Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm

@_kubraakyol

"Selam." dedi Deniz yanımıza bir şişe su, incirli kurabiye ve sodayla geldiğinde. "Rahatsız edeceksem daha sonra geleyim."

Bakışlarımı Savaş'a çevirdim, rahatsız olmuş gibi durmuyordu. "Sorun değil." dedi ılımlı ama sessiz bir sesle. "Gitmene gerek yok."

Deniz yavaşça başını sallayıp yanıma oturdu ve su şişesiyle kurabiyeyi kucağına koydu, ardından dişleriyle sodamın kapağını açıp bana verdi. "Daha iyi misin?" dedi ben sodamdan bir yudum alırken.

"İyiyim." dedim gülümseyerek. Bir yanımda çocuğunu taşıdığım ve aşık olduğum adam, bir yanımda da yıllardır özlemini çektiğim ikiz kardeşim vardı. Ve sanırım şu an dünya üzerinde benden daha mutlu bir insan yoktu.

Deniz sodamı açtıktan sonra kurabiyeyi de açtı ve paketi bana verdi. ''Sabah hiçbir şey yemedin, akşam yemeğine kadar bir şeyler atıştır.''

''Teşekkür ederim.'' dedim Savaş'a da bir tane uzatırken.

Gülümsedi ve başını iki yana salladı. ''İncirden hiç hoşlanmam.''

''Ben bayılırım." dedim sırıtarak. "İçinde incir olan her şeyi çok seviyorum."

"Ben genelde, hmm nasıl desem? Böyle fresh meyveleri seviyorum. Çilek, kavun ve kiraz gibi."

Dikkatle Savaş'ı dinlerken kurabiyemden ısırdım ve sırtımı Deniz'in göğsüne yasladım. Kollarını bana sarıp ellerini göğüs altımda birleştirmişti. "Hmm." dedim sodamdan da bir yudum alırken. "Birbirimizle ilgili öğreneceğimiz çok şey var."

"Zamanla hepsini öğreneceğiz. Önümüzde koca bir hayat var." dedi Savaş içten bir sesle. Ardından kalkmaya hazırlandı ve ellerini dizlerine koydu. "Neyse benim gitmem lazım. Resmî olarak hala Gökalp Karahan'ım. Gerçek adımı ve soyadımı almak için biraz uğraşmam gerekiyor. Çok işim var anlayacağınız."

Yavaşça başımı salladım. Deniz kulağımın hemen dibinde bir nefes verip Savaş'ı yanıtladı. "Yarın akşam Salih abiyle beraber bize yemeğe gelir misin?" dedi çekingen bir sesle. "Ada'yla vakit geçirmiş olursun."

"Olur." dedi Savaş memnuniyetle. Sonra bana bakarak ayağa kalktı. "Kız kardeşimi ve dayımı da görmek istiyorum. Beni onlara götürür müsün en kısa zamanda?"

Gözlerimin ışıldadığını hissederken kocaman gülümsedim. Dileğim gerçek olacaktı. Güneş'e abini buldum diye sürpriz yapacaktım. "Tamam." dedim heyecanla. "Olur gidelim. Çok isterim."

Savaş da bana gülümsediğinde Deniz'in kollarından ayrıldım ve ayağa kalkıp Savaş'a sarıldım. Ona sarılmak o kadar güzeldi ki beni beş yaşımızdan önceki güzel günlerimize götürüyordu. İçimde coşan heyecanı anlatabileceğim hiçbir kelimem yoktu. Beni yıllarca tüketen acı artık sona ermişti. Yapmamız gereken tek şey ayrı geçen yılları telafi etmekti. Başaracağımızı biliyordum.

"O zaman yarın görüşürüz." dedi Savaş saçlarımı karıştırıp. Ardından Deniz'e dönüp beni gösterdi. "Ada'ya iyi bak."

Deniz gülümsedi. "Gözün arkada kalmasın." dedi meydan okuyan bir sesle. Bana her zamanki gibi iyi bakacaktı.

Savaş uzaklaşırken Deniz ayağa kalktı ve kolunu omzuma atıp beni otoparka doğru yürüttü. Bir elimde bisküvi bir elimde sodayla yürürken Deniz'e iyice sokuldum. "Çok soğuk." dedim titreyen çenemle. "Ve bir an önce eve gitmek istiyorum."

Deniz tek koluyla beni belimden havaya kaldırdığında küçük bir çığlık attım. "O zamaaaaaan." dedi keyifli bir sesle. "Koşma vakti."

"Deniz ne yapıyorsun?" dedim kahkahayla. Hazırlıksız yakalandığım için bir tane bisküvim yere düşmüş, sodam da üzerimize sıçramıştı.

"Bir an önce eve gitmek için acele ediyorum sevgilim." dedi hızlı hızlı koşar adım giderken. "Bir günde bir haftalık şeyler yaşadık. Eve gidip şöyle güzelce dinlenmek ve dünyalar güzeli sevgilimle vakit geçirmek istiyorum."

"Hmm harika bir fikre benziyor. Hemen uygulayalım.'' dedim iç çekerek. Deniz'in kollarında sessiz, sakin ve huzurlu geçirdiğim o muhteşem zaman dilimine bir an önce geçmek istiyordum.

Deniz başıma bir öpücük kondurduktan sonra beni yavaşça yere indirip kapımı açtı. ''Hadi hadi çabuk, dondun.''

Hızlıca koltuğa oturdum ve Deniz'in direksiyon başına geçişini izledim. Beni bekletmemişti, saniyeler içinde koltuğuna geçti ve motoru çalıştırdı. ''Uygar nerede?'' dedim kemerimi takarken.

''Gelmişken Miray'a uğramak istediğini söyledi. Onun odasındaydı en son.''

''Bak sen.'' dedim gülümseyerek. ''Bence bunlar bize gerek kalmadan bir yolunu bulup sevgili olacaklar. Demedi deme.''

Deniz sırıttı. ''Aşk çok güzel bir şey. En yakın arkadaşımın da yaşamasını isterim açıkçası.''

''Hmm, ne kadar güzelmiş peki bu aşk?'' dedim Deniz'in vites üzerindeki elini tutup öperek. Tamam, Deniz çok karizmatikti ama şimdi ayrı bir karizmatikti. Yani direksiyonu tek eliyle kontrol edişi bile karizmatikti. Ya da bu çok normaldi ve hormonlarım beni ele geçirdiği için aklım bana oyun oynuyordu.

Deniz derin bir nefes aldı. ''Böyle nasıl bir şey biliyor musun? Mesela kendimden örnek versem olur mu?'' dedi heyecanla.

Gülümsedim. ''Dinliyorum.''

''Seni düşündüğüm her an hayatımın üzerindeki bütün kara bulutlar dağılıyor. Sen bana dünyanın iyi bir yer olduğunu hissettiriyorsun. Seninle tamamlanıyorum. Eksik ne varsa sen ne yapıp ne edip o eksiği bulup yerine getiriyorsun. Seni her gördüğümde ilk kez görmüşüm gibi heyecanlanıyorum. Sen gülünce gülüyorum, sen mutlu oldukça benim içim şenleniyor. İşte aşk böyle güzel bir şey.''

''Ya Deniz.'' dedim elimi uzatıp yanağını severek. Deniz bir yandan göz ucuyla bana bakıyor bir yandan da araba kullanıyordu. ''Sen olmasan ben ne yapardım?''

''Ben olmasam da sen ne yapar ne eder mutlu olmanın bir yolunu bulurdun. Asıl sen olmasan ben ne yapardım? Düşündükçe tedirgin oluyorum... Seni bana getiren yollara minnettarım biliyor musun? Onlarca acının içinden geçtik o yollarda ama o yollar bana seni verdi. Sen benim sevdiğim en güzel şeysin.''

''Sen de benim.'' dedim heyecanla. Tamam düzgün bir şekilde dile getirmemiştim ama en azından Deniz'i sevdiğimi belli eden bir cümle kurmuştum. Deniz parıldayan gözlerle bana baktı.

''Ne güzel şeyler söylüyormuş senin o güzel dudakların. Öpsem mi acaba ben?''

Şaşkınlıkla Deniz'e baktığımda kırmızı ışıkta durduğumuzu fark ettim. Deniz dudaklarıma aniden küçücük bir öpücük bırakıp geri çekildi. ''Mmmmh çok tatlıymış ama hiç doymadım.''

''Deniiiiz.'' dedim uyarıcı ama gülen bir sesle. ''Rahat dur.''

''Tamam tamam.'' dedi dudağını sarkıtarak. Ardından kocaman güldü. Ona yaklaşıp yanağını öptüm ve başımı omzuna yasladım. Eve gidene kadar ikimiz de konuşmamıştık.

***

Eve geldikten sonra alelacele yemek yemiş, çocuklarla biraz sohbet ettikten sonra odamıza geçmiştik. Ve ben o kadar yorgundum ki bir an önce yatıp uyumak istiyordum.

''Sana bir sürprizimiz var.'' dedi Deniz yumuşacık sesiyle. Ayakta üzerimi değiştirmeye çalışıyordum.

"Ne sürprizi?"

''Hmm, buralara bir yerlere koymuş olmaları lazımdı.'' Neyi koymuşlardı, Deniz neyden bahsediyordu? Meraktan ölecektim.

Aynanın önünde durduğunda şifonyerin üzerinden bir şey aldı ve bana doğru döndü. ''Al bakalım.'' Merakla yanına gittim, bana bir albüm uzatıyordu. Hiç beklemeden kapağını açtım. Gözlerim kocaman açılmıştı çünkü albümde ailemin fotoğrafları vardı. Annemle, babamla, Savaş'la ve Güneş'le olan bütün fotoğraflarım albümdeydi.

''Hangi ara yaptınız Deniz bunları?'' dedim neşeyle gülerken. "Çok teşekkür ederim. Bu harika bir şey." Ardından başımı albümden kaldırıp Deniz'in yanağını kocaman öptüm.

''Eren ve Melis'in fikriydi. Biz dışarıdayken yaptılar. Yarın Salih abi ve Savaş geldiğinde beraber bakarsınız. Belki Savaş sakin kafayla baktığında bir şeyleri hatırlar."

Minnetle gülümsedim. ''Hayatımda olduğunuz için çok şanslıyım. Elimi tuttuğun için, beni sevdiğin için çok şanslıyım. Böyle mükemmel kardeşlerin olduğun için çok şanslıyım. Bana yaşattığın ve yaşattırdığın her şey beni o kadar mutlu ediyor ki.''

Deniz yanağıma ve boynuma öpücükler bırakırken bir yandan da kelimelerime karşılık cevaplar veriyordu. ''Şanslı olan benim. Sen bu hayatın bana verdiği en güzel hediyesin. Seninle uyumak, seninle uyanmak, seninle heyecanlanmak, seninle mutlu olmak, sana sarılmak, seni öpmek, elini tutmak, sana dokunmak, sesini ve kokunu duymak.'' Bir an sustu ve derin bir nefes aldı. ''Hayali bile güzelken ben gerçeğini yaşıyorum."

Albümü şifonyerin üzerine bıraktım ve Deniz'e doğru döndüm. Çok güzel bakıyordu. "Hmm." dedim hala çıkarmadığı ceketinin yakalarından tutup. "Ama Deniz Bey siz böyle konuşursanız." Cümlemi yarıda bırakmıştım.

"Ne olur böyle konuşursam?" dedi yutkunurken. Beni öpmek istiyordu, onu öpmek istiyordum.

Ellerimi ceketinden yavaşça çektim ve parmak uçlarımla onu hemen arkasındaki tekli koltuğa hafifçe ittim. Deniz bunu bekliyormuş gibi dikkatle koltuğa düşerken ani bir refleksle elimi tuttu ve beni de yanına çekti. Bir bacağının üzerine oturmuştum.

"İşte bu olur." dedim onu öperken. Deniz'in kolları belimi sardığında ben de kollarımı boynuna sardım. Bana sımsıkı sarılmıştı. Dudaklarımın üzerindeki dudaklarından gülümsediğini anlayabiliyordum.

Ben mutlu olmayı Deniz'le öğrenmiştim. Birine aşık olmayı, birine gözü kapalı güvenmeyi, insanın hayatını tek bir kişiye adayabileceğini, o mutlu olsun diye uğraşmayı, yüzünde tek bir gülümseme oluşturmak için çabalamayı onunla öğrenmiştim. Onun yüzünde küçücük bir tebessüm görmek benim için dünyalara bedeldi. Ben mutluydum. Deniz mutlu olduğu için ve buna sebep olduğum için mutluydum.

Bir zamanlar Deniz hakkında düşündüğüm bir şey vardı. Hüzünlüyken bile bu kadar güzel bakan biri mutlu olduğunda acaba nasıl bakardı? diye geçiriyordum içimden. Mutluluğuna şahit olmak en çok benim hakkımdı. Şimdi gözlerime mutlulukla ve ışıl ışıl baktığını gördükçe bütün gökyüzü ayaklarımın altına serilmiş gibi hissediyordum. Sanki bulutların üzerindeydim. O kadar güzel bakıyordu ki göz bebeklerinin içi bile gülüyordu.

Yüzümü yüzünden ayırdığımda gözlerine bakıyordum. Bakışları sürekli dudaklarıma kayıyordu. Gülümsedim ve başımı omzuna yasladım. "Hadi artık uyku vakti." dedi gözümün altını baş parmağıyla severken. Hemen ardından bir elini dizlerimin altına koyup beni havaya kaldırdı. "Bugün miskinlik yapmana izin veriyorum. Hatta bugün ben de sana uyacağım."

Gülümsediğinde kedi gibi Deniz'e iyice sokuldum, yüzüm boynuna gömülüydü. "Çocukların sana bir sürprizi daha var ama onu da yarın sabah vereceğiz artık."

"Ne?" diye mırıldandım ama o kadar uykum vardı ki öğrenmek için ısrar edemeyecektim.

"Sabah uyandığımızda görürsün." dedi, beni yavaşça yatağa bıraktı ve üzerimi örtüp yanıma uzanarak bana sıkıca sarıldı.

***

31 Ekim, Perşembe

"Sevgilim hadi uyan." Deniz'in sesiyle gözlerimi araladım. Deniz bunu görür görmez yanağımı ve boynumu öpmeye başlamıştı. "Günaydın güzel sevgilim, günaydın güzel bebeğim, günaydın aşkım."

Neşeyle kıkırdadım. "Günaydın aşşşşşkım." dedim onun gibi heyecanla. Kollarımı kaldırdım ve Deniz'e kocaman sarıldım. "Günaydın sevgilimmmm."

Deniz ş ve m harflerini uzatmış olmamı sevmiş olacak ki beni gıdıklamaya başladı. "Ne güzel aşkım diyorsun, ne güzel sevgilim diyorsun. Sen nasıl bir şey oldun böyle? Nasıl bir şey oldun?"

"Ya Deniz." dedim kıkırdarken. "Ya dur, yapma. Deniz sana diyorum."

Deniz kahkaha attı. "Yapacağım."

"Bak döveceğim seni."

Denizin kahkahası daha da artarken bir anda üstüme çıktı ve bütün yüzümü öpmeye başladı. Diğer yandan da beni gıdıklamaya devam ediyordu. "Dövsene." dedi keyifle. "Nasıl dövüyorsun göreyim."

"Ama Deniz."

Deniz beni öpmeyi ve gıdıklamayı bir anda bırakıp ciddiyetle yüzüme baktı. Ardından elini yanağıma yerleştirip uzun uzun beni izledi. "Hayatımda olduğun için ne kadar şükretsem az. Sen benim hayata bağlanma sebebimsin."

"Sen de benim her gün kocaman bir sevgiyle ve mutlulukla uyanma sebebimsin." dedim ve uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.

Deniz gülümsedi ve doğrulup beni de kaldırdı. "Hadi aşağıya inelim. Kahvaltı hazır, çocuklar bizi bekliyor."

Gözlerimi şaşkınlıkla açtım. "Saat kaç oldu?"

"Öğlen ikiye geliyor." dedi sırıtarak. "Yani aslında kahvaltı sayılmaz. Öğle yemeği diyelim biz ona."

"Yuh." dedim yataktan hızla kalkıp. "On altı saattir uyuyor muyum?"

"Evet. Ne güzel işte. Uyudun, dinlendin mis gibi. Hem zaten bugün yapacak bir şeyin yok. Patronun olarak sana izin veriyorum." dedi beni kendine çekip kucağına oturtarak. "Zaten çok yorulmuştun."

"Sen ne zaman uyandın peki?"

"Sabah altıyı biraz geçmişti."

"Ne yapıyorsun o saatten beri?" dedim kollarımı boynuna sararken.

"Çalışma odasındaydım. Evden yapabileceğim işleri hallettim. Online toplantım vardı, ona katıldım. Uygar şirkette. Onunla konuştum falan. Sonra aşağı indim, çocuklarla oyun oynadık."

"Oyun mu?" dedim şaşkınlıkla. "Ne oyunu?"

"Video oyunu güzelim. Fifa 19. Önceden hep oynardık. Uzun zamandır oynamıyoruz."

"Ya çok eğlenmişsiniz." dedim yüzümü asıp. "Hem de bensiz."

Deniz çenemi tutup başımı sağa sola salladı. "Tamam kıskanma. Seninle de oynarız."

Omuz kıstım. "Keşke beni de uyandırsaydın."

"Bebek gibi uyuyordun." dedi çenemi öptükten hemen sonra. "Kıyamadım."

"Peki bugün ne yapacağız?" Ensesindeki saçlarla oynarken o kadar güzel görünüyordu ki ağzını yüzünü öpesim geliyordu.

Adacım sakin ol!!!

"Gündüz saatleri için bir planım yok. Sen ne istersen onu yapacağız. Akşam da bildiğin gibi. Savaş ve Salih abi gelecek."

Bir süre susup Deniz'in yanağını sevdim. "Sevgilim." dedim fısıltılı bir sesle. "Daha önce iki defa sordum, cevap vermedin. İyisin değil mi?"

Deniz yüzündeki elimi tuttu ve avuç içimi öptü. Derin bir nefes almıştı. "Sen yanımda olduğun sürece iyi olacağım. Ve evet iyiyim. Hatta çok iyiyim. Senin bu gözlerine bakıp da iyi olmamak mümkün mü? Gece gözlü sevgilim benim."

"Senin yanında olduğum sürece ben de iyi olacağım. Hatta dünyanın en mutlu insanı olacağım."

"Abiiii." diye bir ses konuşmamızı böldü. Melis'in sesiydi. "Abicim, Adacığım." dedi kapıya vurup. "Girebilir miyim?"

"Biz bu evde hiç yalnız kalamayacağız anlaşılan." dedi Deniz gülerek. Apar topar Deniz'in kucağından kalktım ve üstümü başımı düzelttim. Deniz Melis'i yanıtlamıştı. "Gel güzelim."

Melis çekinerek kapıyı açtı ve başını uzattı. "Hadi gelin artık. Açlıktan öleceğiz."

Deniz gülümseyip yataktan kalktı. "Tamam üzerimizi değiştirip geliyoruz."

"Tamam hadi çabuk." dedi Melis ve kapıyı kapattı. Biz de hızlıca üzerimizi değiştirdikten sonra aşağıya indik.

"Aa bana bir sürpriziniz varmış." dedim merdivenlerden indikten sonra. Melis ve Eren masaya tabakları taşıyordu.

"Evet ama birazdan vereceğiz. Biraz sabret."

"Neyle ilgili? Bari onu söyleyin."

"Hayır Ada. Geç hadi masaya."

"Of, ne kadar inatçısınız siz böyle abi ve kardeşleri olarak. Söyleyin işte."

"Sen de çok sabırsızsın."

"Ama merak ediyorum."

"Tamam tamam, masaya geçelim vereceğiz. Az daha bekle."

Neşeyle masaya geçtik ve sandalyelerimize oturduk. Melis ve Eren ellerinin arkasına sakladıkları bir şeyle sırıtarak yanımıza geliyordu.

"Evet işte meraktan öldüğün o hediyemiz. Yani aslında hediye sayılmaz. Zaten senin olan bir şeydi. Güzelleştirip sana geri vermek istedik."

"Bak şimdi iyice merak ettim." dedim ve ellerine baktım. İlk gördüğüm cam bir kutu olmuştu.

"Al." dedi Eren heyecanla. O kadar heyecanlıydı ki gözlerinin içi parlıyordu.

Uzattığı cam kutuyu aldığımda neredeyse ağlayacaktım. Cam kutunun tabanına deniz kumu koymuşlardı, kumun ortasında da mavi deniz kabuğum duruyordu. Camın yan kısmında da 'Sana ait olan ne varsa sana gelsin ve hiç gitmesin. Tıpkı bu deniz kabuğu gibi.' yazıyordu.

"Çocuklar bu harika bir şey. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum."

"Böyle daha iyi saklarsın ve daha iyi korursun diye düşündük." dedi Eren. Kocaman gülümseyerek sandalyemden kalktım ve çocuklara sarıldım.

"Bu benim için çok kıymetli. Benim değer verdiğim bir şeyi önemsediğiniz için çok teşekkür ederim. Hiç yanımdan ayırmayacağım bunu.''

''Tabii ki de önemseyeceğiz.'' dedi Eren saçlarımı karıştırırken. ''Seni çok seviyoruz çünkü.''

Gözlerimden akan yaşlara aldırmadan gülümsemeye devam ettim. ''Ben de sizi çok seviyorum.''

''Ama en çok abimi seviyorsun değil mi?'' dedi Eren muzip bir gülüşle.

Yanaklarımın kızardığına emin olarak kollarımı Eren ve Melis'ten ayırdım, Deniz'in sandalyesinin arkasına geçip boynuna sarıldım. ''Evet.'' dedim çekingen bir sesle. ''Doğru bildin Erencim.''

Deniz başını çevirdi ve yanağıma okkalı bir öpücük bıraktı. ''Çocuklar, romantizm dozunuzu yeterince aldıysanız hadi geçin ve kahvaltınızı yapın. Hani açlıktan ölüyordunuz siz?''

''Sizi izlemek daha keyifli.'' dedi Melis Deniz'i öpüp sandalyesine geçerken.

''Evet, ablam haklı.'' dedi Eren yerine geçtiğinde. ''Ee albüm hakkında ne düşünüyorsun? Beğendin mi?''

Yerime geçtim ve tabağımı doldurmaya başladım. Bugün midem bulanmıyordu. Güzel bir kahvaltı yapmak istiyordum. Ben aç hissetmiyordum ama karnımda bebeğimiz vardı ve sağlıklı beslenmeliydim. ''Beğenmez olur muyum? Bayıldım. Aldığım en güzel hediyelerden biriydi. Onun için de ayrıca teşekkür ederim.''

''Sen çok güzelsin ama mutluyken daha güzelsin. Ayrıca sen mutlu olunca abim de mutlu oluyor. Ve siz mutlu olunca biz de mutlu oluyoruz.'' dedi Melis neşeyle.

''Zincirleme mutluluk tamlaması yani.'' dedi Eren.

Hep birlikte gülüştükten sonra kahvaltımıza döndük. Ne kadar iyi besleneceğim desem de çok bir şey yiyememiştim. Aklım babama gitmişti. Ameliyattan çıkmıştı, iyiydi. Taburcu olunca direkt mahkemeye çıkartılacaktı. Hayat benim için artık çok güzel olacaktı evet ama keşke babam bütün bunları yapmamış olsaydı. Belki o zaman hayalindeki gibi aile olmaya kaldığımız yerden devam edebilirdik.

''Eveeet.'' dedi Melis masadan kalktığımızda. Ellerini Deniz'in ve benim sırtıma yerleştirip bizi kapıya doğru yürüttü. ''Siz bugün dışarıda biraz kendinize vakit ayırıyorsunuz. Bugün eğlenmeden eve dönmek yok.''

Deniz'e baktım, bu plandan haberi var mıydı diye merak etmiştim. O da benim gibi şaşırmış görünüyordu. ''Bu da nereden çıktı Melisçim? Evimden mi kovuyorsun beni?''

''Evet abi kovuyorum. Bütün işlerini hallettin bugün. O yüzden hiç itiraz etme. Ada'yı da alıyorsun ve beraber güzel güzel vakit geçiriyorsunuz.''

Deniz onayımı istercesine bana baktı. Başımla onayladıktan sonra da askıdan ceketlerimizi aldı. ''E siz ne yapacaksınız peki?''

''Ülkü ablama yardım edeceğiz. Akşam Ada'nın ikiz kardeşi gelecek.'' dedi Eren heyecanla. ''Onunla tanışmak için sabırsızlanıyoruz.''

Bu tanışma konusunda Savaş'a pek de güvenemiyordum. Umarım bir huysuzluk yapmazdı. Tedirginliğimi belli etmedim ve ceketimi giyerek gülümsedim. ''Bu kadar tatlı olamazsınız çocuklar.'' dedim gülümserken. ''Kardeşim için yemek mi hazırlayacaksınız gerçekten?''

''Ne var bunda? Hiç yapmadığımız bir şey değil ki.'' dedi Eren kendinden emin bir sesle.

"Evet Adacım sen hiçbir şeyi dert etme. Gözün arkada kalmasın. Dünyanın en yakışıklı adamıyla dışarıya çıkıyorsun. Onun için heyecanlan önce." dedi Melis sırıtırken.

Ceketimi giydim ve Deniz'in yanına sokuldum. "Beni utandırıyorsunuz." dedim gülümserken.

Deniz "Utanacak bir şey yok." dedi ve elimi tutup kapıya yürüdü. "Hadi gidelim."

Eren ve Melis "İyi eğlenceler." diye arkamızdan bağırırken biz çoktan kapıdan çıkmıştık.

"Ee ne yapacağız şimdi?" dedim merakla.

"Hiçbir fikrim yok." dedi Deniz. "Hayatımız plansız gittiği için ve sürekli tatsız şeyler olduğu için hiç doğru düzgün bir etkinliğimiz olmadı. Şimdi böyle sadece bir şeyler yapmak için dışarıya çıkınca beynim durdu." Deniz sırıtınca ben de sırıttım ve peçete almak için torpido gözünü açtım. Deniz'in silahı da oradaydı. İlk başlarda garip bulsam da artık alışmıştım. Deniz ailesini koruması gereken biriydi ve silah taşıması normaldi.

Birden aklıma gelen bir fikirle Deniz'e döndüm. "Buldum." dedim silahı elime alıp. "Poligona gidelim."

Deniz kaşlarını çattı ve nazikçe silahı alıp yerine koydu. "Poligon da nereden çıktı?"

"Deniz her ne kadar Melih'ten kurtulmuş olsak da Özgür için hiçbir dava açılmadı. Yani biraz da olsa hala bir tehlike var. Ben de bu yüzden silah kullanmak istiyorum. En azından kendimi koruma amaçlı. Tamamen senin kontrolünde olacak. Söz veriyorum."

"Ada silah taşımana izin veremem."

"Ben taşımayacağım ki. Arabada duracak. Kendimi savunmam gerekirse kullanacağım sadece. Ve dediğim gibi senin kontrolünde olacak. Sevgilim lütfen. En azından öğrenmeme izin ver. Bana silah al demiyorum ki sana."

Deniz bir süre düşündü ve fikrim aklına yatmış olacak ki beni başıyla onayladı. "Peki madem. Gidelim."

Kollarımı Deniz'e sardım ve boynuna kocaman bir öpücük bıraktım. "Aşkım benim, bir tanecik sevgilim."

"Bak benden izinsiz kullanmak yok."

"Söz veriyorum." dedim ve kollarımı Deniz'den ayırdım.

Kırk beş dakikalık bir yolculuktan sonra şehir merkezine yakın bir yere gelmiştik. Poligonun önünde durduktan sonra Deniz arabayı susturdu. "Ada hala emin misin? Yani yapabilecek misin?"

"Eminim sevgilim." dedim ve kapımı açıp arabadan inerek Deniz'in de inmesini izledim.

"Bir de bana inatçı diyorsun." dedi imalı bir sesle. "Sen benden daha inatçısın."

"Her güzelin bir kusuru vardır." dedim ve yanına gidip elini tutarak onu binaya soktum.

Gerekli prosedürleri yaptıktan sonra koruyucu kıyafetlerimizi giyip kulaklarımızı taktık ve atış odasına girdik. Deniz zaten kullanmayı bildiği için ve belgesi olduğu için hocayla değil Deniz'le atış yapacaktım. Bu beni daha da rahatlatmıştı.

"Bak şimdi şöyle tutacaksın." dedi Deniz arkama geçip. Kollarımı kaldırdı ve elleriyle ellerimi tuttu. "Hedef karşında. Ona odaklanman lazım. Başka hiçbir şey düşünmemen gerekiyor. Aklın kaydığı an kurşun yanlış yere gider. Sadece nişan aldığın yeri görmelisin."

"Kurşunun nereye gideceğine düşüncelerim mi karar verecek yani?"

Deniz kulağımın hemen yanında güldü. "Hayır sevgilim öyle değil. Tabii ki sadece düşüncelerin karar vermiyor. Önce düşüncelerin sonra gözlerin. En sonda da parmağının dokunuşu. Bak şimdi beraber yapacağız."

"Özgür'ü vurduğunda ne hissettin?" dedim hiç sormadığım bir soruyu sorarak.

Deniz titreyen ellerimi sabit tutmaya çalışırken silahı hedefin tam on ikisine ayarlamaya çalışıyordu. "Hiçbir şey hissetmedim." dedi umursamaz bir sesle. Sorumla değil yaptığımız işle ilgileniyordu. "Vicdan ya da üzüntü gibi duygulardan bahsediyorsan eğer."

"Hayır o duygulardan bahsetmiyorum." dedim. "O an içinden ne geçtiğini merak ediyorum sadece."

"Keşke bacağına değil kafasına sıksaydım dedim içimden. O an yaptığım şey bana iyi hissettirmişti. Biliyorum biraz acımasız bir düşünce."

Başımı çevirip Deniz'e baktım. Yüzlerimiz arasında hiç mesafe yoktu. "Daha önce başka kimseyi vurdun mu?"

Deniz belli belirsiz güldü. "Sevgilim, elinden silah düşmeyen ve her önüne gelene bir kurşun sıkan birine mi benziyorum?"

"Yok benzemiyorsun da merak ettim."

"Evleneceğin adam katil değil merak etme." dedi belli belirsiz bir gülüşle. "Özgür'den başka da kimseyi vurmadım."

"Bir daha olursa ne yaparsın peki?" dedim merakla.

"Bacağına değil kafasına sıkarım." Yapmayacağını biliyordum. Ya da buna inanmak istiyordum. Çünkü bana ya da çocuğumuza bir zarar verirse Deniz bu sefer durmazdı. "Bak şimdi sen tetiğe bastığında kurşun sana bir güç uygulayacak ve seni geri itecek. Sağlam durman lazım, savrulmamalısın."

"Beni tutmayacak mısın?"

"İlk birkaç denemende tutacağım. Ama daha sonra yalnız bırakmam gerek."

Güçlü bir nefes aldım. "Tamam hazırım."

"Tamam, üç dediğimde basıyoruz. Bir, iki, üç."

Kulaklık olmasa kulağımı patlatacak olan o yüksek ses bulunduğumuz yerde yankılandığında geriye savrulmama ramak kalmıştı. Kurşunun silahtan çıkış gücüne inanamıyordum. Deniz arkamda olmasa muhtemelen yere düşerdim.

Çığlığımdan sonra kurşunun nereye gittiğine baktım. On ikiye yakın değildi, hatta hedef tahtasında bile değildi. Iskalamıştım. "Offf olmadı." dedim huysuz bir sesle. "Ne zormuş bu."

''Resim yapmaya benzemiyormuş değil mi?'' dedi Deniz alaylı bir sesle. Gülümsediğini hissedebiliyordum.

''Benzemiyormuş.'' dedim, ardından kollarımı tekrar kaldırdım. Benimle beraber Deniz'in kolları da kalkmıştı. ''Ama pes etmeyeceğim.''

''Tamam, bak şimdi daha iyi olacak bana güven. Rahat ol ve huzurlu olduğunu hatırladığın bir anı düşün.''

''Hmm.'' dedim hafızamı yoklarken. ''Beraber uyuduğumuz ilk gece.'' Gözlerimi kapatıp o günü hayal ettim. Teknedeydik. Deniz bana sıkı sıkı sarılmıştı. Sabah uyandığımda yine onun kollarının arasındaydım. Onunla gözümü kapatıp onunla açtığım ilk gündü. Aldığım nefes bile değişmişti.

''Teknedeydik." dedi Deniz beklemeden. Gülümsedim. "İlk tartışmamızı yapmıştık. Seni kırdığım için çok pişman olmuştum. Sonra sen dayanamadın, geldin ve yanağımdan öptün."

"Sonra sen de beni yanına yatırdın. O gece çok huzurluydum." dedim. Bir yandan da hedef tahtasına bakıyordum.

"İşte böyle, çok güzel." dedi Deniz. Neyden bahsettiğini anlamam kısa sürmüştü. "Bak ellerin titremiyor az önceki gibi."

Ellerimi yokladım. Gerçekten de az öncekine göre daha iyiydi. "Tamam hazırım. Üçe kadar say hadi."

"Tamam, başlıyorum." Derin bir nefes aldım ve yerdeki duruşumu sağlamlaştırdım. "Bir." dedi Deniz biraz bekledikten sonra. "İkiiii..... ve üççççç."

Deniz'le aynı anda tetiğe bastık. Bu sefer geriye savrulmamış ve çığlık atmamıştım. Gözlerim hemen hedef tahtasına dönmüştü.

"Vay, hiç fena sayılmaz." dedi Deniz. 3. ve 4. aralığın arasındaki çizginin üstüne saplanmış kurşunu görünce gülümseyip olduğum yerde zıpladım.

"Hadi bir daha." dedim neşeyle.

Deniz işaret parmağıyla kendi yanağına iki kez vurdu. "Önce teşekkür öpücüğümü istiyorum."

Parmak uçlarımda yükselip yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. "Bu teşekkür öpücüğü." dedim. Ardından diğer yanağını da öptüm. "Bu da şans öpücüğüm."

Deniz gülerken hedef tahtasına döndüm ve nişan alıp Deniz'le beraber tetiğe bastım.

Buradaki süremiz bittiğinde çok eğlendiğimi fark ettim. Atışlarım genel olarak iyiydi, ıskaladığım da olmuştu ama iyi idare etmiştim. Bazı atışlarım on ikiye çok yaklaşmıştı ama hiç tam on ikiden vuramamıştım. Deniz'le beraber sekiz atış yapmıştık, daha sonrasında artık yapabileceğimi söyleyerek tek başıma tetiğe basmama izin vermişti. İlk yalnız denememde biraz savrulsam da birkaç alıştırmadan sonra yere sağlam basmayı kavramıştım.

Deniz elini havaya kaldırdı. "Harikaydın. Çak bakalım." dedi kocaman sırıtırken. Elimi kaldırdım ve Deniz'e bir beşlik çaktım.

"Ee hocam sağ olsun." dedim kollarımı beline sararak. Deniz tek eliyle yüzümü göğsüne bastırıp başımın tam tepesine bir öpücük kondururken mis kokusunu içime çektim. "Sevgilim iyi ki benim sevgilimsin."

"Sen de iyi ki benim sevgilimsin aşkım."

Birkaç saniye Deniz'in kollarının arasında kaldıktan sonra bedenimi ondan uzaklaştırdım. "Artık gidelim mi?"

Deniz kol saatine baktı. "Haklısın, gidelim. Saat altıya geliyor. Gelmiştir seninkiler."

"Seninkiler?" dedim kaşlarımı çatarak. "Kimden bahsediyorsun?"

"Ya şey işte." dedi kelimelerini toparlamaya çalışırken. "Savaş ve Salih abi." Deniz alelacele beni kapıya doğru döndürdü ve hızlı hızlı yürüttü. "Hadi vakit kaybetmeden gidelim."

"Deniz ne karıştırıyorsun?" dedim yüzüne bakarak. Bir yandan yürüyor bir yandan da bana cevap vermesi için yüzüne bakıyordum.

"Bir şey çevirmiyorum aşkım. Dedim ya Savaş ve Salih abi." dedi kaçamak bir cevap vererek. İnatla yüzüme bakmıyordu. Bakışlarını neden kaçırdığını anlamamıştım.

"Savaş tamam da Salih abi nereden benimki oluyor?" dedim gülerek.

"Hadi Ada, hadi sevgilim. Boşver şimdi ağzımdan öyle çıktı işte."

Her ne kadar inanmamış olsam da inanmış gibi yaptım ve konuyu kapattım. Arabaya gelmiştik.

Yolculuk boyunca radyoda çalan şarkılara eşlik etmiş, sürekli birbirimizi öpmüştük. Atlattığımız onca şeyden sonra şimdi böyle hayata sıkı sıkı sarılmak ve birlikte eğlenmek en çok bizim hakkımızdı. Bundan sonra her şeyin güzel olacağına inanıyordum. Her şey çok güzel olacaktı. Deniz'i çok seviyordum. Beni çok seviyordu. İki kişi olan hayatımız aylar sonra üç kişi olacaktı ve biz birbirinden hiç ayrılmayan çok mutlu bir aile olacaktık. Aramızdaki tek engel Deniz'in ailesiydi. Ama ben zamanla bu sorunu da atlatacağımızı biliyordum. Her şeyi aşan sevgimiz bunu da aşacaktı.

"Ne düşünüyorsun?" dedi Deniz arabadan indiğimizde. Eve doğru yürüyorduk.

"Hiç." dedim gizleyerek. Bugün hiçbir şeyin tadımızı kaçırmasını istemiyordum.

"Yüzün bir asıldı sanki."

"Yok yok iyiyim." dedim ve kapıya ulaştığımızda zile bastım. Aceleyle çıktığımız için anahtarlarımızı almak aklımıza gelmemişti.

"Hazır mısın?" dedi Deniz muzip bir gülüşle.

"Neye?" dedim Deniz'e bakarak. Beni cevaplayamadan kapı açılmıştı.

Karşımda Eren'i ya da Melis'i görmeyi beklerken bana kocaman gülümseyen kişiler dayım, yengem ve Güneş'ti.

Ağzım şaşkınlıkla kocaman açılırken ne diyeceğimi bilemiyordum. "Nasıl ya?" dedim anlamaya çalışırken. "Rüya görmüyorum değil mi? Dayı, Güneş, yenge? Siz yani nasıl? Ne zaman?"

"Kızım orada mı duracaksın öyle?" dedi dayım kocaman gülümserken. "Sarılmayacak mısın?"

Şaşkınlığımı atlatmaya çalışırken Deniz'e baktım ve hemen ardından dayıma sarıldım. "Dayıcığım benim. Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk canım kızım. Sen de hoş geldin."

Dayımın kocaman ve sıcacık sarılışı bana o kadar iyi gelmişti ki ve onları o kadar çok özlemiştim ki kollarından hiç ayrılmak istememiştim.

"Ee hadi canım, bize de sıra gelsin." dedi yengem sahte bir sitemle. "Ayrılamadınız bir türlü."

Dayımla sarılmamızı sonlandırdıktan sonra önce yengeme sonra da Güneş'e sarıldım. Onu burada görmeyi hiç ama hiç beklemiyordum. En son görüşmemizden bu yana benimle hiç konuşmamıştı. Hatta bana o kadar yabancı davranmıştı ki beni bir daha hiç affetmeyecek sanmıştım.

"Güneş'im." dedim ona sımsıkı sarıldığımda. "Güzel kardeşim benim." Bu cümleyi söylerken gözlerime yaşların dolması bana büyük bir sürpriz olmuştu. Ağlayacağımı hiç düşünmemiştim.

"Abla ben çok özür dilerim." dedi Güneş gerçekten pişman bir sesle. "Affet beni ne olur. Gerçekten seni üzmek istemedim. Ama öfkeme yenik düştüm."

Bir yandan Güneş'in saçlarını öpüyor bir yandan sırtında elimi gezdiriyordum. "Sshhh tamam tamam. Ben sana hiç kızmadım ki affedeyim. Hiç üzülme sen. Ben sana kıyabilir miyim?"

"Abla seni çok seviyorum." dedi Güneş. O da ağlıyordu. "Sen bana hiç kıyamazsın."

"Ağlamak yok. Duydun mu beni?" dedim ve sarılışımı sonlandırıp yüzünü ellerimin arasına aldım. "Bundan sonra üzülmek, ağlamak yok. Ben de seni çok seviyorum."

"Çocuklar kapıda kaldık, hadi içeri geçelim. Bol bol hasret gideririz." dedi dayım ve beni bir kolunun altına, Güneş'i de bir kolunun altına aldı. Yengem ve Deniz de hemen arkamızdan geliyordu.

Sarıla sarıla geldiğimiz salonda bizi Eren ve Melis karşılamıştı. "Hoş geldiniz." dedi Eren kocaman bir neşeyle. "Ada sürprizimizi beğendin mi?"

"Size gerçekten inanamıyorum." dedim Deniz, Melis ve Eren üzerinde bakışlarımı gezdirirken. "Ne zaman planladınız? Nasıl oldu? Bana nasıl çaktırmadınız? Nasıl ikna ettiniz dayımları?"

Dayım koltuğa yürüdüğünde Güneş'i ve beni bir an olsun bırakmamıştı. Hep beraber koltuğa oturduk. Bakışlarım hala Deniz, Eren ve Melis'teydi.

"Deniz?" dedim soru soran bir sesle. "Sen de biliyordun değil mi?"

Bana ışıl ışıl bir gülümseme gönderdi. "Adacığım sence benim haberimin olmama ihtimali var mı?"

"Deniz oğlum beni dün gece aradı kızım." dedi dayım. "Çok önemli bir şey anlatacağını söyledi. Anlattı da. Sonra bizi buraya davet etti. Biz de dayanamadık ve geldik." Dayım babamı ve Savaş'ı bulduğumu biliyordu. Hatta Savaş'ın beni istemediğini de biliyordu. Muhtemelen yengemin de haberi vardı. Deniz dünkü olanları anlatmak için aramış olmalıydı.

Güneş'e bu olanların ne kadarını anlattıklarını bilmiyordum. Tedirgin bakışlarla önce dayıma sonra Güneş'e baktım. "Nasıl yani şimdi siz?" dedim ama cümlem yarıda kaldı.

"Abla abimi bulmuşsun." dedi Güneş yanaklarından süzülen yaşları silerek. "Onu bulmuşsun." Güneş bana o kadar mutlu bakıyordu ki aramızdaki bütün buzların eridiğini hissettim.

"Evet." dedim heyecanla. "Abini buldum Güneş." Birkaç saniye düşündükten sonra yüzümdeki gülümseme silinmişti. "Ama ufak bir sorunumuz var." Güneş kaşlarını çatıp cümlemin devamını bekledi. "Abin bizi hatırlamıyor Güneş. Neden olduğunu bilmiyoruz."

"Ama bizi kabullendi değil mi? Ona koşup abicim diye sarılsam beni geri çevirmez yani?"

"Net bir cevap veremiyorum." dedim. Savaş bana bile yeni yeni alışmaya başlamıştı. Güneş'e nasıl davranacağını kestiremiyordum.

"Güneşçim." dedi Deniz yumuşacık bir sesle. "Siz ne kadar zor günler geçirdiyseniz aynı süreçten Savaş da geçti. Onun yaşadığı şeyler de hiç kolay değildi. Şimdi detayları bilmiyorsunuz ama öğrendiğinizde siz de ona hak vereceksiniz. Birbirinize zaman vermelisiniz."

Güneş bana döndü. "Bunlar ne demek oluyor abla?" dedi hüzünlü bir sesle. "Ben hiçbir şey anlamadım söylediklerinizden. Yani onu nasıl ve nerede buldun ki bize hemen alışamayacağını ima ediyorsun?"

Odadaki herkes üzerinde bakışlarımı gezdirdikten sonra derin bir nefes aldım. Daha fazla saklamam doğru değildi. Bu olanları Güneş'in de bilmesi gerekiyordu. "Güneş bana arabayla çarpan ve çok daha sonrasında beni kaçıran adam var ya. Melih Karahan yani."

"Evet."

"Babam önceden onun yanında çalışıyormuş ve Savaş'ı o adama evlatlık vermiş." Güneş anlamayan bakışlarla bakarken nasıl anlatacağımı düşündüm.

"Nasıl yani sen o adamı da mı buldun abla? Abimi bizden alıp götüren ve annemin ölümüne sebep olan adamın nerede olduğunu da mı buldun? Ve bir dakika bir dakika. Melih Karahan mı dedin?"

"Bak çok karışık farkındayım. Ama anlatacağım. Şimdi annem ve babam benim için kalp nakli arayışına girince tesadüfen Melih Karahan'la karşılaşıyor. Melih ölen oğlunun kalbini bana verme karşılığında Savaş'ı istiyor. Babam da beni yaşatmak için Savaş'ı vermeye razı oluyor."

"Abla sen ne dediğinin farkında mısın?" dedi Güneş. Dayım onu sakinleştirmek için elini tutmuştu. "Yani nasıl? Melih denen adam böyle bir teklifi nasıl yapabilir?"

"Onun neler yaptığını bilsen emin ol bu en hafiflerinden biri olarak kalır." dedim üzgün bir sesle.

"Tamam, peki. Anlamaya çalışıyorum. Savaş gittikten sonra ne olmuş? Kafam çok karıştı."

"Ben anlatayım." dedi Deniz Güneş'i yanıtlayarak. Böylece beni yorucu bir şeyden kurtarmış oldu. Ona minnetle baktım.

Hep birazdan Güneş'e bütün olanları anlatmıştık. Konuşma boyunca başı göğsüme yaslıydı, kolunu da belime sarmıştı. Ara sıra başını kaldırıp yaşlı gözlerle bana bakmıştı ki o anlarda karşımda savunmasız bir çocuk gibi görünmüştü. Saçlarına kondurduğum öpücüklerin onu iyileştirmesini diledim.

"Ama üzülme." dedim. "Her şey yoluna girecek. Güven bana."

Güneş gözyaşlarını silip derin bir iç çekti. "Peki nerede şimdi o?" Babamdan bahsediyordu.

"Hastanede yatıyor. Taburcu olduktan sonra mahkemeye çıkacak."

Güneş bu soruma cevap vermemiş, konuyu başka bir yere getirmişti. "Abla bir daha ayrılmayalım olur mu? Sen, ben, abim, dayım yengem. Hep mutlu olalım."

"Olacağız güzelim. Hiç ayrılmayacağız. İhtiyacımız olan tek şey biraz zaman. Çok az kaldı inan bana."

Güneş bana gülümsediğinde zil çalmıştı. Kalbim yerinden çıkacak gibi hissederken heyecanla ayağa kalkıp kapıya doğru koştum. Güneş de benimle beraber geliyordu.

"Geldim." diye bağırdım neşeyle. Birkaç saniye sonra da kapıyı açtım. Tam da beklediğimiz gibi Savaş ve Salih abi gelmişti.

"Selam." dedi Savaş büyük bir heyecanla. Ardından bana sıkıca sarıldı.

"Hoş geldiniz." dedim içime sığdıramadığım bir mutlulukla. Evimde kardeşlerimi ağırlıyordum. Mutluydum. Kelimelere sığdıramayacağım kadar mutluydum ve bir gün bu mutluluk elimden alınacak diye çok korkuyordum.

"Hoş bulduk hoş bulduk." dedi Salih abi. Her şeye rağmen gülümsüyordu. Yılların acısını şimdi yüzündeki kocaman bir gülümsemeye çevirmişti.

Savaş'la sarılmamızı sonlandırdıktan sonra ona Güneş'i gösterdim. İkisi de okula yeni başlayacak öğrenciler kadar ürkek ve heyecanlı görünüyordu. "Savaş." dedim titreyen sesimle. "İşte kardeşimiz Güneş."

Güneş çok çekingendi. Az önceki heyecanı korkuya dönüşmüş gibi hissettim. Kararsız bir tavırla elini uzattı. "Merhaba." dedi sessizce.

Savaş sadece el sıkışmanın yeterli olmayacağını düşünmüş olacak ki Güneş'e yaklaştı ve tıpkı bana sarıldığı gibi ona da sarıldı. "Merhaba Güneş." dedi sıcacık bir sesle. "Böyle daha iyi oldu."

Gözlerim yaşlı bir şekilde ikizimi ve kız kardeşimi izlerken Salih abi yanıma gelip kolunu omzuma attı. "Çok düştünüz, yaralandınız. Kimsenin baş edemeyeceği yollardan sapasağlam çıktınız. Şimdi mutlu olmayı hak ediyorsunuz. Kader sizi bir daha ayırmasın."

Gözyaşıyla karışık gülümsememle Salih abiye döndüm. "Her şey için teşekkür ederiz Salih abi. Her şey biraz da senin sayende oldu."

Güneş ve Savaş kol kola girip gülümseyerek bize doğru döndüler. "Dede." dedi Savaş parlayan gözleriyle. "İkizim çok güzel, kız kardeşim çok güzel. Ben amma da şanslıyım baksana." Kalbim bulutların üstüne çıkmış gibi mutlu olmuştum çünkü Savaş bana ikizim demişti. Güneş'e kardeşim demişti. Bizi ailesi olarak görüyordu. Hayattan en çok istediğim şey sonunda gerçek olmuştu. Kardeşlerimle bir aradaydık.

"E tabi şanslısın oğlum. Pırıl pırıl bir ailen var. Mutlu olma vakti artık."

Küçük kahkahalar eşliğinde salona dönmüştük. Herkes birbiriyle kucaklaştıktan sonra artık yemek vaktiydi. Deniz baş köşeye oturmuştu. Diğer baş köşeye de ben geçmiştim. Benim yanımda Güneş ve Savaş vardı. Deniz'in yanında ise Salih abi ve dayım vardı. Yengem Güneş'in yanına geçmişti.

"Daha büyük bir kutlama yapacağımızı biliyorum ama şimdilik bununla idare edelim." dedi Melis ve neresinden çıkardığını anlayamadığım şampanyayı uzun süre çalkalayıp bir anda patlattı. Herkes heyecanlı çığlıklar atarken Deniz'e baktım. Gözlerinin içi neşe doluydu. Bakışlarını Melis'ten ayırıp bana çevirdiğinde ona küçük ve tatlı bir öpücük gönderdim. Bana göz kırpmıştı.

Melis herkesin bardağını şampanyayla doldurduktan sonra ne yapacağımı bilemez bir halde bardağa bakıyordum. Hamileydim, alkol kullanamazdım. İçmezsem de ilgi çekebilirdim.

Savaş tedirgin bakışlarımı fark etmiş olacak ki kaşla göz arasında bardağımı kendi bardağına boşalttı ve benim bardağıma su doldurdu. Ona minnetle baktım.

"Eveeet." dedi Melis çatalının yan tarafıyla bardağına iki kez vurarak. "Herkes ayağa kalksın. Kadeh kaldıracağız." Herkes Melis'i dinleyerek ayağa kalktığında merakla Melis'in söyleyeceklerini bekledim. "Bugün burada kutlayacağımız çok şey var. Ada ve Güneş kardeşine kavuştu. Azılı düşmanımız türlü suçlardan aranıyor ve yakalandığında ömrünü hapiste geçirecek. Evet bunlar bizim çok güzel haberler ama ben arada kaynayan büyük ve önemli bir olayı kutlamak istiyorum." Melis bakışlarını bir bana bir Deniz'e çevirdi ve hayranlıkla bir süre bize baktı. "Benim canım abim ve canım Adacığım evleniyor. Onca karmaşada böylesine güzel bir haber resmen unutuldu. O yüzden şimdi kadehlerimizi onlar için kaldırıyoruz." Herkesin yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşmişti.

"Ada ve Deniz'e." dedi Eren bardağını ortaya uzatıp. Herkes hep biraz ağızdan Eren'i tekrarladı, ardından bardaklarını tokuşturdu.

Deniz'in gözleri üzerimdeydi. Her zaman nasıl böyle hayranlıkla bakabiliyordu? Gözlerini benden alamayacak kadar kilitlenmişti. Onun karısı olacağım günü sabırsızlıkla bekliyordum.

Kocaman gülüşmeler ve bol kahkahalar eşliğinde yemeğimizi yemiş koltuklara geçmiştik. Güneş bir yanıma Savaş da bir yanıma oturmuştu. Eren ve Melis'in yaptırdığı albüme bakıyorduk. Fotoğraflarımız çok güzeldi.

"Hadi bu pozun aynısını verelim." dedi Savaş. Gösterdiği fotoğrafa baktım. Savaş koltukta oturuyordu. Ben arkadan boynuna sarılmıştım. Güneş de Savaş'ın bir bacağında oturuyordu.

"Tamam olur." dedik Güneş'le ve saniyeler içinde yerlerimizi aldık. Ben Savaş'ın arkasına geçip kollarımı boynuna sardım. Güneş de kendisini Savaş'ın bir bacağına sığdırmıştı.

"Tamam şimdi çekiyorum." dedi Melis. "Hazır mısınız?"

"Evet." dedik hep bir ağızdan ve kameraya baktık. Fotoğraf en az on yedi yıl önceki kadar güzeldi.

Bütün gecemiz beraber eğlenerek ve gülerek geçmişti. Savaş'ı bulmuştum, ailem yanımdaydı. Aşık olduğum adam da bana aşıktı. Ve onun kardeşleri tarafından da seviliyor, sahip çıkılıyordum. Benden daha mutlusu ve huzurlusu olamazdı.

"Evet." dedi Salih abi kalkmaya hazırlanırken. "Biz artık kalkalım. Geç oldu."

Yüzümü astım çünkü Savaş'ın gitmesini istemiyordum. Keşke biraz daha vakit geçirebilseydik diye içimden geçirdim. Gece boyunca yanımdan hiç ayrılmamış, çocukluk anılarımızı seve seve dinlemişti. Hatırlıyor muydu ya da hatırlayacak mıydı bilmiyordum ama en azından yanımdayken mutlu olduğunu görmek bana biraz olsun yetmişti.

Salih abi ve dayım da oldukça iyi anlaşmış, sürekli şakalaşmışlardı. Yengem de Ülkü ablayla sohbet etmeyi tercih etmiş, biz gençleri kendi halimize bırakmıştı.

Kardeşlerimin Deniz'in kardeşleriyle iyi anlaşması da beni çok mutlu etmişti ve huzurumuzu kaçıran hiçbir şey olmamıştı. Hayatımın en güzel günlerinden birini yaşıyordum ve buna sebep olan o bal gözlü adam bakışlarını benden bir an bile ayırmamıştı.

"Biraz daha kalsaydınız." dedi Eren. "Erken değil mi daha?"

"Kalkalım artık oğlum." dedi Salih abi. "Nasıl olsa sık sık görüşeceğiz bundan sonra. Hem geç oldu. Yatıp dinlenin siz de. Yorgun görünüyorsunuz."

"Evet." dedi Savaş. "Nasıl olsa Güneş de daha burada. Yine böyle buluşuruz."

"Peki o zaman." dedi Eren. "Ne yapalım? Başka zaman artık."

Deniz Eren'e doğru yürüdü ve saçlarını karıştırıp kolunu omzuna attı.

"Her şey için çok teşekkür ederim." dedi Savaş hepimize tek tek sarılırken. "Çok güzel bir geceydi. Hepinizi tanıdığıma memnun oldum."

"Biz de çok memnun olduk." dedi Eren gerçekten memnuniyet dolu bir sesle. "Ada'yı gözümüz kapalı sana emanet edebiliriz. Onun kardeşi olduğu için çok şanslısın."

Savaş en son bana sarıldığı için Eren'i Savaş'ın kollarının arasında dinlemiştim. Eren konuştukça Savaş bana daha sahiplenici sarılıyordu.

"Haklısın." dedi Savaş. "Ada ve Güneş gibi kardeşlerim olduğu için, böyle dayım ve yengem olduğu için çok şanslıyım."

"Ee o zaman aramıza hoş geldin." dedi Melis neşeyle. "Çok daha güzel anılar biriktirirsiniz umarım."

Herkes vedalaştılığında Salih abi ve Savaş gitmiş, Güneş, dayım ve yengem de onlar için hazırlanan odalarına geçmişti. Eren ve Melis ise salonda bizimle kalmıştı.

"Ee nasıl hissediyorsun?" dedi Melis bana bakarken. Eren'le birlikte tam karşımızda oturuyordu.

Başımı Deniz'in göğsüne yasladım. Deniz hiç beklemeden kolunu boynumun arkasından atıp saçlarımla oymaya başladı. "Çok iyiyim." dedim. "Sizin sayenizde."

"Biz hiçbir şey yapmadık. Sadece mutlu olmanız için uğraşıyoruz."

"Size ne kadar teşekkür etsem az."

"Abimle evlenecek olman bizim için en güzel hediye Ada. Hep hayatımızda olacaksın. İnanılmaz mutluyum." dedi Eren. Benden daha heyecanlıydı.

"Anlaşıldı siz Ada'yı bana bırakmayacaksınız." dedi Deniz burnuyla saçlarımı severken.

"Sana kalsa hiç yanından ayırmazsın abi ne yapalım." dedi Melis sırıtırken.

"Ayırmam." dedi Deniz ve elinin tersiyle ağzını kapattı. Sanırım uykusu gelmişti. "Hadi siz daha uyumuyor musunuz? Sabahtan beri ayaktasınız. Maşallah konuşasınız tuttu."

"Sizinle vakit geçirmek hoşumuza gidiyor." dedi Eren. "Ama haklısın abi. Ben uyumaya gidiyorum. Abla hadi sen de gel." Elini uzattı ve Melis'in elinden tutup onu ayağa kaldırdı.

"İyi uykular abicim, Adacığım." dedi Eren. Melis de onu tekrar etmişti.

"İyi uykular çocuklar." dedim ikisine de birer öpücük gönderirken. Benim ardımdan Deniz de "İyi uykular." dedi ve çocuklar odadan ayrıldı. Böylece odada yalnız kaldık.

"Biz çıkmayacak mıyız?" dedim Deniz'in göğsüne iyice saklanırken.

"Uykun geldi mi?"

"Gelmedi ama şöyle yan yana uzansak hiç fena olmazdı."

"Hmm benim sevgilim beni mi özlemiş?" dedi Deniz ve bir çırpıda beni kucağına alıp ayağa kalktı. "O zamaaaan odamıza gidiyoruz."

"Gidelim." dedim gözlerimi kapatıp. Şu an istediğim tek şey Deniz'in kollarında yatağımızda sarmaş dolaş uzanmaktı.

Kısa bir süre sonra odamıza gelmiştik. Deniz beni yavaşça yere bıraktı ve kollarını belime sarıp olduğu yerde salınmaya başladı. Anladığım kadarıyla dans ediyorduk. Kollarımı boynuna sardım. "Sevgilim." dedim gülümseyerek ona bakarken. "Ne oldu böyle?"

"Hiiç. İçimden dans etmek geldi." dedi cebinden yeni aldığı telefonunu çıkartıp. Kısa süre içinde bir şarkı sesi odayı doldurdu ve Deniz ellerimi tutup kollarımı ileri geri sallamaya başladı.

"Deniz." dedim gülerken. "Senin uykun yok muydu?"

"Çocuklar odasına gitsin diye yaptım." dedi muzip bir gülüşle gülerken. "Ben artık seninle böyle tatlı, güzel anlar yaşamak istiyorum. Hayatımızda artık bizi üzen şeyler olmayacak. Tüm vaktimi sana ayırmak istiyorum. Seni doyana kadar öpmek ve sana doyana kadar sarılmak istiyorum." Elimi kaldırıp beni kendi etrafımda döndürüp yavaşça tekrar kendine çektiğinde mis kokusu ciğerime dolmuştu.

Şarkı bitene kadar odada dans ederek dönüp durmuştuk. Hayatımın en güzel günlerinden birini yaşıyordum. Sanki biri beni alıp bulutların üzerine bırakmıştı.

"Hop." dedi Deniz bir anda beni kucaklayıp. "Bu sefer uyku vakti."

Başımla onayladım, birkaç saniye sonra yatağımızdaydık. Sırtımı göğsüne yaslamıştım. Beni yine kendine iyice çekmiş, ellerini karnıma sarmıştı. Ona baba olacaksın dememek için kendimi zor tutuyordum.

"Uyuyalım hadi." dedim esnerken. Deniz başımın arkasına bir öpücük bıraktı.

"Uyuyalım bi' tanem. İyi uykular."

"İyi uykular aşkım." dedim ve karnımın üzerindeki ellerinin üzerine ellerimi koydum. Bu gece tek bir dileğim vardı. Kardeşlerimden ve Deniz'den asla ayrılmak istemiyordum.

Loading...
0%