Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. Fexuna

@_moonvampire


Keyifli okumalar✨


- 7. BÖLÜM -


"FEXUNA"


🖇️


Veronica’nın Winchent’a savaş başlatması emri üzerine, Axel ve Samanta Wolstra evrenine geçiş yapmışlardı. Veronica diğer krallıklara savaş açarak, absolutum’lardan güçleri çalmaları için Axel ve Samanta’ya zaman kazandıracaktı. Sabahın erken saatlerinde Wolstra’nın en büyük savaşının yakında başlayacağından habersizce Nullus ruh ordusu fexuna sınırlarına doğru yola koyuldu.


Gök yüzü diğer günlerden biraz daha farklıydı. Winchent ve ruh ordusu Nullus sınırlarından çıktıktan sonra gök yüzünün renginin değiştiğini fark ettiler. Nullus’da gök yüzü koyu yeşilken fexuna’ya doğru ilerledikçe havanın kan kırmızısı olduğu gözlerine takıldı.


Winchent önderliğinde ardında binlerce ruh varken saldırı nihayet başladı. İlk başta ruhlar tılsımlar ve büyülerle saldırıyor kalenin duvarlarına hasar veriyordu. Ruhların fexuna’ya saldırması ile fexuna askerleri güçlü borazanlar eşliğinde krallığa özgü acil durum Çağrısı yaptı. Neye uğradığını şaşıran Sky bir hışımla gözcü kulelerinden birine tırmandı. Duvarlara saldıran ruhları görünce durumu hemen kavradı. Beklediği gün sonunda gelmişti.


Askerlere başta savunma yapmalarını emretti ama duvarların bazıları yıkılıp iş çığırından çıkmaya başlayınca karşılık vermesi gerektiğini anladı. Fexuna askerleri savunmadan çekilip karşılık vermeye başladı. Askerler kılıçları ile savaşıyor ruh ordusuna zarar vermeye çalışıyordu. Ama ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar Veronica’nın planı tam da istediği gibi işliyordu. Krallığı tehlikeye atması ruh ordusunu fexuna askerlerinden çok daha güçlü yapmıştı.


Ruhların büyüleri fexuna askerlerine ciddi yaralar veriyor, krallığı yok etmeye doğru gidiyordu. Sky da kılıcını kaptığı gibi askerlerine yardıma gitti. Başta askerler onun güvende olması gerektiğini söyleseler de Sky savaşacağını söyleyip karşı çıktı. Sky kılıcını bir ruha doğru savurdu. Ruh ikiye bölününce tiz bir çığlık duyuldu. Ruhun parçaları havada süzülerek yeniden bir araya gelince Sky çok şaşırdı. Kılıcı normal fexuna askerlerine göre kat kat daha güçlüydü fakat onun kılıcı bile karşı koyamıyorken askerleri ne yapacaktı.


Fexuna bugün Veronica’nın değimiyle 20 yıl önceki büyük yıkımın intikamını ödeyecekti.


(...) 


Kayanın içinden geçtiğimizde başta gördüklerime inanamadım. Böyle şeylerin gerçek olduğuna hiç mi hiç inanmazdım, ama gerçekti işte. Kurumuş ağaçların ve harap edilmiş bir ormanın içindeydik.


Orman ölüme terk edilmiş gibiydi. Ağaçlar çürümeye başlamış, tek bir yaprak veya çiçek yetişmemişti. Veronica’nın söylediği gibi kayanın hemen yanında Eldiven benzeri bir şey bırakılmıştı. Eldivenlerin yanında bir harita bir de küçük bir not. Önce notu açarak okuduk.


Gerekli her şeyi size anlattım yapmanız gereken tek şey fexuna mahzenlerine girip absolutum’un tüm gücünü Colligere ile toplamak. Siz absolutuma yaklaştıkça eldiven parlamaya ve ışık saçmaya başlayacaktır. Mahzen kapılarının güvenliğini sizin için kaldırdım. Tek yapmanız gereken iki defa tıklatmak. Harita size yol gösterecek hiç zaman kaybetmeden doğrudan fexuna’ya ilerleyin sizin için askerleri oyalayacaklar.


Notu katlayıp cebime kattım. Samanta’yla gideceğimiz yöne baktıktan sonra hızla yola koyulduk.

Biz haritanın tam orta kısmında, Silva Regnum’da bulunuyorduk. Fexuna ile aramızda fazla bir mesafe yok gibi gözüküyordu. Yolda giderken boyuna etrafı inceliyorduk. Gök yüzünün siyah olmasına rağmen etraf karanlık değildi. Fakat ormanın üzerinde bir kasvet vardı. Ormandan çıkmak üzereyken yanımızdan hızlıca bir şey geçti. Ne olduğuna bakmak için durduk fakat herhangi bir şey göremedik. Çoktan gitmiş olmalıydı.


Yola devam ederken, büyük duvarları olan kale görüş mesafemize girdi. Gördüklerime inanamadım ama burada gerçek dışı olan öylesine çok şey vardı ki hiçbir şeyi tam anlamıyla sorgulayamıyordum.


Kaleye yaklaştıkça kaleden dumanlar yükseldiğini gördük. Bağırış sesleri bir yana kılıç sesleri de çok fazla duyuluyordu. “Ölmüyorlar efendim!” diye bir ses duyuldu. “Durmak yok ölmeseler bile ne pahasına olursa olsun krallığa girmelerini engelleyin!”

Bağırış sesleri devam ederken kaleye kenarıdan bulduğumuz bir yıkıntıdan girdik.


Kale öylesine görkemliydi ki daha önce böylesine güzel bir yer görüp görmediğimi düşündüm. Koyu gri taş duvarları, ahşaptan yapılma detaylarla göz alıcıydı.


Samantaya “Şimdi nereye gideceğiz” diye sordum. Başıyla bilmiyorum dercesine kafasını salladı. Kalenin içi dışının aksine siyah ağırlıklıydı. İçeriyi meşaleler ile aydınlatıyorlardı bu da içerisinin aydınlıktan çok, loş olmasını sağlıyordu. Hemen yanı başımızdan ayak sesleri duyulduğunda hızlıca bir yerlere saklanmak için etrafımıza bakındık. Yanı başımızda eskimiş bir kapı vardı kilitli olmadığını görünce sevinçle açıp içine girdik.


İçerisinin karanlık olması görüşümüzü engelliyordu. Samanta “Sende el feneri var mı?” dedi. Çantamı karıştırdım fakat yanımda el feneri olmadığını görünce “Hayır” diye yanıtladım.


Bir kaç adım atmıştım ki birden meşalelerin yanması ile yol aydınlandı. Şimdi nerede olduğumuzu görebiliyorduk. Üç yol ayrımı vardı. Hangisinden gitmemiz gerektiğine karar veremeyince ben sağa, Samanta ise sola gitti. Farklı yolları seçerek zaman kazanmayı planlamıştık. Yol epey uzundu. Dar ve basık olması hızımı etkiliyordu. Aradan biraz zaman geçmişti ki, birkaç dar yolun her iki tarafında da birkaç kapı gözüktü. İlk kapıyı açıp içeriye baktım. En köşede bir yatak, yanında da klozet ve lavabo duruyordu. Odadan yoğun küf kokusu geliyordu. Belli ki uzun zamandır kullanılmıyordu. Kapıyı kapatıp diğerlerine baktım teker teker. Hepsi aynı dizayn edilmişti. Yolun sonunun çıkmaz olduğunu görünce geri dönmekten başka çarem yoktu. Yol gittikçe uzuyor gibi gelsede sonunda baştaki odaya yeniden ulaşmıştım. Samanta henüz ortalıklarda gözükmüyordu. Gittiği yönde ne olduğunu sormak için onu beklemem gerekiyordu. Bir köşeye geçerek Samanta’nın dönmesini bekledim. 10 dakikanın ardından Samanta soldaki yoldan çıkmıştı.


“Boşuna gitmişim. Küçük hapishane odalarından başka bir şey yok, sende bir şey çıktı mı? “ başımı olumsuz anlamda salladım “Bende aynı sonuçla karşılaştım” ellerimle ortanca yolu gösterip “Öyleyse oradan gideceğiz” başını salladı. Ortanca yola doğru ilerledik. Bu sefer uzunca bir merdivenin en tepesindeydik. Merdiven öyle uzundu ki sonunda ne olduğu gözükmüyordu.


Mahzenlerin aşağıda olduğunu düşünerek merdivenleri teker teker inmeye başladık. Bir ömür gibi geçmek bitmeyen merdivenleri inerken, sonunda ucu gözükür olmuştu. Biz merdivenlerden inerken Samanta’nın elindeki eldiven etrafa kırmızı ışıklar yayar oldu. Nihayet merdivenleri tamamen indiğimizde eldiven tek bir meşale bile olmasa etrafı yeterince aydınlatacak kadar parıldıyordu. Karşımızda demirden işlemeli oldukça büyük bir kapı çıktı. Zorladık ama açılmadı.


“Nasıl gireceğiz şimdi?” Samanta soru sorarken etrafı inceliyordum. “Veronica bize kapıyı nasıl geçeceğimizi söylememiş mi?” diye sordu bu kez. Cebime kattığım notu çıkartıp bir kez daha okudum yazılanları. Kapının güvenliğini kaldırdığını ve tek yapmamız gerekenin iki defa tıklatmak olduğunu görünce kapıya ilerledim ve iki defa tıklattım.


Yerden tavana kadar yükselen demir kapı açılırken sabırsızca içeriye girdik. Odanın ortasında sadece beyaz bir sütun ve üzerinde kırmızı büyük bir kaya parçası durmaktaydı. Bu Absolutum olmalıydı. Samanta ağır ağrı kayaya yaklaştı. Eldivenli elini kayaya bastırdı. Saçları teker teker savrulmaya başladı. Absolutumun rengi giderek soluklaştı. Sonunda kaya tamamen siyah olmuştu ki yer ayaklarımızın altımda titremeye başladı.


Hızla eldiveni sırt çantasına katıp merdivenleri koşarak çıkmaya başladık. Yer ayağımızın altında öyle bir titriyordu ki çıkmakta oldukça zorlanıyorduk.


Bir yanlışlık yapıp yapmadığımızdan şüphelenmeye başlamıştım. Veronica bize ne kadar beklememiz gerektiğini söylemediğinden sonuna kadar beklemiştik. Ve sanırım böylece krallığın tüm gücünü eldivenle çekmiştik.


Koşarak çıktığımız için inişimizden daha kısa bir sürede kalenin içine ulaşmıştık. Geldiğimiz yerden yeniden çıktıktan sonra Etrafı ölüm sessizliği kapladığını hemen anlamıştık. Bizim adım seslerimizden başka herhangi bir ses duyulmuyordu. Tam kalenin yıkık duvarları arasından çıkacakken kalenin avlusu gözüme ilişti.


Her yeri kan kaplamıştı. Askerler yerlerde kan göletleri arasında yatıyordu. Yerde, askerlerin yanlarında, saplarının her biri farklı olan keskin kılıçlar duruyordu. Avluya geçiş yaptık. Daha öncesinde buranın güzel olduğu aşikârdı. Şimdi ise duvarlar öylesine hızlı çatlamaya başlamıştı ki sağlam tek bir duvar göremedim.


Büyük duvarların hemen yanında surlara çıkmak için merdivenler duruyordu. Bahçe ise ormanın aksine öylesine yeşil ve canlıydı ki, etraftaki kanları görmezden geldiğinizde etraf oldukça güzeldi. Yer giderek daha fazla titremeye başladı. Kalenin üzerindeki taş parçaları teker teker aşağıya yuvarlandı.


Bir tanesinin Samanta’ya doğru düştüğünü görünce “Kenarı çekil!” diye bağırdım. Samanta hemen söylediğimi yapmıştı yapmasına ama taş yere hızla çarptığında parçalara ayrılmıştı. Parçaları Samantaya doğru savrulurken daha fazla etrafı incelemeden çıkmamız gerektiğini düşündük.


Etraftan bizim sesimiz ve kalenin yıkılan parçalarından başka tek bir ses gelmiyordu. Böyle olması gerçekten çok tuhaftı. Burada yaşayan canlılar neredeydi? Veya burada yaşayan canlılar artık var mıydı?


Gelişimizin aksine kalenin demir parmaklıkları olan giriş kapısından çıkmıştık. Krallık yıkılmak üzereydi. Fexuna sınırları boyunca yerin titreşimi devam etti. Sınırları geçtiğimizde ne bir sarsıntı vardı, ne de başka herhangi bir şey.


Bölüm sonu!


İg:moonvampiresbooks_


Loading...
0%