@_masiva_
|
Merhabaaaaa! Değerli okurlar, uzun süredir bölüm yayınlayamadım. Hayatımda bazı iniş çıkışlar yaşadım ve bunları dengede tutabilmek kolay olmadı. 😑 Ama inşallah bundan sonra her hafta düzenli bir şekilde yeni bölüm yayınlayacağım. Sevgiyle ve esenlikler ile kalın, iyi okumalar. 😊
"Selennnnn. Uyan hadi!" Çok yakınlardan duyduğum tiz bir kadın sesi kulaklarımı tırmalıyordu. Gözlerimi kırpıştırarak zar zor açabildim. Off lanet olsun! Uyuyakalmışım! Hem de mesai saatinde! Hem de ilk iş günümde! Sağ kolum, üzerine kafamı yasladığım için uyuşmuştu. Kolumu ovuştururken, başımda bekleyen kadınla göz göze geldik. Gülümseyerek bana bakıyordu. Orta yaşlarının başında olduğunu düşündüğüm bu esmer kadının en belirgin özelliği, oldukça kilolu ve uzun olmasıydı. "Sabah çok erken uyandım ve bilgisayara bakarken sanırım içim geçmiş ." dedim mahcup bir şekilde. Kadının gülümsemesi genişleyerek, yüzüne yayıldı. "Hiç sorun değil tatlım. Öğlen arasının bittiğini haber vereyim dedim." "Teşekkür ederim." dedim yine aynı mahcup ifadeyle. Kadın eliyle omzumu okşadı ve sonra yerine geçti. O gidene kadar minnet dolu bakışlarımı esirgemedim. Uyku sersemliğinden kurtulurken, aniden idrak ettiğim bir durum karşısında donakaldım. Tüm o yaşadığım şeyler rüya mıydı? İçime aniden sebepsiz bir sıkıntı düştü. Göğsüm daralmaya başladı ve bilmediğim birkaç his tarafından kendi rızamla esir alındım. En iyisi gidip yüzümü yıkamaktı. Yerimden kalktım ve lavabolara doğru ilerledim. Bana en sonda ki çalışma masasını vermişlerdi. Burada ikisi kız biri erkek olmak üzere toplam dört kişiyle çalışıyorduk. Biri mailleri kontrol ediyor, diğeri cevaplıyor ve geriye kalan bir kişi ve ben de editöre gönderiyorduk. O kadar çok yayın maili geliyordu ki bunları bir sıraya koymak bir kenara dursun, mail konusunu okuyabilmek bile bazen günler sonraya sarkabilirdi. Sağ taraftaki koridordan ilerleyerek lavaboya gittim. Bu sırada lavobadan çıkan bir kız beni gülümseyerek selamladı ve geçmem için kapıyı tuttu. "Teşekkür ederim." diyerek gülümsedim bende. Lavabonun ortak bir giriş alanı vardı ve burası tamamen boydan aynalarla dekor edilmişti. Sağda Kadın solda ise Erkek tuvaletleri vardı ve bu girişler uzun siyah kapılar ile ayrılmıştı. Sağ tarafta ki kapıdan girdiğimde beni tamamı beyaz fayanslarla döşenmiş geniş bir alan karşıladı. O kadar temiz ve ferahtı ki, fayanslardan bile yansımamı görebiliyordum. Aynaya doğru yaklaştım. Yanağımda, kazağımın izi çıkmıştı. Elimle biraz ovuştursam da, kızarıklık geçmedi. Ama bu kızarıklıktan daha mühim bir şey varsa o da kesinlikle kabaran saçlarımdı! Dalgaları açılmış ve kabarmıştı. Elimi biraz ıslatıp saçlarıma sürdüm ve ardından tepemden sıkıca toplayarak at kuyruğu yaptım. Elime biraz daha su alarak bu kez yüzümü yıkadım. Sol tarafta ki dolaptan kağıt havlu alarak yüzümü kuruttum. Tekrar aynadan kendime baktığım da bu kez daha iyi göründüğüm için sevindim. Soğuk su iyi gelse de, içimde ki sıkıntıyı alıp götürememişti. Neden böyle saçma bir rüya görmüştüm ki? Bu soruyu kendime milyonlarca kez sorsam da, bir cevap alamayacağımı biliyordum. Yoksa ona ilk görüşte aşık mı olmuştum? İçimden 'Saçmalama!' diyerek düşüncelerimi susturmaya çalıştım. Hem ben aşka falan inanmıyordum ki. Aşk sadece okuduğum romanlarda vardı. Gerçek hayatta ise sadece acı, ızıdırap ve aldatmalardan ibaretti. Bugüne kadar hiç aşıkta olmamıştım. O yüzden bu duyguya fazlasıyla yabancı ve uzaktım. Şikayetim yoktu, hatta huzurlu bile sayılırdım. 'Beyaz atlı prensin gelip seni bulutlara çıkarmasını bekliyorsan, daha çok beklersin.' İç sesimin dalga geçerek söylediklerine göz devirmekle yetindim. Kıyafetimi düzelterek dışarı çıktım. Kafam sert bir şeye çarptı ve elim hemen alnıma gitti. Nasıl bir dalgınlık ile kapıya kafa attığımı düşünürken, karşımda onu görmemle nefesim kesildi. Yuh rüya içinde rüya mı? Karşımda ki adam bana bıyıklarının altından gülüyor gibiydi. Aptallaşmış gibi hissettim. Yaşadıklarıma tepki veremeyecek kadar aptallaşmıştım. Hassss!!! Sesli düşünmüştüm. Ve sanırım beni duymuştu. İdrak edebilme yetimin geri gelmesine sevinsem mi üzülsem mi bilemiyordum... Hiçbir şey demeden kapıyı ardına kadar açtı ve içeri girdi. Ben ise mal gibi ortada kaldım. 'Ne kadar da kaba! İnsan bir özür diler.' diye düşünerek sinirlendim. Neyse her şeyi bu kadar kafaya takmaya gerek yoktu ve sakin kalmalıydım. Masama doğru ilerledim ve bilgisayarımın başına geçtim. Beş ya da on dakika sonra benim yaşlarımda bir kız yanıma geldi. "Merhaba Selen, ben Nazlı. Güney Bey'in sekreteriyim. Güney Bey'e bir dosya iletmeden önce benimle paylaşmalısın. Beraber gözden geçirdikten sonra Güney Bey'e son halini atmamız gerekiyor. Neyse bunları daha sonra konuşuruz, şu an Güney Bey odasında seni bekliyor." Son cümlesine kadar odaklandığım tek şey kızın estetik dolu yüzüydü. Ama o son cümleyi söyledikten sonra irkilmeden edemedim. "Neden?" diye sorduğumda salak gibi gülümsedi ve gitti. Anlaşılan burada ki bazı insanlarla ciddi problemler yaşayacaktım. Sandalyeden kalktıktan sonra kıyafetlerimi düzelttim ve odasına doğru ilerledim. Kapısının önüne geldiğimde kalbim kulaklarımda atıyordu resmen. Birkaç defa kapıya vurdum ve içeriden bir yanıt almadan içeriye girdim. Bilgisayarının ardından bana ifadesiz bir bakış attı. "Kapıyı kapat ve otur." Üslubundan her ne kadar rahatsız olsam da görmezden gelmeye çalıştım ve dediğini yaptım. "Ayıklanan her dosyanın mail bilgisine beni ekleme!" yüzüme bile bakmadan konuşması yetmiyormuş gibi, rahatsız edici ses tonu beni daha da fazla geriyordu. Konuşmak için ağzımı açacakken, beni susturdu. "Mail atmadan önce 'Mail nasıl atılmalıdır?' öğrenmeli ve sonrasında mail atmalısın. dedi. Bir anda o kadar sinirlenmiştim ki, ağzımı açarsam hiç hoş şeyler söylemeyeceğimden emindim. Ukala şey! Sanki ben Mail atma kurallarını bilmiyorum! Sanki senden öğreneceğim! "İşinin başına dönebilirsin." dedi ve bilgisayarında bir şeyler yazmaya devam etti. Yaptığı bu muamele karşısında sinirlerim bozulsa da, ağzımı açıp tek kelime edememiştim. Oturduğum yerden hemen kalkarak kendimi dışarıya attım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Ayaklarımdan başlayarak yanaklarıma doğru hücum eden sıcaklık, tenimi alev alev yakıyordu. Sanki herkes az önce bana yapılanları görmüş ve aralarında bunu fısıldaşıyordu. "İyi misin Selen?" sorunun sahibi ekip arkadaşlarımdan biri olan İpek'ti. Benden birkaç yaş büyük olmasına rağmen minyon görünümlü, hoş biriydi. "E-evet." diye kekeledim. Gülümsedi ve koluma girdi. Beni molalarımızda dinlediğimiz odamıza götürdü ve koltuklardan birine oturttu. Kahve makinesine doğru yöneldi ve iki beyaz kupayla geri döndü. "White Chocolate Mocha yaptım bize. Sevdiğini düşünüyorum." dedi. Elinde ki kupayı alırken ona minnet dolu bir bakış attım. Gülümsedi ve karşıma oturdu. "Güney Bey çok zeki ve donanımlı biridir. Ve bir o kadarda asosyal...Ama gerçekten iyi biri. Sadece insanlarla pek haşır neşir değil. Ona ve dediklerine takılma. Bugün der yarın unutur." "Bazı içsel sorunları olduğunu düşünmeye başladım. Mizacı sert biri gözükse de, bence kendini öyle olmaya zorluyor gibi gözüküyor." dedim İpek'e yanıt olarak. Söylediklerim karşısında kararsız kalmış gibi bir ifadeye büründü. "İnsanlarla pek haşır neşir olmak istemiyor demiştim ya aslında bunu 'Kadınlarla' diye düzeltsek daha doğru olur." İpek'in bu söylediği cümleden sonra nedenini anlayamadığım ve cevabından korktuğum bir soru döküldü dudaklarımdan: "Hayatında biri olduğu için mi?" |
0% |