Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@_liaa_

Torino’da yoğun bir pazartesi sabahıydı. İnsanlar günlük hayatın koşuşturmacası içerisinde kaybolmuş telaşlı bir şekilde işlerine yetişmeye çalışıyordu. Yağmur damlaları usulca yere düşüyor, bu yoğun güne az da olsa sakinlik katıyordu.

 

Bütün bu koşuşturmacanın içerisinde bir genç kız uzun elinde çantasıyla ne yapacağını bilmez bir şekilde duruyordu. Kumral saçları omuzlarına kadar iniyordu bordo bir kazak siyah bir etek giymişti, mavi gözleri etrafı tararcasına bakıyor, bulunduğu bölgeyi tanımaya çalışıyordu.

 

Belis Yıldırım yıllar önce Almanya’ya göç etmiş Türk bir ailenin kızıydı. Henüz 17 yaşındaydı lakin iyi bir voleybolcu olma hayalini gerçekleştirmek için Torino’ya gelmişti. Başta biraz ürkütücüydü fakat o kültür farklılıklarına alışkındı. Hiçbir zaman ait hissetmediği Almanya’da yabancı olarak nitelendirilmiş, Türkiye’ye gelince ise asimile edilmiş köklerini unutmuş biri olarak görülmüştü.

 

(Belis’in ağzından)

Şehir çok kalabalıktı, bir yandan telefonumdan açtığım navigasyonla yönümü bulmaya çalışıyor bir yandan da kulağıma taktığım kulaklığımla İtalyanca podcast dinleyerek İtalyanca öğrenmeye çalışıyordum. İlk başta akıcı bir şekilde Almanca, Türkçe ve İngilizce konuşabiliyorum, İtalyanca öğrenmek ne kadar zor olabilir ki diye düşünmüştüm fakat bu dil benim bildiğim dillerden fazlasıyla uzaktı.

 

Sırt çantamı yere bıraktım. Kulüp binasının nerede olduğunu çözmem gerekiyordu. Gerçi burası sporcuların yoğunlukta olduğu bir bölgeydi birçok kulüp binası buradaydı ama her yer birbirine benzediği için aradığım yeri bulmak fazlasıyla zordu.

 

‘’Yardıma ihtiyacınız mı var’’

Bu sözle irkildim, sesin sahibine baktığımda benim yaşlarımda bu erkek çocuğu olduğunu gördüm. Görünüşe bakılırsa o da sporcuydu, üzerinde juventus forması vardı, kumral saçlıydı. Aslında onu bir yerlerden tanıyor gibiydim, hiç yüz yüze tanışmadığımızdan emindim. Ama bazen bir insanın yüzü tanıdık gelir, sanki daha önce görmüşsünüzdür ya tam olarak o duyguyu yaşıyordum.

Çocuğun simasını anımsamaya çalışırcasına dikkatli bir şekilde baktım.

 

Keskin yüz hatlarına karşılık yüzünde yardım etmek isteyen bir ifade vardı.

 

‘’Ben istiyor buraya inmek’’ Gideceğim yerin konumunu telefonumdan gösterdim.

Kahretsin, kesinlikle rezil olmuştum yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Henüz İtalyancam o kadar iyi değildi. Yer yarılsa da içine girsem, diye düşünüyordum. Buraya gelmeden önce kendi kendime İtalyanca pratiği yapmıştım. İnsanları anlıyordum anlamasına ama konuşmaya gelince akan sular duruyordu.

 

Ama çocuk anlayışla karşıladı, yüzünde bir tebessümle bana baktı:

‘’Şuradan sağa dönünce düz gideceksiniz, oradaki Dörtyol ağzına gelince ilk solda’’

Ona anlamaz gözlerle baktığımı görünce beni götürmeyi teklif etti. İlk günden tanımadığım biriyle bir yere gitmek ne kadar doğruydu bilmem ama en azından o yolun ortasında beklemekten kurtulmuştum. Yürümeye başladık.

‘’Alman mısınız, aksanınızdan anladım.’’ Bunu almanca bir şekilde söylemişti.

Başımı iki yana salladım:

‘’Evet, yani… hayır’’

Bana yüzünde bir soru işaretiyle baktı:

‘’Türk kökenliyim ama Almanya’da doğup büyüdüm. Bu da Almancayı anadilim yapıyor… Sanırım’’

 

Çocuk anlarcasına başını salladı:

‘’Benim durumum da aynı, anlayabiliyorum. Hiç Türkiye’de yaşamadım ama babam Türk, annemse alman. Kendimi bildim bileli Türkiye’ye daha ait hissediyorum. Ne yazık ki Türkçeyi o kadar da iyi konuşamıyorum’’

Tebessüm ettim, kendini iki tarafa da ait hissedememek veya bir tarafa yabancı kalmak her gurbetçinin yaşadığı şeylerdi.

‘’Kenan ben bu arada, Kenan Yıldız’’ elini uzattı.

 

‘’Belis Yıldırım, memnun oldum’’

Anlamalıydım, bu Türkiye milli takımında oynayan Kenan Yıldız olmalıydı. Birkaç kere görmüştüm. Ama futbol hiçbir zaman ilgi alanım olmadığı için hatırlamam normaldi.

İki erkek kardeşim ile büyümüştüm; buna rağmen arabalar, futbol asla ilgimi çeken şeyler değildi. Her zaman tasarımcı olmayı elbiseler tasarlamayı hayal ederdim voleybol hayatıma girmeden önce. Çocukluğumdan beri AVM’lerde dolaşmak, burnumu vitrine yapıştırıp anneme bana bunları alması için yalvarmak hep yüzümde tebessüm oluşturan anılardı. Annem de başarılı bir tasarımcıydı, hep onun gibi olmayı dilerdim. Okumak için İtalya’yı seçmem de bir tesadüf olmasa gerek burada insanların kötü giyindiğini görmek zordu. Vitrinlerdeki tasarımlar hepsi sanki bir sanattı. Şu Kenanla yeni tanışmış olmasak o mağazalara girmeyi teklif edebilirdim.

 

O da vitrinlere baktığımı fark edecek olmalı ki;

‘’Gerçekten güzeller, bak ne diyeceğim ben de anneme hediye bakıyorum, biliyorsun sporcular içinde kalabalık ortamlarda rahat dolaşmak zor oluyor diye çok iyi bir iş çıkardığım söylenilemez, istersen bir tanesine girebiliriz.’’

Dediklerinde hakıydı, kıkırdadım. Ben daha alt yapıdan A takımına yeni geçmiştim, bu dedikleri benim için çok yabancıydı fakat çevremdeki tanınmış sporculardan gözlemleyebiliyordum.

Burası halkın çok uğramadığı kulüp binalarının olduğu bir yerdi. Herhalde yanlarında koruma olmadan dolaşabildikleri tek yer burasıdır diye düşündüm.

Birlikte mağazaya doğru yol aldık. Kenan’ın çok ilgilenmediği belliydi hemen ilk gördüğü kolyeyi alıp kasaya yöneldi bense kendimi elbise reyonlarında bulmuştum. Kumaşları aşırı kaliteliydi. Çeşit çeşit renkler vardı. Ben daha cıvıl cıvıl renklerden ziyade daha sade ve klasik renklere yönelmiştim.

 

Görüp denediğim bir elbiseye adeta aşık olmuş gibiydim. Siyahtı, çok derin olmayan bir yırtmacı vardı. Vücudu hafifçe sarıyordu bel kısmından sonrası hafiften hacimliydi. Kabinden çıkıp Kenan’ın yanına gittim.

‘’Nasıl?’’

‘’Yakıştı ama bir şey eksik.’’

Ona sorarcasına baktım.

‘’Beni burada bekle’’diye ekledi ve elinde gümüş bir kolyeyle çıkageldi. Ucunda minik bir taş vardı.

‘’Takabilir miyim?’’

Tebessüm edip başımı salladım. Saçlarımı arkamdan çektim. Kolyemi taktı ve usulca arkamdan çekildi.

‘’İşte şimdi oldu’’ dedi.

Aynadan kendime baktım. Omuzlarıma düzenli bir şekilde inen kumral saçlarım bu elbiseyle bütünleşmiş gibiydi. Kahküllerim alnıma dizilmişti; kolyem , elbisem her şeyiyle uyumluydu.

 

Karar vermiştim.

 

‘’İkisini de alacağım.’’

Kenan bana baktı:

‘’Belis, kolyeyi sana ben hoş geldin hediyesi niyetine alsam.’’

‘’Sana hiç masraf çıkartmak istemem, daha yeni tanıştık.’’ dedim.

Bana bakıp sırıttı:

‘’Hediyeyi geri çevirmek ha? Güzel bir hanımefendiye yakıştıramayacağım bir hareket.’’

‘’Kenan gerçekten gerek yok’’ desem de kabul etmedi.

Gerçekten de çok nazikti. Benimle yeni tanışmış olmasına rağmen yol göstermiş, ilgisini hiç çekmemesine rağmen benimle bir dükkana girmiş üzerine bana kolye almıştı.

Kabinde kıyafetlerimi geri üzerime geçirdikten sonra kasada ödemeyi yaptık. Yolda biraz konuştuktan sonra gideceğim yere Pallavolo Torino binasına ulaşmıştık.

Gülümsedim:

‘’Beni buraya kadar bıraktığın için teşekkür ederim.’’

O da bir tebessümle karşılık verdi:

 

‘’Kim olsa aynısını yapardı.’’

Tam onun yanından ayrılacakken bana seslendi:

‘’Belis, bekle!’’

‘’Yanlış anlama lütfen, hiç bilmediğin bir şehirde yalnız olmak nedir çok iyi bilirim. ‘’ Çantasından küçük bir kağıt ve kalem çıkardı.

‘’Numaramı yaymayacağın konusunda sana güvenebilirim sanırım.’’

Kıkırdadım.

‘’Elbette’’

‘’Bir şeye ihtiyacın olduğunda her zaman arayabilirsin.’’

Dostça omzuma dokundu.

‘’Sonra görüşürüz,tanıştığıma çok memnun oldum. Belis…’’ dedi ve usul adımlarla uzaklaştı.

Elimdeki kağıda bakarak cevap verdim.

‘’Ben de, tekrardan teşekkür ederim.’’

Ardından ekledim:

‘’Sonra görüşürüz, Kenan…’’

 

 

Evet, bu platformdaki ilk kurgumu yayınlamış bulunmaktayım.

Belis'i nasıl buldunuz hikayenin gidişatı nasıl bunların hepsini buraya yazın ve beğendiyseniz oy atmayı unutmayınn.

 

Kitap hakkındaki görüşlerinizi belirtebilirsinizz, yorumlarda buluşalım!

Loading...
0%