@_ecoss_
|
DERİN AKAR ınst:ayline.ea Babalar kızlarının kahramanıydı, benimki ise canavardı. '' O istemediği sürece ona dokunursan o kolunu kırarım'' İkisi arasında gözlerim gelip giderken Kaan'a döndüm. '' Kaan buradan hemen git, seni görmek istemiyorum'' Kaan'ın gözleri şüpheyle kısıldı. Kaan yerden kalkarken herkes bize bakıyordu ve bundan nefret ediyordum. Ama Kaan gitmek yerine Yekta'nın kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Ardından Yekta'nın daha da gerildiğini görmemek imkansızdı. Kaan sırıta sırıta ilerlemeye başladı. Yekta'nın bir şeyler mırıldandığını duyduğumda ne söylediğini çok merak ettim. Ayrıca biraz önce neden böyle asabi bir tepki vermesini de anlayamamıştım. Daha 2 gündür tanıştığım adam niye bu kadar sinirlendi? Yekta'ya döndüğümde onun da beni incelediğini fark ettim. Gülümsedim ve '' Teşekkür ederim'' dedim. Bana baktı ve ardından sessizce rica ederim diye mırıldanışı duydum. Ardından ilerlemeye başladık. Hem nazik hem umursamaz olmayı nasıl beceriyordu be bu adam? Hemen onun hızına yetişip yanına ulaştım ve merdivenleri inmeye başladık. Alt katta bulunan otopsiye gidiyorduk. O sırada telefonum çaldı ve durdum. Yekta'da ne olduğunu sorarcasına durunca önemli bir şey yok dercesine elimi salladım. Ama beklemeye devam etti. Arayanın Mehmet amca olduğunu gördüğümde telefonu açtım. '' Kızım, günaydın. Nasılsın? Akşamki yemeğe geliyorsun değil mi?'' Diye cevap verdiğimde Yekta aniden kaşlarını çattı. '' Evet biliyorum. Çok bayılmıyorsun ama beni yalnız bırakma olur mu kızım? Bugün onların sorularına karşı gardımızı almalıyız.'' Dediğinde hafifçe kıkırdadım ve görüşürüz deyip kapattık. Yekta'ya hadi dercesine kafamı işaret edip yürümeye başladım. Yekta ise yanıma gelip '' Baban mıydı?'' diye sorunca durdum. Kaşlarımı çattım ve hafif agresif bir tonla '' Hayır değildi ve seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum.'' diyerek adımlarımı hızlandırdım. Belki saçma bir tepki vermiş olabilirdim. Sonuçta ailemi, yaşadıklarımı bilmiyor olabilirdi ama ben yinede bu duruma sinirleniyordum ve elimde değildi. Yılların acısı hala üzerimdeydi ve kimseye bunu söyleyememiştim. İçimden atamamıştım. Arada böyle geriliyordum o kadar Allah'a şükür ki otopsiye sonunda inebildiğimizde bu dava ile alakalı otopside ilgilenen Canan'a doğru yürümeye başladım. Kısa bir selamlaşmanın ardından şuana kadar ne bulduklarını söylemesini istedim. '' Cesedin 2 gün önce öldürüldüğünü düşünüyoruz. Sırtındaki bıçakla çizilmiş M harfinde kanlar kurumuş. Ayrıca yaranın içinde bir kaç toprak parçası bulduk. Sırtındaki çiziklerdende toprak tarzı bir yerden sürüklendiğini anlıyoruz. Ağız çevresindeki kesiklerde ise herhangi özel bir şeye rastlayamadık. Kafasına aldığı sert bir darbe sonucu ölmüş. Ayrıca kesiklere de çok keskin bir bıçak kullanılmış, kasap bıçağı olabilir. Ayak bileklerinde kesikler ve morluklar var. Büyük ihtimalle baş aşağı bedeni bağlanmış.'' ----------------------------------------------------------- Dışarıya çıktığımda hala kusacakmış gibi hissediyordum. Hangi cani bunu yapabilirdi? Başımdan kaynar sular dökülmüşçesine bir kaç derin nefes aldım. Arabaya doğru ilerlerken Yekta'ya döndüm. Her ne yaşamışsak yaşayalım o benim arkadaşım dediğim kişiydi. Bunu yapanı bulacaktım. '' Yekta beni savcılığın önünde bırakır mısın? Oradan arabama binerim ben. Bugün yarım saat erken çıkacağım işten haberin olsun. '' Kafasını onaylar bir biiçimde salladığında yola dönerek arabayı çalıştırdı. Araba ilerlerken onu inceleme fırsatı buldum. Yüz hatları keskin ve tişörtünden belli olan kasları kendini belli ediyordu. Yeşile çalan gözleri ve biçimli yüzü günaha davet gibiydi. Ama bir süredir asıl benim dikkatimi çeken şey bu değildi. Bu yüzü, tavrını birisine benzetiyordum ama emin olamıyordum. Bana birisini anımsatıyordu ama beynim sanki o kişiyi uzun yıllardır saklamadığından çıkaramıyordum. En fazla kim olabilirdi ki? Sessiz bir yolculuğun ardından savcılığın önüne geldik. Teşekkür edip arabadan ineceğim sırada ''Tekrardan kaybetmemek üzere, Derin'' diyerek beni durdurduğunda ne dediğini anlamamıştım. Fakat üstünde çok durmadan ve üstümdeki gergin havayı atmak istercesine hızlı adımlarla arabama doğru ilerledim. Genellikle bu gibi canımın sıkkın ya da kötü durumlarda kendimi enerjiye sokmaya çalışırdım. Çünkü ne olursa olsun eğer keder duygusuna tam olarak bürünürsem çok çabuk içinden çıkamazdım. Kendimi yavaş yavaş sakinleştirmeye başladım. Bugünkü ''Ailevi'' yemekte canımı sıkıyordu. Çünkü kesin bir çok gereksiz insanın gereksiz sen gerçekten bizim aileden değilsin bakışlarına maruz kalacaktım. Telefonumu radyoya bağlayarak Sezen Aksu '' Rakkas'' şarkısını açtım. Oynaya oynaya şarkıyı yüksek seste söyleye söyleye eve vardım. Kendimi hemen duşa atıp iyice arındım. Kendime salata ve tavuk yaptıktan sonra ortalığı topladım. Odaya giderek hızla üstümü giyindim ve ağır bir makyaj yapmamak ile birlikte makyaj masasına koyuldum. Kahverengi tonlarda makyajımı yaptığımda artık hazırdım.
Arabama binerek navigasyonu açtım ve restaurantın önüne doğru sürmeye başladım. Yaklaşık 20 dakikalık bi yolun ardından arabamı park ederek restauranta adımımı attım. Hemen köşede yaklaşık 10 kişinin sığabileceği masayı gördüğümde oraya doğru ilerlemeye başladım. En baş köşede Selma Hala oturuyordu. Bu ailenin en köklü kişisiydi, güçlüydü sabırlıydı. Bu ailede bana saygı duyan ve benim örnek aldığım tek kişi olabilirdi. Masanın diğer taraflarında kuzenler, teyzeler, dayılar herkes vardı. Mehmet Amca'yı gördüğümde gülümsedim ve onun yanına doğru ilerleyerek yanındaki sandalyeye oturdum. Bu masada benden iğrenen çok kişi vardı. Çünkü ben bir vahşi babanın kızıydım ve onlar bunu böyle görüyordu. Mehmet Amca beni ilk eve getirdiğinde herkes buna karşı çıkmıştı. Çünkü ben yabancıydım. Ben kendi hayatımda da yabancıydım. Zihnime,kalbime,benliğime... Daha küçüçük bir çocukken bile sevilmediğimi hissetmiştim. 7 yaşımdaki küçük kız çocuğunun ne suçu vardı ki? Anılarımı ne kadar silip atmak istesem o kadar bağlanıyordum. Her yerde aklıma düşüyordu bulanık görüntüler. Ben lanetliydim. Ben babam için fazlalıktım, annem için bir şanssız, Mehmet Amca'nın akrabaları için utanç. İnsanın en büyük mücadelesi kendi zihniyle olan savaşıdır; Hayat ise, göz yeteneği kapayıncaya kadar geçen zaman diliminde, gerçekle düş arasında biriktirdiğimiz anılardan oluşur. Anılar, geçmişe bağları ve bazen ruhu sıkar, dar gelir. Zaman zaman bu anılar, büyük bir ağacın dalları gibi seni sarar, nefes almanı zorlaştırır. Kalbinin derinliklerinde yatan acılar, kapanan yaralar gibi seni içten içe kemirir. Gecenin sessizliğinde kaldığından fısıltılar, geçmişteki hayaletleri gibi peşini bırakmaz. Ama bir yandan sen inanmak istersin onun karanlık gecesinin sonunda bir gün doğumu olduğuna ve onun acısının içinde bir umut saklıdığına. Dakikalar birbirini kovaladı. Hayattan güncellemeler, işler, fazlalıkmışım gibi hissettiren dakikalar sonrasında herkes yavaş yavaş ayaklanmaya başladı. Bende herkesle vedalaştıktan sonra restauranttan çıktım. Soğuk hava yüzüme vururken arabaya doğru ilerledim. Fakat bir kaç sokak lambasının ardında simsiyah giyinmiş ve bu tarafa doğru bakan adam gördüğümde açıkçası tırsmıştım. Ne kadar savcı da olsam kim gecenin yarısında sokak lambasına bu tarafa bakan bir yabancıya baktığında korkmazdı ki? Arabaya bindiğimde hızla eve sürmeye başladım. Sürerken arkaya baktığımda ise o yabancı kimse artık orada yoktu. Abartıyordum, sanırım. Bu son dava benim psikolojimi bozmuştu. Eve girer girmez üstümü değiştirdim, yüzümü temizledim ve hızlıca yatağa attım kendimi. Ama yatakta da neredeyse yarım saatimi telefonlar geçirdikten sonra gözlerim hızlıca kapanmaya başladı. ***** Koşuyordum,hızla koşuyordum. Neyden kaçtığımı bilmiyordum ama arkamda olan ve benim aksine sakin adımlarla takip eden karanlık gölge beni daha fazla hızlandırıyordu. Arkama baktığımda orada yoktu önüme döndüğümde ise o karanlıkla karşılaştım. Geçmişin karanlığı... Bana aniden vurmasıyla yere düştüm. Her yerim morarıyordu. Bayılmadan son bir kez yüzüne detaylıca baktığımda onun babam olduğunu gördüm ***** Derin derin nefes aldım. Kabustu. Her şey rüyaydı korkulacak bir şey yoktu. Hemen yanı başımda duran su bardağından büyük yudumlar içtim. Kendime gelemeden kapı çaldığında artık korkudan ağlayacak kıvama gelmiştim. Üzerime sabahlık geçirip, mutfaktan elime bir bıçak alarak kapıya yürüdüm. Kapıyı açarak hızlıca bıçağı uzattığımda karşımdaki kişi bir adım geriledi. Kafamı kaldırdım. Ama bu kişi ne yabancıydı, ne babamdı ne de korkularımdı. Yekta'ydı. Derin gözlerle beni incelerken o an tir tir titrememek için kendimi sıktım. Uzun zaman boyunca sürekli kabus görürdüm. Geçmişimle ilgili, babamla ilgili. Hatta bir aralar ilaç bile kullanmıştım ama fayda etmiyordu. Bu yük gitmiyordu. Şu aralar ise iyice artmıştı. '' Derin iyi misin? Bir şey mi oldu? Biri bir şey mi yaptı?'' Sesiyle birlikte kendime geldim. Derin bir nefes alarak utançla başımı eğdim. Adamı öldürecektim ve o bile hala beni soruyordu. Kafamı eliyle kaldırarak ona bakmamıı sağladı. Gözleri gözlerimi okurcasına kısılmıştı. Kafamı onayladım ve özür dilemeye başladım. O kadar çok özür diledim ki bir yandan da ben korkağım diye titriyordum. ''Hayır, değilsin Derin. Sen bu hayatta gördüğüm en güçlü kadınsın. Sende insansın. Savcı olman, çok mükemmeliyetçi olman ya da farklı yönlerde farklı yeteneklerinin olması seni korkusuz yapmaz. Eğer ne için canın sıkkınsa boşver llaki iyi gelecek bir şey vardır'' diye beni sakinleştirmek istercesine tane tane konuştuğunda gülümsedim. '' Yekta daha önce tanıştık mı bilmiyorum ama hayatında olan kişiler çok şanslı. Sen çok iyi bir adamsın'' dediğimde onda bir şeylerin kırıldığını gördüm. Onu içeri davet ettiğimde saate baktım. Saat öğlene geliyordu ve ben çok geç kalkmıştım. Ben onu mutfağa geçirdiğimde hızlıca yuakrı çıkıp üzerime rahat bir şeyler giydim. Aşağı indiğimde Yekta aynı şekilde oturuyordu. Geldiğimi duyunca hemen kafasını kaldırıp bana baktı. Onda içimi ısıtan bir şeyler vardı. Hemen kahvaltıyı hazırlamaya başladığımda o da anlatmaya başladı. '' Kusura bakma çat kapı gelmek istemezdim. Ama seninle dava için buluşmayı teklif edecektim ve sana mesaj attım. Ancak cevap veren olmadı, aradım açan olmadı. Endişelenmeye başladığımda eve geldim. Gerçekten kusura bakma'' Sözlerini dinlerken telefonuma uzandım gerçekten de bir sürü arama ve mesaj vardı. '' Hiç önemli değil. Telefonum sessizde kalmış. Sen endişelenip gelmişsin bence bu güzel bir şey. Hem benimle kahvaltı etmek istediğini bu kadar istediğini bilseydim emin ol ben seni davet etmiştim.'' dediğimde güldü. Gamzeleri çok güzeldi. O da kalkıp kahvaltıyı hazırlamama yardımcı olduğunda 15 dakika içinde her şey hazırdı. Bir yandan havadan sudan sohbet ederken kahvaltımızı da yapmış olduk. Ortamın sesini telefon melodisi doldurunca Yekta telefonuna uzandı ve aramayı yanıtladı. Bir süre karşı tarafı dinlediğinde kaşları çatılmıştı. Bir yandan söylenirken bir yandan da aramadaki kişiyi onaylıyordu. En sonunda kapattığında meraklıca nolduğunu sordum. Bana dönerek ''Evde su patlamış. Ev arkadaşım haber verdi şimdi. Bir kaç gün otelde kalmam gerekecek sanırım'' dediğinde hala söyleniyordu. Açıkçası o an mantığımı yitirdim ve sanki lise ergenlik heyecanları zamanıma geri dönmüştüm. '' İstersen bir kaç gün bende kalabilirsin.'' ---------------------- Diğer bölüm 5 oy olduğunda gelecek. (İnşallah ilerde benim bu 5 oy yazdığıma bakıp gülecek halde oluruz) Bu bölümün ardından uzun bir bölüm sizi bekliyor. |
0% |