@_ecoss_
|
Şarkı; No time for caution- hans zimmer Sonunda sınıftaki sessizlik sona ermiş ve tekrardan sınıf sessizliğe bürünmüştü. Sınıftakiler de hangi kapıdan gireceğini ve neyle karşılaşacaklarını bilmiyordu. Bu arada ilk defa uzun bir süre sessiz kalan Candan'a çevrildi gözler. İhaneti kaldıramamış gibiydi. İçten içe Beste'yi kıskanıyordu. Bu çok belliydi. Candan bütün gözlerin kendisinde olduğunu anladığında ürpertici bir bakışla herkesi önüne döndürmeyi başarmıştı. Ama Candan bir süre sonra tekrardan sınıfın kendisi hakkında fısıldaştığını hissettiğinde sinirlenmeye başlamış gibi görünüyordu. Çünkü genellikle insanları ezen ve onlar hakkında fısıldaşan kişi kendisi olurdu. Candan en sonunda dikkatlerin kendi üzerinden çekilmesi için Beste'nin katil olduğunu konunun kapanmasını gerektiğini yüksek bir sesle tekrarladı. Müdür daha ağzını açamadan Fırat bağırdı. '' Yeter artık! Hepiniz yalan söylüyorsunuz. Ece, ilk başta da sen yanılıyorsun. Beste emeğini çalmadı. Senin hocaları çizdiğin kötü resimleri hocalar gördü, o yüzden Beste kendininmiş gibi gösterdi. Yoksa sen suçlanacaktın. Candan sana gelirsek ise sigara içmedi çünkü Beste'nin akciğer rahatsızlığı vardı. Kimse onu tanımıyor. Ama ben onu tanıdım ve sizin yalanlarınızın bir parçası olacak bir kişi değil '' Bunu neredeyse bir nefeste söylemişti. Ayrıca herkes şaşırmıştı çünkü Fırat hiç kimseyle konuşmaz kendi içinde yaşardı. Onunla dalga geçildiği zamanlar ağzını bile açmazdı. Ama şuan bir kız için bu kadar sinirlenmesi ve cesur davranması herkesi şoka uğratmış ve aynı zamanda da akıllarda da şüphe bırakmıştı. Müdür de şaşırmış gözüküyordu. Çünkü müdür Fırat'ı yakından tanıyordu. Genellikle Fırat'a görevler verirdi okulla ilgili. Oradan tanıyordu ve bir bilgi yakalama umuduyla tatlı bir dille yaklaşmayı düşündü. Müdür soğukkanlı ama güzel bir dille Fırat'ı yanına çağırdı. Çünkü Fırat çabuk içine kapanan biriydi. Akıllıca davranmaya çalışıyordu. Müdür onu tanıdığı için en azından ona daha sakin davranırsa belki bir çıkış yolu bulabilirim umuduyla düşünmüş olacak ki Fırat'a gülümsedi .Fırat hala burnundan soluyor gibi görünse de sakinleşmiş ve yine eski haline dönmüş gibiydi. Yavaşça tahtaya doğru, müdürün yanına usulca yaklaştı. Demin gerçekleştirdiği konuşmadan biraz pişman olduğu gözlerinden belli oluyordu. Sanırım demin konuştuğu şey anlatmaması gereken veya anlatmış olsa bile bu konunun sonunda bir şeylerin açığa çıkması onu geriyordu. Müdür soğukkanlılığından ve iyi niyetinden ödün vermeyerek ''Fırat, ne gördün? Bu sinirin sebebini anlatırsan seni anlarım. Beste'ye ne oldu?'' dedi. Fırat'ın daha deminki cesurluğu kalmamış gibiydi. Konuşmak ile konuşmamak arasında ince bir çizgideydi. Bir şeyden korkuyor gibiydi. Bir kaç saniye sonra sanırım bir şey onu cesaretlendirmiş olacak ki ağzını açacağı sırada Alp'in o gür sesi duyuldu. ''Bana bak o gereksiz ağzını açarsan sonra ben yeri geldiğinde iyice kapatırım.'' deyince Fırat tekrardan sustu. Ardından müdür Alp'e öyle kötü bir bakış attı ki Alp yerine oturmak ve susmak zorunda kaldı. Kimsenin bilmediği bir şekilde Fırat ve Alp'in okulun başladığı zamandan beri aralarında bir husus vardı ama kimse bilmiyordu. Müdür Fırat'ı destekledikten sonra Fırat sonunda konuşmaya başlamıştı. '' Okulların kapanmasına az kaldığı için bütün okul bir teknede parti düzenliyordu. Beste normalde gitmeyecekti ama hoşlandığı çocuk partide olacağı için gitmek istedi ve beni de davet etti. Çünkü benim hoşlandığım kız da oradaydı. Beste ile yakındık. Yakın yerlerde oturuyor ve neredeyse aynı duyguları yaşıyorduk. Benim hoşlandığım kişiyi o dışında kimse bilmiyordu. Aynı şey onun için de gerçekliydi. Onunkini de ben dışında kimse bilmiyordu. Partiye bir eş ile katılmak zorunlu olduğu için ikimiz eş olarak partiye gitmeyi planladık. O gün Beste hoşlandığı çocuğa açılacaktı. Bende Beste adına çok heyecanlıydım. Beste'nin gözlerinin içi gülüyordu. Çok heyecanlıydı ve beni de geç olmadan açılmam için teşvik ediyordu. Ama benim şansım yoktu çünkü onun bir sevgilisi vardı. İkimizin de gözleri ikisini arıyordu. Benim ona açılacak kadar cesaretim yoktu belki ama yine de ben de onu bulmaya çalışıyordum. Çünkü onu görmek, gözlerinin içine bakmak içimi ısıtıyordu. Ben hala bakınırken Beste'nin sabit olarak bir yere baktığını fark ettim. Demin ki mutluluğundan bir eser kalmamıştı. Nefesini tutmuş, duygusuz bir şekilde bir noktaya sabitlenmişti. Kafamı baktığı yöne doğru çevirince...'' derken sustu devamını söyleyecek kadar cesareti yok gibiydi. Alp bu sessizliği fırsat bilmiş olacak ki tekrardan araya girip sessizliği bozan yine ilk o oldu. '' Kesin katil sensin. O yüzden yalan uyduramadın, takıldın. Beste katil değilse bile senin onu öldürme fikride cazip gelmeye başladı. Sen platonik bir şekilde kıza aşıktın, o başkasına aşık olduğu için Beste'yi öldürdün ya da onu bir yerde kapalı falan tutuyorsun. Yanılmıyorum değil mi? '' deyince sınıf şüpheyle gözlerini Fırat'a çevirmişti bile. Fırat afallamış gibi duruyordu. Bu şaşkınlığı doğrudan mı yoksa yanlıştan mı kaynaklıydı? Müdür kafasını hızlıca Fırat'a çevirdi bakışlarını bir cevap bekler gibi dikti. Fırat şaşkınlığını az da olsa atlatmış gibi duruyordu ki gözlerindeki şaşkınlık ifadesi yerini sinire bırakmıştı. Alp'e doğru bir adım yaklaştı ve gözlerini dikerek '' Ben ona aşık değildim. Ben başka birisine aşıktım. Ta ki o manzarayı görene kadar. '' dedi ve Alp alaycı gözlerle ''Ay çok merak ettim anlat ne gördün?'' diyerek alaycı bir gülüş ağzından firar etti. Bu cümleden sonra Fırat sanırım ona gününü göstermek ve kendini kanıtlamak istiyordu. Bu ispatlama duygusu ile tek kaşını kaldırarak aynı zamanda o da ona karşı alaycı bir tavır sergileyerek '' Kimdiii? Aaa hatırladım. CANDANDI! BEN ONA AŞIKTIM TAMAM MI?! Ben onu seviyordum, aşık olduğum kişi oydu ve bil bakalım yanında kim vardı? Ona dostum dediğin, tam yanında oturan kişi Mehmet vardı. Hatta sana bir sürpriz haberim daha var, Mehmet ile Candan çok yakın gözüküyorlardı. Benden sana söylemesi 'dostum' (!) Bu yüzden Beste partiden hızlıca çıktı ve bir taksiye binip gitti. Bir daha da onu görmedim. Çünkü hepsi sizin o saçma ego ve kibirleriniz yüzünden. Çünkü o da benim gibi sevdiği kişiyi başka biriyle görüyordu!'' dedikten sonra ani bir sessizlik oldu. Bu kadar doğruluk fazla gelmişti. Herkes sessizlik bataklığında batarken Fırat sakinlemişti. Artık rahatlamıştı. En azından içindekilerin bir kısmını dökebilmişti. Çekinmiyordu. Ona yaptıkları ezdikleri canına tak etmişti ama dostlarına bir şey denmesine dayanamazdı. Son damla taşmıştı. Bu konuşmadan sonra sınıf bir yandan ne olacağını merak etse de sert bir tavır bekledikleri için kafalarını sıraya gömmüş bir biçimde birbirlerine bakmıyorlardı. Candan'ın gözlerinde korku vardı. Bir şey bekliyormuş gibi diken üstüne hazırda bekliyordu. Mehmet'in de pek bir farkı yoktu ama gözlerinde korkudan başka bir şey vardı fakat ne olduğunu kimse anlamadı. En sonunda Alp' e gelecek olursak Alp beklenene göre sakin görünüyordu ama diğerlerinin aksine onun vücudunu şok dalgaları sarmıştı. Tam herkes gerginliğin geçtiğini sandığı sırada Alp bir hışımla ayağa kalktı ve ve Mehmet'in yakasını tutup, ona saldırdı. Bazıları ayaklandı ve ikisini ayırmaya çalışıyorlardı. Müdür güçlü ve gür sesiyle bağırıp onları uyarınca ve bu sefer ciddi anlamda kızdığında Alp ve Mehmet oturmak zorunda kaldılar. Mehmet farklı bir yere oturdu. Alp şokunu atlatıp yerini kin, öfke ve pişmanlığa bırakmıştı. Mehmet'in yüzünde mimik bile oynamazken o sırada Alp bağırarak Candan'a ayrıldıklarını duyurdu. Bu söylediği cümlede kinini de, öfkesini de , pişmanlığını da yansıtmıştı. Candan'ın gözleri dolmuştu ve elinden gelen bir şey olmadığını düşünerek bir eylemde bulunmadı. Bütün bu olaylar gerçekleşirken müdür sınıfa bakıyor ve sınıfa laf anlatamayacağını anladığından sesini çıkarmamayı tercih ediyordu. Müdür bir kaç dakika sonra tekrardan Fırat'a döndü ve Fırat'ın yüzünde ki gülümsemeyi fark etti. Ama bu gülümse samimilikten çıkmıştı. Bu, bu.. Psikopatça bir gülümsemeydi. Müdür ''Başka bildiğin bir şey var mı?'' diye sorarken Fırat'ın o ince dudaklarından ''Maalesef'' sözleri çıktı. Bundan sonra ne olacaktı? Çıkmazın içinde takılı kalmışlardı. Fırat yerine geçti. Sonra Jale öğretmen ayağa kalktı ve herhangi bir kağıtta benzer bir el yazısı olmadığını çünkü bir kağıdın eksik olduğunu söyledi. İyice kara delik onları içine çekiyordu. Müdür hızlıca yan odaya gidip odasına çekmecelere ve her yere baktı ama kağıt yoktu. Bu durumun iki seçeneği vardı. Ya kağıt başından beri yoktu ya da birisi onu almıştı. Sınıfa aralarından birisinde mi olduğunu sordu, müdür ama hayır kimse almamıştı. Ama alsalar bile neden söylerlerdi? Öyle değil mi? Artık o günler önce normal bir hayat yaşayan ve eğlenceye doyamayan sınıf yoktu. Hepsi kendini içine kapatmış ve kilidin anahtarını da bulamıyor gibiydiler. Müdür sandalyeye oturdu ve başını ellerinin arasına aldı. Artık ne yapacağını o da bilmiyordu. O sırada her şeyi baştan düşünmeye başladı. Sabah tam sınıfa hayallerim konulu ödevleri sayfalarını okurken farkına varmıştı. Beste'nin ailesiyle konuşmuştu ama seslerinden bile ne kadar kötü durumda olduklarını anlamıştı. Polisler arıyordu ama hala bir sonuca varamamışlardı. Ailesi dışında sık görüştüğü arkadaşı Derya'nın da çok kötü olduğunu ve diğer arkadaşlarının da onu aradığını söylemişti. Derya'da 9/B de okuyordu ama bir kaç gündür hastaydı ve Derya depresyonda olduğu için psikologta bir süredir tedavi görüyordu. Beste'nin ailesi Beste varken Derya' ya yardımcı olup onu ziyaret ettiğini söylemişti. Ama Beste olmadığı için Derya kaldığı yerde çok sorun çıkarttığını duymuştu. Sonrasında müdür aileye, sınıfla iletişime geçeceğinden bahsetmişti. Sonrasında polislerle iletişime geçmiş ve eğer bir sonuca veya bir bilgiye ulaşamazlarsa yine de aramalarını ve okulu denetlemeye geleceklerini söylemişlerdi. Müdür onayladıktan hemen sonra sınıfa geçmişti ve hikaye böyle başlamıştı. Ama aklından şu soruyu çıkartamıyordu. Beste gerçekten katil miydi? Bunu sanırım sesli söylemişti. Bu sınıfın artık bir karar vermesi gerekiyordu. Doğruluğu mu seçeceklerdi cesaretliliği mi? Sıra Fırat'a geldiğinde polis ne sorarsa sorsun cevap vermiyordu. Çünkü hareket etmiyordu. Bakışlarını baş komiserin elindeki, Beste'nin çizdiği resme odaklanmıştı. Çıt bile çıkarmadan, sanki gözlerini kırparsa bir şey kaçırırmış gibi gözlerini açık durmaya zorluyordu. En sonunda Baş komiser elindeki kağıdı katlayıp cebine koyunca, sonunda Fırat'ın gözleri baş komiserinkini buldu. ''Fırat değil miydi adın? Neden konuşmuyorsun?'' ''Selim'le görüştünüz mü?'' dedi Fırat dakikalar sonra. Baş komiser Fırat'ın sorusunu başıyla olumsuz bir cevap verdi ve '' O kim? Eski sevgilisi falan mı? '' diye sordu. Bu sefer Fırat başını evet anlamında salladı. '' Neden ondan şüphelendin? Neden ayrıldılar?'' '' Çok detaylı bilmiyorum. Ama çok tekin gelmedi bana. 2 ay beraber ilişkide bulundular. Ama bir süre önce ayrıldılar. Ne için bilmiyorum. Çok kötü kavga etmişlerdi. Beste ayrılmak istediğini söylediği için Selim çok sinirlenmişti. Senden bu yaptığının intikamını alacağım diye tehdit ederek Beste'den ayrılmıştı. Bu kadar biliyorum.'' Fırat anlattığı zaman boyunca Baş komiser anladığının göstergesi olarak sürekli başını yukarı aşağı sallamış ve bazı notlar alarak Fırat'a teşekkür etmişti. Ardından polisler okuldan ayrılmış ve Selim'in evine doğru yola çıkmışlardı. Diğer sınıflar aslında 9/B ye göre erken ayrılmışlardı o gün. Ama 9/B bu olayın içinde olduğu için diğerleri gibi rahatça gidememişlerdi. Polisler gittikten sonra müdür sınıfa bugün okuldan erken çıkabileceklerini ve iyice dinlenmeleri gerektiği söylemişti. Eğer bir şey olursa kendisine haber verilmesini istedi. Yarın okula gelip gelmeyeceklerini belli değildi. Çünkü bu olaylardan sonra okul hem güvenli değildi hem de okula gelip ders işleyecek halleri yoktu ya?
Geçmişten bir anı Beste o gün 21.00 civarlarında eve gelmişti. Okulu biteli 3 saat olmuştu. Beste okuldan sonra da ertesi gün sınavları oldukları için kütüphaneye gidip biraz daha ders çalışmayı düşündü. Öylede yaptı. Kütüphaneye gidip boş yer bulduğunda oturup kitaplarını ve defterlerini açmıştı. 2 saat boyunca ders çalıştı ama en sonunda beyni isyan ettiğinde kitapları kapattı. Zaten matematik çalışıyordu. Beyninin 2 saat dayanması bile mucizeydi. Derse 15 dk ara vermeyi ve o sırada da bir kahvenin kendisine iyi geleceğini düşündü. Kahve için sıra beklerken telefonunu açtı ve Selim' e bir mesaj yolladı. ''Selim sabah ki tartışmamızda bir suçum varsa özür dilerim. Küs müyüz?'' diye bir mesaj yolladı. Ama Selim'in telefonu kapalıydı. Üstelemek istemedi. Telefonunu açtığında nasıl olsa cevap verir diye düşündü. Kahvesini aldıktan sonra tekrardan masasına gidip oturdu. Yarım saat kadar çalıştıktan sonra kitaplarını çantasına yerleştirip eve doğru yola çıktı. Eve geldiğinde anahtarıyla kapıyı sessizce açıtı. Annesinin işte olduğunu düşündü. Çünkü bazen annesinin işi uzayabiliyor ve 23.00'a kadar işte kalabiliyordu. Hatta evet, annesi sabah arayıp işinin uzun sürebileceği ile alakalı kızına haber vermişti. Babasının da uyuduğunu düşündü, çünkü herhangi bir ses gelmiyordu. Bu yüzden sessizce odasına gitmeyi planlanıyordu ama babası salondan çıkıp gelince gidemeyeceğini anladı. Babası çokta sakin olmayan bir tavrıyla 3 saattir nerede olduğunu sormuştu. Beste kütüphanedeydim dese bile '' YALAN SÖYLÜYORSUN! Selim' le buluştun öyle değil mi?'' diye bağırdı. Ama hayır Semih mesajına bile cevap vermemişti... Babası kolundan tutarak Beste'yi odasına götürüp '' Akıllan biraz'' diyerek üstüne kapıyı kilitledi. Beste kontrolsüzce yaşların düşmesine sessizce izin verdi. Beste artık yavaş yavaş alışmıştı babasının kendisini odasına kilitlemesine. Onu asıl üzen, ağlatan şey babasının ona inanmamasıydı. Sessizce ağlamayı sürdürürken Derya'yı aramayı düşündü. Hem Derya onu teselli ederdi. Derya en yakın arkadaşıydı. Telefonu eline aldı ve arama rehberine girerek Derya'nın aradı. Ama hayır Derya'nın da telefonu kapalıydı. Açan olmamıştı. Derya'nın dersleri çok yoğundu. Bu yüzden erken saatlerde yatardı. Büyük ihtimalle bu yüzden açmamıştı. Kafasını yastığa koydu ve uyumaya çalıştı. Zaten saat 12'ye gelirken kapısının kilidi yavaşça açıldı. Sanırım annesi gelmişti ve babamla yine tartışıp odamın kilidini açmayı başarmıştı. Ben düşüncelerle boğulurken uyuya kalmıştım... -------------------------------------------------------------------- Şimdiki zaman Siren sesleri, mavi ve kırmızı ışıklar... Polisler, Selim daha ne olduğunu anlamadan kolundan tutup polis arabasına bindirmişlerdi. Kısa süren bir yolculuk arasından Selim oturuyordu. Nerde mi? Sorgu odasında...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- HELLÖÖÖÖ Nasılsınızz? Öncelikle bölümü nasıl buldunuz? Gerçekten olayları düşünmekten beynim düğüm gibi oldu. Ama en sonunda az da olsa yazabildim.
|
0% |