Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Tekli̇f

@_moonvampire


Keyifli okumalar✨


- 6. BÖLÜM -


"TEKLİF"


🖇️


Savaş hazırlıkları yavaş yavaş başlamıştı. Veronica daha önce de savaş başlatmayı bir çok kez düşünmüştü fakat, ilk kez hazırlıklara başlanmıştı.


Nullusdaki tüm askerler, krallığa ait olan absolutum dan güç topluyordu.

Absolutum nullus krallığının güç taşıydı. Tüm krallığın gücü bu taştan geliyordu. Şatonun karışık mahsenlerinden birinde tutuluyor ve yanında her zaman mutlaka 2 görevli bekliyordu.


Veronica savaşı kazanma pahasına krallığı tehlikeye atarak, askerleri olduğundan güçlü yapabilmek için absolutum'dan güç çekmek için mahsene indi. Yerin çokça altında olan mahsenler rutubet kokuyordu. İçeriye hiç güneş ışığı girmediğinden duvarda asılı olan meşaleler yol gösteriyordu Veronica'ya.


Mahsenler öylesine karışıktı ki, tüm hayatı bu krallıkta geçen Veronica bile bazen karıştırıyordu. Elinde tuttuğu Colligere ona yol gösteriyordu. Colligere absolutumdan yayılan gücü biriktiren bir nevi eldivendi. Veronica kaynağa yaklaştıkça Colligere daha da kırmızılaşmaya başladı. Nihayet Veronica absolutuma ulaştığında, eldiven etrafa kırmızı ışık yayıyordu.


Bir kaç adımda absolutuma yanaştı, elini kaldırıp kalın beyaz bir sütunun üzerindeki orta boylu kayaya yasladı.


Bir anda içi ürperdi. Güç tüm bedeninde geziniyor içini tarif edemediği bir duygu kaplıyordu.


Kayanın rengi parlak kırmızıdan soluk kırmızıya döndüğünde elini çekme vaktinin geldiğini anlayarak ellerini çekti. Adımlarını bu kez çıkışa yönlendirerek rutubetli duvarların arasında yavaş yavaş süzülerek yürüdü. Merdivenleri teker teker çıkarken zihninde Fexuna'nın mağlubiyeti canlanınca kıvanç duygusu tüm yüzünde gülümseme oluşturdu. Bahçeye çıkıp Winchent'ın yanına ilerledi. Elini kaldırır kaldırmaz Winchent Veronica'nın ne yaptığını anladı.


"Veronica!" dedi sinirle. "Savaşı kazanma uğruna krallığı tehlikeye atıyorsun"


"Krallık benim kontrolümde"


"Peki ya savaş? sen savaşa katılmayacak mısın?"


Veronica başını sallayarak "hayır" diye yanıtladı. "Savaşın lideri sen olacaksın"


(...) 


Her yer karanlıktı. Nerede olduğum hakkında hiç bir fikrim yoktu. Hiç bir şey görmüyor, sadece koşuyordum. Zaman algısını yitirmişti . koşmaya devam ederken birden karşımda bir kadının çıkmasıyla duraksadım. Uzun boylu ince bir kadındı. Mor gözleri ve beline kadar uzanan saçları vardı. Üzerinde siyah vücudunu saran bir elbise, saçlarına ise bir taç yerleştirilmişti.


"Sende kimsin?"


Sorduğum soruya karşılık olarak "Veronica" dedi. "Nullus kraliçesi. Ormandaki kişi bendim "


"Ormandaki kişi siyah karaltıdan ibaretti" diyerek çıkıştım.


Yüzune hüzünlü bir tebessüm yerleşti. "Ben bedenimi kaybettim, bulunduğumuz bu durum gerçek olmadığından ben yeni bir bedene geçiş yapana kadar bu beden gözükmeye devam ediyor"


Anlamadığım bir sürü şey söylemişti. Bedenini kaybeden birisi nasıl yaşamını sürdürebilirdi? Ben düşüncelerle boğuşurken, Veronica "Zamanı geldi Axel" dedi.


"Neyin zamanı?"


"Size vereceğim görevi açıklama zamanı" diyerek sorumu yanıtladı. Veronica ellerini havaya kaldırıp ahenkle salladı. Küçük bir ışık hüzmesi belirdi hemen önümde. Giderek büyüdü, tüm karanlığı ışık ele geçirdi.


Hızla gözlerimi açarken yatakta doğruldum. Gördüklerimin rüya olmasına şaşırmıştım çünkü öylesine gerçekçiydi ki daha öncesinde böyle rüyalar görmemiştim. Yataktan çıkarken bir anlığına rüyamı Samanta'yla paylaşmayı düşündüm. Ama sıradan bir rüya olduğunu düşünmeye başladığımda bu fikrimden vazgeçtim. Ben ofise giderken saat sabah 6 ya gelmişti.


Bizim Samanta'yla ormandan ayrılmamız üzerinden neredeyse 10 gün geçmişti. Evden ayrılırken bugün de ofise metroyla gitmeye karar verdim. Arabam vardı evet ama bazen sadece metroya binip yol boyunca dosylarla ilgilenip müzik dinlemek hoşuma gidiyordu.


Metroya adımladım kartımı okutup bindim. Metronun bu saatlerde çok kalabalık olmayışı hoşuma giden diğer etmenlerden biriydi. Bir keresinde huzur ve sessizlik içerisinde yolculuk yapacağımı düşünüp binmiş ve ağzına kadar kalabalık olduğunu görünce geri dönmek için çok geç kalmıştım. 1 saat boyunca tıklım tıklım olan metroda değil oturacak yer adım atacak yer bulamamıştım.


Bugün o günler gibi değildi. Oturmak için bir kaç seçeneğim vardı. Koltuklardan birine kuruldum. Dosyalardan birini çıkartıp gözden kaçırıp kaçırmadığım bir şey varmı diye bir kez daha kontrol ettim.


İneceğim durağa geldiğimde dosyayı sırt çantama katıp metrodan inmek üzere ayaklandım. Kapı kenarına yakın oturduğumdan birkaç saniye içerisinde indim. Ofise girdiğimde Lucas'ın odasından gürültü geldiğini duydum. Odasına girmeden kapısını tıklatıp içeriye girdim. Ne kadar samimi olursak olalım kapısını tıklatmadan içeriye girmezdim. Ama aynı şey Lucas için geçerli değildi. Bazen tıklatır bazende bir anda hiçbir şey söylemeden girerdi.


İçeri girdiğimde masanın üzerindeki her şeyin yerde olduğunu gördüm. Üzerindeki gömleğin yakasını çekiştirerek açtığı belli oluyor, saçı darmadağın ve yüzü kızarmış halde hızlı hızlı soluklanıyordu.


Panikle yanına ilerledim "Ne oldu?" diye sorarken kendine zarar vermiş mi diye bakmadan edemedim. Lucas sinirli olduğunda etrafına zarar vermek yerine kendine zarar veren insanlardandı. Bu anlarda ne kadar yanında olmaya da çalışsam bazen onu ben bile durduramıyordum.


"Yapamıyorum ben artık Axel" elinde sıkı sıkı tuttuğu dosyaları görünce onları kast ettiğini anladım. "Olmuyor çözemiyorum, Aile sürekli darlayıp duruyor, her seferinde onları geçiştirmeye çalışmaktan yoruldum!"


"Kendini bu kadar yıpratmamalısın Lucas, herkes herşeyi çözüyor olsaydı dünyada sorun kalmazdı öyle değil mi?"


Biraz olsun sakinleştiğinde "Ailesine hak veriyorum" dedi. "Kızlarının katilini bulmak istiyorlar onları anlıyabiliyorum zaten sinirlendiğim tek kişi kendimim"


O günü öğleden sonraya kadar Lucas'ın yanında geçirdim. Birlikte onun dosyası üzerinden konuşup nereden devam etmemiz gerektiğini düşündük. Ofisten çıktığımda saat henüz yeni 8 oluyordu. Bugün ofise metroyla geldiğim için arabamı evimde bırakmıştım. O yüzden yeniden metro ile gidecektim.


Metroya doğru giderken aklım tamamen sabahki rüyaya kaydı. Gün içerisinde Lucas'la birlikte olduğumuzdan hiç aklıma gelmemişti.

Eve giderken aklım karışık olduğundan dosyalara ilgimi veremedim. Metrodan indikten sonra adımlarımı hızlandırdım. Eve girip üzerimi değiştirdim. Rahat bir eşofman takımı giyerek koltukta uzanıp televizyon seyretmeye koyuldum.


Polisiye her zaman ilgimi çekmiştir. İster kitap olsun, ister dizi veya film.

Yine bir polisiye dizisi açıp izlemeye başladım. Katilin kurbanlarının uzuvlarını kopartıp koleksiyon yaptığı diziydi. Başrole düşen görev ise her zaman ki gibi Katilin kim olduğunu bulmakdı.


Diziye başlarken yanımda not kağıdı ve bir de kalem bulundurmadan izleyemedim. Katilin kim olduğunu önceden bulmaya, tüm ipuçlarını yakalamaya çalışırdım.


Dizinin bölümleri ilerledikçe katile biraz daha yaklaşıyorduk. Şüpheliler listesinde 14 kişiden 3 kişiye kadar indirmeyi başarmıştım. Katilin bu üç kişiden biri olduğuna adım kadar emindim. Bölümler devam ederken şüpheliler sayısı giderek azaldı.


Sonunda Katilin martin isimli bir adam olduğu ortaya çıkmıştı. Katilin neden suç işlediği ve cesetleri nerede olduğu da yakalanmasıyla beraber ortaya çıktı. Dizi bittiğinde saate baktım. Çoktan gece yarısını geçmiş 2 ye geliyordu. Sabah erken kalktığım için doğrudan yatağıma giderek uykuya daldım.


Gözlerimi açtığımda yeniden o karanlık yerdeydim. Bu sefer koşmak yerine beklemeye başladım. Çünkü koşmak hiçbir sonuç vermiyordu.

Önce bir kaç adım sesi işittim. Sesler giderek artmaya başladığında birisinin yanıma doğru geldiğini anladım. Bir kaç dakikanın ardından Veronica yeniden karşımdaydı.


"Neden söylediğimi yapmadınız?" diye çıkıştı.


"Bu anlar sadece bir rüyadan ibaret değil mi? "


"Hayır değil! ben bilinçaltı yoluyla sana bir mesaj yolluyorum" derken öne atıldı. "Gözlerini yeniden açtığında vakit kaybetmeden ormana gelin" diğer rüyayla aynı olarak ellerini kaldırdı elleri havada süzülürken bir ışık hüzmesi belirdi.


Açık pencereden içeriye dolan martı sesleriyle gözlerimi araladım. Gördüklerim rüyadan ibaret değil miydi yani? Dün gece geç yatıp bugün erken kalktığımdan hala uykum vardı. Esneyerek ayağa kalktım. Hızlı bir duş alıp ardından kahvaltı bile etmeden evden ayrıldım.


Arabaya binip Samanta'nın numarasını tuşlayarak aradım. Bir kaç çalışın ardından Samanta'nın uykulu sesini işittim.


Samanta'ya yolda giderken üstün körü anlattım olanları. Ben onlara gidene kadar çoktan hazırlanmış ve kapının önüne çıkmıştı.


Arabaya doğru yürüdü ardından bindi. Elleri iyileşmişti. Krisfa'ya doğru yola koyulurken daha öncesinde üstün körü anlattığım şeyleri detaylıca anlattım.


Krisfa'ya geldiğimizde arabayı durdurarak ilerlemeye başladık.

Orman derinliklerine girdikçe zaman su gibi akıp gidiyordu. Sürekli buraya geldiğimden yol artık ezberimdeydi ve daha kısa sürede kayaya erişebiliyorduk.


Kayaya geldiğimizde Veronica'nın sesi duyuldu. "Nihayet gelebildiniz"


Samanta'nın gözlerini devirdiği gördüm. "Göreviniz hakkında biraz bilgi vereceğim" deyip devam etti. "Öncelikle sizin buraya yani Wolstra'ya geçebilmeniz için geçidi aktif edeceğim Wolstra'ya geçtiğinizde göreviniz başlamış olacak"


Wolstra da neyin nesiydi. Veronica konuşmaya devam etti. "Burada 3 krallık var ve her krallığın kendi absolutumları var. Absolutum krallıkların tüm gücünün muhafıza edildiği taştır" diye bize bilgi veriyordu. "Sizin göreviniz ise önce Fexuna ardından Nefelia'nın absolutumlarından tüm gücü almanız bunun için sizlere Colligere isimli güçleri toplayabileceğiniz bir eldiven verilecek. "


Veronica sustuğunda bizde tek kelime edemedik.


Anlamlandıramadığımız öylesine fazla şey vardı ki. Wolstra adında bir yer, 3 krallık, absolutumlar, Colligere... bunların henüz başlangıç olduğunu anlamam uzun sürmedi. Daha neler olduğunu tahmin bile edemiyordum.


"Peki ya Hectör? " Samanta'nın sorusu üzerine Veronica'nın güldüğünü duydum.


"Hectör burada, siz söylediklerimi yaptıktan sonra sizinle birlikte dünyaya gelmesine izin vereceğim."


"Tamam daha fazla zaman kaybetmeden şimdi başlayalım" Samanta'nın sözleri üzerine kayanın üzerindeki karaltı figürü kayboldu.


Bir ışık hüzmesiyle beraber kaya yavaş yavaş sert yüzeyini kaybeder oldu. Ardından tamamen oyuldu. Şaşkınlık tüm bedenime hakimiyetini sürdürürken, kayanın içinden kurumuş dalları olan ağaçlarla kaplı bir orman ve gök yüzünün siyaha yakın bir tonu olduğu gözüküyordu. Bir kaç adım atıp kayanın içine girdik.


Bölüm sonu!


İg:moonvampiresbooks_


Loading...
0%