@_gokyel_
|
Yeni bölüm geldi! İyi okumalar. :)
🌬️🌬️🌬️
1 Hafta Sonra Hastanedeydim. Birazdan mesaim bitecekti ve eve gidecektim. Saat öğleden sonra beşti ama hava kararmamıştı henüz. Son hastaya da baktıktan sonra dosyayı imzalayıp danışmadaki hemşireye verdim. "Bu hastaya test yapılacak, lütfen atlamayın. Sonuçlar çıkınca haberim olsun." Dedim. Hemşire, "Tabi Nefes hocam, çıkacak mısınız?" Diye sordu. Yorgunlukla gülümsedim. "Evet, çıkacağım şimdi." Dedim. "İyi akşamlar size." "İyi akşamlar hocam." Dedi o da gülümseyerek. Acil koridorlarında yürüyerek kendi odama geldim. Kapıyı açıp girdim, üzerimdeki önlüğü açık kahve kabanımla değiştirdim. Havanın soğukluğu belli olmuyordu, bazen iyi bazen kötüydü. Çantamı da dolaptan alacağım sırada telefonuma art arda gelen mesajlarla durup cebimden telefonumu çıkardım. Apartman grubundan gelmişti. 🌀👥AYAZ AİLESİ👥🌀 >Yönetici Ekrem Amca: -Ayaz ailesi olarak her ay düzenlediğimiz aile sofrasını bu akşam yapmaya karar verdik. Tüm dairelere duyurulur.
>Serbülent Abi:- Herkes geliyor değil mi?
>Melek Abla: -Saat kaçta olacak Ekrem abi? -Sinan işte, görmemiştir mesajları. -Ona göre arayayım da erken gelsin.
>Babacım💙: -Nefes de daha hastanede Ekrem, belli değil ne zaman geleceği.
Gülümsedim babamın beni düşünmesine. Hemen cevap yazdım. Siz>-Birazdan çıkacağım babacım. Siz>-Ekrem amcacım bana fark etmez. Siz>-Ama müsait olmayan olabilir.
>Yönetici Ekrem Amca: -Sekizde bahçedeki çardakta yapmayı planlıyoruz. -O zamana kadar iştekiler gelirler herhalde.
>Komiser Mert: -Benim devriyem var abi. -Ama ayarlayabilirsem ben de gelirim. -Eksik varsa haber verirsiniz.
>Engin Abi: -Yok kardeşim, biz hallederiz sen işine bak.
>Komiser Mert: -Eyvallah abi.
>Nilgün Abla: -Yemekleri de biz hanımlarla hallederiz. -Değil mi hanımlar?
>Menekşe'm❤️: -Yaparız tabi. -Nefes'im yardım eder gelince.
>Periş: -Nefes kuzum da benim poğaçamı seviyor. -Ben de ondan yaparım.
Ah Periş'im, benim sevdiğim poğaçalardan mı yapacaksın sen? Yerdim ben onu. Peri çok güzel poğaça yapardı ve ben çok beğenirdim, anneminkiyle yarışırdı.
Siz>-Zahmet etme sen Periş'im. Siz>-Ben olanlardan yerim. Siz>-Ben bir eve geleyim, yaparım size poğaça.
>Periş: -Olmaz öyle şey, ben yaparım.
Siz>-Sen nasıl istersen Periş'im.
>Ayol Feride Abla: -Ayol yeni kiracılara kim haber verecek?
>Serbülent Abi: -Ekrem abi?
>Yönetici Ekrem Amca: -Almıştım ben Pamir oğlumun numarasını ama kayboldu herhalde. -Neyse evine uğrar söylerim. Katılmak isterlerse gelirler.
>Ayol Feride Abla: -E iyi madem ayol.
Şimdi Pamir Bey'in haberi yok muydu bu yemekten? Bizim apartmanda her ay olurdu böyle şeyler. Faaliyetli bir apartmanımız vardı. Telefonu çantama koyup çıktım odadan. Çıkarken kilitledim odamın kapısını ne olur ne olmaz diye. Hastanenin koridorlarında çıkışa doğru yürümeye başladım. Bir haftadır günler sıradan bir şekilde geçiyordu. Bu süre içerisinde Pamir Bey'i üç kere eve girip çıkarken görmüş, sadece uzaktan selamlaşmıştık. Onun dışında geçenki kediyi veterinere götürmüş, aşılarını yaptırmış ve evimizin beşinci üyesi olarak kabul etmiştik. Alışmıştı bize, hatta yaramazlıklarıyla Uygar'ı çileden çıkarıyordu. Bu en hoşuma giden şeydi, onları izlemeyi seviyordum. Hazan da bu arada daha sakinlemişti. Sürekli arayıp nasıl olduğunu soruyordum. Devin de onun aksine iyice agresifleşmişti. O normalde de dobra bir insandı ama son bir haftadır etrafa karşı hep sinirli stresliydi. Terzi kendi söküğünü dikemiyordu işte. Devin iyi bir psikiyatristti, bir kliniği vardı ve iyi de kazanıyordu. Ama iş kendine gelince hep kör oluyordu. Gökçe ise geçen hafta aşık oldum diye bahsettiği kişiyle flörtleşiyordu. Hepimiz bir şekilde yaşayıp gidiyorduk. Hastanenin kapısından çıkıp açık havada yürümeye başladım. Normalde otobüsler geçiyordu hastanenin önünden. Ama bugün yürümeyi tercih etmiştim, uzun zamandır açık havada yürümemiştim. "Nefes Hanım?" Arkamdan ismimin seslenilmesiyle geriye döndüm. Gördüğüm kişiyle şaşırdım. Pamir Bey kravatlı lacivert takımıyla az ilerimdeydi. Ben ona bakarken o da sağ elindeki evrak çantasını sol eline alıp bana doğru ilerledi. Bir kaç adım ilerimde durup gülümsedi ve sağ elini uzattı. Ben de ona aynı şekilde gülerek karşılık verip uzattığı elini sıktım. "Merhaba." "Merhaba." Dedim ben de. Kibarlık olsun diye de, "Nasılsınız?" Diye sordum. "İyiyim, teşekür ederim. Siz nasılsınız?" Diye sordu gülümseyerek. Ben bu adamın hiç somurttuğunu görmemiştim. Somurtmasındı zaten, gülmek yakışıyordu. "Sağ olun, ben de iyiyim." Deyip kaşlarımı çattım. Sonra aklıma gelen şeyle, "Madem iyisiniz, neden hastaneye geldiniz? Kötü bir durum mu var?" Diyerek telaşa kapıldım bir anda. "Yok yok, sakin olun kötü bir şey olmadı." Deyince derin bir nefes aldım. Korkmuştum yahu. "Avukatım da ben-" Deyince ben de bir anda lafa girdim. "Biliyorum biliyorum, annem söylemişti." Dememle bir kaç saniye sustu. Ardından ben, "Kusura bakmayın, lafınızı böldüm." Deyip gözlerimi kaçırdım. Tebessüm ederek, "Önemli değil Nefes Hanım. Bir müvekkilim bir ameliyat geçirmişti, onu ziyarete gelmiştim ben de. Şimdi de gidiyordum." Dedi. Başımı salladım yavaşça. "Anladım. Umarım durumu iyidir, ne ameliyatı geçirdi?" Diye sordum. "Çok riskli bir ameliyat değildi. Fıtık ameliyatı oldu, şu an durumu gayet iyi." Dedi. "Geçmiş olsun." Diyerek sustum. Daha fazla söyleyecek bir şey bulamamıştım. "Eve mi gidiyorsunuz?" Diye sordu birden. "Evet." Dedim başımı sallayarak. "Mesaim az önce bitti." Gülümsedi Pamir Bey. "Ben de eve gidiyorum. İsterseniz birlikte gidebiliriz, sonuçta aynı yere gidiyoruz. Arabam hemen şurada." Diyerek arkamı işaret etti. Omzumun üzerinden baktığımda açık otoparka çekilmiş gösterdiği siyah arabayı gördüm. Karasız bir şekilde, "Yani, bilemedim ki." Dedim. "Zahmet vermeyeyim size." Elini ilerlemem için öne uzatıp, "Lafı bile olmaz. Ayrıca zahmet olsa teklif etmezdim, lütfen. Buyurun." Dedi gülümseyerek. Arkamı dönüp onunla birlikte arabaya doğru ilerlerken, "Teşekkür ederim." Dedim. Arabaya geldiğimizde benden önce önüme geçip ön yolcu koltuğunun kapısını açtığında şaşırmıştım. Gülümseyerek binmemi işaret ettiğinde başımla teşekkür edip bindim arabasına. Nazik bir adamdı. Evet, böyle komşulara ihtiyacımız vardı. O da arabanın etrafında dolanıp sürücü koltuğuna oturdu. Aynı anda kemerlerimizi takınca arabayı çalıştırdı. Yolculuk sessiz başlamıştı ama onun konuşmasıyla sessizlik bölündü. "Kedi nasıl?" Diye sordu beklemediğim bir anda. Önümde akan yolu izlemeye dalmıştım. O yüzden, "Hıh?" Diye bir tepki vermem bundandı. O ise bu halime güldü, evet güldü. "Kedi diyorum, geçen gün ikinize araba çarpıyordu ya hani?" Diye küçük bir hatırlatma yaptı. "Hah, o kediyi diyorsunuz siz." Diye saçma bir tepki verdim yine. "Aynen, o kediyi diyorum." Dedi yine sırıtarak. "Veterinere götürüp aşılarını yaptırdım, sonra da evde besleme kararı aldım. Zaten ben oldum olası severim kedileri. Uygar biraz huyludur ama onunda vakit geçireceği biri oluyor işte evde, çok bir şey demiyor." Dedim gülümseyerek. "Kardeşiniz, Uygar?" Deyince ona döndüm. "Onun bir mesleği yok mu? Ya da belki okuyordur?" Söylediği şey ufak bir kahkaha atmama neden oldu. O bana garip bir şekilde bakarken açıklama yaptım. "Daha bu sene oyun programcılığı bölümünden mezun oldu. Ama kendisi nitelikli bir işsiz, çünkü beyefendiye iş beğendiremiyoruz. Üniversitede bölüm seçimi yaparken tutturdu oyun programcılığı okuyacağım o benim hayalim diye, ilgisi de vardı, severek okudu. Ama babam pek razı değildi, annem yumuşattı onu. Ne yapacaksın oyun oynayarak, mühendis ol bir işe yara diye çok kızdı. Gerçi hâlâ da kızıyor." Dedim gülümseyerek. "Okulu bitirince işsiz kaldı tabi. Ama kendisinin hâlâ umudu var. İnşallah elli yaşında başvurduğu şirketlerden kabul maili alacak." "Hayalindeki işi yapmanın neresi kötü ki?" Diye sordu. Ona dönerek, "Ben kötü demedim ki. Hatta onun en büyük destekçisi bendim. Mesela ben küçüklüğümden beri hep doktor olmak isterdim ve oldum. Sırf iş imkanı iyi olduğu için değil, sevdiğim için istedim. Ben de kardeşimin sevdiği şeyi yapması, ileride keşke öyle yapmasaydım ya da böyle yapsaydım dememesi için hep destek oldum." Diye cevap verdim. "Keşke herkes sizin gibi düşünse." Dedi gözlerime bakarak. "Ama hayat şartları insanı yapmak istemediği şeylere zorluyor." "Haklısınız. Artık insanlar hayatları için hayatlarından vazgeçiyor." Dedim iç geçirerek. Arabanın iç tekrar durgun bir hâl alırken aklıma gelen şeyle konuştum. "Pamir Bey?" "Bence resmiyet komşuluğa yakışmıyor. Siz ve bey kelimelerini kullanmamaya ne dersiniz?" Dedi gülerek. Ben de hafifçe gülümseyip gözlerimi sağımdaki cama çevirdim saniyelik. "Bence de yakışmıyor. O zaman sizden," susup düzelttim. "Senden de aynı şeyi bekliyorum." "Ben dünden razıyım. İş ortamında fazlaca maruz kaldığım için özel hayatımda da beni biraz geriyor. O yüzden aynı şekilde karşılık vereceğime emin olabilirsin." Dedi. "Nefes." Ben ne söyleyecektim ya? Adam bana resmen ne söyleyeceğimi unutturdu. Hah, neyse ki çok unutmamışım. "Ş-şey, senin akşamki yemekten haberin var mı?" Diyebildim. Tek kaşını havaya kaldırarak, "Ne yemeği?" Diye sordu. "Biz apartmanda her ay yaparız. Tüm apartman bir şeyler yapıp getirir. Sonra da hep beraber yer, içer, eğleniriz. Bu ay da bugün yapmaya karar vermişler. Ben çıkmadan grupta konuşuluyordu ama tabi sen olmadığın için görmemişsindir." Dedim. "İlk defa böyle bir şey yapıldığını duydum." Dedi hafif şaşkın ifadeyle. Güldüm onun bu haline. "Bizde daha neler var neler. Piknikler, gezmeler, alışverişler, tatiller. Ohoo, organizasyon şirketiyiz mübarek." Dediğimde ikimizde güldük. "Çok eğlenceli geçer bizim aile sofralarımız. Siz de Öykü'yle gelecek misiniz?" Diye sordum. "Bizi davet eden olmadı. Galiba kendimizi sevdirememişiz." Dedi yalandan alınmış bir şekilde. "E ben davet ediyorum işte. Ekrem amca senin numaranı kaybetmiş, evinize uğrayıp haber verecekti. O Öykü'ye söylemiş oluyor. Ama seni ben davet ediyorum, gelecek misin?" Dedim sesimdeki hevesi gizlemeye çalışarak. "Gelmemi ister misin?" Diye sordu bana yandan bir bakış atarak. Umursamıyormuş gibi davranarak, "Ne fark eder ki? Sen gelmiyorum dersen bir şey yapamam." Dedim. "Geliyorum dersem ne yaparsın?" Diye sordu ciddi bir ifadeyle. Afalladım bir kaç saniye. Ne demeliydim? Birden atılıp, "Şekerpare." Dedim heyecanla. O da şaşırmış olmalı ki, "Şekerpare mi?" Diye sordu hayretle. Başımı salladım. "Evet, şekerpare. Tüm apartman bayılır benim şekerpareme. Annemden almışım elimin lezzetini, o da çok güzel yemek yapar." Yüzünü asıp, "O zaman benim için değil, apartmandakiler için yapmış oluyorsun." Dedi. Onaylamaz bir şekilde iki yana salladım başımı. "Onlar fındıklı seviyorlar. Ben de senin için hepsini Antep fıstıklı yaparım, olmaz mı?" Diye sordum beklentiyle. Harbiden, ne bekliyordum ben? Gülümsedi, "Olur, fındık sevmem zaten. Antep fıstığı daha iyi." Dedi. Memnuniyetle gülümseyerek önüme döndüm. "Ha bu arada, istersen numaramı vereyim. Eğer sorun olmayacaksa beni de gruba al. Apartman etkinlikleri hoşuma gitti, müsait olursam katılmak isterim." "Ne sorunu olacak." Dedim ayıplar gibi. "Dedim ya, aileyiz biz diye. Sen ver numaranı, alırım ben seni gruba." Diyerek telefonumu çıkardım. Numara kısmına girerek onu bekledim. Bir yandan araba kullanıp bir yandan da bana numarasını verdi. 'Pamir' olarak kaydettim ve '🌀👥AYAZ AİLESİ👥🌀' grubuna aldım. Aynı zamanda da apartmana gelmiş bulunuyorduk. Önündeki otopark alanına park ettiğinde ona dönerek, "Teşekkür ederim, güzel bir yolculuktu." Dedim. "Benim için daha güzeldi." Dedi. Tebessüm ettim sadece. Birlikte arabadan indik. Apartmana doğru yürüdüğümüzde yan yana çıktık merdivenleri. Öne atılıp benim için açtı apartmanın demir kapısını. Tam, "Teşekkürler." Dediğim sırada Feride ablaların kapısı açıldı. Bizi yan yana görünce gözlerinde hem şaşkınlık hem de sırıtık bir ifade vardı. "Ayol Nefes, yeni mi geldin? Ben de Ömer abin geldi sanmıştım." Dedi sevecen bir tavırla. Feride abla, biraz değişik bir kadındı, kırk beş yaşında vardı. Çok konuşur, çok yer, çok gezerdi. Ama iyi niyetli olduğuna kalpten inanırdım. Bir de cümlenin başında ya da sonunda illa ki 'ayol' kelimesini kullanması vardı, o da olurdu o kadar. Ben de telefonuma öyle kaydetmiştim zaten. "Evet abla, nöbetim yoktu bugün. Eve çıkacağım şimdi." Dedim Pamir'e yandan bir bakış atarak. O da yanımda dikilmiş duruyordu. Feride ablanın bakışları ona döndü. "Sen de hoş geldin Pamircim." Dedi gülümseyerek. Başını eğip, "Sağ olun Feride Hanım." Dedi Pamir. E bana sizli bizli konuşturmuyordu, konuşmuyordu hani bu adam? Feride abla komşusu olmuyor muydu? Anlamadım. "Ayol ne hanım'ı? Abla de sen bana en iyisi. Sevmem ben öyle iş görüşmesindeymişiz gibi konuşmayı. Abla iyi abla." Dedi başını sallayarak. "Peki." Dedi sadece Pamir. Ardından ekledi. "Feride abla." "Hah şöyle, bak ne de yakıştı ağzına." Sonra aklına bir şey gelmiş gibi, "Neyse ben tutmayayım sizi, daha akşam için yemek yapacağm." Deyip Pamir'e döndü. "Sizde geliyorsunuz değil mi Öykücüğüm'le?" Dedi. "Ben geleceğim, o belki gelmek istemeyebilir ama işi yoksa gelecektir. Sever o böyle ortamları." Dedi. "Gelsin gelsin, güzeldir bizim aile sofralarımız." Dedi gülerek. "Neyse ablacım sana kolay gelsin. Biz de evlere çıkalım artık, hazırlık yapalım." Dedim daha fazla orada durmamak için. "Tamam canım, hadi kolay gelsin." Diyerek içeri girdi. Tekrar merdivenlerden çıkmaya başladık ben önde, o arkada. Ya inerken ya da çıkarken mutlaka birileriyle karşılaşır, muhabbet ederdin. "Apartmanımızı sevdiniz mi?" Diye sordum omzumun üzerinden arkaya doğru bir bakış atarak. Gülme sesi duydum sorumdan sonra. "Gelirken böyle bir apartman hayal etmesek de ben gayet memnunum." Dedi. "Gelme sebebiniz neydi ki?" Diye sordum merakla. "Biz evde yokken evi su basmış. Komşular geç fark etmiş, ev biz gittiğimizde uzun süre oturulacak gibi değildi. Biz de yeni bir eve taşınalım dedik." Dedi bizim kata gelmişken. "Anladım, geçmiş olsun. Çok fazla zarar yoktur umarım." Dedim karşılıklı dairelerimizin kapısında durarak. "Yani biraz hasar vardı ama giderilemeyecek gibi değil." Dedi. Sonra, "Yemek kaçtaydı?" Diye sordu. "Sekiz de arka bahçedeki çardakta olacak." Dedim. Cebinden anahtarını çıkartırken, "Sekizde. Tamam." Dedi. Ardından sanki bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açıp kapadı. "Sen ne seversin?" Diye sordu aniden. Sorusuyla biraz afalladım. "Ben mi?" Başını salladı. "Evet, yani tatlı olarak?" Dedi. "Ben daha çok sütlü tatlıları tercih ederim aslında." Deyip kısa bir süre düşündüm. "Mesela karşı pastanenin sakızlı muhallebisine bayılırım. Önceden babam ben seviyorum diye sürekli alırdı, son zamanlarda pek yiyemiyorum ama." Dedim. "Sakızlı muhallebi?" Dedi onaylatmak ister gibi. Başımı sallayıp, "Evet." Dedim. "O zaman yemekte görüşürüz." "Görüşürüz, Nefes." Dedi. Gülümseyerek arkamı dönüp zile bastım. Daha elimi çekmeden kapı hemen Uygar tarafından açılınca şaşırdım. "Uygar?" Dedim şaşkınlıkla. "Kapıda mı yatıyorsun kardeşim?" Bana aldırmadan arkama bakınca kaşlarını çattığını gördüm. Ben de dönüp baktığımda Pamir'le bakıştıklarını gördüm. Pamir hafif baş selamı verip kendi evine geçtiğinde Uygar'a döndüm. "Sana diyorum, aylak adam? Ne bu hız?" Dedim biraz dalgayla. Gözlerini bana çevirip aynı çatılan kaşlarla baktı. " Sesinizi duydum koridordan. Sen hayırdır?" Dedi başını yana sallayıp göz kırparak. İçeri girip kabanımı vestiyere asarken, "A-ah, ne oluyor be sana?" Dedim ben de. "Abla!" Dedi üzerine bastırarak. "En sevdiğin tatlılar falan, yürüyor mu bu adam sana?" Diye sordu birden. Şaşkınlıkla gözlerimi açıp koluna bir tane şaplak attım. "Saçma saçma konuşma Uygar. Hastanede karşılaştık, ikimiz de eve gidince birlikte geldik." Sonra ben de kaşlarımı çattım. "Hem ben ne hesap veriyorum sana?" "Ablamsın çünkü." Diye saçma bir cevap verdi. "Yani?" Dedim ben de umursamadan. "Koskoca kızım ben, babam böyle şeyler yapmıyor." Deyip lavaboya ilerledim. Kapıyı açıp girdiğimde arkamdan hâlâ bir şeyler homurdanıyordu. Elimi yüzümü yıkayıp çıktım. Salona girdiğimde babamı tekli koltukta elinde kumandayla uyuklarken buldum. Güldüm onu öyle görünce. Emekliydi ama bir kaç sokak ötede bir sahaf dükkanı vardı. Babam kitap okumayı da okuyanı da çok severdi. Ben de bu konuda ona çekmiştim. Emekli olunca gençlik hayalini gerçekleştirmiş, istediği gibi bir dükkan açmıştı. Ben de vakit bulabilirsem gidiyordum arada. Bu saatte evde olduğuna göre dükkanı çırağa bırakmış olmalıydı. Yanına gidip arkasınsan dolandım. Kollarımı açıp boynuna sardım ve yanağını kocaman öptüm. Anında gözlerini açıp ellerini kollarıma koydu. "Benim güzel kızım gelmiş mi?" Dedi gülümseyerek. Başımı salladım. "Geldim babacım." Yüzünü uzatıp, "Ver bakayım babaya bir öpücük." Dedi. Ben de gülerek yanağımı uzattım. Öptükten hemen sonra Uygar'ın kıskanç sesi duyuldu. "Evlenecek yaşa geldi, hâlâ çocuk gibi hareketler yapıyor görüyorsun değil mi baba?" Dedi cıkcıklayarak. Pis bir bakış attım ona. Beni umursamadan kendini üçlü koltuğa attı. "Uğraşma benim kızımla. Sen kendine bak, kazık kadar oldun hâlâ bir işin yok Uygar efendi." Dediğinde babam, az önceki ifadesi kayboldu. "Dönüş bekliyorum baba işte." Dedi. "Nasılsa bir türlü dönemediler." Dedi babam imayla. Uygar'ın biraz daha bu duruma maruz kalmaması için, "Annem nerede?" Diye sordum. Babam bana dönüp, "Mutfakta kızım, akşama hazırlık yapıyor." Dedi. "O zaman ben de ona yardım edeyim." Deyip gidecekken babamın sesiyle durdum. "Daha yeni geldin kızım, dinlenseydin biraz." Dedi. "Yorgun değilim babacım." Dedim yorgun olsam da. Bir an önce mutfağa gidip Antep fıstıklı şekerpare yapmak istiyordum. 💬💬💬 Bölüm nasıldı? Şekerpare ve Sakızlı muhallebi? Hmm? 🌀👥AYAZ AİLESİ👥🌀 ? Uygar vs Pamir?
|
0% |