Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@_ecoss_

Telefon kapandıktan sonra elimde olan dosyayı da çantamın içine attım ve hazırlanıp yola çıktım. Yaklaşık yarım saat sonra karakola gelmiştim. Derya Şekerci'yi tutulduğu nezarethaneye atan Çınar komiserin odasına gidip kapıyı tıklattım ve içerden gir komutu girince kapıyı açtım;

-Ooo Atalay gelmiş. Gel şöyle, çay kahve ne içersin?

-Sağ olun komiserim, bir çay alabilirim.

Kahveler gelene kadar biraz havadan sudan konuştuk. Ardından konu nihayet Derya'ya gelebilmişti.

- Bugün yaklaşık 1 saat önce Derya Şekerci'yi annesi korku dolu bir ifade ile bize şikayette bulundu.

- Annesi mi?

- Aynen öyle. Bize kızının gece aniden kendisini uyandırıp Ela öldürdü diye sayıkladığını söyledi. Annesi onu bir türlü sakinleştirememiş. Derya kriz geçirdikten sonra psikiyatri servisini aramışlar ve şuan hastanede sakinleştirici ile yatıyor.

- Çok garip. Beste'nin bütün yakınlarına sordum hiç Ela diye bir isim almadım.

- Kayıtlara baktım Ela isimli şüpheli biri de gözükmüyor. Derya'nın hastanesi buraya çok yakın istersen git bir ifade almaya çalış.

- Tamamdır komiserim ve birde okulu kapattık ama o iş ne olacak?

- Sanırım bu dosya çözülene kadar kapalı duracak. Polisler okulu aramışlar ve halada şuan arıyorlar ancak bir şey bulamamışlar. Şuan sadece okulun önünde nöbet tutuyorlar. Başka bir öğrencinin başına daha gelmemesi için kapalı tutuyoruz.

Bu konuyu da konuşup hallettikten sonra veda edip karakoldan çıktım. Bir süre eğitim uzaktan olacaktı ve okulda hiçbir şey bulunmaması da garipti. Hastaneye 5 dakikada varmıştım. Gerçekten çok yakındı.

Hızlıca indim ve danışmanlığa Derya Şekerci'nin hangi odada yattığını sordum. 1. Kat 3 numaraydı. Kapının önünde annesi boş boş yere odaklanmış bir şekilde duruyordu. İsmini bilmediğim için tam olarak nasıl sesleneceğimi bilemedim. Bende korkmaması için ''Pardon?'' diye seslendim.

Kadın hızlı ve korku dolu gözlerle hemen benimle göz teması kurdu. Polis kıyafetimi görünce rahatlamış olmalıydı. Onunla tanışıp kendimi tanıttım. Kadının adı Selma'ydı. Konudan bahsettiğimde kısaca bana özet geçti. Ki bunları zaten biliyordum.

Derya'nın uyumadığını zaten normalde de hiç uyumadığını söyledi. Doktorundan Derya ile konuşmak için izin aldım ve kapıyı tıklatıp odaya girdim. Selma Hanım ile Derya'nın doktoru da peşimden girdi. Derya pencereye bakıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse psikopat gibi duruyordu.

Yanına gidip belli bir mesafeden konuşmaya başladım;

- Derya merhaba, ben baş komiser Atalay. Beste'nin soruşturmasını yürütüyorum

dediğimde dikkatini çekmiş olmalıyım ki bana döndü.

- Bugün sanırım gece yarısı anneni uyandırıp bir kaç cümle söylemişsin. Ne dediğini hatırlıyor musun?

Sessizlik...

Sadece bana bakıyordu cevap vermesi için bekliyordum ama sadece gözlerini kırpmadan beni izliyordu. Bir süre bekledikten sonra cevap vermeyince başka bir soru ile hakkımı deneme çalıştım. Daha 1 canımı kaybetmiştim sonuçta 2 hakkım daha vardı.

- Pekala, peki neden kriz geçirdin?

Yine sessizlik. Niye susuyordu ya da bir şeyi açık edeceğinden mi korkuyordu diye düşünmedim. Çünkü öyle olsaydı korkusuzca gülümseyerek yüzüme bakmazdı. Hadi Atalay son 1 hakkın kaldı, dikkatli kullan.

- Derya bana cevap vermen gerekiyor. Yoksa hiçbir yere ulaşamayız. Son bir soru soruyorum. Beste ile bir alakan var mı?

İşte bu sefer sessizlik diyemezdim. Çünkü daha ne olduğunu anlamadan Derya ayağa kalkmış ve üzerime atlamıştı. Gözleri kırmızıya dönmüş ve şuan sinirli bir boğayı andırıyordu. Derya ile dışardan güreşiyor gibi göründüğümüze emindim. Ama tek fark o şuan büyük bir kriz geçiriyordu ve o yüzden daha saldırgandı.

Yüzümü çiziyor ve bağırıyordu. Selma Hanım çoktan doktorlara haber vermiş olmalıydı ki doktorlar Derya'yı kolundan tutup kaldırdılar. Derya onların elinden kurtulmak için etrafa vuruyor ve her yeri dağıtıyordu. Sonunda sakinleştirici iğne yaptılar ve Derya bayıldı.

 

                                                                                               🤨

 

Sabah saat 9.10 geçiyordu. Dün gecenin yorgunluğu hala üstümde gibi hissediyordum. Dün Derya'nın ardından beni odadan çıkarmışlar ve yarın Derya sakinleştikten sonra gelmemi söylemişlerdi. Kalkıp elimi yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Aynaya baktığımda boynumda çiziklerin olduğunu gördüm.

Kafaya takmadım ve işlerimi hallettikten sonra tekrardan öğrendiğim yola koyuldum. Aynı yere ayak bastığımda danışmaya gittim. Ama bu sefer beni direk içeri almak yerine Derya'nın doktoruna beni yönlendirdi. Danışmadaki kadın bana eşlik etti ve odayı gösterdi. Kapıyı tıklattım ve içeri girdim.

Doktor beni güler yüzle karşıladı. Karşısındaki koltuğa oturdum ve biraz havadan sudan, işlerden bahsettik. En sonunda konuya girdi. Bana Derya'nın Multiple skleroz adlı bir hastalığı olduğundan ve yapacağı şeylerin bunun etkisi yüzünden olduğunu söyledi.

Multiple skleroz tıpta kas güçsüzlüğü, dengede bozukluk, yürüme ve konuşma aksaklığı ile kendini belli eden ve merkezi sinir sistemini etkileyen bir hastalık olduğunu ve merkezi sinir sisteminde etkilenen bölgeye ve etkilenme derecesine göre, bu kronik hastalığın türü ve şiddeti de kişiden kişiye değiştiği söyledi.

Anladığımı belli eden bir konuşma yapıp durumdan bahsettim sonrasında odaya doğru gitmek için izin istedim ve ayrıldım. Doktor da arkamdan geliyordu. Ama doktorda beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Bunca yıllık işimde yalan söyleyen kişiyi hemen mesleğim gereği anlardım.

Ama bir yandan baktığımda doktorun yalan söylemesi ve üstüne üstlük doktor açısından yalan söylenecek bir durum olmadığı için sorgulamadım. Muhtemelen dava beni yorduğu için gereksiz düşünmeye başlamıştım.

Kapıyı açtığımda en azından Derya'nın beni görüp üstüme koşmasını ya da bağırmasını falan bekliyordum. Ama aksine beni görünce gülümsedi. Bu duruma aşırdım ama bozmak istemedim.

- Bugün nasılsın Derya

- Mükemmelim. Siz nasılsınız?

Tamam bu kızda bir şeyler vardı. Ama hazır sakinken hemen soracaklarımı sormalıydım.

- İyiyim teşekkür ederim. Pekala o zaman baştan alalım. Gece yarısı anneni uyandırıp bir kaç cümle söylemişsin. Ne dediğini hatırlıyor musun?

- Gerçekten bilmiyorum. Bazen kabus görüyorum ve gerçekle karışıyor o kadar.

- Ne görmüştün?

Bu sorun karşısında yutkundu. Dişlerini sıktığını fark ettim. Neydi onu bu kadar sinirlendiren bilmiyordum ama eminim ki ortada bir iş çevriliyordu. Salağa yatmaya karar verdim

- Sadece... Rüyamda Beste ile olan anılarımızı gördüm. Çocukluk arkadaşımı hala bulamadığımız için bende bir etki bıraktı.

Zoraki cevap verdiği her yerinden belli oluyordu. O yüzden daha fazla zorlamadım. Teşekkür edip oradan ayrıldım. Karakola gidip işlerime devam etmek istedim.

Odama geçtiğimde bazı dosyalar vardı ve onlara biraz göz gezdirdim. O sırada kapı çaldı içeriye bizim burada yeni işe başlayan genç çocuk Efe girdi. Bana bir telefon olduğunu söyledi. Telefonu açtım ve sesinden tanıdım.

Yiğit.

Sesi umutlu çıkıyordu. O yüzden merakla dinlemeye başladım.

- Atalay abi merhaba. Demin Sude'nin telefonunu buldum ve konuşmalarında son kayıtlı olan biri var. Bilinmeyen bir numara. Adresi atıyorum.

dedi ve ben onaylayan bir ses çıkardığımda kapattı. Gerçekten gülümseme yüzüme yayılmıştı. Katili bulabilecektik.

Ama Yiğit'ten herhangi bir mesaj gelmedi. Ona attığım mesajlarda ise telefonu kapalıydı. Okulda olduğunu düşündüm.

******************************

Saatler geçmişti. Hala ne arama ne bir mesaj vardı. Unuttuğunu düşündüm. Ama böyle bir şeyde unutulmazdı ki canım. Yiğit'i aradım ama açmadı.

En son çaldırdıktan sonra telefon açıldı;

- Sonunda be oğlum. Arıyorum arıyorum açmıyorsun. Ne oldu. Söyle adresi

Ses yok. Kesik kesik sesler geliyor. Konuşuyorum cevap vermiyor ve işte telefon kapandı. Hızlıca telefonun adres bilgilerini öğrenmek için gittim ama hayır, telefon kırılmış ya da hat çıkarılmış olmalıydı ki telefona ulaşılamıyordu.

Vücudumu büyük bir endişe kapladı. Ama Yiğit'in başına bir şey gelmeyeceğine emindim. Sadece başka bir problem var gibi gözükmüştü gözüme. Odada dolanıyordum ve elimden gelen sadece bir haber beklemekti.

İş üstüne iş geliyordu. Bir Derya bir diğerleri şimdi de Yiğit. Aklıma Yiğit'in bunca olaylar karşısında artık kafayı yemesi ve boş mutlu hayaller kurup adres bulduğunu zannetmesi bile gelmişti.

Kapı çalındı. İşte duymayı beklediğim sesti. İçeriye Efe girdi ve ne olduğunu anlatmasını sertçe söyledim. Ama Efe'nin yüzü bembeyazdı. Çıtını çıkarmıyor ve duruyordu. Efe'ye konuşuyordum ama beni duyduğundan emin değildim.

En sonunda sinirle kafamı yere eğdiğimde Efe'nin eline bulaşmış kanları gördüm. Hızla kafamı kaldırıp Efe'ye baktım. O da sonunda benle göz teması kurdu ve beyazlığından ödün vermeyen bir şekilde;

- Yiğit'i karakola geliş yolunun üzerinde etrafa atılmış bir şekilde bulduk. Kalbine defalarda bıçak sokulmuş gibi görünüyor. Ama...''

-Ama ne Efe söyle!

Bende sesimde olan şaşkınlığı ve hafif olan titremeyi saklayamamıştım. Ben bile bu durumdayken olayı gören Efe nasıl hissediyordu kim bilir..?

- Bıçaklanmış olan kalbinin boşluğunda kana bulanmış bir not bulduk.

- Not mu? Harika karşımızda bir manyak mı var, söyle ne yazıyordu notta?

Efe cebinden notu çıkardı ve elime verdi. Nottaki cümle yutkunmama neden oldu.

SÜRPRİZ! HADİ AMA BENİ BEKLEMİYORDUNUZ DEĞİL Mİ? BENİ BULAMAYACAĞINIZI SÖYLEMİŞTİM. YİĞİT'E YAZIK OLDU AMA MERAK ETMEYİN SEVGİLİSİNE KAVUŞTURACAĞIM ONU. BESTE'NİN YERİNİ ÖĞRENEMEYECEKSİNİZ.

...

***************************************************

Uzun bir aradan sonra merhaba! Cumartesi günü yayınlayacağımı söylemiştim ve bakın yayınladım.

Alkışa gerek yok..

Bölümü yazdım ve dayanamadım yayınlayayım dedim. Hem saat şuan 00.20, sonuçta cumartesiye girmiş oluyoruz

Ayrıca bu bölümde bunu beklemediğinizin farkındayım. Bende yazarken çok düşündüm. Sizi yine merakta bırakıyorum af buyurun kskksk

Şuan düşünceleriniz neler? Katil fikriniz ya da herhangi bir konu hakkında düşünceniz var mı? Varsa alayım

Bu haftalık da bu kadar

 

Loading...
0%