"Sevgili okur; birlikte uçsuz bucaksız bir âleme kanat çırpmaya başlayacağız. Bu eseri okurken hem kendinizden bir parça bulacak hem de 'yabancılıklarla' dolu bir duvarla karşı karşıya kalacaksınız. Şimdi kulaklılarınızı takın ve sizin için seçtiğim müziği dinlerken kendinizi satır aralarında kaybetmenin tadını çıkarın.🌼 "
Keyifli okumalar.
"Yazar"
Yağmur damlaları otobüsün geniş camına sertçe vuruyor ve ardından sakince aşağıya doğru süzülüyordu. Birkaç damla ise yarı açık pencereden firar edip saçlarımı ıslatıyordu. Toprak; yağmurla buluşmanın şerefine, bağrında sakladığı o eşsiz kokuyu armağan etmişti yeryüzüne. Evrenin kendine has ve bizim asla anlam veremeyeceğimiz bir mizacı var diye düşündüm ıslak toprak kokusunu ciğerlerime çekerken. Bu koku içime aynı anda hem huzur hem de endişe tohumlarını ekiyordu. Ve ben bu iki zıt duygunun dokunuşları altında acıyla kıvranıyordum çoğu zaman. Bir şeylerin ya eksik ya da yanlış olduğunu görebiliyordum ve bu durumu çözmek istiyordum. Ama bu durumun köklerine indiğimde, her seferinde o buz duvarların arkasında kalıyordum.
Evet, kafamda binlerce soru vardı ve bir tane bile cevap olmayışı benim için çok trajikomik bir durumdu. Ama alışmıştım bu duruma. Artık nedenleri sorgulamak yerine sonuçlara odaklanıyordum. İstesem de istemesem de hatalar yapa yapa büyüyor ve hayatı bu hatalar neticesinde kavrayabiliyordum.
Zihnimi meşgul eden bu meselelerden ötürü, neredeyse inmem gereken durağı kaçırıyordum.
"İnecek var!" diye bağırdığımda, sesim sandığımdan da gür çıkmıştı. Herkes aynı anda bana bakarken, yanaklarım utançtan alev alev yanmaya başladı.
Otobüs şöförü söylenerek frene bastı ve durağın birkaç metre ilerisinde durdu. Kalabalığı yara yara ilerledim ve nihayet arka kapıdan inebilmeyi başardım.
Derin bir nefes aldım. Bugün yeni bir işe başlayacaktım. İlk iş günümün vermiş olduğu heyecan ve endişe elimi ayağımı birbirine katmıştı. İndiğim yerden yukarıya doğru biraz yürüdüm ve yaya geçitinden karşıya geçtim. Ve yeni işyerim, tam karşımdaydı.
Bina beş katlıydı ve dış cephesi kırık beyaz bir renge boyanmıştı. Keskin köşeleri ve pencere kenarlarında ki işlemeleri, alçı ile kabartmalar yapılarak süslenmişti. Şirketin adı olan "DÜŞ YAYINCILIK" yazısı; binanın tam merkezinde kalacak şekilde, siyah renkle ve büyük harflerle yukarıdan aşağıya doğru yazılmıştı. Binanın iskeleti, bulunduğu tüm kaldırımı işgal etmişti. Giriş kat, Kitap&Cafe konseptiyle inşaa edilmişti. Dışarıya hatrı sayılacak bir büyüklükte, ıhlamur ağaçlarının hüküm sürdüğü bir bahçe yapılmış ve bu bahçe birkaç ahşap mobilya ile tamamlanmıştı.
Şirketin demirden yapılmış ve Latin harfleriyle 'Hoşgeldiniz' yazan bahçe kapısından içeriye girdim. Girişten başlanarak binanın kapısına kadar döşenmiş kilit taşları, kiremit rengine boyanmış ve ortama farklı bir hava katmıştı. Kapıya vardığımda derin bir nefes daha aldım ve içeriye girdim. Gözlerim tanıdık birini ararken tam bu sırada omzuma bir el dokundu.
"Selen, günaydın." dedi elin sahibi.
Bakışlarımı bu kişiye çevirdiğimde, tebessüm ederek karşılık verdim. Bu Umut Bey'di yani yeni müdürüm. Kendisi kırklı yaşlarını çoktan devirmesine rağmen, enerjik ve genç ruhlu birisiydi. Gizlemek için sürekli boyadığı uzun beyaz saçları, mısır püskülü gibi gözüküyordu. Alnının tam ortasında ve kaz ayaklarının etrafında olan kırışıklıkları, güldüğü zaman daha da derinleşiyor ve gizlemek için çaba gösterdiği yaşını gözler önüne seriyordu.
"Hadi o zaman oryantasyona başlayalım." dedi gülümseyerek ve yürümeye başladı. Bulunduğumuz kattan başlayarak anlatmaya başladı:
"Burası gördüğün üzere Cafe tarzı bir kütüphane. İnsanlar buradan kitap satın alabilirler veyahut kahvelerini yudumlarken istedikleri bir kitabı satın almalarına gerek olmadan okuyabilirler."
Daha sonra asansöre yönelerek içeri girdi ve beni bekledi. Böyle ani ve habersiz haraketleri gerilmeme sebep olsa da, kendimi gülümseye zorlayarak içeri girdim. Hemen binanın en üst katı olan 5 numarasını tuşladı ve asansörün kapıları kapanarak yukarı doğru çıkmaya başladı. İkimizde sağa sola bakınarak bu kısa yolculuğun bitmesini bekledik. Neyse ki beşinci kata beklediğimden daha kısa sürede geldik. Kapı açılır açılmaz kendimi büyük ve kalabalık bir ofis alanında buldum.
Ofisin alanı, büyük bir dikdörtgen şeklinde inşaa edilmişti. Uzun kenarları 40 metre kadar vardı. Kısa kenarlar ise 30 metre civarındaydı. Orta kısımda, çalışma masaları birbirine bakacak şekilde konumlandırılmış ve araları cam bir paravanla ayrılmıştı. Katın dört köşesi ise binadan balkon gibi uzatılmış ve buralara tahminimce önemli kişilerin ofisleri yapılmıştı. Bu ofisler cam duvarlardan yapılmış ve siyah bir zebra perdeyle gizlenerek, dışarıdan içerinin görünmesi engellenmişti.
"Arkadaşlar Selen arkadaşımız bugünden itibaren yeni Editör Asistanı'mız olarak işe başlamıştır."
Umut Bey'in neredeyse şakıyarak yaptığı bu duyuru ile dalıp gittiğim incelemelerden koparak kendime gelmiştim. Herkes bana odaklanmıştı ve sırasıyla "Tebrikler, hayırlı olsun, hoş geldiniz..." gibi cümlelerle yeni görevimi kutluyorlardı.
Mahcup bir şekilde gülümsedim ve "Teşekkürler." demekle yetindim. İçimden yanaklarımın kızarmaması için dua ettim. O kadar çok insan vardı ki hangisiyle nasıl tokalaşacağımı bilmiyordum. Çoğunluğun kadın olması beni biraz rahatlatmıştı. Neyse ki işlerin yoğunluğundan insanlar hemen dikkatini üzerimden çekmiş ve koşturmalarına kaldıkları yerden devam etmişlerdi.
Umut Bey sağ tarafımızda kalan ve kuzey yönüne bakan odaya doğru yöneldi. Hemen peşinden giderek onu takip ettim. Odanın kapısına geldiğinde lacivert takımını düzeltti ve cam kapıya üç defa vurdu.
İçerinden çok eril ve tok bir erkek sesi "Gel." dedi. Umut ile içeri girdik ve Umut hemen arkamızdan kapıyı kapattı. Odada dikkatimi çeken ilk şey, makam masasında oturan adamdı.
Simsiyah dalgaları saçları alnının kenarlarına dökülmüş ve tam buradan bile görebildiğim uzun kiprikleri adeta bir ok gibi gerilmişti. Sağ eliye tuttuğu telefonu şakaklarına dayamış ve sol eliyle masanın üzerinde ki kağıtlara bir şeyler yazıyordu. İçerisi loş bir ışıkla aydınlatıldığından simasını tam olarak seçemiyordum. Adam telefonda ki kişiyle konuşmaya devam ederken, bize eliyle de oturun işareti yaptı. Umut sağ tarafta ki siyah deri koltuğa geçip oturdu ve tam bu sırada karşımda ki adam kafasını kaldırdı.
Gözlerimiz anında buluşurken ikimizde şaşırmış bir ifadeyle birbirimize bakıyorduk. Esmer bir ten, dağınık simsiyah saçlar ve onlara eşlik eden siyah kaşlar ve siyah kirpikler. Kahverengi gözler, dolgun dudaklar ve siyah bıyıklar...
Bu yabancı adam o kadar tanıdıktı ki...
********************************************************
Ve ilk bölüm yayınlandı... Yorumlarınızı merakla bekliyorum 😇