@_liaa_
|
O an zamanın durduğuna yemin edebilirdim.
Kalp atışlarımı hissedebiliyordum. Sanki hız treninin en tepesinden aşağıya iniyordum. Daha önce kimseye karşı bu kadar yoğun duygular hissetmemiştim.
Kafeye geldiğimizde arabayı yavaşça kenara çekti. Benim için kapıyı açınca etkilenmiş gibi baktım: ‘’Bir centilmenle birlikte olduğumu bilmiyordum.’’ Elini uzatarak kalkmama yardım etti. ‘’Bugünün kusursuz olmasını istiyorum.’’ Diye cevap verdi. Bence bir şeyi kusursuz yapan hava durumu, gittiğin yerler değildi. Kendini güvende hissettiğin seni evde hissettiren insanlara birlikte olmaktı. Ve o an beni ondan başka evime yakın hissettiren biri yoktu. Beni evime götüren, o sıcaklığı veren insanla birlikte olduğumda herhangi bir kusurun olma ihtimali var mıydı. Keşke bu hislerimi o an Kenan’a da söyleyebilseydim. Fakat kelimeler etkisini yitirmişti. Kendimize bir bulup oturduk. Hoş bir mekândı, çok tenha olduğu söylenilemezdi ama kargaşadan da uzaktı. Loş ışık, alçak sesle sohbet eden insanlar… Garson bize menüyü verince bir göz attım. Çoğu şey İtalya’ya özgü olmalıydı daha önce adını duymamıştım. Kenan bana baktı: ‘’Kararını verdin mi’’ ‘’Zevkine güvendiğimi söylemiştim.’’ Garsona baktı: ‘’İki tane cappuccino, kafeinsiz. ‘’ ‘’Başka bir isteğiniz var mıydı?’’ ‘’Şimdilik yok teşekkür ederiz.’’ Normalde birinin benim adıma konuşmasını sevmezdim. Ortamlarda bir kişinin kendisi olarak var olabilmesini, kendini ifade edebilmesini ve kimseye muhtaç olmadan sorunlarını çözebilmesini savunurdum. Özellikle kadınların yanlarında bir erkek olmadan da o ortamda var olabileceklerini anlamalarını isterdim. Lakin şuan öyle değildi. Çünkü İtalyanca konuşurken elim ayağıma dolaşıyor en basit cümleyi bile karıştırıyordum. Bu görüşümden utanıyordum, çünkü kendimi hatalarla da olsa ifade edebiliyordum. Bu benim için bir bahane olmamalıydı. Kenan’a baktım. Bazı takım röportajlarında telaffuzu kötü olmasına rağmen Türkçe ve İtalyanca konuşuyordu. Acaba bir gün ben de cesaret edebilecek miydim? ‘’Nasıl öğrendin?’’ ‘’Neyi?’’ ‘’Böyle İtalyanca konuşmayı, İtalyan olmadığın belli tamam. Ama insanlarla utanmadan akıcı bir şekilde konuşabiliyorsun.’’ Bana bakıp kıkırdadı: ‘’İlk geldiğim zamanlar ben de İngilizce kullanıyordum. Yavaş ol her şeyde hemen en iyisi olamazsın. Soruna gelince de inan bana burada dile maruz kalınca zamanla oturuyor.’’
Başımı salladım. Biraz günlük konulardan sohbet ettik. Ve bir anda kendimi onunla gülüşürken buldum. Kenan böyleydi işte, onun yanındayken kendinizi mutlu hissediyordunuz. Gerçekten arkadaş canlısıydı, sizi güldürmeyi başarıyordu. ‘’Belis?’’ dedi. Ona baktım, bir anda konuyu değiştirmişti. ‘’Biz şimdi neyiz?’’ Kahvemden bir yudum aldım, anlamamıştım. ‘’Ne demek biz şimdi neyiz?’’ Yeşil gözleri bana hafiften utangaç bir şekilde bakıyordu. ‘’Yani, arabada olanlar…’’ dedi duraksamıştı. Doğru sözcükleri seçmeye çalışır gibiydi. ‘’Ben sana karşı olan hislerimi dile getirdim. Ve sen de…’’ Tekrardan duraksadı, yüzünde tereddüt eder gibi bir ifade vardı. ‘’Aramızda bir elektriğin olduğunu yalnızca ben düşünmüş olamam. Ve sen de bana karşı hislerin olduğunu gösteren bir karşılık verdin.’’ Diye devam etti. Dudağımı ısırdım. Duygularımı açığa çıkarmak asla becerebileceğim şeyler değildi. Kenan bir fırtına gibi hayatıma girmişti. İlk başta sadece arkadaşım olarak görmüştüm, bana yardım etmeye çalışan iyi niyetli birinden başkası değildi. Daha sonra kendime bile itiraf etmek istemediğim lakin yokluğunu inkar edemediğim hisler meydana gemişti. Daha önce de hoşlandığım insanlar olmuştu fakat hiç birine bu kadar yoğun duygular hissetmemiştim. Bu yoğun duygular sizi bir fırtına gibi alıp götürüyordu. Mantığınız, yerini yavaşça hislerinize bırakıyordu. İtiraf etmek gerekirse bu beni biraz korkutuyordu.Normalde iki insanın birbirinden bu kadar kolay hoşlanabileceğini düşünmezdim fakat Kenan’la yaşadıklarımız kelimenin tam anlamıyla bir hız treniydi. Her şey çok hızlı başlamıştı, bir anda hayatıma girmiş ve bütün hislerimi altüst etmişti. Ama nedense ona güveniyordum. Bu yol bizi nereye götürecek, nasıl götürecek hiçbir fikrim yoktu, sadece kendimi bu rüzgara bırakmıştım. Sonunda nereye savrulacağımı bilmiyordum. ‘’Doğru.’’ Dedim. O an çok şey söylemek istedim. Ona bir anda nasıl tutulduğumu kalbimin onun için nasıl attığını anlatmak istedim. Kalbimden geçen ne varsa onu bilsin istedim fakat bu güvendiğim yolculuk, beni korkutmuyor değildi. O yüzden yapamadım, yapmadım. Hislerimi ağırdan açıklamayı tercih ettim. ‘’Sadece arkadaşım olan birine böyle duygular beslemezdim.’’ Bana gülümseyerek baktı, yeşil gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Yanağının bir kısmı içe göçmüştü. ‘’Bu gülüşünü asla kaybetme.’’ diye geçirdim içimden çünkü gülmek ona çok yakışıyordu. ‘’O zaman o malum soruyu sormam gerekiyor, sanırım.’’ (Kenan’ın ağzından) Belis bu cümleleri söylediğinde kalbim yerinden çıkacak gibiydi, o kadar mutluydum ki en tepeye uçtum. Onu seviyordum, onunlayken mutluydum. Aslında diğerlerinden çok bir farkı yoktu. Herkes gibiydi; üzülüyordu, bazen umutsuzluğa kapılıyordu, hayalleri için çabalıyordu. Ama onu benim için değerli kılan tek bir şey vardı: Olduğu gibiydi, maske takmıyordu. Seninle gerçekten sen olduğun için konuştuğunu, arkadaş olduğunu anlayabiliyordun. Ona değer veriyordum, incitmekten korkuyordum. Güzel gülüşü hiç solmasın istiyordum. Eski ve değer verdiğim bir arkadaşım bana hayata ne verirsen hayat sana daha güzelini verir demişti. Ben hayata ne vermiştim bilmiyordum ama hayat bana asla kaybetmek istemediğim Belis’i vermişti.
‘’Belis Yıldırım, benimle çıkar mısın?’’ Kıkırdadı. İtiraf etmeliyim belki yüzyılın teklifi sayılmazdı ama Belis’ten önce hep kariyerime odaklandığım için bu gibi işlerde pek başarılı olduğum söylenilemezdi. ‘’Tabii ki’’ diye cevap verdi. Restorandan el ele çıktık.
Sonundaa yeni bölüm. Şu aralar çok aktif olamadım ama burayı ve yazı yazmayı özlemişim. Eğer kullanılmasını istediğiniz fikirler varsa yorumlara bekliyorum. Bol oy ve yorum atmayı unutmayınn |
0% |