğun en üst seviyesi. Ama karmakarışığım işte. Bir buhrandayım. Dediğim gibi yakın zamanda net bir karar veririm.”

Ders zili çaldığında bana son bir kez baktı ve üzerimizdeki kara bulutları dağıtmak istermişçesine konuştu. “Bu arada sınıfa yeni sınıf listesi gelince normal olarak herkes nakil aldırdığını da öğrenmiş oldu. Alpaslan’ın ve Bahadır’ın yüzünü görmen lazımdı. Çok bozuldular cidden. Lena da bir tuhaf oldu. Belki de uğraşacak birisi olmayacağı için üzülmüştür.”

Tek kaşımı kaldırdım. “Bahadır ile ilgilenmiyorum Merve. Mümkünse onun hakkında konuşmayalım bile. Alpaslan’ı da sohbetlerimizden sınır dışı edelim yoksa ben de akıl falan kalmayacak. Lena’ya gelecek olursak da ona halen öfkeliyim. Normal karşılamak zaman alacak.”

Omzumu sıvazladı ve ardından da kendi sınıfına gitti. Merve’nin arkasından bir süre baktıktan sonra önümdeki yeni aldığım matematik kitabına bir göz attım ve sonrasında da oflayıp kapattım. Durgun bir şekilde otururken yanımdaki boşluğun dolmasıyla birlikte kaşlarımı çattım ve başımı soluma çevirdim.

Asrın?

Gözlerimi kıstım ve onu süzdüm. Çantasını ve hırkasını alıp öyle gelmişti. Üstelik tam olarak da yanıma oturmuştu. Neler oluyordu?

“Ne işin var senin burada?”

Omuz silkti ve arkasına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. “Sınıf değiştirmenle birlikte bana ilham kaynağı oldun ve ben de dedim ki ‘ben halen neden bu sınıftayım’.”

Bıraktığım kalemi tekrardan elime aldım ve parmaklarımın arasında çevirmeye başladım. “Nasıl yani şimdi resmi olarak artık 12-B öğrencisi misin?” Başını aşağı yukarı salladı. “Tıpkı senin gibi.” Kaşlarımı çattım. “Neden böyle bir şey yaptın?” Tahmin etmesi zor değildi.

“Esila ile olanlar falan. Arkadaş ortamı da çöp oldu zaten. Daha fazla o sınıfta daralmak istemedim.”

Sırıttım. “Bir zamanlar benden nefret eden birisi olarak şu an bu kadar açıklama yapıp yanıma oturman kaderin bir cilvesi olsa gerek Asrın.”

Yüzünü buruşturdu. “Birincisi halen sana olan tavrım aynı. Sana güvenmiyorum. İkincisi ise bu sınıfta başka tanıdığım yok. Yeni birisiyle de tanışma faslına girmek istemiyorum. Sıra arkadaşlığı falan sinir bozucu. Uğraşamam.”

Dudaklarımı büktüm. “Tam bir odunsun, Esila sende ne buldu ki?” Bana küçümseyerek baktı. “Alpaslan ile sahte bir ilişki yaşayan ilgi delisi kız mı söylüyor bana bunu?” Bir anlığına duraksadım. Dışarıdan nasıl bir imaj çizdiğimin farkındaydım. Ancak yine de bunu doğrudan duymak bazen öylece duraksatırdı.

“Benim böyle birisi mi olduğumu düşünüyorsun gerçekten?” Burun kıvırdı. “Başka ne düşünebilirim ki Lara? Baba parası yiyen, ailesinin olanakları sayesinde ortamda yer bulan ve Alpaslan ile de popülerliğini arttırmaya çalışan bir kızsın sadece. Eminim ki Alpaslan’ın sana olan sahte tutumunu gerçeğe çevirmeye de çalışmışsındır.”

Ağzımdan ‘hah’ diye bir nida çıktı. “Alpaslan ile aran bozuk. Tam olarak konuşmadık tabi ama öyle olduğunu biliyorum ve sen halen onu mu savunuyorsun?”

Kafasını iki yana salladı. “Ne olursa olsun günün sonunda kardeşim gibidir o. İki üç güne yine bir arada oluruz. Ben yine de hep onun iyiliğini isterim. Buna da senin gibi bir kızı ondan uzak tutmakla başlarım.”

Bu nasıl bir önyargıydı böyle? Kendileri çok mu iyilerdi sanki?

“Ben senin sandığın gibi birisi değilim Asrın tamam mı? Dışarıdan başka durabilirim ama değilim yani. Alpaslan’a da yaranmak için uğraştığım yok. İkimiz yan yana gelirsek vizyonu artacak olan kişi ben değil, benim sayemde o olur.”

Gözlerini devirdi. “Çok bilmiş oluşunu ve kibrini unutmuşum kusura bakma.” Omuz silktim. “Ne düşünürsen düşün. Kimsenin ne düşündüğü umurumda değil. Ama suratıma da yanlış bildiklerini kusma. Komik oluyorsun.”

İkimiz birbirimize asabi bir şekilde bakarken iki kişi önümüzdeki sıraya oturdu ve arkalarını dönüp bize baktılar. Biri kız biri erkekti. Normal kişilere benziyorlardı. Kız konuşmaya başladı.

“Merhaba, tanışalım diye gelmiştik. Birden iki nakilin olması enteresan oldu gerçekten, neyse. Ben Duru.” Yanındaki oğlan da hafifçe tebessüm etti. “Bora.”

Gülümsemeye çalıştım. Nihayet medeniyet kavramından haberdar olan insani varlıklarla bir aradaydım. Yan sınıfın aksine.

“Merhaba, ben de Lara.” Asrın’ı gösterdim. “Bu da Asrın.” Asrın bana kötü kötü bakarken Duru ikimize baktı. “Siz tanışık mısınız?” Sırıttım. “Kısa zaman önce yengesiydim diyebiliriz.”

“Lara cidden iğrençsin.” Asrın’ı görmezden geldim ve Duru ile Bora’ya umarsızca baktım. “Onun bu soğuk haline aldırış etmeyin. Yan sınıfta sinir bozucu olayların içerisinden çıkıp geldiğimiz için biraz alışma sürecindeyiz.”

Duru bana katılırcasına mırıldandı. “Evet, yan sınıfın o soğuk aurasını bilmeyen yok.” Devam etti. “Sen bu sene gelmiştin öyle değil mi?” Başımı olumluca salladım. “Evet. Yılbaşı zamanı falandı.”

“Denemeler genel olarak kaç geliyor?” Bora konuyu biraz üniversite sınavına çektiğinde omuz silktim. “Henüz bir rutin oluşturamadım ya. Ama düzenli çalışmaya başlamak üzereyim. Umarım doğru dürüst bir üniversite kazanabilirim.”

“Hangi bölüm düşünüyorsun?” İlk defa sesli bir şekilde hedefimi dile getirmek istedim. Uzun zamandır düşündüğüm şeyi söyledim.

“Hukuk.”

Yanımdan gelen alaylı ses hevesimi söndürmese de köreltti. “Hukuk mu? Cidden mi? Uras Ferzan’ın kızısın yapma. Bu illegallikle zor biraz.”

Bir anda karın boşluğuna dirseğimi geçirdim ve homurdandım. “Saçma saçma konuşmayı kes yoksa senin açından fazla iyi olmaz. Şurada adam gibi sohbet etmeye çalışıyorum sen halen bunu bozmakla meşgulsün.”

Asrın bana omuz silkti ve tekrar önüne döndü. Bizimle konuşmak yerine telefona bakıyordu. Duru ve Bora ile bir süre daha sohbet ettim. Derse öğretmenin gelmemesi de bunda etkiliydi. Öğrendiğime göre Duru ve Bora sevgiliydi. Açıkçası dost canlısı kişilerdi ve şimdiden beni diğer arkadaşlarıyla olan kütüphanede ders çalışmalarına davet etmişlerdi. Bir iki güne de okulun yakınındaki bir kafede takılacaklardı ve beni de çağırmışlardı.

İlginçti. Çünkü alıştığım çevrenin aksine daha normallerdi. Sürekli bir tartışma ve kaos ortamı yoktu. Gelişine yaşayan insanlardı ve bana da bu lazımdı biraz.

Onlar yanımdan kalktıkları zaman telefonuma gelen mesajla birlikte ilgimi tıpkı Asrın gibi telefonuma yönelttim. Merve mesaj atmıştı.

‘Akşam Araf’tayız. Gelmemezlik yok. Biz bize takılıyoruz ona göre.’

Akşam Araf’ta… Güzel fikire benziyordu. Onu onayladıktan sonra arkama yaslandım ve yanımda oturan Asrın’ı görmezden gelmeye çalıştım. Tabi ne kadar mümkün olabilirse.

 

 

Loading...
0%